BOĞAZ KÖPRÜLERİ BOĞAZIN İNCİSİ DEĞİL SANCISIDIR, GERDANLIĞI DEĞİL BOYUNDURUĞUDUR
28-29-30 Ocak 2015 günleri acil bir iş için İstanbul’daydım; İstanbul’un Siluetini bozan devasa sermaye tapınaklarını ve de 3 boğaz köprüsü ayaklarını görünce, İstan Boğazı betonla kapatacakmış gibi’ arka arkaya dizilecek köprüleri hayal edince, gerçekten, İstanbul ile birlikte ben de ağladım.
Her gelen, cımbızla etini koparmış, kanıyor, ağlıyor İstanbul.. İstanbul’u en çok kanatan da AKP iktidarı olmuş:
Örneğin; İki kıtayı birleştiren 30 kilometre uzunluğundaki Boğaz, “yer kazanma” çalışmaları nedeniyle daraldıkça daralıyor. Son olarak Emirgan sahil yolundaki düzenlemeyle, Boğaz’ın iki yakası birbirine 8 metre daha yaklaştı(8 Ağustos 2015).
Dolmabahçe Sarayı’nın arazisi, 400 yıl önce gemilerin demirlediği, Boğaziçi’nin büyük bir koyu idi. Bugün, “İnönü stadı” iken adı değiştirilip“BJK Vodafone Arena stadı”na dönüştürülen stadının olduğu yerden itibaren 17’nci yüzyılda doldurulmaya başlandı.
Boğaz, 1956 yılında, Emirgan-Saryer sahil yolu ile doldurulmaya başlandı. 1988: Üsküdar-Harem arasında 4.5 kilometrelik sahil yolu ve Çayırbaşı-Sarıyer arasında yapılan ikinci kazıklı yol ile ve de Bedrettin Dalan’ın belediye başkanlığı döneminde Kuruçeşme-Arnavutköy arasında 720 çelik kazık üstüne oturtulan 1200 metre uzunluğunda yol ile doldurma işlemi devam etti.
Asıl doldurma AKP döneminde başlatıldı; 2005: sahil güvenlik Komutanlığı için Telli Baba Koyu, Çubuklu-Kanlıca Sahil Yolu Projesi’yle Beykoz sahilinin çevresi, 2011: İstinye ve Tarabya koyları İspark tarafından teknepark haline getirildi ve İstinye ve Tarabya koyu platformla, Boğaz’ın Karadeniz girişindeki Garipçe’ye dev bir dalgakıran ve liman projesi ile ve 3’üncü köprü güzergâhının geçtiği Sarıyer Garipçe köyü de, ihalesi yapılan bu proje nedeniyle, Anadolu yakasına yaklaştırılarak, 2014: Yerel seçimlerin hemen ardından Emirgan kıyısında başlatılan sahil yolunun genişletilmesi ve otopark yapımı için 5 bin 600 metrekarelik alan betonla, 2014: Üsküdar Meydan Projesi, kapsamında Marmaray İstasyonu’nun önündeki sahil yolu denize doğru genişletilerek dolduruldu..
Üsküdar, Paşa Limanı caddesine inen Munir Eretegün sokak ile Paşa Limanı arasında kalan Fethi Paşa koruluğuna yakın oturduğum için sürekli önünden geçiyorum. Korunun resimlerini çekerken bir mahallelinin dikkatini çekti. Yanıma geldiğinde ilk soruyu ben sordum; “Fethi Paşa Koruluğu mu?”. Yüzüme sorularla bakarak ilkini sordu; “Ne yapacaksın?” Hiç duraksamadan yanıt verdim, “Satın alacağım.” Biraz saf mahalleli olsa gerek, satıldığını söyledi..Biri daha yanaştı ve hemen lafa girdi, “İçinde Hüseyin Avni Paşa Köşkü vardı, yaktılar ve ardından Fethi Paşa koruluğunu sattılar…” Belli ki, üzerinde tarihi yapı bırakmayarak ‘Tarihi Sit Alanı olmaktan çıkarmak. Doğal Sit Alanı olması önemli değildi, çünkü o engeli bir şekilde aşarlardı.
Biliyordum. Üsküdar’daki Fethipaşa Korusu içindeki Hüseyin Avni Paşa Köşkü'nün 28 Haziran 2014 günkü yangında tarihi köşkün kül olduğunu. Söz konusu köşkü, ismi 25 Aralık2013 operasyonunda adı geçen ve ‘Rcep Tayyip Edoğan’ın hemşerisi olan’ Mehmet Cengiz TMSF’den 2009’da almıştı.
4,45 hektarlık Hüseyin Avni Paşa Köşkü’nün yanmasından sonra Mehmet Cengiz şu açıklamayı yapmıştı: "Cengiz İnşaat A.Ş. daha önceki planlarına uygun olarak Hüseyin Avni Paşa Köşkü'nü aslına uygun olarak restore edecek ve bu tarihi değere sahip çıkacaktır"
Ben bu restorasyonun (yenileme) başlayıp başlamadığını merak ettiğim için ordaydım. İnanın tek çivi bile çakılmamış. Sözde; Cengiz İnşaat A.Ş., metruk durumda bulunan Köşk'ün restorasyonu için gerekli proje ve izin çalışmalarını 2013 yılı ikinci yarısından itibaren başlatmış ve Anıtlar Yüksek Kurulu'na da gerekli başvuruları yapmış, ardından da Anıtlar Yüksek Kurulu, 23 Haziran 2014 tarihinde, restorasyon için gerekli ön izni vererek, restorasyon sürecini başlatmıştı. Nasıl bir rastlantıysa 5 gün sonra yandı kül oldu:(Alan, 4.45 hektarlık alan. Yani; 1 hektar = 10.000 metrekare (m²), 10 dönüm olduğuna göre 44,5 dönümlük bir alan..Boğaz manzaralı, ne rezidans ve AVM dikilir Fethi Paşa Koruluğuna değil mi?
İzninizle bir antrparantez açmak istiyorum; “Yol, köprü deyince, trafik, trafik deyince kazalar akla gelir. Yollar ve köprüler kazaları önlemek için inşa edilir diyelim. Bilindiği gibi; yıllardır trafik kazalarında tedavi giderlerini trafik sigortasından ödeniyordu. 2011 yılında çıkartılan bir yasa ile trafik kazalarında tedavi giderlerini Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), karşılamaya başladı. Fakat sadece devlet hastanesinde tedavi olunursa, özelde ancak%20’sini ödüyor. İşin ilginç yanı; bu süreçte; 2011 yılında bir yasa çıkarıldı, tedavi giderlerini karşılayacağım diyerek. Bu yasaya göre; sigorta şirketlerine, topladıkları trafik sigortası primlerinden yüzde 10 payı SGK'ya aktarma zorunluluğu getirildi. Bugüne dek 2 katrilyona yakın(1.600 milyar TL). Soruyorum: “Madem devletin bu parası kullanılmıyor, nerde? Ve de nerede kullanılıyor?”
Ünlü siyaset bilimcisi Ian Bremmer, Fortune Dergisi için kaleme aldığı bir makalede Türkiye'yi yatırım yapmaktan kaçınılması gereken ülkeler arasında göstermiş. (28.01.2015).
Doğrudur; Türkiye’de yatırım zor, çünkü Türkiye bunlar tarafından zorla yatırılmak üzere..
İstanbul yok ediliyor, İstanbul’un binlerce yılda inşa ettiği tarihi ve doğal silueti yok ediliyor beyler, yok ediliyor..
Bu gerilim sonrası soluğu, Uniq İstanbul Muhteşem Yüzyıl Sergisi’nde aldık.. "Muhteşem Yüzyıl" dünya çapında bir sergi prodüksiyonu ile Maslak'ta yeni açılan Uniq İstanbul Kültür ve Sanat Merkezi içinde yer alan UNIQMÜZE'de ziyaretçilere kapılarını açmış.
TİMS Productions ve Istanbul Exhibitions tarafından ortaklaşa gerçekleştirilmiş “Muhteşem Yüzyıl: Teşhir-i İhtişam” sergisi. Adeta; Muhteşem Yüzyıl’ın ruhunu yakalıyor ve o donemi yaşıyorsunuz. Büyüleyici atmosferi; dekorları, kostüm ve aksesuarları, mücevher ve taçlarıyla sergiye aktarılmış.
Özellikle; Hürrem Sultan’ın İstanbul’a getirildiği sahnenin çekildiği gemi dekoru muhteşem. Geminin içinde Muhteşem Yüzyıla yol alıyorsunuz duygusu yaşıyorsunuz. Denizde seyrediyorsunuz sanki; geminin gıcırdayan tahtaları ve deniz efektleriyle..Şehzade Mehmet ve Şehzade Cihangir karakterleri dışında tüm karakterlerin heykeli var; Şehzade Mustafa’nın ki çok etkileyici.
Balmumu heykeller o denli inandırıcı ki, gerçeği ile ayırt etmeniz zor.. Kızım Ececan Çorbacıoğlu ile ikinci tura çıkınca eşim Kadriye Çorbacıoğlu dinlenmek için heykellerin yanındaki banka oturdu. Kafasını duvara yaslayıp gelenleri izlerken, bir bayan hareketsiz duran eşimi görüntülemeye başlıyor, eşim bayanı uyarmak için eşim hareket edince, bayan feryat ederek kaçmaya başlıyor kendi bir tarafa, elindeki makine bir tarafa. İnanın Muhteşem Yüzyıl sergisi etkileyici ve çok inandırıcı..
Dönüşte, yolumuz üstündeki Kâğıthane-Eski Büyükdere Cad. No 57’deki CHP İl Başkanlığına uğradık İl Başkanlığına atanan sayın Murat Karayalçın’ı ziyaret için. İstanbul dışındaymışlar, not ve selam bıraktık ayrıldık..
Biraz nefes almış, güzel bir zaman geçirmiştik, fakat yine aklıma İstanbul’un durumu aklıma geldi ve yorumlarla yorulmaya başladık:
Beykoz`da yapımı süren 3. köprü viyadüğünde iskelenin çökmesi sonucu 3 işçi hayatını kaybederken, çok sayıda işçi de köprü ayağında mahsur kalmıştı(6 Nisan 2014).
“3’üncü köprü maliyeti söylenenin üzerine çıkar ve de kesilen ağaçlar eski kömür ocaklarına taşınmaz ise davacı olacağım!” demiştim, sözümden dönmedim, yine davacıyım, ama; vicdanımın, yüreğimin ve beynimin sarayında davacıyım, Adliye sarayında değil..Neden mi? “Bu hukuk savaşını kazanacağınızı ve yok ettikleri doğayı geri getireceğinizi mi zannediyorsunuz, onların sarayında?” Nedenini az da olsa anlamışsınızdır.
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın 3. köprü ihalesinin sonucunu açıklayan haberi, salt İstanbul Boğazına üçüncü bir köprünün yapılacağının değil, bundan sonraki boğaz köprülerinin de yapılacağının haberi idi benim için.
Ve 3. Boğaz köprüsünün temelini 29 Mayıs 2013 günü attılar, çünkü 29 Mayıs Fatih’in İstanbul’u fethettiği tarihti. Bu tarihteki temel atışının amacı elbette ki, kutsal fethi ideolojilerine eklemlendirmekti.
29 Mayıs 1453; İstanbul’un kazanıldığı ve yeni bir çağa girildiğinin tarihidir ve benim için kutsaldır, fakat; 29 Mayıs 2013 tarihi ise İstanbul’un kaybetme sürecine hızla girildiğinin tarihidir ve benim için üzüntüdür.
İdeolojik eklemlendirmeye en çok Fatih Sultan Mehmet üzülmüştür, çünkü o İstanbul’u yok etmek için değil var etmek için fethetmişti, biz ise var edileni yok ederek, var ettiğimizi düşünüyoruz ve bunun için savaş veriyoruz. Çünkü; Fatih, İstanbul fethi ile yeni bir çağı başlatmıştı. Dahası; Orta çağı devirerek dünyada yeni bir uygarlık süreci başlatmıştı, fakat bizler çağı değil çamı devirerek, İstanbul’u doğasıyla yok etme sürecine soktuk.
Evet; 3. Boğaz köprüsü ve Kuzey Marmara Otoyolu için, İstanbul’un Demirciköy ve Üskümrüköy’deki çam ağaçlarıyla donanımlı ormanlık alanlarını yok ediyoruz.
Geneline baktığımızda, İstanbul’un 135 bin hektarlık ormanlık alanının, yaklaşık 50 bin hektarını; 3. Köprü, Kuzey Marmara Otoyolu, 3. Havaalanı ve Kanal İstanbul projeleriyle yok etme sürecine sokacağız.
