KADIN NEDİR SENİN ADIN?
Türkiye’de kadının kimliğini kazanmadaki öncüsü, Pedagog, yazar ve gazeteci Duygu Asena’nın demek istediği gibi ‘Kadının adı yok’. Sadece adları var; Asiye, Sevim, Sevgi, Emine, Ayşe, Fatma, Kadriye gibi...
Daha düne dek, yani öncü Duygu Asena’nın verdiği savaşa kadar, kadına evlendiği gün, kocasının soyadı verilerek, kişiliği ve kimliği örseleniyordu. Duygu Asena açtığı bayrakla Medeni Kanun değişti ve isteyen kadın kızlık soyadını kullanmaya başladı.
- Yeterli mi bu? Hayiiiir!!!
- Hiç raks etmeye gerek yok, kadının toplumumuzda özellikle, Doğu ve Güneydoğu’da adı yok, çünkü adi çok.
- “Cennet kadınların (Anaların) ayakları altındadır” diyen ve kadınları ayaklarımızın altına alan bizler değil miyiz?
- “Özgür kadından yanayım” diyen ve ardından; başına türban geçirip, kadını siyasi rant materyaline dönüştüren bizler değil miyiz?
- “Kadın kotasını yaşamın her alanında yükseltmeliyiz” deyip, erkek rotasını izleyen bizler değil miyiz?
- “Kadın her yerde olmalıdır” diyen, sonrasında kadını eve kitleyen, dünyaya kapatan, ve karnında Sıpa, sırtında sopa eksik etmeyen bizler değil miyiz?
- “Kadın, üretimde, tasarımda, yaratımda en az erkek kadar olmalıdır” diyen, ama en az üç çocuk diyerek o’nu kuluçka makinesi olarak gören, karnındaki ceninini siyasi ranta dönüştüren bizler değil miyiz?
- Çay sepetini kadına, çay parasını erkeğe taşıtan bizler değil miyiz?
- “Kadın saygı ister, ilgi ister, çünkü o bunu hak edendir” diyen, bir zaman sonra üzerine kuma getiren bizler değil miyiz?
- “Kadın erkeğin namusudur“ diyerek, namusu kadına indirgeyip, her türlü namussuzluğu yapan, sonrasında zincirleme töre cinayetleriyle, kadının ruhen yok etmenin yanında, bedenen de yok eden bizler değil miyiz?
Hiç çekinmeden; TBMM Adalet Komisyonu’nda görüşülmeye başlayan ‘Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı’ nı bile, kadını ve aile bireylerini şiddetten korunması içeriğinde olması gerekirken, özellikle yasa koyucular, yasayı ailenin korunması olarak düzenleyip, kadını ailede tamamlayıcı basit bir parça olarak görmüşlerdir. Doğrusu, yasa; kadını değil, ‘Oy deposu’ GüneyDoğu feodalitenin örselenmemesi içeriğinde çıkarmaya çalışmaktadırlar, bay yetkinlikten soyut, yetkililer.
- Siyasete kadın etkin olmalıdır derken, siyasi düzlemi birkaç kadınla zenginleştirdiğin halka yutturan bizler değil miyiz?
- Ondan sonra çıkmışız, 8 Mart kadınlar gününü utanmadan kutluyoruz.
Ben kutlamıyorum! Kutlamayacağım da. Çünkü, kadın kapitalizmin tüketim aracı değildir.
Kadın; Erdemdir, onurdur, gurudur, kültürdür, annedir, sevgidir, sevgilidir, saygıdır, saygılıdır, vatandır, ağaçtaki meyvedir, petekteki baldır, tarladaki çaydır ve narindir.
Bırak “kadınlar günü”nü kutlamayı. Sen kadının bu özelliklerine saygı göster; en büyük kutlama budur. Ben kadının bu özelliklerini kutlayamayanlardanım. Sen kutla.
Bu yazı benim gibilerle değil, Nazım Hikmetle biter:
Kimi der ki kadın
Uzun kış gecelerinde yatmak içindir.
Kimi der ki kadın
Yeşil bir harman yerinde
Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir,
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Kimi der ki çocuk doğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım, başımdır.
Yavrum, annem, karım, kız kardeşim,
Hayat arkadaşımdır.
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
Teknopolitikalar Platformu
evesbere@gmail.com
GSM: / 506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder