10 KASIMI ALGILAMAK
10 Kasım 2008 günkü blog yazımın başlığı: “10 Kasım Matem Değildir”.
Sayın Arınç ve Erdoğan o günlerde benim başlığa benzer şeyler söylemişlerdi.
Eğer bu benden alıntı ise, bunun hesabını onlardan…:)) Her ne ise öfkelenmezden, pardon gülmezden ve de onlar matemsizliğe gelmezden ben 2008’deki yazımın giriş bölümünü anımsatmak istiyorum sizlere:
“ Tapınma hiç değildir; fakat birileri üzülerek belirteyim ki, 10 kasım; son diktatöre tapınma olarak tanımlamakta ve Atatürk’ün dünyanın özgün gelişimine ışık olan ilkeleri yok sayılmaktadır. Kimdir bunu yapan? Çanakkalede ve Kutsal savaş Kurtuluş Savaşı’ında emperyalistleri kovalayan Atatürk’ü karga kovalayan Mustafa gibi gösterenler ve göstertenler...” siz en iyisi yazının tamamını okuyun; http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=143667
10 Kasım 2009 tarihli yazımın başlığı; “10 Kasım nedir, ne değildir” idi.
Lütfen o yazıyı yeniden okuyalım. Çünkü bazı yazıların birkaç kez okunması gerekir.
Dikkatinizi çekerim ‘Bazılarının demiyorum, bazı yazıların’ diyorum.
Göreceğiz, o gün(2009) o bilinen kimlikler ne demiş, bugün(2010) ne diyecekler?
Karşılaştırma fırsatı da yakalamış oluruz:
10 kasım; ne matem günü ne tapınma ne de Atatürk’ün Anadolu insanıyla kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'ni parçalama günüdür. Şark kurnazlıklarıyla, kendilerini zeki, kentlileri enayi yerine koyarak her şeyi öylesine güzel oynuyorlar ki; halkın düşün merkezini 7 şiddetinde deprem gibi yerle bir ediyorlar. Ve birileri bu duruşun sahiplerini ‘beklenmedik demokrasi’ Savaşçısı ilan edebiliyorlar. 10 Kasım’da da benzerini oynayarak, özellikle ‘Kararsız Kasımların’ düşün kimyasını ve siyasi fiziğini tamamen bozdular, Evet, bu süreci, çocukları ve gençleri ulusal değerlerden soyutlama adına 23 Nisan’da ve 29 Ekim’de işlettiler ve ardında kitleleri soyutlama adına 10 Kasım’da....
Önce Sayın Arınç; “Ama 10 Kasım günlerden birisidir. 10 Kasım tatil günü değildir. 10 Kasım bir matem günü de değildir. Eskiden matem günüydü. İçkili yerler kapatılırdı, şarkı türkü çalınmazdı... 10 Kasım'da Meclis açıktır. Meclis çalışmasını yapacaktır. O çalışma içinde de bu konu veya başka bir konu görüşülecektir. Lütfen buna özel bir anlam yüklemeyelim. Atatürk'ün hatırasına da saygısızlık etmiş olmayalım" dedi. ,
Ardından sayın Başbakan Erdoğan; 10 Kasım'ın matem günü olmadığını ve demokratik açılımın TBMM'de 10 Kasım'da görüşülecek olmasının Atatürk'ün anlayışına uygun olduğunu belirtti.... Özellikle Başbakan öyle konuşuyor ki, derin aydın demek geliyor içimden... Türkiye’deki aydın çevrelerde jakoben ve elitist anlayışın yaygınlaştığını, aydınların halka yabancılaştığını söyleyebilmekte ve son 200 yılda halktan kopmayan aydınlar olarak kabul ettiği bazı isimleri sayarak ‘ideal aydın’ tanımı yapabilmektedir ve ardından Cemil Meriç’i, Turgut Cansever’i, Fethi Gemuhluoğlu’nu (İlk kez duydum. Necip Fazıl hayranıymış ve Milliyetçiler Derneği’nin kurucusu imiş), M.Niyazi Özdemir’i (O’nu da tanımıyordum; meğer; İmam-Hatip mezunu idealist bir gencin, Türkiye'deki çarpık zihniyet karşısındaki mücadeleleri ve başından geçenleri anlatan Varolmak kavgası adlı Romanın(1970) yazarıymış.), Necip Fazıl Kısakürek’i, Tarık Buğra’yı, Haci Bayram Veli’yi sayabilmektedir.
Hilmi Yavuz’a haksızlık yapmış, Özal’a da, fakat orda postmodern mandacı bilim ademini devreye sokarak “Özal bugün yaşasaydı, Genelkurmay Başkanı’nı görevden alırdı” dedirterek kısa bir dipnot koydurtmuş.
Saydıklarının çoğunu biliyoruz ve tanıyoruz. Cemil Meriç ve Turgut Cansever’i, hele Hacı Bayram Veli’yi takdir etmemek düşüncelerin evrenselliğine inanalar için olası mıdır? Atatürk’ün ölümünde, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’i “ sahte laisizm perdesi altında İslâm düşmanlığı üzerine bina edilmiş sistem olarak gören yazısıyla, Abdulhamit yanlısı görüşleriyle ve "Vatan Haini Değil, Büyük Vatan Dostu Sultan Vahidüddin" kitaplarıyla bilinen Necip Fazıl’ı; hangi düşün kriterleri ve yapısını dikkate alarak andığını anlayabiliyoruz, çünkü biliyoruz ki ‘Atatürk'e hakaret etmeye meyilli olmak’ olarak görülüp mahkum edilmesiyle tanınan bir yazar ve şairdir. Fakat; Benzer konuşmayı 12 Ekim günü de yapmış ve Necip Fazıl’ı, Said-i Kürdi/Nursi, Hacı Bektaş-ı Veli ve Nazım Hikmet’i saymıştı.
Peki Nazım niye? Nazım üzerinden Fazıl’ı aklamak mı istemişti. Yoksa evrensel düşünceleri mi oynamıştı? Neden ikinci konuşmasında Nazım yoktu. Ya, Said-i Kürdi gibi Nur tarikatı çevresinin dışında önemsenmeyen ve tanınmayan, özellikle de İslam dünyasında da bilinmeyen bir tarikat şeyhini, Hacı Bektaş-ı Veli gibi evrensel bir kimlikle anmasına ne demeli? Bence, bugünlerde tekrar ettiği “Siyasi rant” adına yapılan konuşmalardır ve benim için güvenilir değildir.
Jakobenliğe gelince; Jakoben’in halk arasındaki anlamı Tepeden inmecilik.. Acaba; İki günde kurulup üçüncü gün iktidar olan bir partiyi nasıl tanımlar merak konusu olduğunu hiç düşündü mu?. Kabul ediyorum; Jakobenciliğin arkasında siyaset ve bilim felsefesi var, var da; siyaset filozofu Roger Scruton'un “İnandığı görüş, eylem için yeterli meşruiyet sebebidir” değerlendirmesini de dikkate almalıyız, çünkü bu anlayışa göre Meşruiyetin birincil kaynağı hukuk değil, ideolojisi ve ilkeleridir. Karşıt görüşler ise, yok edilmesi gereken ihanetler ve sapmalar olduğu konusuna ve amacından soyutlanarak işletilen ergenekon sürecine ne diyecek?
“Milleti komplekslerinden arındırdı. Bize büyük bir ülke, büyük bir millet olduğumuzu hatırlattı.” diyor Cemil Meriç için.. İyi de bir yandan Milliyetçiliğe karşı duruş sergileyip Cemil Meriç'ten örnekler vereceksin, diğer taraftan Kürt Milliyetçiliğinin adeta günümüz temellerini atan politikalara geçit vereceksin.. Anlayan var ise, birileri bana anlatsın... Şimdi size soruyorum; Tüm bu söylem ve kavram kargaşasından etkilenen kitleler kimler? Bence bunlardan ve bilhassa son 10 Kasım değerlendirmesinden etkilenecekler Kararsız Kasımlardır. Onlara oynuyor. Ve bu oyunun adı da; erken düşünülen seçim için siyasi ranttır..
Kararsız Kasımlar için 10 Kasım nedir, ne değildir?
- Kesin Matem günü değil, düşünme günüdür..
- Tapınma günü değil, Atatürk’ün evrensel duruşunu, edilgenlikten kurtarıp daha ileriye taşımanın anımsandığı gündür..
- Emperyallere Dünya’da ilk tokadı atan Gazi Mustafa Kemal ve Anadolu insanına vefa günüdür..
- Laik Demokratik Cumhuriyet emanetini korumakla yükümlü olduğumuzun duyarlılığını yaşama günüdür..
- İnançlara saygılı, fakat siyasal İslami duruşun kutsal inancı siyasi rant aracı olarak gördüğünü ve bunun tehlikesini anlamak için algıların yenilendiği gündür..
- Karga kovalayan değil, Türkiye’yi parçalamak isteyenleri kovalayan Mustafaları, anımsama günüdür..
- “Yurtta Barış Dünyada Barış” söylemiyle Evrensel barışın temellerini atan Atatürk’ü anma günüdür..
- Demokratik açılım sanallığına evrensel barış süsü vermek için değil, gerçek anlamdaki düşün özgürlüğünü besleyen evrensel barışı algılama günüdür..
- Dünyada tek örnek olan, ulusal yapının kurumsallaştırdığı üniter yapı Cumhuriyet ve değerlerini kimsenin parçalayamayacağının algılanma günüdür..
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
Teknopolitikalar Platformu
İLET-Kİ
evesbere@mynet.com
10 Kasım 2008 günkü blog yazımın başlığı: “10 Kasım Matem Değildir”.
Sayın Arınç ve Erdoğan o günlerde benim başlığa benzer şeyler söylemişlerdi.
Eğer bu benden alıntı ise, bunun hesabını onlardan…:)) Her ne ise öfkelenmezden, pardon gülmezden ve de onlar matemsizliğe gelmezden ben 2008’deki yazımın giriş bölümünü anımsatmak istiyorum sizlere:
“ Tapınma hiç değildir; fakat birileri üzülerek belirteyim ki, 10 kasım; son diktatöre tapınma olarak tanımlamakta ve Atatürk’ün dünyanın özgün gelişimine ışık olan ilkeleri yok sayılmaktadır. Kimdir bunu yapan? Çanakkalede ve Kutsal savaş Kurtuluş Savaşı’ında emperyalistleri kovalayan Atatürk’ü karga kovalayan Mustafa gibi gösterenler ve göstertenler...” siz en iyisi yazının tamamını okuyun; http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=143667
10 Kasım 2009 tarihli yazımın başlığı; “10 Kasım nedir, ne değildir” idi.
Lütfen o yazıyı yeniden okuyalım. Çünkü bazı yazıların birkaç kez okunması gerekir.
Dikkatinizi çekerim ‘Bazılarının demiyorum, bazı yazıların’ diyorum.
Göreceğiz, o gün(2009) o bilinen kimlikler ne demiş, bugün(2010) ne diyecekler?
Karşılaştırma fırsatı da yakalamış oluruz:
10 kasım; ne matem günü ne tapınma ne de Atatürk’ün Anadolu insanıyla kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'ni parçalama günüdür. Şark kurnazlıklarıyla, kendilerini zeki, kentlileri enayi yerine koyarak her şeyi öylesine güzel oynuyorlar ki; halkın düşün merkezini 7 şiddetinde deprem gibi yerle bir ediyorlar. Ve birileri bu duruşun sahiplerini ‘beklenmedik demokrasi’ Savaşçısı ilan edebiliyorlar. 10 Kasım’da da benzerini oynayarak, özellikle ‘Kararsız Kasımların’ düşün kimyasını ve siyasi fiziğini tamamen bozdular, Evet, bu süreci, çocukları ve gençleri ulusal değerlerden soyutlama adına 23 Nisan’da ve 29 Ekim’de işlettiler ve ardında kitleleri soyutlama adına 10 Kasım’da....
Önce Sayın Arınç; “Ama 10 Kasım günlerden birisidir. 10 Kasım tatil günü değildir. 10 Kasım bir matem günü de değildir. Eskiden matem günüydü. İçkili yerler kapatılırdı, şarkı türkü çalınmazdı... 10 Kasım'da Meclis açıktır. Meclis çalışmasını yapacaktır. O çalışma içinde de bu konu veya başka bir konu görüşülecektir. Lütfen buna özel bir anlam yüklemeyelim. Atatürk'ün hatırasına da saygısızlık etmiş olmayalım" dedi. ,
Ardından sayın Başbakan Erdoğan; 10 Kasım'ın matem günü olmadığını ve demokratik açılımın TBMM'de 10 Kasım'da görüşülecek olmasının Atatürk'ün anlayışına uygun olduğunu belirtti.... Özellikle Başbakan öyle konuşuyor ki, derin aydın demek geliyor içimden... Türkiye’deki aydın çevrelerde jakoben ve elitist anlayışın yaygınlaştığını, aydınların halka yabancılaştığını söyleyebilmekte ve son 200 yılda halktan kopmayan aydınlar olarak kabul ettiği bazı isimleri sayarak ‘ideal aydın’ tanımı yapabilmektedir ve ardından Cemil Meriç’i, Turgut Cansever’i, Fethi Gemuhluoğlu’nu (İlk kez duydum. Necip Fazıl hayranıymış ve Milliyetçiler Derneği’nin kurucusu imiş), M.Niyazi Özdemir’i (O’nu da tanımıyordum; meğer; İmam-Hatip mezunu idealist bir gencin, Türkiye'deki çarpık zihniyet karşısındaki mücadeleleri ve başından geçenleri anlatan Varolmak kavgası adlı Romanın(1970) yazarıymış.), Necip Fazıl Kısakürek’i, Tarık Buğra’yı, Haci Bayram Veli’yi sayabilmektedir.
Hilmi Yavuz’a haksızlık yapmış, Özal’a da, fakat orda postmodern mandacı bilim ademini devreye sokarak “Özal bugün yaşasaydı, Genelkurmay Başkanı’nı görevden alırdı” dedirterek kısa bir dipnot koydurtmuş.
Saydıklarının çoğunu biliyoruz ve tanıyoruz. Cemil Meriç ve Turgut Cansever’i, hele Hacı Bayram Veli’yi takdir etmemek düşüncelerin evrenselliğine inanalar için olası mıdır? Atatürk’ün ölümünde, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’i “ sahte laisizm perdesi altında İslâm düşmanlığı üzerine bina edilmiş sistem olarak gören yazısıyla, Abdulhamit yanlısı görüşleriyle ve "Vatan Haini Değil, Büyük Vatan Dostu Sultan Vahidüddin" kitaplarıyla bilinen Necip Fazıl’ı; hangi düşün kriterleri ve yapısını dikkate alarak andığını anlayabiliyoruz, çünkü biliyoruz ki ‘Atatürk'e hakaret etmeye meyilli olmak’ olarak görülüp mahkum edilmesiyle tanınan bir yazar ve şairdir. Fakat; Benzer konuşmayı 12 Ekim günü de yapmış ve Necip Fazıl’ı, Said-i Kürdi/Nursi, Hacı Bektaş-ı Veli ve Nazım Hikmet’i saymıştı.
Peki Nazım niye? Nazım üzerinden Fazıl’ı aklamak mı istemişti. Yoksa evrensel düşünceleri mi oynamıştı? Neden ikinci konuşmasında Nazım yoktu. Ya, Said-i Kürdi gibi Nur tarikatı çevresinin dışında önemsenmeyen ve tanınmayan, özellikle de İslam dünyasında da bilinmeyen bir tarikat şeyhini, Hacı Bektaş-ı Veli gibi evrensel bir kimlikle anmasına ne demeli? Bence, bugünlerde tekrar ettiği “Siyasi rant” adına yapılan konuşmalardır ve benim için güvenilir değildir.
Jakobenliğe gelince; Jakoben’in halk arasındaki anlamı Tepeden inmecilik.. Acaba; İki günde kurulup üçüncü gün iktidar olan bir partiyi nasıl tanımlar merak konusu olduğunu hiç düşündü mu?. Kabul ediyorum; Jakobenciliğin arkasında siyaset ve bilim felsefesi var, var da; siyaset filozofu Roger Scruton'un “İnandığı görüş, eylem için yeterli meşruiyet sebebidir” değerlendirmesini de dikkate almalıyız, çünkü bu anlayışa göre Meşruiyetin birincil kaynağı hukuk değil, ideolojisi ve ilkeleridir. Karşıt görüşler ise, yok edilmesi gereken ihanetler ve sapmalar olduğu konusuna ve amacından soyutlanarak işletilen ergenekon sürecine ne diyecek?
“Milleti komplekslerinden arındırdı. Bize büyük bir ülke, büyük bir millet olduğumuzu hatırlattı.” diyor Cemil Meriç için.. İyi de bir yandan Milliyetçiliğe karşı duruş sergileyip Cemil Meriç'ten örnekler vereceksin, diğer taraftan Kürt Milliyetçiliğinin adeta günümüz temellerini atan politikalara geçit vereceksin.. Anlayan var ise, birileri bana anlatsın... Şimdi size soruyorum; Tüm bu söylem ve kavram kargaşasından etkilenen kitleler kimler? Bence bunlardan ve bilhassa son 10 Kasım değerlendirmesinden etkilenecekler Kararsız Kasımlardır. Onlara oynuyor. Ve bu oyunun adı da; erken düşünülen seçim için siyasi ranttır..
Kararsız Kasımlar için 10 Kasım nedir, ne değildir?
- Kesin Matem günü değil, düşünme günüdür..
- Tapınma günü değil, Atatürk’ün evrensel duruşunu, edilgenlikten kurtarıp daha ileriye taşımanın anımsandığı gündür..
- Emperyallere Dünya’da ilk tokadı atan Gazi Mustafa Kemal ve Anadolu insanına vefa günüdür..
- Laik Demokratik Cumhuriyet emanetini korumakla yükümlü olduğumuzun duyarlılığını yaşama günüdür..
- İnançlara saygılı, fakat siyasal İslami duruşun kutsal inancı siyasi rant aracı olarak gördüğünü ve bunun tehlikesini anlamak için algıların yenilendiği gündür..
- Karga kovalayan değil, Türkiye’yi parçalamak isteyenleri kovalayan Mustafaları, anımsama günüdür..
- “Yurtta Barış Dünyada Barış” söylemiyle Evrensel barışın temellerini atan Atatürk’ü anma günüdür..
- Demokratik açılım sanallığına evrensel barış süsü vermek için değil, gerçek anlamdaki düşün özgürlüğünü besleyen evrensel barışı algılama günüdür..
- Dünyada tek örnek olan, ulusal yapının kurumsallaştırdığı üniter yapı Cumhuriyet ve değerlerini kimsenin parçalayamayacağının algılanma günüdür..
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
Teknopolitikalar Platformu
İLET-Kİ
evesbere@mynet.com
Yorumlar
Yorum Gönder