KENDİ DEMOKRASİZLİĞİNİ DİKKATE ALMAYANLAR ASLA BAŞKASININ DEMOKRASİZLİĞİNİ ANLATIRKEN İNANDIRICI OLAMAZLAR
TAYYİP DEMOKRASİZLİĞİNDEN SÖZ EDERKEN ACABA BU DEMOKRASİZLİĞİ BESLEYEN KENDİ DEMOKRASİZLİĞİMİZİ HİÇ DÜŞÜNDÜK MÜ?! VE DE UĞUR MUMCU KADAR DÜŞÜNEBİLDİK Mİ?
Avrupa'daysanız; Avrupa ülkelerinin, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel duruşları ve de doğaya ve doğana olan duyarlılıklarını istemeseniz de izliyor, dahası yaşıyorsunuz. Yaşarken de, ülkemizde yaratılan cehennem ortamını aklınıza getirip, hüzün yüklü olsa da yadsınamayacak bir erinç içinde olduğunuzu duyumsuyorsunuz..
Son 10 gün içinde yaşanan cehennem ortamları:
Elazığ Emniyet Müdürlüğü yakınlarında patlama meydana geldi. Bomba yüklü araçla yapılan terör saldırısında 3 polisin şehit olduğunu, aralarında sivillerin de bulunduğu 14’ü ağır, 146 kişinin yaralandı (18.8.2016).
Gaziantep'in merkez Şahinbey İlçesi'nde sokakta yapılan düğünde kalabalığın arasına karışan canlı bomba terörist, üzerindeki patlayıcıyı infilak ettirdi. 51 kişi yaşamını yitirdi (29’u çocuk), 69 kişi ağır yaralı (21 Ağustos 2016).
Politikacıların, poltikasızlığı yüzünden; “Yaşamını yitirilenler Allah rahmet eylesin. Yakınlarının başı sağ olsun. Yaralılara Allah şifa versin.” demekten başka bir şey gelmiyor elimizden. İnanın; acı çekmekten, başsağlığı ve sabır dilemekten ve de poltikasızlıklara sabır göstermekten ‘insanlar’ bıktı artık!!
“Bir ayağı Avrupa’da, bir ayağı Asya’da olan cennetin izdüşümü ülkem neden cehennemi yaşıyor? Acaba ne zaman bu soru aklımıza gelmeyecek?” sorularını akla getiriyor insanlar. Bu soruları akla getirtenler yüzünden elbet cennet vatanımızı terk edecek değiliz. Kesinlikle, evrensel olgu “Demokrasi” için ‘ülkemizde, ülkemiz adına’ savaşımızı sürdüreceğiz.
Doğru, küresel efendilerin yarattığı böylesi kaoslara ve de kaoslara çanak tutanlara karşı yine de ‘uzlaşı ve dayanışma’ diyoruz, fakat empati yapmanın da zamanı geldiğini ve karştlar olarak kendimizi sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum.
Evet; öncelikle. “Tayyip demokrasizliğinden söz ederken acaba bu demokrasizliği besleyen bizlerin demokrasizliğini hiç düşündük mü?!” sorusuyla kendimizi sorgulamalıyız.
Örneğin; Parti içi demokraside Tayyip duruşundan çok mu ilerideyiz?..Tek seçici ve delege ağalığının olmadığı ve de salt milletvekili olmak için lider erkine tapınmanın olmadığı bir parti gösterilebilir mi? Yıllardır aynı lider, yılardır liderin etrafında ayni kimlikler..
Örneğin; Sivil Toplum Örgütleri (STÖ) ve kamu niteliğindeki Demokratik Kitle Ö(DKÖ)rgütlerinde durum değişik mi? Asla!! Ne farkımız var; Tayyip’in güdümünde oluşan STÖ’lerden ve DKÖ’lerden?
Örneğin; az da olsa toplumsal muhalefeti temsil etmeye çalışan ve sözde halkın sesi olduğunu savlıyan yazılı ve görsel basın; salt birkaç kişinin yazdığını, oturumlara katıldığını, kesinlikle birçok kişinin(halkın) sesine asla itibar edilmediğini, katılımcılığın ötelendiğini kim yadsıyabilir..
Yıllardır yazı yazdığım ulusal bir gazetede yazı yazamıyorum, dar ve fosilleşmişler ve de onları besleyen sözde genç sorumlu bilgiçler yüzünden.. Ancak, bir başka gazetenin, sayfasına zaman-zaman konuk olabiliyorsunuz.. Salt sosyal medyada ses olmaya çalışmanız ne kadar ses getirir ki?.. Bu yapının havuz medyasından ne farkı var?! Bu yapının, yandaş medya oluşturmaktan ne farkı var?
Eğer bir ülkenin; Partilertinde, Yazılı ve Görsel medyasında, STÖ ve DKÖ’lerinde ayni yapılanmaların sürekliliği devam ediyorsa, o ülkenin ayniliklerde vucüt bulan kısır döngüden kurtulması olası değildir..
Bir diğer boyuta, doğrusu duruşa gelince; Düşünün; gündem yaratmayan, yaratılan gündemlere takılarak, ülkenin temel sorununa çözüm getirecek politikalar üretemeyenler; son darbe gündemiyle, tamamen sorunlardan kendini soyutlayıp, sorun yaratıcısını aklar oldular.
1993 yılında suikasta kurban giden gazeteci yazar Uğur Mumcu, yıllar önce yaptığı açıklamalarda cemaat tehlikesine dikkat çekmiş ve ‘’Tarikatlara ve cemaatlere alınan genç çocuklar, 30 yıl sonra General olacaklar ve Cumhuriyete karşı ayaklanacaklar” derken, o; sözde demokrasi diyerek, cami avlusundan ve de cemaatlerden oy almak adına çarşaflıları ve türbanlıları partiye katmaya çalışıyor, kendi sol tabanın için politikalar geliştireceğine, sağ tabana yeşil ışık yakıyor..
Eğer bugün, tepedekinin bir teorisyeni-yağdanlığı " Darbeyi laikler engelledi" diyor ve sen demokrasi için sokağa inen bu kesimi dikkate alacak politikalar üretemiyor, Ak Parti yanlılarını kahramanlaştıranlara susuyorsan, yetersizliğinle darbe günlüklerine kendini hapsetmişsin demektir.
Dahası; " İktidarın Gülencilerle mücadelesine destek verme demiyorum. Diyorum ki; OHAL bütünündeki uygulamaların mağdur ettiği insanları dikkate almıyorsan, iktidarın yarattığı yandaş sermaye ile kökleşmiş özel sektör kuruluşlarını-sermayeyi öteliyor ve susukun kalıyorsan, Orduyu iktidar ideolojisi doğrultusunda yok edilirken, kışlalar taşınıp yerine Taksim kışlası düşünülürken, Askeri Liseler kapatılırken, Harp Okulu Milli Savunma Bkanlığına bağlı Akademiye dönüştürülürken, Harp Okullarından FETÖ tandastlı dinciler temizlenirken, İHL’lilere Harp okulu kapısı ardına kadar açılırken, ülkenin en büyük ulusal gazetesi iktidar Goygoyculuğuna başlamışken, Atatürk ve devrimlerininin 100 yıllık savunucusu bir ulusal gazetesine saldırılar devam ederken; Hukukun üstünlüğünü aklına getirmiyorsan, sen bu işi yapamıyorsun demektir..”
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
TEKNOPOLİTİKALAR PLATFORMU
evesbere@gmail.com
GSM. 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder