19 MAYIS KUTLAMASINI TEDİP EDENLER
Demem o ki; dinimizi tedip edenler, 19 Mayıs Kutlamalarını ve dilimizi de tedip etmeye başladı. “Tedip” sözcüğü ile ne demek istediğimi anlamak için, sözcüğünü anlamını ve bu sözcüğü kimden aldığımı, dahası kimden esinlendiğimi belirtmek isterim.
Geçen sene, yani 2012’de başbakan şunları söylemişti: "Artık 19 Mayıs törenleri üzerinden hiç kimse mürebbiye gibi parmağını sallayarak bizi tehdit etmeye, bizi tedip etmeye kalkmasın, kalkışmasın. Çünkü biz onlar gibi 19 Mayıs'ın istismarının değil, 19 Mayıs'ın özünün takipçisiyiz"
Anlaşıldığı gibi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan esinlenmişim, Ne demek istediğini anlamak için önce ‘tedip’ sözcüğünün ne anlama geldiğini ve o sözcükle ne anlatmak istediğini anlamaya çalışalım.
Tedip: Arapça bir sözcük. Anlamı; ine bir Arapça sözcük olan; Terbiye etmek., Adap veya Erkân öğretme. Türkçesi, Görgü ve incelik için yola getirme.
Doğru fakat eksik söylüyor R-cep. Evet; kimsenin kimseyi yola getirmeye hakkı olmadığı gibi; kimsenin de kimseyi yoldan çıkarmaya hakkı olmadığını bilmemiz gerekir.
Benim amacım, hadım olarak ‘2013’ün 19 Mayıs’ında’ başbakanı inceliğe davet edip tedip etmeye karar verdim.
Gerçekten; Başbakan ilginç bir insan, şimdi Dil’e taktı, ama çelişkisini de gündeme getirdi. Başbakan aslında bir gündem değiştirme makinesi, dahası gündemlerin efendisi.
21 Nisan 2012 ‘de; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Şişli'de açılışı yapılan Trump Towers Mall Alışveriş Merkezi'nin açılışında 'Türkçe' uyarısı yaptı. Son dönemde çok sayıda alışveriş merkezi ve konut inşaatında yabancı kelimeler kullanıldığını belirten Erdoğan, yatırımcılara Türkçe uyarısı yaptı. Kızı Sümeyye’de; “Anadolu’da bile ‘Cafe’ yazıyorlar, hiç olmasa ‘Kafe’ yazsalar” diyerek babasına destek verdi.
Başbakan ve sevgili kızı Sümeyye’nin tepkisini onaylıyor ve alkışlıyorum. Zorunlu bir tepki olduğu için de kutluyorum. Fakat, bu işin bir fakaaat’ı var. Bilindiği gibi, biz Türkçe konuştuğumuzu zannetmemize karşın, Türkçe konuşmuyoruz.
Kullandığımız sözcüklerin % 90’nı Arapça-Farsça, Fransızca ve son zamanlarda İngilizceden oluşmaya başladı. Endişem, Türkçe’mizin Fransızca ve İngilizce sözcüklerden temizlenip , Arapça isimler takılmasın. Örneğin; ‘Trump Towers Mall(Yüksek alışveriş merkezi)’in yerine ‘ Büyük bedestan’ gibi…
Başbakanın Türkçe uyarısını yeterli bulmuyorum. Çünkü, çelişki içinde. Bakın 24 Nisan 2012’de ’ ne diyor: Erdoğan, dün katıldığı, ‘Anayasa’nın Dili’ ilgili bilgi şöleninde (Fr.sempozyum diyoruz) özetle şunları söyledi: “Diller arasında ayrımcılığa gitmek, ırkçılıktır. Türkçe ile felsefe yapılmaz, bilim dili oluşturulmaz deniliyor zaman-zaman. Bunların hepsi ırkçılık kokan ifadelerdir.
