A.B.D’NİN BÖLÜP YÖNETTİĞİNİ AMERİKALI ANLATIYOR:
Neyi bölüp yönetiyor? Dünya halkını ve dünya halkının ekmeğini, yani ulusların ulusal değerlerini… Bu ve buna benzer onlarca yazı yazdım-yazdık. Yazıların büyük bölümü, ‘kurgu ve komplo senaryoları bütününde’ paranoya olarak görüldü. Eğer bu paranoyayı Amerikalılar da yaşamaya başladıysa, galiba suçlayanlar paranoya…
Nedir bu yazı? Bu yazı; ABD’nin ‘Böl Yönet’ kuralıyla ve de ‘Küreselleşme’ aldatmacasıyla ulusların ulusal kaynaklarını sömürmesi sürecini hangi yöntemlerle işlettiğini ‘bir Amerikalının tüm gerçekleriyle anlatmasını’ içeren bir metin. Bu metni “Böl Yönet” adlı bir videodan alıntıladım. Burada düşündürücü olan ne biliyor musunuz? Orijinal bu metni, kendi ideolojilerine uyarlamayı bırakın, kendi orijinal görüşleri imiş gibi kaleme alan dinden ve yoksuldan geçinenlerin;
“…Televizyon programları işte böyle derin düşünmekten uzak adeta bomboş, robot gibi hayat süren kitleler yaratır. Eğer bu büyüden çekip kendinizi kurtarmazsanız bu milyonlarca şuursuz yaşayan ve yönetilen insanlardan biri olursunuz. Hiç düşünmeden, neden yaratıldığının şuurunda olmadan, ölünce neyle karşılaşacağını bilmeden hayatını tüketen milyonlarca insandan yalnızca biri olursunuz…” diyerek, nerden finans edildiği bilinen TV kanallarıyla halkın kutsal inancını ABD katkısıyla nasıl siyasi ranta dönüştürdüklerini unutup orijinal metnin içine etmeleri…
Amerikalının, ‘Uyanma zamanı!’ feryadıyla başlıyor video. Evet, yalnız okudunuz, fakat yanlış okumadınız; Amerikalı, yani ulusları sömüren küresel efendinin bireyi, Amerikalı: Güce sahip olan insanlar güçlerini, sizin devamlı aldatıldığınızdan ve yönlendirildiğinizden emin olmak için kullanıyorlar. Kitleler, özellikle politik alanda yaşanan gerçekleri öğrenme yetisine sahip değiller. Gerçeği topluma söylemeden, düşünmemizi istedikleri şeyleri kurnazca empoze ediyorlar.
Örneğin halkın çoğunluğu Irak istilasının her geçen gün kötüye gittiğine inanıyor ve mezhep çatışmalarının sona ermeyeceğini düşünüyor. Halkın göremediği şey ise, Irak’taki işlerin, devletin arkasında bulunan adamların tam da istediği gibi gittiği. Bu savaş uzamalı ki, bölge parçalanabilsin, petrol şirketleri kurulabilsin, silah üreticileri için karlı sözleşmeler ve en önemlisi, Iran Suriye gibi petrol sahibi diğer aykırı ülkelere zıplama tahtası olarak kullanılabilecek kalıcı askeri üsler kurulabilsin.
Irak’ın yapılandırılmasının ve sivil savaşın maksatlı olduğuna dair kanıt göstermek 2005 yılında iki üst düzey SAS subayı, Arap gibi giyinip arabayla sivillerin üzerine ateş ettikleri için Irak polisi tarafından yakalandı. Tutuklanıp Basra hapishanesine götürüldükten sonra İngiliz ordusu derhal askerlerinin serbest bırakılmasını istedi. Basra hükümeti bunu reddedince, İngiliz tankları geldi ve hapishaneyi yıkarak askerleri oradan çıkardı. Eğer bir bölgeyi yok etmek isterseniz, bunu nasıl yaparsınız?
Bunun iki yolu var; oraya gidip bombalama falan yaparsınız. Tabi bu çok da etkili yapmanız gereken şey, orada yaşayan insanlara birbirlerini öldürtmektir ve bu şekilde onların yaşadıkları bölgeyi tamamen yok edersiniz. İşte o bölgede de yapılan bu.. Bir düşmanı yok etmenin yolu, onun kendi kendini yok etmesini bunu da askerlerini ikiye bölerek yaparsınız. Sonra iki tarafı da beslersiniz. Çift taraflı çalışan ajanlarınız her iki tarafı da kışkırtır ve birbirlerini öldürürler. Artık bazılarımızın bu gerçeğe uyanmasının zamanı geldi.
Anlamanız gereken şey, imparatorluklar kurmak isteyen bazı insanlar, feth etmeye çalıştıkları insanları yönlendirerek hedefine ulaşmaya çalışıyor. Kendi kendinize neden tüm insanlık baştan aşağı dev bir medya ağıyla kuşatılmış? Veya, ABD hükümeti, devlet okulları sistemini finanse etmeye başladığından beri neden ABD eğitim sisteminin giderek kalitesizleştiğini düşünebilirsiniz.
Hükümetiniz elde etmek istediği kadar ödüyor. Devletin finanse ettiği eğitim kurumlarına baktığınızda ve bu eğitim kurumlarında eğitilen öğrencileri , onlara verilen eğitimi gördüğümüzde mantığımız kavrıyor ki bu okullarda devre dışı bırakılanlar her neyse eyaletin ve federal hükümetin işine gelmiyor zaten bu yüzden ki değiştiriyorlar. Devlet ne sipariş ediyorsa o’nu elde ediyor.
Çocuklarımızın eğitimlerini istemiyorlar. Çok fazla düşünmemizi istemiyorlar (Yazılarımda işlerim; ülkem de birkaç kişi düşünür, birkaç kişi siyaset yapar, birçok kişi peşinden gider psikolojisi topluma dayatıldığını… Demek ki Amerikalı da benim ve senin gibi düşünmeye başladı, kendi ülkesi için).
Bu yüzden ülkemiz ve tüm dünya gün geçtikçe eğlenceyle (Ülkemdeki Televole kokuşmuşluğunu lütfen gözünüzün önüne getirin), medyayla, TV programlarıyla, Lunaparklarla, uyuşturucuyla, alkolle ve aktivitelerin her çeşidiyle dolu hale geldi. İnsanların zihninin, meşgul etmek için. Yani çok fazla düşünmeniz, önemli insanların işine gelmiyor.
Bu noktada Amerikalının sözünü keserek araya gireceğim: Amerikalının söyledikleri kapitalizmin özündeki sorunla ilgili. Biliyoruz ki kapitalizmin temel felsefesi Paraların serbest dolaşımı. Peki ‘İde’nin, yani düşüncenin serbest dolaşımına neden izin vermezler? Yani ‘İdealizm’ olgusuna… Vermezler çünkü Kapitalizmin felsefesini biçimlendiren, zenginleştiren paradır. İdealizmi varsıllaştıran ve evrensel kimlik kazandıran ‘İde’ dir, yani düşünce.
Bu nedenle düşünmenizi istemez egemenler. Şiddetle düşüncenin serbest dolaşımına karşıdırlar. Biliyorlar ki idealizm, felsefede en geniş anlamıyla, tinsel (Özdeksel karşıtı-ruhsal-manevi) güçlerin evrendeki tüm süreçleri ya da olup bitenleri belirlediğini savunan ve tüm felsefe öğretilerini içerecek biçimde kullanılan olgu. Varolan her şeyi "düşünce"ye bağlayıp ondan türeten; düşünceden bağımsız bir varlığın ya da maddî gerçekliğin bulunmadığını dile getiren felsefe akımını niteler.
Biliyorlar ki; Felsefede İdealizm, dünyanın temellendirilmesinde en önemli görevin, bilince ya da maddi olmayan zihne yönelik bir gerçeklik kuramı geliştirmek olduğu düşüncesi üstüne kurulmuştur. Felsefi anlamda idealizm dünyanın yalnızca düşüncelerin, zihnin, ruhun, ya da daha doğrusu, fiziksel dünya varolmadan önce varolan İdeanın (Görünenin ardındaki öz-duyular dünyasının ardındaki gerçekler) bir yansıması olduğu görüşünden hareket eder. Duyularımızla bildiğimiz maddi şeyler, kusursuz İdeanın kusurlu kopyalarıdır (AnaBrittannica).
Özdeksel gerçekliği, yani parayı yadsımanız olası değil, iyi de ide’yi/düşünceyi nasıl yadsırsınız ki, bu durumda?! Bu nedenle para gibi ide’nin/düşüncenin de serbest dolaşımı gerekir. Yani birkaç kişi değil, birçok kişi düşünmelidir. Bunun yaygınlığı için de Kapitalizm ve İdealizm harmanlamasında bir ideolojinin yaratılması gerekir, ki bu da yaratılmış soldur. İşte bu solu gerçek küreselleşmenin özü olan paylaşımı-bölüşümü kurumsallaştırmak adına kapitalizm ve idealizm ile besleyerek evrenselleştirmek gerektiğini düşünüyorum… Demek ki bizler önce, parayı değil, ide, yani düşünceyi yakalamamız gerekir, evrensel solu yakalamamız için…,
Bu sefer bir TV programcısı Amerikalıya* tekrar sözü veriyorum: Uyanmanız ve anlamanız gerekir ki; yaşamınızı yönlendiren insanlar var ve siz bunun farkında değilsiniz. Başımız belada! Çünkü siz ve 62 milyon Amerikalı şu an beni dinliyor. Çünkü %3’ten daha azınız kitap okuyor. Çünkü %15’ten daha azınız gazete okuyor. Çünkü sizin tek gerçeğiniz bu ekranda gördükleriniz. Şu an dışarıda, bu ekranda gördükleri haricinde hiçbir şey bilmeyen koskoca bir nesil yaşıyor. Bu ekran ilahi bir vahi gibi.
Bu ekran başkanlar, papalar, başbakanlar yaratıyor ya da yok ediyor. Bu ekran bu inançsız dünyadaki en muhteşem lanet olası güç. Eğer yanlış ellere geçerse de olacakların tek sorumlusu biziz (Ülkemde geçti bile. Pıtrak gibi TV kanalları türedi, Okyanus ötesi finansla. TMSF aracılığıyla siyasi erk yandaşı gazeteler…). Ve bu inançsız dünyadaki en büyük şirket en muhteşem lanet olası propoganda gücünü kontrol ettiğinde bu ekranda gerçek diye ne b.k sunulacağını kim bilebilir! Şimdi beni dinleyin…
Beni dinleyin: TV gerçek değildir. TV lanet olası bir Lunaparktır. TV bir sırktır, bir karnavaldır, gezici akrobatlar takımıdır, masalcılardır, dansçılardır, şarkıcılardır, hokkabazlardır, aslan terbiyecileridir ve futbolculardır (Tıpkı televole ve televole kültürü ile biçim alan futbol yorumcuları film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçti değil mi?). Biz eğlence dünyasındayız. Ama sizler sabahtan akşama dek her yaştan, her renkten, her dinden insan geçip bilinçsizce televizyonun başına oturuyorsunuz.
Bildiğiniz tek şey biziz. Burada döndürdüğümüz illüzyonlara tam inanmaya başladınız. Ve kısa bir süre sonra televizyondakilerin gerçek, kendi hayatlarınızın ise hayali olduğunu düşünmeye başladınız. TV ne derse o’nu yapıyorsunuz. Onun gösterdiği gibi giyiniyorsunuz, onun gösterdiklerini yiyorsunuz.
Çocuklarınızı onun dediği gibi yetiştiriyorsunuz, hatta onun istediği gibi düşünüyorsunuz (2002 sonrası Pıtrak gibi biten TV ve gazeteler adeta toplumu aydın insan tipini idelojisi doğrultusunda tipleştirmeye başladı. İşi girmek isteyenlerin veya iş almak isteyenlerin eşleri bir çaput parçasının materyali haline getirildi...
Sözün kısası İran halkı bize koşarken, bizler İran’a koşturulduğumuz doğru değil mi?…Dün dost gördüğümüz Arap ülkelerine şimdi karşı durarak küresel efendi gibi düşünmeye başlamadık mı. BOP’un eş başkanıyım diyerek BOH’tan-Büyük Ortadoğu Haritası-şeyler düşünmeye başlamadık mı?) Bu tamamen saçmalık, sizi manyaklar!
Tanrı aşkına, sizler gerçeksiniz, hayali olan bizleriz! Perde arkasındaki adamların istediği en son şey, bilinçlenmiş ve düşünme yetisine sahip bir toplum. Bu yüzden ki sürekli olarak düzmece bir yaşam, din, medya ve eğitim yoluyla bizlere sunuluyor (2002 sonrasının ortaya çıkan siyasal İslam teorisyenleri bu orijinal bölümü ‘Bu yüzden ki sürekli olarak düzmece bir yaşam ve medya yoluyla bizlere sunuluyor’ şeklinde değiştirerek, işlerine gelmediği için ‘Din’ ve ‘Eğitim yoluyla’ bölümlerini çıkarmışlar. Çünkü o zaman Okyanus ötesi cemaat liderlerini rahatsız etmiş olurlar.
Dahası dinden ve eğitimden geçindiklerini kamufle etmişler ve sözde ABD karşıtlığını işlemişler. En kötüsü bu Amarilaının konuşmasını salt kendilerine göre uyarlamamışlar, kendilerinin orijinal görüşü gibi sunmuşlar). İlginizi dağıtmak ve sizi her şeyden habersiz bırakmak istiyorlar. Ve gerçekten de bu işi iyi yapıyorlar. 2005 yılında Kanada, Meksika ve ABD arasında bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma halka duyurulmadı, kongrede oylamaya sunulmadı ve ABD-Kanada ve Meksika arasındaki sınırları kaldırarak onları bir birlik haline getirdi. Buna da “Kuzey Amerika Birliği ( North Amerikan Union)” adı verildi.
Bunu neden hiç duymadık diye kendinize soruyor olabilirsiniz. Aslında bu konuyu bilen ve haber yapmaya cesaret eden sadece bir gazeteci var. Bush yönetiminin sınırları kaldırma politikası ve Amerika’nın göçmenlik kanunlarını hiçe sayan kararları aslında büyük bir planın parçası. Bush bu anlasmaya imza atarak birleşmiş milletlerinde sonunu getirdi. Ve ne ABD parlamentosunun, ne de birleşik devletler milletler halkının, onayını almaya ihtiyaç duymadı. Bu çok az kişinin bildiği bir anlaşma.
Yine yatırıcımda sınıfından çok üst düzey birkaç kişi tarafından gerçekleştirildi. Fakat işçi sınıfından insanların ve Amerika’nın birçok şehrinden yada partisinden siyasi yetkilinin bu konu hakkında hiç bir bilgisi yok. Bu bir ticaret anlaşması değil. Bu, söz konusu ülkelerin bağımsızlıklarının elinden alınması demek ve ayrıca “Amero” adında tamamen yeni bir para biriminin kabul edilmesi gündemde. Amero dolar sahibi kişilerin ilgilenmesi gereken bir şey, ama kimse bu konuda konuşmuyor.
Bu durum Kanada, Meksika, ve ABD de yaşayan insanların yaşamını derinden etkileyecek gibi görünüyor. Amero'nun Kuzey Amerika Birliği’nin yeni para birimi olması düşünülüyor. Zaten şu an Kanada, Meksika ve ABD arasındaki sınırın kaldırılması konusunda çalışmalar sürdürüluyor. Tıpkı Avrupa Birliği’nde olduğu gibi ve dolar, Kanada dolar ve Meksika Peso’su yerine yakında Amero geçecek. Netice de bu anlaşma sonucu Amerikan anayasası sonunda çöpe atılacak.
Böyle bir olayın tüm büyük gazetelerin manşetlerinde olması gerektiğini düşünebilirsiniz. Bu hareketin arkasında bulunanlar, Medya sektörünün arkasında bulunanlarla aynı kişiler. Ve size bilmeniz gereken şeyleri söylemezler. Kuzey Amerika Birliği, Avrupa Birliği, Afrika Birliği ve yakında kurulacak Asya birliği ile aynı yapıdadır ve hepsinin arkasında aynı kişiler vardır. Süreç içinde Kuzey Amerika Birliği, Avrupa Birliği, Afrika Birliği ve Asya birliği birleşecek ve bu adamların 60 yıldır üzerinde çalıştıkları planın son aşamasına gelecekler.
Bu son aşama da ‘Tek bir Dünya Devleti’dir. “Bir Dünya Devletini, İstesek de istemesek de kurmalıyız. Asıl soru, bu devletin zorla mı yoksa herkesin rızasıyla mı kurulacağıdır (Paul Warburg, Dış ilişkiler üyesi ve Federal Rezerv Sistemi'nin kurucusu).” "Washington Post,New York Times, Time Magazine ve diğer büyük yayın organlarının yöneticilerine, görüşme çağrımıza katıldıkları ve verdikleri sessizlik sözünü 40 yıl'ı aşkındır tuttukları için teşekkürü borç biliriz.
Eğer bu yıllar boyunca halkın dikkatini yaptıklarımıza çekselerdi, Dünya üzerinde ki planımızı gerçekleştirmemiz imkansız olurdu. Dünya Her geçen gün, daha bilinçli ve daha hazır bir şekilde Dünya Devletine doğru ilerlemektedir.
Entelektüel elit bir Kesimin ve dünya bankerlerinin kuracağı bir çok uluslu egemenlik, geçtiğimiz çağlarda gördüğümüz çok uluslu egemenliklerden daha caziptir (David Rockefeller, dış ilişkiler üyesi)” Tek bir Banka, tek bir ordu, dünyanın tek güç merkezi. Eğer bu kavram, eşitçe paylaşım esasına dayanan bir felsefe ile bütün gerçek anlamdaki evrensel küresellikle örtüştürülürse ‘Dünyanın tek güç merkezi projesi’nde varım. Niçin var olduğumun antrparantezini açmayacağım; sadece bu konuyu içeren yazımın adresini vereceğim:
- http://blog.milliyet.com.tr/Amerika_nin_agaliktan_agabeylige_gecmesi_olasi_mi_/Blog/?BlogNo=291657
Ve eğer tarihten gerçekten bir şeyler öğrenmişsek o da gücün zarar verdiğidir. Mutlak güç mutlak zarar verecektir. Aaron Russo, bir film yapımcısı ve eski siyasetçi. Nicolash Rockefeller ise ünlü Rockefeller bankacılık ve iş hanedanlığının bir ferdi. N.Rockefeller ile cok yakın bir dostluk sürecinin ardından, Aaron bir süre sonra görüşmeyi kesti. Çünkü Rockefeller ailesi ve onların tutkularını hakkında öğrendikleri şeyler yüzünden dehşete düştü.
Aaron: Tanıdığım bir avukat bir gün beni aradı ve “Rockefeller ailesinden biriyle tanışmak ister misin?” diye sorunca, ben de olur, sevinirim dedim.
Sonra dost Rockefeller ile dost olduk ve ardından bana birçok şey anlatmaya başladı. N.Rockefeller bir gece bana şunları söyledi: “Aaron, bir olay olacak ve o olaydan sonra Afganistan’a gireceğiz, bu sayede Hazar denizine boru hattı döşeyebileceğiz. Irak'a girip oradaki petrol'ü alacacağız ve oraya bir askeri üs inşa edeceğiz (Bu üssü ünlü bir Türk siyasetçisinin ortak olduğu şirket ve İsrail’in ortak inşa ettiğini kim biliyor?) ve Ordan da venezuella'ya gidip Chavez'den kurtulacağız.” İlk ikisini bitirdiler.
Chavez'i daha bitiremediler. N.Rockefeller şöyle dedi: “Asla bulamayacakları bir adam için… mağaraları araştıran bir sürü adam göreceksin.” Teröre karşı verdiğimiz savaş ve aslında gerçek bir düşman olmaması konusunda konuşup gülüyordu ve bu savaşın nasıl asla kazanılmayacak bir savaş haline getirildiğini anlatıyordu.. Bunun sonu olmayan bir savaş olduğunu, bu şekilde insanların özgürlüklerinin elinden alındığını söylüyordu.
Ben de kendisine şöyle dedim: “İnsanları bu savaşın gerçek olduğuna nasıl inandıracaksınız?” N. Rockefeller ise şöyle yanıt verdi: “Medyayla...
Medya herkesi bunun gerçek olduğuna inandırabilir… Bir şeyler hakkında da konuşmaya devam edersen ve aynı şeyleri tekrar-tekrar söylersen insanlar buna inanacaktır…Biliyorsunuz, 1913 yılında Federal Rezerv'i yalanlarla kurdular ve sonra 11 Eylül'ü yarattılar, ki buda başka bir yalandı. Ve 11 eylül sayesinde teröre karşı savaş başladı ve bizde Irak'a girdik. Bu da başka bir yalandı ve şimdi de aynı şeyi İran’a yapacaklar.
Oradan oraya, oradan oraya, oradan da oraya geçip duruyorlar.” Ben de sordum: “Bunu neden yapıyorsunuz? Buradaki amaç ne? Dünyadaki tüm paraya sahipsiniz, hem de istemiyeceğiniz kadar bütün güce de sahipsiniz. İnsanların canının yakıyorsunuz bu kötü bir şey…” Döndü ve bana şöyle yanıt verdi
N.Rockefeller: “İnsanları Neden umursuyorsun? Kendini ve Aileni Düşün yeter.” Tekrar sordum: “Tamam da asıl amaç ne?”
N.Rockefeller şunları söyledi: “Asıl amaç dünyadaki herkese RFID Çipi yerleştirmek. Herkesin parası ve sahip olduğu her şey o çiplerde olacak. Ve eğer biri bizi protesto ederse ve yaptıklarımızı eleştirirse çipleri kapatacağız.” Evet Doğru, sözünü ettiği şey Mikroçip. 2005 yılında meclis, göçmen kontrolü ve tabi ki teröre karşı savaş bahanesiyle "gerçek kimlik" kanununu kabul etti ve Mayıs 2008'de hayata geçecek proje'ye göre her birimiz (her Amerikalı), içinde kişisel bilgilerimizi barındıran ve taranabilir barkoda sahip "Federal Kimlik Kartı" taşımak zorunda kalacağız. Halbuki bu barkod sadece geçiş aşaması.
Bu kimlik kartına daha sonra, radyo frekansları sayesinde gezegendeki her hareketi takip edecek bir Veri Chip RFID izleme parçası eklenecek. Eğer bu size saçma geliyorsa, bilginiz olsun bu RFID izleme çipi yeni çıkan tüm Amerikan pasaportlarında mevcut. Ve son aşama implant (kayıp vücut parçası yerine yerleştirilen medikal bir aygıt) çip, bir çok insana farklı sebeplerle çoktan kabul ettirilmiş bir dayatma (Ülkemin kaç insanına acaba bu çipleri soktular?) Vücutlarına RFID kimlik izleme cihazı yerleştirilmesine gönüllü olan ilk cesur aile Florida'dan.
Aile'nin bir ferdi diyor ki; "11 Eylülden sonra ailemin hayatından endişe duymaya başladım" Kolum da, kalıcı olarak yerleştirilmiş ve beni tanımlayan bir şey olmasını düşünemiyorum. Sonunda herkes monitör kontrollü bir şebeke'ye dahil olacak ve yaptığınız her şey kaydedilecek.
Eğer çizgiden ayrılan olursa çip kapatılacak. Bu aşamadan sonra toplumun her davranışı çiplerle olan etkileşimi çevresinde dönecek. Eğer gözlerimizi açıp görebilirsek, bu bizim geleceğimiz için çizilen bir resim olduğunu algılıyabiliriz. Tek merkezli bir dünya ekonomisi, Herkesin her hareketinin her icraatının izlendiği ve kaydedildiği bir dünya...
Haklarınızın Olmadığı. Aslında en vahim durum, bu totaliter öğeler insanlara zorla dayatılmayacak, insanlar bunları talep edecek (Türklerin, özellikle dinden ve yoksuldan geçinen muhafazakarların, en azından çocuklarını ABD vatandaşı yapmak için yarıştıkları, bunun için de ABD’de doğum yaptıkları şeklindeki satır arası haber aklıma geldi). Toplumun, yaratılan korkuyla ve bölücülükle kasıtlı olarak yönlendirilmesi, insanları güç ve gerçeklik duygusundan tamamen kopardı.
Yüzyıllar öncesinden milenyuma kadar işlenen bir süreç; din, Vatan severlik, Irkçılık, Varlık, Sınıf, ve diğer her türlü keyfi ayrılıkçı düşünce yapısı ve kibir birkaç insanın ellerinde kolayca şekillenebilecek, kontrol edilebilen bir toplum yaratılmasına hizmet edecek. Parola, "Böl ve yönet" ve insanlar kendilerini, her şeyden soyutlamış olarak görmeye devam ettikleri sürece, köleleştirmeye boyun eğmiş olarak kalacaklar.
Perdenin arkasındakiler bunu biliyorlar. Ayrıca biliyorlar ki, eğer insanlar doğa ya bağlı oldukları gerçeğini anlarlarsa, ve içlerindeki gücün farkına varırlarsa,Yarattıkları ve soyup soğana çevirdikleri tüm bu "Zeitgeist (Ortak zamanın ruhu)", kağıttan evler gibi yıkılacak.
*:Jordan Maxwell (Araştırmacı, düşünür, radyo programcısı ve editör)
ŞEVKET ÇORBACIOĞLUTeknopolitikalar Platformu
Yorumlar
Yorum Gönder