Düşünün; 3. Köprü için 3 bin ağaç kesilecek diyenler, yaklaşık 3 milyon ağaç katletme noktasına geldiler.
Birilerine göre, İstanbul boğazı Turgut Özal’ın ‘dediği gibi incilerle örülüyordu ve sıra 4’üncü inci de idi. Fakat Binali bey, buna gerdanlık diyor. Nasıl ki sayın Özal’a ‘Boğaz köprüleri boğazın incisi değil sancısıdır’ dedim, şimdi de, Binali beye “Boğaz köprüleri, boğazın gerdanlığı değil, boyunduruğudur” diyorum.
Avrupa ve Asya kıtalarını birleştiren ‘fay köprüsü’ olarak tanımladığım Anadolu’muzda, asırlardır İstanbul Boğazı’ndan karşıya kolayca geçme düşleri yaşandı ve bu konudaki düşünsellik, çekiciliğini 20.yüzyıla dek korudu. Tüm amaç, kalıcı bir köprü ile karşıdan karşıya sürekli geçebilmekti. Bunu da ilk gerçekleştiren; Trakya’daki İskitler ülkesine ulaşmak isteyen Pers Kralı Darius oldu(M.Ö:511).
Darius’un, 700 bin askerini Avrupa’ya geçirmek için; gemilerini yan yana getirerek oluşturduğu yüzer köprüden tam 2484 yıl sonra kalıcı ilk boğaz köprüsü inşa edildi(30 Ekim 1973). 2499 yıl sonra da Turgut Özal tarafından 2. Boğaz köprüsü bitirildi(3 Temmuz 1988). Ve, 2524 yıl sonra da 3. Boğaz köprüsünün temeli atıldı(29 Mayıs 2013).
Başbakan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken(1992) 3. Boğaz Köprüsüne sürekli karşı olmuş ve tüp geçişin doğaya zarar vermeyeceğini savunmuştu. Ne oldu, ne değişti de bugün Kuzey Otoyol ve üzerinde 3. Boğaz köprüsüne gereksinim duydu, hatta, 4. Boğaz köprüsünü bile dillendirir oldu. Yetmedi, 3. Havaalanı ve de Kanal İstanbul projesini gündeme getirdi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesinde çalışan bilim insanları ve mühendisler tarafından hazırlanan kentleşme planında bile, 3. Köprü kente karşı bir tehdit olarak belirlenmişken, üçüncüsüne evet diyerek ve bunu Kuzey Otoyolu üzerinde inşa edip, Marmara çevresini örselemek bir algı kayması olmanın ötesinde; düşündürücüdür de.
Çünkü; Kuzey Otoyolu, 3. Boğaz Köprüsü ile amaçlı bir şekilde bütünleştiriliyor. Böylesi bir proje tüm Marmara bölgesini, özellikle Kocaeli ve Çatalca havzalarındaki birinci sınıf verimli tarım topraklarını ve su havzalarını yapılaşmaya açarak, doğası ve doğanıyla bu bölgeyi yok etme sürecine sokacak.
Bu talanı ivmelendirme adına şimdi de; İmar yağması için hiçbir STK'nın olumlu görüşü yokken, 1/100.000 plan değişikliğine gidiliyor. Belli ki; bir önceki planda olmayan Kanal İstanbul, 3. havaalanı 3. köprü, Kuzey Ormanları'na yapılaşma, imar şartlarına aykırı yapılmış bazı projeler, son kalan yeşil alanlarda fonksiyon değişiklikleri İstanbul'da yeni bir rant talanını ivmelendirecek.
- Birinci köprü yapılınca, "Birinci köprü, ikinci köprüyü gerektircek" dendi.
- İkincisi yapılınca, "İkincisi üçüncüsünü" gerektirecek dedik.
- Üçüncüsü; yapılıyor ve "Üçüncüsü, Dördüncüsünü gerektirecek" denecek.
- Dördüncüsü yapılırken, torunlarımız; "Dördüncüsü, beşincisini gerektirecek" diyecek.
- Ve; “3.Boğaz Köprüsü” bitti ve açılışı yapıldı.
- Dahası; Ağabeylerimiz dedi; "1. Köprü, beraberinde 2. Köprüyü getirecek.."
- Biz dedik; "2.'si 3.'ü Köprüyü getirecek.."
- Ve şimdi çocuklarımız diyor; "3.'sü 4. Köprüyü getirecek.."
- Torunlarımız diyecek; "4.'sü, 5.'inci Boğaz Köprüsünü beraberinde getirecek..
Belli ki ulaşım sorununu köprülerle çözemiyor, sorunu katmerleştiriyoruz.. Boğaz’ın incisi ve İstanbul’un gerdanlığı denen köprülerle ulaşım sorunu yok edemeyiz, gezegenimizin cennet izdüşümü İstanbul’u ve Boğazını yok ederiz doymayan boğazımız adına..
Gelin; İstanbul Boğazı’nı monoblog betonla kapatıp, köprülerle boğazımıza işkence yapmaktan vaz geçelim . Nasılsa; “Kanal İstanbul” projesi ile nur topu gibi yeni bir İstanbul boğazımız olacak.
Biz doğa savaşçıları, yeni bir köprü sürekli yeni biri köprüyü gerektirecek, onlar gerektirmeyecek diyerek, boğazı köprülerle örmeyi sürdürüyorlar.
Peki, benim halkım hep bu yalanlara kanacak ve İstanbul’u kanatmaya devam edecek mi? Ne zaman, İstanbul’u kanatan böylesi saldırılara dur diyecek?
Anlaşılan bu saldırı bitmeyecek ve birilerinin boğazı adına, cennettin dünyadaki izdüşümü, "İstanbul Boğazı" köprülerle örülecek.
Acaba, torunumuzun torunu ‘İstanbul Boğazını’ görebilecek mi?. Görebileceğini düşünemiyorum. Medresenin kurana giriş kitabı 'bina' örneği gibi; “Benim oğlum bina okur, döner-döner yine okur”:
Kentsel dönüşüm yasasını TBMM’inden geçirdi, Aselsan’ın %51’ini ‘sözde kanlı bıçaklı oldukları’ İsrail’e sattı, Kanal İstanbul ile İstanbul’a ikinci boğazı dayattı, su havzalarını yapılaşmaya açtı, Yap İşlet Devret (YİD) modeliyle köprüleri yolları yabancılara sattı, Petrol yasası ve Tabiat yasalarıyla ülkemde yeni kapitülasyonlar sürecini başlattı, Akil insanlar diyerek, Anadolu aklıyla alay edip aşağıladı..
Evet; Reyhanlı katliamını CHP yaptı, Atatürk ile İnönü için 2 ayyaş tümcesi kullanacak kadar ayranla kendini kaybederek, Ergenekon yalanıyla, askerlere, aydınlara, gazetecilere, bilim insanlarına ceza yağdırarak, Gezi halk hareketi aktivistlerine çapulcu diyerek, Gezi eylemleri gürültüleri arasında; Galata Port ve Haliç Port’u satarak, Balyoz davasında sanal tanık yalanlarıyla cezalar yağdırarak, darba seçiciliği adına Sisi kötü Mürsi iyi diyerek, Rabia işareti yaparak, Futbol sahalarında siyaseti yasak ettim derken, kendisi için pankart asanlara ve Mursi’yi destekleyenlerin Rabia işaretine göz yumarak.. Uludere katliamı, kürtaj, kentsel dönüşüm yasası ve de 3 çocuk derken 3. Köprü ve 3. Havalimanını sattı erken.
Ve son yok ediş hamlesi, 23 Şubat 2015 günü yapıldı: Kanal İstanbul projesinin çerçevesi Cumhurbaşkanı Erdoğan ile gerçekleştirilen toplantıda netleşti.
1.2 milyon nüfuslu planlanan kanal çevresinde kurulacak şehir, Erdoğan’ın ‘Kalabalık olmasın’ uyarısı üzerine 500 bin kişiye çekildi.
Erdoğan’ın “Yüksek bina olmasın” talimatı üzerine ise bu kentlerdeki bina yüksekliğinin 6 katla sınırlandırılması planlandı. Kanal üzerine toplam 6 köprü kurulacak.
Kentin özgün silueti olacakmış. Bu kapsamda villa tipi yapılardan, binaların en fazla 6 katlı olacağı konut projelerine kadar kademeli yapılaşma oluşturulacak.
Güldüm. Kanal resmen köprülerin konuşlandırıldığı güzergah gibi ve de birilerinin sayfiye yeri..Bakalım bu nüfusa kimler konuşlandırılacak?..
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder