Yazılarımda, özellikle Türkiye’mi genelde iki şekilde betimlerim.
Birincisi; “Üzeri fay katarları ile dolu deprem köprüsü”
İkincisi; “ ‘Cennetin izdüşümü” diye.
Birincisi, doğaldır ki, ülkemin depremselliğini işlerken, ikincisi ise ‘Gez-Gör-Yaz’ etkinliği bütünündeki yazılarımda kullanılan deyimlerdir.
Cennet insanların, bilmem belki de hayvanların, börtü böcek ve bunları barındıran besleyen ağaçların, bitkilerin, denizlerin, göllerin, nehirlerin, derelerin, çayların, yağmur ve karın, uzuncası tüm canlıların evrensel düşü “Cennet”tir.
Kimileri cennete ulaşmak için, kapanarak cehenneme dönüştürürler dünyalarını, kimileri düş ötesi bir takım olmayacak şeyler kurgularlar, dahası; güzeli ve iyiyi yaşamak için senaryolar yazarlar dünyalarında.
En doğrusu, fakat en kötüsü günümüzde yaşatılanıdır. Çünkü burada siyasetçinin oy için sunduğu bir materyaldir, cennet.
Bir yazımda belirttim; örtülü bayanlar gecekonduya sökün etmişler. Cennet vaadiyle örtünmeyi önerince, sakinlerden biri; “Cennet için örtülerinizi paylaşıyorsunuz, paylaşın şu altınızdaki cipleri, üstünüzdeki kürkleri de yakalayalım biz de cenneti” deyince, bu sefer geri sökün etmişler.
Cennet vaadiyle devlettir amaçları. Aslında devlete de pek inanmazlar.
Çünkü onlar için devlet, ille de Laiklik ve de Atatürkçülük cehennemliktir:
"Devlet kimdir? Helvadan yapılmış puttur."
"En sonunda beni bir numaralı terörist yapacak bu pez...ler, bütün laikleri bir-bir şişe geçirecem, ondan sonra anlayacaklar laikliğin faziletlerini. Elin oro... bile kalkıp 'Ben laikim, namusumla çalışıyorum, kimse karışamaz' demeye başladı. Ula ben böyle laikliğin..."
"Bak bizim sahte Müslümanlar nasıl bölücülük yapıyorlar. Ben bu yüzden bu adamları sallandıralım diyorum. Ayrıcalık yapanın dinde de katli vaciptir çünkü. Ama dinleyen yok!"
"Herkes, sineğin şıraya yapıştığı gibi laikliğe sarılır ama kimse onun gerçekte ne anlama geldiğini bilmez. Ne kadar da utanmazlar. Rahmetlinin (Atatürk'ü kastediyor) mirasına sahip çıkan mendeburların hiçbiri, laikliğin ne anlama geldiğini ve nereden geldiğini bilmezler."
"Eskiden Türkler'in yetiştirdiği 'marimus öküzü'nün sol arka bacağının uyluk yeri ile işkembesinin ay rıldığı yerde bir et parçası bulunur. İşte tam buraya 'laik' denir. Vee bugün kullandığımız kelimenin de aslı buradan gelmektedir."
Bunu elbette ki Devlet, Laik Cumhuriyet ve Atatürk yandaşı söylemiyor; bunu Başbakan(lığ)ın yeni basın müşaviri söylüyor.
İtalya Como gölü:
Cennettir en büyük düşümüz, fakat bilmeyiz cennet için cehenneme çevirdiğimiz dünyanın cennet olduğunu.
Var böyle bir yer, o yer de ‘bir yer biri bakar, kıyamet ondan kopar’ın yaşandığı dünyamızın uzak köşesi Avustralya.
Aslında gezegenimizin her yanı cennet, biz bu cennetleri cehennemlere çevirdiğimiz için farkında değiliz..
İleti sevgili ağabeyim Niyazi Çorbacıoğlu’ndan:
Efendim Sydney'e vardık. Bir ev kiraladık,
ben oradaki akrabalarıma harıl-harıl soruyorum 'Yahu,
elektrik, telefon, su, gaz idarelerinde tanıdığınız var
mı?'
Biri 'Ne yapacaksın?' diye sordu
'Öyle bir kurumda mi çalışmak istiyorsun?'
Ben 'Hayır' diye cevap verdim 'Yeni eve o hizmetleri bağlatmak istiyorum da...'
Adam güldü 'Bana adresini söyle' dedi.
Adresi verdim, geçti telefonun başına, o idareleri tek
tek aradı. Akşama doğru bütün hizmetler bağlanmıştı.
Bir gün elektrik idaresinden bir mektup geldi. Mektupta iki ay kadar sonra, bir gün bizim sokakta elektrik kesileceği bildiriliyor ve ilave ediliyordu 'Eğer o gün mutlaka elektriğe ihtiyacınız varsa size bir jenaratör tahsis edilecek ve harcadığınız elektrik normal tarife üzerinden hesaplanacaktır. Ancak jeneratör sayısı sınırlı olduğu için sadece mücbir ihtiyaç sahiplerinin müracaatı...'
Ben istemedim, ama komşumuz, yalnız yaşayan teknisyen jeneratörü getirip kadının sistemine bağladılar. Sonradan merak edip sordum bu iş için sadece harcadığı elektriğin bedeli olan 45 sent almışlar.
Ben herkesin insan olduğunu ve herkese aynı muamelenin yapılması icap ettiğini Avustralya'da öğrendim. Bir tek gün kimse hakkımı yemedi, kuyrukta önüme geçmedi, trafikte açık gözlük yapmadı, avanta istemedi.
Kızım yeni bir mektebe başlamıştı 'Gel çarşıya çıkıp eksiklerini alalım' dedim. 'Lüzum yok' dedi 'Her şeyi okuldan verdiler'
Bir gün aynı mektepten bir mektup geldi 'Bazı talebelerin, öğle yemeği olarak pahalı gıda
maddeleri getirdiklerini fark ettik. Lütfen çocuğunuzun
yanına sadece, bütün ailelerinin çocuklarına
alabilecekleri şeyler verin. Bu yaşta çocukların
arkadaşlarına imrenmesi kötü bir şeydir' Annem bizi ziyarete geldi. Meydana karşılamaya gittik, bekliyoruz, arada gümrüğün kapısı açılıyor ve annemi oradaki bir memur ile konuşurken görüyorum. İngilizce bilmeyen annemin sohbeti bir türlü bitmiyor.
Dikkat ettim annemin elinde bir portakal var. Nihayet annem çıktı ve iş anlaşıldı. Kıtayı mikroplardan korumak
için Avustralya'ya her hangi bir gıda maddesi sokmak yasak.
Annem uçaktan bir portakal alıp çantasına koymuş. Adam onu görünce, hemen elinden alıp cope atacağına, büyük bir sabır ile Avustralya'nın neden bir kaideyi uyguladığını anlatıyor ve ve 'Bu size karşı yapılmış bir hareket değildir, hepimizin sağlığı için alınan bir tedbirdir filan diyor'
Sydney’de, Melbourne ve Avustralya'nın hemen- hemen tamamında deniz kenarında bina yoktur. Memleketi yollar çevreler.
Kıyılar herkesindir. 5-10 kilometrede bir denize girmek, piknik yapmak için tuvalet, duş, elektrikli mangal ve soyunma odaları gibi bedava tesisler vardır.
Yalnız bazı yerlerde elektrikli mangalı çalıştırabilmek için çok cüzi 10 cent gibi para atmak lazımdır. Ama çoğu yerlerde ücretsizdir...
Bir gün oldukça yüklü bir telefon faturası
geldi. İdareyi arayıp bu faturayı ödemekte zorluk
çektiğimi söyledim ve şu cevabı aldım 'Siz bu
faturayı bu ay ödemeyin. Biz bunu 12'ye bölerek bir
sene müddet ile her aylık faturanıza ilave edeceğiz. Ama
bundan sonra her faturayı ödeyin'
Sorduğumda faiz ödemeyeceğimi de öğrendim.
Avustralya'da yaşayan her insan bedava
sağlık sigortasına sahiptir. Şehrin merkezi dışında
iki katlıdan yüksek bina bulunmaz. Normal evler bir
dönüm bahçe içinde müstakil evlerdir. Şehrin belki
yarısı golf sahaları (bedava), botanik bahçeler, göller,
akarsular ve piknik alanları ile kaplıdır. Deniz kenarlarındaki bedava yüzme havuzlarının yanı sıra doğal havuzları da kullanabilirsiniz.
Emekliler 2,5 $ lik biletle 24 saat tren, otobüs ve deniz araçlarını limitsiz kullanabilirler..
Okullar bedavadır..Senede sadece 5-10 $ a üye olunan kulüplerde 20-30$ lık bedava doğum günü yemeği yiyebilir, her hafta yeni film seyredip, en az 3 gece canlı müzik esliğinde dans edebilir, tenis kortu, bilardo, sauna, spa ve banyolarından ücretsiz faydalanabilirsiniz..
Musluktan akan su, hakiki içilen sudur (sözde değil özde). Kilise, Cami, Havra, Budist tapınakları ve daha nice dini yapı yan yana varlıklarını devam ettirir.
SBS adlı devlet televizyonunda ve radyosunda www.sbs.com.au Avustralya'da yaşayan 100 küsur ayrı millete mensup İnsanların kendi dilinde yayın yapılır.
Çoğu Avustralyalı iki vesile ile kravat takar; düğün ve cenaze.
Avustralya'da en büyük suç yalan söylemektir.
Yalan söyleyen yalan beyanda bulunan insanın
hayatı kayar. Onun dışında her şeyin bir çaresi bulunur.
Yazarı Bilinmiyor.
Ama yazılanların hepsi gerçektir.
Evet;
Ben cenneti buldum!
Avustralya değil benim cennetim.
Benim cennettim Türkiye’m.
Yeter ki dinden, yoksuldan ve ırktan geçinenlerden kendimizi soyutlayalım ve de gerçekten inananlarla, yoksullarla ve farklı ırklarla beraber geçinen bir toplum yaratalım.
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
Teknopolitikalar Platformu
İLET-Kİ
evesbere@mynet.com
Birincisi; “Üzeri fay katarları ile dolu deprem köprüsü”
İkincisi; “ ‘Cennetin izdüşümü” diye.
Birincisi, doğaldır ki, ülkemin depremselliğini işlerken, ikincisi ise ‘Gez-Gör-Yaz’ etkinliği bütünündeki yazılarımda kullanılan deyimlerdir.
Cennet insanların, bilmem belki de hayvanların, börtü böcek ve bunları barındıran besleyen ağaçların, bitkilerin, denizlerin, göllerin, nehirlerin, derelerin, çayların, yağmur ve karın, uzuncası tüm canlıların evrensel düşü “Cennet”tir.
Kimileri cennete ulaşmak için, kapanarak cehenneme dönüştürürler dünyalarını, kimileri düş ötesi bir takım olmayacak şeyler kurgularlar, dahası; güzeli ve iyiyi yaşamak için senaryolar yazarlar dünyalarında.
En doğrusu, fakat en kötüsü günümüzde yaşatılanıdır. Çünkü burada siyasetçinin oy için sunduğu bir materyaldir, cennet.
Bir yazımda belirttim; örtülü bayanlar gecekonduya sökün etmişler. Cennet vaadiyle örtünmeyi önerince, sakinlerden biri; “Cennet için örtülerinizi paylaşıyorsunuz, paylaşın şu altınızdaki cipleri, üstünüzdeki kürkleri de yakalayalım biz de cenneti” deyince, bu sefer geri sökün etmişler.
Cennet vaadiyle devlettir amaçları. Aslında devlete de pek inanmazlar.
Çünkü onlar için devlet, ille de Laiklik ve de Atatürkçülük cehennemliktir:
"Devlet kimdir? Helvadan yapılmış puttur."
"En sonunda beni bir numaralı terörist yapacak bu pez...ler, bütün laikleri bir-bir şişe geçirecem, ondan sonra anlayacaklar laikliğin faziletlerini. Elin oro... bile kalkıp 'Ben laikim, namusumla çalışıyorum, kimse karışamaz' demeye başladı. Ula ben böyle laikliğin..."
"Bak bizim sahte Müslümanlar nasıl bölücülük yapıyorlar. Ben bu yüzden bu adamları sallandıralım diyorum. Ayrıcalık yapanın dinde de katli vaciptir çünkü. Ama dinleyen yok!"
"Herkes, sineğin şıraya yapıştığı gibi laikliğe sarılır ama kimse onun gerçekte ne anlama geldiğini bilmez. Ne kadar da utanmazlar. Rahmetlinin (Atatürk'ü kastediyor) mirasına sahip çıkan mendeburların hiçbiri, laikliğin ne anlama geldiğini ve nereden geldiğini bilmezler."
"Eskiden Türkler'in yetiştirdiği 'marimus öküzü'nün sol arka bacağının uyluk yeri ile işkembesinin ay rıldığı yerde bir et parçası bulunur. İşte tam buraya 'laik' denir. Vee bugün kullandığımız kelimenin de aslı buradan gelmektedir."
Bunu elbette ki Devlet, Laik Cumhuriyet ve Atatürk yandaşı söylemiyor; bunu Başbakan(lığ)ın yeni basın müşaviri söylüyor.
İtalya Como gölü:
Cennettir en büyük düşümüz, fakat bilmeyiz cennet için cehenneme çevirdiğimiz dünyanın cennet olduğunu.
Var böyle bir yer, o yer de ‘bir yer biri bakar, kıyamet ondan kopar’ın yaşandığı dünyamızın uzak köşesi Avustralya.
Aslında gezegenimizin her yanı cennet, biz bu cennetleri cehennemlere çevirdiğimiz için farkında değiliz..
İleti sevgili ağabeyim Niyazi Çorbacıoğlu’ndan:
Efendim Sydney'e vardık. Bir ev kiraladık,
ben oradaki akrabalarıma harıl-harıl soruyorum 'Yahu,
elektrik, telefon, su, gaz idarelerinde tanıdığınız var
mı?'
Biri 'Ne yapacaksın?' diye sordu
'Öyle bir kurumda mi çalışmak istiyorsun?'
Ben 'Hayır' diye cevap verdim 'Yeni eve o hizmetleri bağlatmak istiyorum da...'
Adam güldü 'Bana adresini söyle' dedi.
Adresi verdim, geçti telefonun başına, o idareleri tek
tek aradı. Akşama doğru bütün hizmetler bağlanmıştı.
Bir gün elektrik idaresinden bir mektup geldi. Mektupta iki ay kadar sonra, bir gün bizim sokakta elektrik kesileceği bildiriliyor ve ilave ediliyordu 'Eğer o gün mutlaka elektriğe ihtiyacınız varsa size bir jenaratör tahsis edilecek ve harcadığınız elektrik normal tarife üzerinden hesaplanacaktır. Ancak jeneratör sayısı sınırlı olduğu için sadece mücbir ihtiyaç sahiplerinin müracaatı...'
Ben istemedim, ama komşumuz, yalnız yaşayan teknisyen jeneratörü getirip kadının sistemine bağladılar. Sonradan merak edip sordum bu iş için sadece harcadığı elektriğin bedeli olan 45 sent almışlar.
Ben herkesin insan olduğunu ve herkese aynı muamelenin yapılması icap ettiğini Avustralya'da öğrendim. Bir tek gün kimse hakkımı yemedi, kuyrukta önüme geçmedi, trafikte açık gözlük yapmadı, avanta istemedi.
Kızım yeni bir mektebe başlamıştı 'Gel çarşıya çıkıp eksiklerini alalım' dedim. 'Lüzum yok' dedi 'Her şeyi okuldan verdiler'
Bir gün aynı mektepten bir mektup geldi 'Bazı talebelerin, öğle yemeği olarak pahalı gıda
maddeleri getirdiklerini fark ettik. Lütfen çocuğunuzun
yanına sadece, bütün ailelerinin çocuklarına
alabilecekleri şeyler verin. Bu yaşta çocukların
arkadaşlarına imrenmesi kötü bir şeydir' Annem bizi ziyarete geldi. Meydana karşılamaya gittik, bekliyoruz, arada gümrüğün kapısı açılıyor ve annemi oradaki bir memur ile konuşurken görüyorum. İngilizce bilmeyen annemin sohbeti bir türlü bitmiyor.
Dikkat ettim annemin elinde bir portakal var. Nihayet annem çıktı ve iş anlaşıldı. Kıtayı mikroplardan korumak
için Avustralya'ya her hangi bir gıda maddesi sokmak yasak.
Annem uçaktan bir portakal alıp çantasına koymuş. Adam onu görünce, hemen elinden alıp cope atacağına, büyük bir sabır ile Avustralya'nın neden bir kaideyi uyguladığını anlatıyor ve ve 'Bu size karşı yapılmış bir hareket değildir, hepimizin sağlığı için alınan bir tedbirdir filan diyor'
Sydney’de, Melbourne ve Avustralya'nın hemen- hemen tamamında deniz kenarında bina yoktur. Memleketi yollar çevreler.
Kıyılar herkesindir. 5-10 kilometrede bir denize girmek, piknik yapmak için tuvalet, duş, elektrikli mangal ve soyunma odaları gibi bedava tesisler vardır.
Yalnız bazı yerlerde elektrikli mangalı çalıştırabilmek için çok cüzi 10 cent gibi para atmak lazımdır. Ama çoğu yerlerde ücretsizdir...
Bir gün oldukça yüklü bir telefon faturası
geldi. İdareyi arayıp bu faturayı ödemekte zorluk
çektiğimi söyledim ve şu cevabı aldım 'Siz bu
faturayı bu ay ödemeyin. Biz bunu 12'ye bölerek bir
sene müddet ile her aylık faturanıza ilave edeceğiz. Ama
bundan sonra her faturayı ödeyin'
Sorduğumda faiz ödemeyeceğimi de öğrendim.
Avustralya'da yaşayan her insan bedava
sağlık sigortasına sahiptir. Şehrin merkezi dışında
iki katlıdan yüksek bina bulunmaz. Normal evler bir
dönüm bahçe içinde müstakil evlerdir. Şehrin belki
yarısı golf sahaları (bedava), botanik bahçeler, göller,
akarsular ve piknik alanları ile kaplıdır. Deniz kenarlarındaki bedava yüzme havuzlarının yanı sıra doğal havuzları da kullanabilirsiniz.
Emekliler 2,5 $ lik biletle 24 saat tren, otobüs ve deniz araçlarını limitsiz kullanabilirler..
Okullar bedavadır..Senede sadece 5-10 $ a üye olunan kulüplerde 20-30$ lık bedava doğum günü yemeği yiyebilir, her hafta yeni film seyredip, en az 3 gece canlı müzik esliğinde dans edebilir, tenis kortu, bilardo, sauna, spa ve banyolarından ücretsiz faydalanabilirsiniz..
Musluktan akan su, hakiki içilen sudur (sözde değil özde). Kilise, Cami, Havra, Budist tapınakları ve daha nice dini yapı yan yana varlıklarını devam ettirir.
SBS adlı devlet televizyonunda ve radyosunda www.sbs.com.au Avustralya'da yaşayan 100 küsur ayrı millete mensup İnsanların kendi dilinde yayın yapılır.
Çoğu Avustralyalı iki vesile ile kravat takar; düğün ve cenaze.
Avustralya'da en büyük suç yalan söylemektir.
Yalan söyleyen yalan beyanda bulunan insanın
hayatı kayar. Onun dışında her şeyin bir çaresi bulunur.
Yazarı Bilinmiyor.
Ama yazılanların hepsi gerçektir.
Evet;
Ben cenneti buldum!
Avustralya değil benim cennetim.
Benim cennettim Türkiye’m.
Yeter ki dinden, yoksuldan ve ırktan geçinenlerden kendimizi soyutlayalım ve de gerçekten inananlarla, yoksullarla ve farklı ırklarla beraber geçinen bir toplum yaratalım.
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
Teknopolitikalar Platformu
İLET-Kİ
evesbere@mynet.com
Yorumlar
Yorum Gönder