Dünyadaki her dil, başka dillerden ödünç kelimeler alırken, Türkçedeki yabancı kökenli kelimelerin ayıklanmasına yönelik tasarrufta bulunuldu. Bu tabi olmayan ideolojik girişimler Türkçeyi ciddi manada kısırlaştırdı. Türkçe üzerinde yapılan operasyonlar, tarihimizle bugün arasındaki en önemli irtibatı, en önemli köprüyü, kuşaklar arasındaki dil irtibatını ortadan kaldırdı. Adeta bizim şahdamarımızı kestiler. Dil üzerinde mühendislik yapmak, dünyanın üzerinde mühendislik yapmak demektir.
Kelimeleri yasaklamak, sınırlandırmak hiç kuşkusuz düşünceyi sınırlandırmaktır. Lisanı korumak, yaşatıp geliştirmek gibi bir sorumluluğumuz var. Son dönemde başta İstanbul olmak üzere şehirlerimizdeki yatırımlara yabancı isimler verildiğini çok ama çok görüyoruz. Yolda, tabelalarda yabancı sözcüklerden başınızı alamıyorsunuz. Mall, tower, check up, computer gibi dilimiz adeta bir istila altında.
Karamanoğlu Mehmet Bey’in fermanı gibi girişimlerle engelleyemeyiz. Dil yasa ile korunmaz. Anayasada, ‘ama’ olmamalı 367 meselesinde, Türkiye’ye ağır bedeller ödetildi. Aynı şekilde 1982 Anayasası ‘ama, ancak’ kelimelerinin sıkça kullanılmasıyla özgürlükleri genişleten değil, daraltan anlam oluşturdu. Yeni anayasada ‘ama’lar, ‘ancak’lar olmamalı. Anayasa’nın dili, Yunus Emre’nin dili olmak zorundadır. Millete ait bir dil oluşturacağız.”
Siz, Başbakanın söylediklerinden bir şey anladınız mı. Daha doğrusu, Başbakan Türkçenin yabancı sözcüklerden temizlenmesini istiyor mu, istemiyor mu?
Yukarıda yer verdiğimi konuşmasına tekrar yer veriyorum, sorumun yanıtını bulmanız için: "Artık 19 Mayıs törenleri üzerinden hiç kimse mürebbiye gibi parmağını sallayarak bizi tehdit etmeye, bizi tedip etmeye kalkmasın, kalkışmasın. Çünkü biz onlar gibi 19 Mayıs'ın istismarının değil, 19 Mayıs'ın özünün takipçisiyiz"
Bir diğer konuşması ise, AK Parti Genel Merkez Gençlik Kolları 3. Olağan Kongresi'ndeki konuşmasıdır: "Burada bu salondaki gençlik 19 Mayıs'ı bilen, 19 Mayıs ruhunu, misyonunu taşıyan bir gençliktir. Hiç kimse bize, bu gençliğe 23 Nisan, 19 Mayıs, 29 Ekim dersi vermeye kalkışmasın. Tam tersine 23 Nisan ruhunu, 19 Mayıs'ın, 29 Ekim'in ruhunu anlamak isteyen varsa buyursun bu gençlik onlara öğretsin. Hiç kimse kendisini Türkiye'nin yegâne sahibi gibi görmesin."
Kullandığı yabancı sözcüklere bir göz atalım: Tedip; Arapça bu sözcüğün Türkçe anlamı,, Görgü verme. İncelik öğretme. Yegane, Farsça sözcüktür ve Türkçesi tek’tir. Misyon, Fransızca sözcüktür ve anlamı özgörevdir.
Dil bazında ırkçı değilim; ben dillerin özgün yapısının korunmasından yanayım. Örneğin Laz dilinin de yabancı sözcüklerden arınmasını isteyen, daha doğrusu tüm dillerin özgün kimliğinden soyutlanmamasından yanayım. En doğrusu, dillerin yok olmamasından... Böyle giderse, eğer her dilden bir sözcük alınırsa, her ulusun anlayacağı tek dile döneceğiz gibi.
Milyarlarca sözcüğü insan belleğinde saklayabiliyorsa, dile yok edeceğimize, dilleri yaşatalım ve öğrenelim.... Başbakanın ‘Dil’ ve ‘Din’ üzerinden yola çıkarak 19 Mayıs kutlamalarına yaptığı göndermeler, beni gerçekten rahatsız etti.
Kimse kendisine mürebbiye gibi parmağını sallamıyor, aksine kendisi önüne gelene sallıyor.
Elbette ki, Türkiye’nin tabusu kimsenin elinde değil, senin ve grubunun ise hiç değil. Dediğin gibi, 75 milyonun elinde ve yüreğindedir.
Gençleri sıkıcı törenlerden kurtaracakmışsınız, bu nedenle 19 Mayıs’ın ruhuna uygun törenlerle kutlatacak mısınız? Yani, Stadyumlardan, kapalı salonlardan kurtaracağım diyorsunuz.
İyi de, İstanbul’un fethini ve Kutludoğum günlerini stadlara taşıyan kim? Bırakın bunları, kurşun askerler gibi gençleri parti genel kurulunun kapalı salonlarına taşıyan kim?
19 Mayıs’ın tek sahibi bir grup değil, 75 milyondur. Senin amacın, 19 Mayıs kutlamalarını, şenliklerini kayısı festivaline dönüştürmektir.
Türkiye'de darbeler dönemi geri gelmemek üzere gitmesini kim istemez ki? İstenmeyen, askeri darbe giderken, sivil darbenin gelmesi. En sıradan demokratik hakkı için alanlara inenleri ve taraftarı oldukları takımları kutlamak için statlara koşanları; çoluk çocuk, hamile kadın, yaşlı insan demeksizin biber gazı ile bombalayan kim? Bu mu dik durmak? Bu mu, demokrasi duruşu?
‘İbadet edilmesin diye camilerin kapatıldı ve ahıra dönüştürüldü, 'Selamün aleyküm' diyenler aşağılandı, 'Elhamdülillah, inşallah' diyenler hor görüldü, Öz yurdumuzda, öz vatanımızda parya muamelesi gördük' derken, bir siyasetçinin bu denli yalan söyleyebildiğini de bizler ilk kez gördük. Tek kelimeyle, ‘Hade be oradan, densiz din bezirgani!’ Selamün Aleyküm derken aşağılandığıma tanık olmadığım gibi diyenleri de asla aşağılamadım.
Ne demek dindar nesil yetiştiriyoruz? Dinsiz bir nesil mi yetiştirildi bugüne dek? Çok büyük çileler çekmişsin. 12 E Mart ve 12 Eylül zindanlarında sen mi işkence gördün, yoksa solcular ve ülkücüler mi? Siz değil misiniz, 12 Eylül paşalarına şükranlarını sunan ve dualar eden? 12 Eylül faşistleri değil mi; “Bunlara dokunmayalım, bunlar anarşi olaylarına hiç karışmadılar, onlar milli ve manevi değerlerine bağlı dindar kesimdir” diyerek sizleri korumaya alan?
“Elitler kusura bakmasınlar biz artık bu ülkede varız” derken, dinden ve yoksuldan geçinen yeni bir elit gurup yarattığınızı ve bu elit grubun altında jip, başında türban ve rayman gözlüklerle cirit attıklarını görmüyor muyuz? Si bu ülkenin öz ve dindar, ötekiler üvey ve dinsiz evlek ha..İnsaf ki, ne insaf!
“Gençlerin kültür emperyalizminin yönlendirmesine maruz kalmadan özgür tercih yapabilmesi için dindar nesil diyoruz. Formatlamaya itiraz ediyoruz. 30 Mart eğitimde baskının ideolojinin sona erdiği gündür. 30 Mart bu milletin çocuklarına yapılan zulmün son bulduğu gündür.” derken samimi olamazsın. Belli ki amacın, 19 Mayıs gençliğini yok edip yerine 30 Mart gençliğini getirmektir. Avucunu yalarsın.
“İşte bu gençlik 23 Nisan 1920, 29 Ekim, 19 Mayıs, kurtuluş savaşı ruhunu çok ama çok iyi bilen bir gençliktir. Hiç kimse bize 23 Nisan, 19 Mayıs, 29 Ekim dersi vermeye kalkmasın. Tem dersine bu derleri öğrenmek isteyen varsa buyursun bu gençlikten öğrensin.”
Hangi gençlikten söz ediyorsun? Çaputa sardığı beyni örümcek ağlarıyla örülü gençlik mi ulusal bayramların ve kurtuluş savaşının kıymetini çok iyi biliyor? Çok iyi bildikleri için mi; 1999 deprem felaketi sonrası “7,9 yetmedi mi?” pankartı açtı? Cennete gitmek için, sarınıp sarmalanıp bu dünyada cehennemi yaşayan gençlik mi ulusal bayramların ve ulusal kurtuluş savaşının kıymetini bilecek?
Bakalım, 2013’un 19 Mayıs öncesi neler yumurtlayacaksın? Nasa diyor ki: “20 ile 28 Mayıs tarihleri arasında yağan yağmurun altında kalmayın Bu tarihler arasında yağan yağmur her ne kadar normal yağmur olarak gözükse de yağmur damlacıklarının içerisinde yüksek miktarda asit olacak. Bu asit yağmuruna maruz kalan ciltlerin, ileride %90 cilt kanseri olma olasılığı var.”
Ben de diyorum ki; “Bu iktidar döneminde, yağan demokrasi ve özgür düşünce yalanlarının altında kalmayın. Her ne kadar özgür düşünce ve demokrasiden yana gözükse de, demokrasi ve de özgür düşünce söylemlerinin içinde yüksek miktarda karanlık vardır. Bu karanlıkta kalanların beyinlerinde, ileride düşünce kanseri olma olasılıkları çok yüksektir.”
Ankaralıların çoğu bilir; Akay yokuşunun başlangıcındaki bakanlık binasının önünde bir boyacı durur 40 yıldır. Tezgahı, olduğu gibi Atatürk resimleri ve söylem ve söylevleriyle dolu. Bu boyacının adı; Necdet Hoşcan, 67 yaşında Atatürkçülükten ödün vermez Atatürkçü bir Kırşehirli ses. Onun Atatürk tutkusuna ve bağlılığına hayranım.
Onun kadar yapamıyoruz.
http://blog.milliyet.com.tr/19-mayis-1919-antiemperyalist-yuruyus--/Blog/?BlogNo=180912
http://www.bizimanadolu.com/koseyazarlari/scorbacioglu40.htm
Şevket Çorbacıoğlu
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Bu sayfaya yorum ekleyip.yayınlayamıyorum.
YanıtlaSilEvet uzun uğraşlar sonunda bu yazıya yorum ekleyip yaynlamayı başardım.Efendim "bu'da oldu" dedirtecek bir olay Hz RTE nin Amerika seyahatinde yaşandı.Bizimki Amerika başkanına hat yalılı çerçeveli bir tablo götürmüş.İlk bakışta insan bunun bir ayet yada maşallah,bismillah gibi bir şey olduğunu düşünür.Ama yazıda"Hüseyin Barak Obama" yazıyormuş iyimi.Koca Türkiyenin Başbakanı; ülkemizin yüksek kültürel birikiminin bir simgesi olarak arap harflerine havi Arap kültürünün bir parçasını götürüyor Amerikaya.Pes doğrusu.Utandım,çok utandım.Küçüldüm,küçüldüm.Arabın götüne girdim.
YanıtlaSilTam 2 yıl sonra gördüm..Yorumu yayınlamayı başarmışssın Azmi kardeşim, hem de başarılı bir yorumla..
YanıtlaSil