ALTINOVA(AYAZMEND)
5 Ağustos 2012
Bu yaz, ikinci Evliya Çelebiliğimiz tuttu. Saat, 20.15’te ‘Ahenk apartmanındaki evimizden, ahenkle valizleri sokağa taşıdık, Bülbül taksiden taksiyi çağırdık ve Gümüşhaneli Orhan Aslan bizi Otobüs terminaline bıraktı. Oradan da Balıkesir-Altınova’ya doğru yola çıktık.
Ayvalık’a 2008’de gelmiştik, Ececan’ın Hukuk’a başladığı yıl. O gelişte “Ayvalık Ayva’yı yemiş” başlıklı yazı ile “Gez-Gör-Yaz” etkinliğini kayda almış ve Ayvalık ile belgelemiştim. Özellikle, Ayvalık koylarını ve Cunda adasını işlemiştim. İşte o Ayvalık gezisinin resimlerini kaybettim. Bu nedenle, kaybettiğim yerlerle tekrar görselleşeceğim için sevinçliyim.
Evet, Ayvalık’ı bu sefer 2012’nin 5 Ağustosu’nda tekrar ziyaret ettik ve Altınova beldesine yerleştik. Yani, Ececan’ın Hukuk’a başladığı bu yöreye, bu sefer Hukuk’u bitirdiği sene tekrar gelmiş olduk.
Gecenin 5 Ağustos2012’te 20.30’unda başlayan yolculuğumuz 6 Ağustos 2012’un sabah 07.00’sinde Altınova’da sonlandı. Sevgili Esra Akkaya, bizi arabasıyla gelip aldı.
Alabildiğine, ‘ufuk çizgisini yakalayamadığınız’ yemyeşil, uçsuz bucaksız, altın bir ova gerçekten.
Sessiz, dingin bu müthiş güzel bakire olmanın gururunu adeta yüzünüze haykırıyor. Evet sakin ve de bakir bir yer. Yıllar önce, kendini gizleyen bakireliğine son verip suskunluğunu kırmaya çalışanlar, fazla çalışamamışlar veya da çalıştırmamışlar ki, Altınova bekaretini koruyor gibi duruyor.
Altınova’ya hep resmi yaklaşılmış. Dahası, kamu kurum mensuplarının oluşturduğu kooperatifler aracılığıyla Siteleşme görüyorsunuz. Yani, konutlardan çok siteler var. Kentleşme politikaları, geniş caddelerle, olası yoğunluğu kaldırma şeklinde kendini göstermiş. Fakat yine de, kıyıya koşut, düzenli yapıların arasından dik inen yolları burada da göremiyorsunuz. Yapılaşmada ki düzensizlik kıyı güzelliklerini kısmen örseliyor. İkinci büyük eksiklik, hala fosseptik çukurların olması ve kanalizasyon inşasının önümüzdeki yıllarda başlanacağı.
Geliş nedenimiz, Ececan Çorbacıoğlu’nun Hukuk’tan arkadaşı Esra Akkaya. Esra Akkaya Hukuk’u birincilikle bitiren başarılı bir öğrenci. Ececan ile çok samimi, çünkü Ececan’da, Hukuk’u ilk 5 arasında bitirdi. Esralar, Ankaralı ve ailesi, 30 seneyi aşkın Altınova’ya yerleşmiş. Doğrusu, her yazın en az 4 ay buradalar. Ve bizi de davet ettiler.
Ececan, Esra ile beraber olacağı için çok sevindiler. İkisinin ayrıldığı tek nokta, birinin Hakim ve Savcı, diğerinin Yüksek Lisans yapıp Üniversite’de kariyer(Doktora) yapmaya karar vermeleri. Esra Hakim ve Savcılık sınavlarına, Ececan’da Ales sınavlarına hazırlanıyor. İkisi de başardı diyorum, çünkü başaracaklarına inanıyoruz(Bu gezi yazı tamamlandığında Ececan ALS sınavını kazandı ve Çankaya Üniversitesi’nde yüksek lisansa başladı, hatta doktora için gerekli İngilizce sınavlarını da…Sıra Esra’nın Hakimlik ve Savcılık sınavlarını kazanmasında 28 Nisan 2013).
Esralarda kalmadık, hemen karşılarındaki site’den güzel bir ev tuttular bize. Kütahyalılar Sitesi’nden Nazire Kılıç hanfendinin evi. Bakımlı, bahçe içinde ve asma kütükleriyle örülü şirin bir ev. Kadriye ve Ececan’ın işi biraz zor, çünkü, Köy Hizmetler veya Öğretmenevi kampları kadar rahat olmayacak, yani yemek yapma ve temizlik işleri… Doğru ben de yardım ediyorum, fakat yine de dinlenceyi dinlence olmaktan çıkaran bir zorluğu var.
Altınova yeni yerleşim yeri kadar bakir olduğunu söyleyebiliriz. Begonvilleri ve Arnavut kaldırımlı taş evleri olan bir yer değil, modern yapıların öne çıktığı günümüz yerleşim yeri izlenimi veren, sahil beldesi. Ama, yine de güzel, çünkü sessiz ve dingin.
Ececan valizleri bırakır bırakmaz, denize koştu. Saat, 10.00. Sahildeyiz. 4 yıl öncesi gibi deniz yine insanı ürperten soğukluğu var, daha ısınmamış. Altınova’nın sahili inanın altın sarısı incecik bir kumsal. Önceleri çakıllıymış, fakat dalga kıranlarla kum birikmesini sağlamışlar.
Sahil, Ramazan nedeniyle, sakin. Yanı insan kalabalığı yok. Bu sessizlik, 1 yıldır yüklendiğiniz kent yorgunluğunu daha erken artacağını düşünüyorum. Evet 1 yıl boyunca yüklendiğiniz statik elektriği kuma ve denize aktararak düşün enerjinizi yenileyebilirsiniz.
Genelde CHP’li belediyelerin olduğu yerlerde hizmet yetersiz. Bu CHP’li belediyelerin tembelliğinden ve iş bilmezliğinden değil, iş bilir; köşe dönücü kolay kazanımcı Özal kültür endeksli AKP iktidarını duruşundan kaynaklanmaktadır. Kısacası belediye paylarını CHP’li belediyelere aktarmamasından kaynaklanmaktadır.
Doğasıyla varsıl Altınova, tarihi ile de varsıl ve de bakir. Balıkesir’in en büyük Beldesi olan ve son Büyükşehir yasası kapsamında mahalleye dönüştürülmesi gündeme gelen Altınova Ayazmend (Ayasmentheos) adıyla ilk çağlarda bugünkü merkez mahallesinin kurulduğu yerde kurulmuş.
Tarihi Yeldeğirmeni bölgesinde yapılan kazılardan edinilen bilgiye göre M.Ö 3000 yılına dayanmaktadır. Merkez mahallesi ve Selimiye mahallesi olmak üzere iki ana mahalleden oluşmaktadır. Madra dağının uzantılarında, ama ılıcaların yoğun olduğu bölgede bulunan “Perperene (pınarın ülkesi anlamına gelmektedir)” ilk kez 1886-1889 yılları arasında araştırılmış ve günümüzde kalıntıları önemli ve geniş bir alana yayılmıştır.
Akrapolde iç içe iki sur kalıntısı, tiyatronun oturma yerleri çok net ve belirgindir. Bir Tapınak ve Hamam kalıntısı vardır. Agora (Pazaryeri) kalıntıları tambur şeklinde işlenmiş sütunlar dikkat çekmektedir. Atarneus Dikili kavşağının karşısında ağıl tepe mevkiinde yaklaşık olarak 157 metre yüksekliğinde bir tepe üzerinde bulunmaktadır. Pergamon Krallığının ileri karayolu konumundadır.
Cumhuriyet tarihinden önce ilkçağlardan itibaren Ayazmend olarak anılan Altınova çağlar boyunca medeniyetlere kucak açmış şirin bir batı beldesidir. Ayazmend Yel değirmeni bölgesi bugünkü yerleşim yerine 1 km mesafededir. Perperene va Atarneus önemli ilk çağ yerleşim yeri olmakla birlikte beldemiz tarihi açısından önemli bilgiler sunmaktadır.
Altınova Hisar Mahallesi Ayazmend beldesinin ilk kurulduğu yer olması bakımından önem arz eder.Hisar kalıntılarına 16.yy kadar rastlanılmaktadır… İslam Devleti’nin Ali’den sonraki Halifesi Hz. Muaviye zamanında Müslüman Araplar, fethedileceği Hz. Peygamber tarafından müjdelenen başkent Konstantiniyye’yi almak için sefere çıktılarında bölge ilk defa Müslümanlarla karşılaştı ve MS. 670-678 yılları arasında Arapların idaresinde kaldı….
Anadolu’da Selçuklu Devletini kuran Kutalmış oğlu Süleyman, İznik’ten sonra Çanakkale, Adalar Denizi (Ege), Lidya ve İyonya taraflarını da ele geçirdi. 1076’da Misya şehirlerini Bizanslılardan alarak Türk hakimiyetine kazandırdı. Ancak Haçlı seferlerinin neticesinde ve I. Kılıç Arslan’ın da vefatından sonra Selçuklular Bati Anadolu’dan çekilmek zorunda kaldılar.
Balıkesir ve civarında yaşayan ve Kürtler gibi hiç devlet olamayan Misyalılar nedeniyle bu yöreye Misya denmektedir.Misya şehirlerini tekrar ele geçiren Bizanslılar, buralardaki Türk halkına karşı toplu kıyım harekatına başladılar… 1206 yılından itibaren Selçukluların Uç Beyliklerinden olan Türkmenler Misya kentlerine, özellikle Edremit Körfezi civarına akınlara başladılar.
Bizanslıların çoğu buraları Türklere bırakarak bölgeyi boşalttılar. Moğol baskınından kaçan Türk kabileleri de 1260 yıllarında Batı Anadolu ve Marmara Bölgesine gelip yerleştiler ve bölgedeki Hıristiyan nüfus kadar bir çoğunluğa ulaşıp, buraları Türkleştirdiler. Türkmenlerin dışında diğer Türk boylarına mensup pek çok köylü, tüccar ve zanaatkar da Türkistan’dan gelip bölgeye yerleşti. Bu tarihlerde Selçuklu Devleti iyice zayıflamış ve merkeze uzak bölgelerde kontrolü kaybolmuştu…
Selçuklu devleti zamanında Anadolu’nun batısına yerleşen bazı Oğuz boyları buralarda “Uç Beylikleri” kurdular. Hem Selçuklu sınırını koruyan, hem de Bizans içlerine akınlar düzenleyen bu uç beyliklerinden bir tanesi de; Batı Anadolu’daki Misya’da XIII. yüzyıl sonlarında kurulmuş olan Karesi Beyliğidir. “Karesi” kelimesi, bölgeye beraberinde büyük bir Türkmen grubuyla gelen ve daha önceleri Selçuklu Devletinin önemli bir komutanı olan Karesi Bey (Kara İsa) isminden doğmuştur.
Yeni içinde eskiyi saklayamayan toplumun hafızası silinir. (6 Ağustos 2012-Altınova) Niçin böylesi bir veciz ve aciz söz ettim? AKP’nin Anadolu tarihine olan bakışı yüzünden.
Sadece Ayvalığa ve Altınova’ya değil, tüm Anadolu’ya böyle bakıyor. Amacı; uygarlıkların evrensel köprüsü Anadolu’yu, Osmanlı uygarlığı köprüsüne dönüştürmek istiyorlar. İstanbul’daki tarihi yapıların yenilenmesi gösterdi ki Osmanlı tarihini öne çıkarmayı amaçlamışlar. Ve böylelikle Anadolu’nun evrensel uygarlık hafızası silinmek istenmektedir; ırkçı, dince ve kinci bir hafıza oluşturma adına.
Yazılı basını yazıların detayıyla izliyordum, vazgeçtim, artık salt başlıkları vereceğim; yorum sizin.
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Doç. Dr. Gözde Yılmaz’ı ‘solculara sahip çıktığı için’ Dekan Yusuf Devren’dan tehdit aldı.
Hainler yine karakol bastı; 8 şehit..Başbakan; “PKK’nın ipini elinde tutan canilere ve düşman ülkelere haddini bildirecek güçteyiz…”
Aklıma takılıyor; şu Ergenekon davasında neden Korkut Ekenler, Mehmet Ağarlar yok. Bunlar yoksa gizli muhbirler mi?
Nedense başbakan; İlker Başbuğ paşacı oldu. Tutuksuz yargılanmasını istiyor ve kendisine yapılanların insafsızlık olduğunu söylüyor. İşin ilginç yanı, paşanın R-Ceb’e teşekkür etmesi. Ben bu işleri artık anlamamaya başladım.
Çevre ve Şehircilik Bakanı açıkladı; baraj golleri çevresi yapılaşmaya açılmış. Biliyorsunuz, suni ve baraj göllerinde, akarsu ve denizlerde 100 metreye varan yapılaşma yasağı vardı, demekki çevreci bakanın çevresizliği tuttu ve doğada tuttuğunu yutanlara olanak sağladı.
Altınova’da, tarımsal ürünler yeni-yeni kendini kabul ettirmeye başlamış. Esra, Altınova’nın, Malatya gibi kayısı ile ünlenmeye başladığını söylüyor. Temmuz’dan önce çıkarmış. Domatesin dışı görünüşü iyi değil, fakat leziz ve etliymiş. Zeytin yöresi olan Altınova’da ilk kez ‘Zeytin Reçeli’ yedim. Tadı hala damağımda.
Altınova’nın doğası güzel, fakat boğası tehlikeli. Feyzullah Yıldız, sahibi olduğu 800 kg ağırlığındaki boğasının saldırısı sonucu ölmüş.
Bakir, bakir olmasına da, bakımsızlıktan dolayı takır-takır dökülüyor desek yeridir. Dedik ya, CHP’li belediyelere merkezi yönetim zorluk çıkarıyor.
Atınova’ya sonradan gelenler, yerlileri sevmiyor. Neden acaba? Yerliler mı, yoksa gelenler mı hatalı. Gözlemlediğim ve duyduklarımız kadarıyla, Altınova yerlisi gerçekten dürüst, tek eksikleri, yörenin doğasını bozmamaktaki inatçılıkları-ki ben takdir ediyorum-. Dürüstlüklerini gösteren bir olayı anlatmışlar Kadriye’ye. Plajda, hasır gölgeliğe asılı bir rayman gözlüğü 3 gün sonra sahibi gelip almış.
İkinci olayı Ececan Çorbacıoğlu, Esra Akkaya ve Kadriye Çorbacıoğlu yaşıyor. Altınova’nın gece pazarı meşhur. Gündüz sıcaklığı, Altınova pazarını, geceye ötelemiş. Üçü gece pazarına gidiyorlar, Esra yeni bir saat bakıyor, eskisini de tezgahta unutuyor. Ertesi günü, satı tezgâhın başında asılı duruyor, yanı esnaf saklamış. Bu insanların, bu dürüstlüğü olmasa, dedem buraya yerleşmezdi diyor.
Midilli tam karşınızda. Günü birlik turlar düzenleniyormuş. Midilliler sürekli Altınova’da ve Ayvalık’ta, çünkü alışverişlerini buralarda yapıyorlarmış.
18 gün Şemdinli dağlarında PKK ile savaş devam ediyor, salt başbakan mı, başbakana yan bakmaktan korkanlar da desteksiz atarak, insanların destek dokuların örseliyorlar. Örneğin Haluk Levent. Diyor ki; “PKK konusunda, AKP’nin suçlanmasına karşıyım. Bu ülkede 40 bin insan AKP öncesi öldürüldü. Ben Deniz Gezmiş karşıtıyım, silaha karşı sosyalıstam ve antiemperyalis M.K Paşacıyım..”
İyi de Levent oğlan, 2002’de şehit sayısı ortalama 10 iken, bu oran AKP döneminde 100’e çıktığına ne diyeceksin?
- Emperyalislere çanak tutup, Arap baharıyla Müslümanların katledilmesine ne diyeceksin?
- Durduk yerde, Suriye karşıtı ve düşmanlığına ne diyeceksin?
- Cemevi’ne ucube diyen başbakanın, cami altlarını ticarete dönüştüren anlayışa ne dersin?
Sınır boylarındaki şehitlerimize ve Libya, Mısır, Tunus ve Suriye’de öldürülen müslümanlara ağlamayan başbakanın eşi ve kızının eski adı Burma olan Güneydoğu Asya’daki Myanmar’a Müslümanlara ağlamaya gidişe ne dersin?
Levent oğlan, ikide bir hapislere düşmene üzülüyordum, meğer sen kendini oldum olası hapsetmişsin.
TOKİ dere yataklarına gökdelenler dikeceğine, sınır boylarındaki karakolları betonarme yapabilirdi. Diyarbakır Bölge Müdürlüğüm esnasında, Ohal Valisi’ne karakolları betonarme inşa ettirmemiz gerektiğini söyledim ve olur verdi, fakat zaman elvermedi, çünkü görevden alındım 2002’de. Suriye tarafındaki karakolların ve gözetleme kulelerinin tümü top işlemez betonarme’den inşa ettirmişler, tamı 50 sene önce.
Merkez caddesini kat ederek Altınova’nın gece pazarına ulaştık. Tur stantlarına uğradık ve Bozcaada turuna yazıldık. Yarın bizi sabahın köründe siteden alacaklar ve Bozcaada’ya taşıyacaklar.
Altınova’nın üstünden giden yola ‘Meyremana yolu’ deniyor. Nedeni; Hıristiyanların hacı olduğu Efes’teki Meyremana’ya gitmeyi kolaylaştırmak için Avrupa Birliği’nin gönderdiği para ile inşa edilmiş olması.
Altınova’da, son yıllarda zaman-zaman hırsızlık olaylarına tanık olunmuş, eskiden hiç böyle bir şey yaşanmazmış; özellikle bulunduğumuz site’de hiç hırsızlık olayının olmadığı söylenmişti. Yaşanan hırsızlıkların dışarıdan gelen insanların sayısındaki artışa bağlayanlar var. Bu da, yerlilerin son yıllarda dışarıdan gelen işsiz ve barksızlara ‘huzur bozdukları için’ sıcak bakmayışlarının nedeni olarak görülebilir. Yerleşik düzene geçenler yerli halkla bütünleşmiş, yerli gibiler. Şikâyet olunan kesim, genelde Güneydoğu’dan gelenler. Çünkü bunların ya çok varsılı geliyor, işletmecilik yapıyor, ya da çok yoksul geliyor, iş olanağı yaratmaya çalışıyor; her iki durum da huzursuzluk nedeni.
Akşam, denizden çıkmış siteye yaklaşıyoruz. Sitenin önünde bir kalabalık; kendi kendimize hasta var galiba dedik. Yaklaştığımızda, Jandarmaların olduğunu gördük, Esra Akkaya’nın kardeşleri Gökçe Akkaya, Buşra Akkaya’dan öğrendik ki, güpegündüz arka evlerden birine hırsız girmiş ve bir bayanın bilgisayarı ve tüm ziynet eşyalarını almış. Hayda, daha dün gece bu çevrede, özellikle sitede hiç hırsızlık olmadığı söyleniyordu.. Yoksa biz mi…
Esra’nın babası sevgili Recep Akkaya Altınova’da meyveler sahipsiz kalıyor, çünkü biz yazlıkçılar kışlıklara dönerken yazlıktaki bahçeleri götüremediğimiz için, buranın yerlileri adeta kendi bahçeleriymiş gibi meyveleri değerlendiriyor diyor, ilginç geldi bana. Daha da ilginç olanı, Altınova7daki devasa çam ağaçlarının kozalağından elde edilen çam fıstıkları. Bu çam ağaçları da sahipsiz sayılırmış. Toplayanlar çam fıstığının kilosunu 100 bin TL’ye satıyorlarmış.
12 Ağustos 2012 günü Ayvalık’a gitmeye karar verdim. Amacım, Cunda Adası’na geçip 2008’de kaybettiğimi resimleri tekrar çekmek. Saat 12.45’te Altınova’dan bir Belediye otobusüyle Ayvalık’a doğru yola çıktım. 13.20’de Ayvalık7ta idim.Cunda adasına, bir diğer adıyla Ali Bey Adas’na geçtim. Adını yöre insanı Ali Çetinkaya’dan alıyor. 1968 yılında inşa edilen Türkiye’nin ilk boğaz köprüsünden geçtim.
Taksi sürücüsü diyor ki; MHP’li Ticaret Odası Başkanı bu çevrede sevliyor. Aldığımız duyumlara göre AKP’ye geçip Belediye Başkanı olacakmış Ayvalık’ta, kesin tüm sahiller dincilerin kamp alanlarına dönüşür ve Ayvalık çevresiyle birlikte ölür.
Ecean beni kızdırmıştı, gönlünü almak için kendisine ve Kadişe takılar aldım.. Tarih 14 Temmuz 2012. Altınova’da son kez denize giriyoruz. Denize inerken, evlerin bahçelerinden incir koparıp yedik. Kaldırım üstündeki devasa çam ağaçlarından düşün kozalakların sesleri bile yankı yapacak bir sessizliğe ve güzelliğe sahip Altınova’dan ayrılıyoruz.
Yorgunluğumuzu Altınova’da bırakırken, Esra’da bizi terminale bıraktı. Gerçekten, güzel, dingin ve oksijeniyle zengin bir Altınova yaşadık. Arkadaş ben bu Altınova’ya yerleşirim be..
http://blog.milliyet.com.tr/yaktigimiz-foca-nin-nostaljik-gezi-oykusu/Blog/?BlogNo=147438
Şevket Çorbacıoğlu
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder