MISIR’DA SİSİ DARBESİ MURSİ DARBESİNİN ÖNÜNÜ AÇMIŞTIR
İnadına her yazımda kullanacağım “Demokrasi Ve Evrensel Barış Bandım”: [[ Gezi Parkı Halk Hareketinin iki önemli haykırışı var, benim de bir önemli haykırışım ..
Birincisi; “31 Mayıs 2013 tarihine dek hep birkaç kişi düşündünüz, konuştunuz ve birçok kişiyi dinlemek zorunda bıraktınız, artık birçok kişi olarak düşüneceğiz ve konuşacağız ve siz birkaç kişi bizi dinleyeceksiniz; bunun için yarattığınız ‘korku psikolojisini kırdık’ sokaklara indik.”
İkincisi; “31 Mayıs 2013, Türkiye’de ve dünyada 20. Yüzyılın egemen ideolojilerinin sonlandığı ve ‘dünyanın özgün gelişimi ve değişimini dikkate alarak, farklılıkları bütünleştiren, evrensel barışı esas alan’ 21. Yüzyılın ideolojisinin başlangıcıdır.”
21. Yüzyılda, artık birkaç kişinin düşüncede, siyasette, ticarette, bürokraside ve medyadaki egemenliği bitiyor, birçok kişinin, yani halkın etkin ve belirleyici olacağı sürece girildi. Bu sürecin düğmesine de Türkiye’de basıldı. Brezilya’ya yansıyan sürecin Türkiye’de daha da güçlenmesi ve evrensel mesajını yaygınlaştırması için, ülkemdeki ‘CHP’lisinden, AKP’lisine, MHP’lisine, İP’lisine, BDP’lisine, kısacası sağ-sol tüm oluşumlardaki siyasi payandaların, Gezi Parkı Halk Hareketi’nde paydaş olması gerekir.
Bu bir sokağa inişten çok, 21.yüzyılın düşüncelerine inişti, inmeye de devam edeceğiz. Benim Haykırışım: “Hormonlu renkli yazılı ve görsel basın; pıtrak gibi biten, çok dağıtılan, fakat çok satılıyor diye yutturulan, az seyredilen; cemaatin yazılı ve görsel basını gibi olmasa da benzer duruş sergilemektedir. Şöyle ki; korku psikolojisiyle nedeniyle siyasal erkin yandaş medyasıyla örtüşen anlayışlarına yer vermekte, gezi parkı halk hareketini aşağılayan haberlere öncelik tanımaktadır.
Bu nedenle ben 31 Mayıs 2013 gününden bu yana, hormonlu renkli basını, okumuyorum, dinlemiyorum , sevdiğim dizileri izlemiyorum ve de ürünlerini satın almıyorum, yani bu ilgimi dondurdum, askıya aldım, ta ki ‘demokrasi ve evrensel barışı’ ilke edinmiş halkın tepkisini ciddiye alacağı güne dek. Sizin özgür istencinize, gem vurmak değildir amacım, ben böyle yapıyorum, siz bilirsiniz. ]]
Deniyor ki; “Ekonomik ve demokratik büyümemizi, istemeyenler, halkı sokağa döktü…Sandık demokrasinin vazgeçilmez simgesidir, Özgür iradenin simgesidir. Sandık bizi iktidara getirerek, ülkemizin milli iradesini belirledi, Mısır’da da Mursi’ye yapılanlar aynı şeylerdir..”
Söylenenlere katılmıyorum.
Çünkü;
- 1-Ülkenin demokratik yapısını güçlülüğünü; toplumsal hoşgörü ve çoğulcu anlayıştan soyut salt ekonomik büyümeyi esas alarak tanımlayamazsınız. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde ekonomik büyüme ülke kaynaklarının satışına bağlıysa, bilin ki böylesi ekonomik büyüme, ülkenin ulusal kaynakları bitinceye dek devam eder ve birçok kişiyi (Toplumu) dışlayarak iktidar çevresindeki birkaç kişiyi varsıllaştırır.
- 2-Ülkenin demokratik yapısının güçlülüğü; Seçmen tabanından soyut, parti elitlerinin delege yapısında belirlenen adayları TBMM’ine taşıyan ‘seçim sandığı’ esas alınarak tanımlanamaz. Özellikle demokrasisini geliştiren ülkelerde, demokratik büyüme, birkaç kişinin işine yarayan sandık demokrasisi ile sınırlandırılamaz. Oluşan demokrasi, birçok kişiyi(toplumu) dışlar ve iktidar çevresindeki birkaç kişi için işletilmiş olur. En önemlisi, delegasyon sistemiyle sınırlandırılmış bireyin özgür iradesinin sınırlı işleyişinde beliren ulusal istenç (milli iradesi) tüm toplumun iradesi değil, iktidarın seçmen iradesidir. Bu evrensel ölçütleri dikkate almadığınızda; demokrasiyi toplumun genelinden soyut sandık demokrasisi ile sınırlayarak milli iradeyi, iktidar partisinin seçmen iradesine indirgersiniz. Süreç içinde, azınlığın çoğunluğa veya kısmi çoğunluğun kısmı azınlığa egemen olma süreci işler ve beraberinde ‘yetki bende’ faşizan duruşuyla , toplanma ve gösteri hakkını yok ederek; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni (AİHM) ve o’nu tümleyen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) karşınıza alır, askeri darbe yapıldığında da demokratik ülkeleri suskun bırakırsın.
Mısır’da yaşananlar bunlardır ve Türkiye bu yaşananları iyi okumalıdır; aksine bildiğini okumaya devam ediyor ve Taksim eylemlerini çapulcu Vandalların eylemi diye es geçen yandaş medya, Tahrir’deki Müslüman Kardeşler kökenli Muhammet Mursi karşıtlarını Taksim çapulculuğuyla, 30’u aşkın kişinin yaşamını yitirdiği Mursi yandaşlarının Adeviye meydanında toplanmasını demokrasiyle örtüştürüp naklen yayınlamaktadır.
Yetmedi; “Diren Hamas (İslami terör örgütü)-Diren İhvan (Müslüman Kardeşler adlı İslami terör örgütü) pankartlarıyla halkı sokağa döktüler. Tahrir’deki milyonlarca insan, Müslüman Kardeşlerin üyesi Mursi’nin kurumsallaştırmaya çalıştığı sivil diktaya karşı çıkmış, özgür iradenin, ulusal iradenin salt bir grup için işletilemeyeceğini, herkesin özgür yaşamaya, düşünmeye, laik kalmaya, ülke gelirlerinden pay almaya hakkı olduğunu, sivil darbeye geçit vermeyeceklerini haykırmışlar-tıpkı Gezi Parkı Halk Hareketi’ndeki gibi, asker darbe yaparak, demokratik bu evrensel haykırışı susturmuştur.
Evet, Muhammet Mursi sivil faşizmi, Abdulfettah El Sisi askeri faşizmi ile aklanma sürecine sokulmuştur. Gerek Taksim’i, gerekse Tahrir’i çok iyi değerlendirmelisiniz; “Benim yanlışlarım da olabilir diyerek” gerçeklerden kaçamazsınız.
http://blog.milliyet.com.tr/taksim-sendromu-yasanirken-bor-madenlerinin-taksim-edilmesi--tarimin-koyluden-alinmasi/Blog/?BlogNo=420050
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
TEKNOPOLİTİKALAR PLATFORMU
sevket-che@hotmail.com.tr
evesbere@mynet.com
GSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder