Metin Lokumcu mu, yoksa HES'ler mi doğaya ve doğana dost? Doğa savaşçıları olarak ilk şehidimiz verdik: “Metin Lokumcu” Işıklar içinde uyu. Sinirlerim o denli bozuk ki Hopa’da yaşanalar yüzünden. İnanın elim, ayağım ve düşüncelerim tutmuyor; gücüm yok yazmaya…
Sözüm sana beyefendi; doğa dostu gözürüken, hiç çekinmeden Artvin Valisi’ne ve Milletvekiline Ankara’da HES’leri anlattıran. Vali ile HES konusunda tartışırken Vali’ye arka çıkıp bana tepki gösteren, sözde doğa dostu aydın geçinen yağdanlık; Metin Lokumcu’nun ölümüne neden olayları HES savunucularının çıkardığını düşünüp birazcık olsun yüzün kızardı mı?”
Arkadaşlar gerçekten sinirlerim bozuk; oyumu CHP’ye, bu konudaki sözü ise Sırrı Süreyya Önder’e vereceğim: “Öğretmeni tanırdık. Devrimci demokrat duyarlı eşsiz bir eğitimcimizdi. Bugün Hopa'da yaşananlara bakın, ne farkı var 12 Eylül'den. O günlerde gazeteler... kapatılıyordu. Bugün ise Başbakan, gazete patronlarına çağrı yapmıştı.
Bizim blokun adaylarını çıkartmayın demişti. Eskiden gazeteler kapatılırdı şimdi de gazete kapatılmıyor ama medya halk güçlerine kapatılıyor. E ne farkı var 12 Eylül'den? Şekil değiştimiş sadece... Hopa'da o kadar panzerin, tomarın ne işi var. Bunlar kime karşı? Halka karşı. Ne demiş oradaki insanlar. Derelerimizi HES'lere kurban etmeyeceğiz demişler. Ama hükümet öyle bir imanla saldırıyor ki...
Demokratik protesto yapılıyor oysa. Buna tahammül edeceksin. 12 Eylül'den hesap sorulacak deniyor ama statüko yer değiştirmiştir. Hopa'lılar bölücü mü şimdi? Demokratik tepki gösterdiğinde eşkiya mı oluyor insanlar? Siz zamanında bu tepkiyi gösterdiğinizde size böyle denilseydi ne düşünürdünüz? İnsan olan kitleye öyle gaz su sıkar mı? Polis de milletin değil hükümetin polisi gibi davranıyor.
Böyle iş mi olur? Bunların hepsinin hesabı tek tek sorulmaz mı? Sen o öğretmene nasıl kıydın ya? Neden solcudur, doğaya derelere sahip çıkıyor. Buna alışacaksınız arkadaş, yoksa 12 Eylül'den bir farkınız kalmaz. Tekrar Metin Hoca'ya başsağlığı diliyorum. Bütün Hopa halkının ve devrimcilerin başı sağolsun." Yeni bitirdiğim ve hafta sonu yayına koyduğum yazımı, yukarıdaki girişle yapmak istemezdim. Şu unutulmasın, biz birilerine, yani doğayı değil de doları seven onlara, bu doğayı eninde sonunda sevdireceğiz.
Öncelikle 31/05/2011 günkü şu haberi ileteyim. İleteyim, çünkü Nükleer Santral’in ne olduğunu iyi anlayalım: “Almanya ülke enerjisinin yüzde 22’sini sağlayan nükleer santralların tümü 2022’ye kadar kapatma kakarı aldı…” Bu karar, kararlı doğa savaşçısının zaferidir. Öyle ki; Alman Hükümeti ve Başbakan Angela Merkel 2 şeyden korktu.
Birincisi; ülke çapındaki protesto yürüyüşleri, ikincisi; ardından, örgütlü kitlenin geçen martta Baden-Wurttemberg eyaletindeki seçimi Yeşiller’e kazandırması. Bizde ne oluyor? Ne olacak; halkımın duyarsızlığı almış başını AKPnin peşinde koşuyor. Bizlerin yazımsal ve eylemsel verdiğimiz savaşa nedense kulak vermiyor. Adeta o AKP’nin dağıtacağı kumanyanın peşinde. Bu nedenle, Nükleer karşıtı protestolar kimseyi etkilemiyor. Yurdun dört bir yanından “Anadolu’yu vermeyeceğiz” sloganıyla gelen yurtsever insanlar Ankara girişinde çadırlarda yatıp kalkıyor.
Ankaralım, fosur fosur, hidrojen sulfur (larda? Halkım duyaryılık gösterse ve yürüyüş yapsa, bu sefer benim hormonlu basınım kendini sağ omuza devirip, Ajda Pekkan’ın “Sizin için biz canımızı veririz” Sezenliğini manşet yapıyor… Anlayacağınız, her 2 taraf da, doğaya ve doğana duyarsız. İşin kötüşü ‘duyarsız davranılan Doğa ve doğan’dan birinin de kısmen duyarsız davranması, yani doğanın, yani insanın… Doğu Karadeniz için büyük tehlike, özellikle eğimli ve yoğun yağış alan Artvin coğrafyası su tutucu nehir tipi HES (Deriner, Borçka vd) projeleriyle büyük darbeler aldı.
Buna sahilden geçirilen bölünmüş yol inşa çalışmalarını da eklediniz mi; zaman içinde Doğu Karadeniz coğrafyasında heyelanları tetiklemeyeceği, özellikle Artvin coğrafyasının Batum ovasına akmayacağının garantisini kim verebilir? Elbette ki abartı, fakat, yine de yer kabuğunu hareketlendirecek, tetikleyecek yükler oluşturulduğunu, dere yataklarının doğal akışını olumsuz etkilediğini yadsıyabilir miyiz? Dikkatinizi çekerim; son Artvin sel felaketini bir düşünün.
- http://blog.milliyet.com.tr/Artvin_deki_sel_son_uyari_olsun!!!/Blog/?BlogNo=204983
Beyler tekrar ediyorum; kimse enerji yatırımlarına karşı değil, doğayı ve doğana zarar verecek, yok edecek olan Nükleer´e ve HES´lere karşıyız; doğa ve doğan dostuyuz. Tek yanılgımız, olası tehlikeleri tetiklediğimizin ayırdın da olmayışımızdır. Tropikal ormanların en belirgin canlısı ‘Altın Kurbağa’ların niçin yok olduğunu, dahası 6 bin kurbağa türünün yarısının yok olduğunu hiç aklınıza getirdiniz mi? Daha-dahası; Tayland ve Filipinlerdeki yağmur ormanlarının tamamının enerji yatırmalarıyla yok olduğunu biliyor musunuz?
Özellikle Doğu Karadeniz dere yataklarından alınan dolgu ve mıcır malzemeleri nedeniyle; Alabalık türünün azaldığını, bunun yanında sazan balığını andıran Lazca Ponço dediğimiz balığın tümüyle yok edildiğini, HES’cik(KÖHES) yüzünden Alabalığın ve kurbağaların ve de diğer canlıların tümden yok olacağını hiç aklınıza getirdiniz mi? Ah benim insanım, ah! Ah benim İnsanatım (Şefik Görgeç’in sözcüğü), ah! Özgürlükçü toplumcu ekoloji hareketinin kurucusu sosyalist Murray Bookchin (1921-2006) “Toplumu Yeniden Kurmak81989)” adlı kitabının bir yerinde diyor ki;
- - Genç adama doğrudan bir soru sormaya karar verdim. "Peki" dedim, "bugünkü ekolojik krizin nedeni nedir sizce?" Genç adam kısa ve öz bir yanıt verdi: "İnsan! Ekolojik Krizin sorumluluğu insanlardır". Şaşkınlık içinde, "yani, ekolojik dengesizliklere şirketler, tarım işletmeleri, yönetici seçkinler ve Devlet değil de, siyahlar, kadınlar, baskı altındaki gruplar neden oluyorlar öyle mi?" diye sordum. Adamımız daha da ateşli bir biçimde, "Evet, insanlar!" diye yanıtladı sorumu. "Herkes! Nüfus artışına yol açanlar da, gezegeni kirletenler de, kaynakları tüketenler de, açgözlülük edenler de insanlar. Şirketler de insanların istedikleri şeyleri karşılamak için var zaten."
- - Murray’ın buradaki yaklaşımı; bireysel duruşların, dahası kişi duyarsızlığının, tüm çevre sorunlarının duruşunu işaret etmektir. Önce birey, sonra grup daha sonra kitle olarak duyarlılıklar zincirini oluşturmalıyız, yani kişi duyarlılık zincirinin halkasıdır. Bir zincir en zayıf halkası kadar sağlam ise, kişinin çevre konusundaki duruşu çok önem kazanmaktadır. Onun için Çevre konusundaki bireysel duruşumuzu netleştirmeliyiz; çevren duyarlılığı zincirini güçlendirmek için.
Yani; dayanışma, dayanışma, ille de dayanışma! Duyarlı ve sevindirici gelişmeler yok değil. Örneğin; “Hopa Derelerini Koruma Platformu”nun kurulması. Arhavi Derelerini koruma platformuyla bütün ‘Sidere Vadisi’ ve ‘Kamilet Vadisi’ koruma Platformu’nun adımlarının atılması. Ve de ‘Rize İdare Mahkemesi’nin tarihi kararı (12 Aralık 2010) ile; ”HES’lerin Yasalara, Uluslararası Sözleşmelere Aykırılığına, Projeler Bilimsel Dayanaktan Yoksun olduğuna, Kamu Yararı olmadığına, Hukuka ve Mevzuata Uygunluk olmadığına karar verdi.
Çünkü; Rize İdare Mahkemesi, Artvin’in Borçka ilçesi, Camili (Maçahel) bölgesi Düzenli Köyü sınırları içerisinde, Kiler Holding’e bağlı 4 enerji şirketinden birisi olan Gülkar Enerji firması tarafından yapımı planlanan 5.05 megavat kurulu gücündeki Düzenli HES projesi için adeta bilimsel rapor gibi tarihi bir karar daha verdi. Mahkemenin kararında Anayasa’nın 56. maddesine gönderme yapılarak, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 1. maddesi hükümlerine yer verildi. Kararda ayrıca, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 12. maddesi ile aynı kanunun 13. maddesi hükümleri de açıkça yazıldı.
Çevre duyarlılığınızı tetikleyecek genel bilgiler: Avrupa Birliği’nin su ve su kaynakları yönetiminin çerçevesini çizen ve resmi su politikasının temelini oluşturan belge; AB Parlamentosu’nda Ekim 2000’de kabul edilen “AB Su Çerçeve Direktifi’dir(SÇD)”. SÇD ile Avrupa ülkeleri ortak su politikalarının temel esasları:
- 1- Su sınırlı ve kıt bir kaynaktır. Bu çerçevede ekonomik bir kaynak/meta olarak kabul edilmelidir.
- 2- Suyla ilgili çevresel sorunlar, ancak suyun bir meta olması ve etkin/verimli bir biçimde kullanılmasıyla çözülebilir. Su bu çerçevede ücretlendirilmeli ve “kullanan, kirleten öder” prensibi uygulanmalıdır.
- 3- Kararlar ve yönetim olabildiğince alt yönetim birimlerine düşürülmelidir.
- 4- Havza bazında yönetim olmalıdır.
- 5- Entegre (bütünleşik) su yönetimi benimsenmelidir.
- 6- Kullanıcıların yönetime katılmaları önemlidir ve esas alınmalıdır, yetki paylaşımı kabul edilmelidir. Bu esaslar suyu “ekonomik bir kaynak/meta” olarak görme tanımı dışında, hem de su kaynakları yönetiminde yeni kurumlar ortaya çıkarmaktadır. Bütünleşik-Birleşmiş(Fr.Entegre) Su Yönetimi yaklaşımıyla belirlenen ‘ Havza Bazında Yönetim’, yani su havzalarının yönetimi bu yeni anlayışın yaşama geçirilmesi için çizilmiş planlı eylemler birlikteliğidir(Latince.strateji). Havzaları yönetmek su kaynaklarının yönetimini ele geçirmektir. Dikkatiniz çekerim, lütfen doğa duyarlılığınızı tetiklesin, çünkü; bu Havza yönetim yetkisiyle; AB’nin Türkiye’nin toplam su kaynağının %28, 5’ini oluşturan Fırat ve Dicle için “uluslararası su yönetimi” kurmak istemektedir. Anlayacağın su kullanım hakkını senden almaktadır. Uluslararası havzalar:
- a. Suriye, Irak, İran, Gürcistan ve Ermenistan’a dökülen havzalar: Asi, Fırat, Dicle, Aras, Çoruh b. Yunanistan’a dökülen havzalar: Meriç-Ergene İşin gerçek özü; Şirketlerin Kontrolündeki AB Su Çerçeve Direktifi, uluslararası şirketlerin kontrolündedir ve suların ticarileştirilerek, özelleştirilmesini Amaçlamaktır. Bu nedenle olsa ki; ülkemizde su ile ilgili yapılan (krediler ve fonlarla desteklenen) araştırmaların tümü AB Su Çerçeve Direktifi’nin belirlediği ilkeleri temel almıştır.
Yine çevre duyarlılığın tetiklenmediyse devam edeyim: Artvin Çoruh Üniversitesi (AÇÜ) Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Orman Botaniği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özgür Eminağaoğlu, yaptığı açıklamayla; bölgedeki bin 500 bitki türünden 243´ünün risk altında olduğunu ortaya koydu. Artvin´de nesli yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan türlerin yer aldığı alanların mutlak korunması gerektiğine dikkati çeken Eminağaoğlu, “Bölgede inşaatı devam eden 4 barajın yanı sıra Çoruh Nehri´nin yan kolları üzerinde yaklaşık 20 baraj daha yapılması planlanıyor.
Yörede böylesine geniş çaplı bir baraj programının uygulamaya konulması, Avrupa´nın ve Asya´nın en önemli bitki alanlarından Çoruh Vadisi´ni geri dönülemez ölçüde tahrip edecektir” dedi. Unutmayın; Mahiye Morgül’ün şu dediklerini: “HES’lerle birlikte bölgenin sıcak klima etkisi yaratan akarsuları zamanla tükenecek, klima etkisi ortadan kaldırılacak ve tahminlerin ötesinde doğa ve insanlık katliamı yaratılacaktır. Yapılan HES’ler, tabiata açıktan savaş ilan etmektir. Samimi dindar kardeşlerim için daha açık söyleyeyim, doğaya bu kadar zulmetmek Allah’a karşı gelmek olarak anlaşılmalıdır….
Bölgemizin dünya tarihindeki önemini bundan daha iyi gösteren bir harita olamazdı. Haritada, Doğu Karadeniz’in ve Kafkasların çok özel bir yere sahip olduğunu açıkça görebilir, hatta Lokman Hekim kitabının neden burada yazıldığını tahmin bile edebiliriz.”
Bunun yanı sıra; “Hes, Kes Ve Pes” başlıklı yazıma yorum getiren yönetmen İsa Aydın’a da kulak verelim; vurguladığı sakıncalar düşündürücü: “HES projesini sadece doğaya zarar vermiyor; santrallerde üretilmesi düşünülen 154 bin kvolt’luk voltajın ana trafo merkezlerine nakil edilmek üzere gideceği güzergâhlardaki yerleşim alanları içinde insanlara da zarar veriyor. Çünkü; zarar vermemsi için, yerleşim alanlarından 200 metre uzağından geçmesi gerekirken köy, mahalle ve evlerin üzerinden geçerek manyetik radyasyon yayarak; kan kanseri riskini yüzde yüz artırmaktadır.
Bunun yanında; akli dengemizi yitirme, psikolojik rahatsızlıklar, beyinde tahribat unutkanlık ve de geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımızın kan kanserine yakalanma riski bilinmektedir. Duyarsız kalmayalım. İngiliz bilim adamlarının1962 ile 1995 arasındaki yıllar süren araştırmaların sonucunda yüksek gerilim hatlarının insanlar üzerindeki olumsuz etkileri tespit edilmiştir! İnsanın sağlıklı yaşamından daha önemli ne olabilir?
Bu nedenle kamulaştırmanın yerleşim alanlarında olmaması için mücadele edelim. Sağlığımız yerindeyken haklarımıza sahip çıkamazsak iş işten geçtikten sonra haklarımızı arayacak kadar sağlığımız yerinde olmayacak!..” İşte benim HES’lerle ilgili bağlantılarım (İng. Link)
- http://blog.milliyet.com.tr/HES_ler_kimleri_besler-1/Blog/?BlogNo=224571
- http://blog.milliyet.com.tr/HES_ler_kimleri_besler_2/Blog/?BlogNo=225336
- http://blog.milliyet.com.tr/HES_e_yes_demek/Blog/?BlogNo=272754
Metin Lokumcu, ışıklar içinde uyu. Seni bu doğa unutmayacaktır. Unutmamak için de ışıklar içindeki koynuna aldı seni. *: İnsana ŞEVKET ÇORBACIOĞLU ARTVİN KALKINMA VE EĞİTİM VAKFI ll.BAŞKANI Teknopolitikalar Platformu
Yorumlar
Yorum Gönder