HASAN CELAL GÜZEL GÜZELLEMELERİ VE ENAYİLİĞİ İLE İNSANLARI ENAYİ YERİNE KOYAN DURUŞU
Hasan Celal Güzel; ANAP döneminin etkin siyasi figürü. Özal’ın önemli bakanlarından ve kankası. Aşağıda, yer verdiğim “Meğer Ben Ne Enayiymişim!” başlıklı 14 Mayıs 2013 tarihli Sabah’taki yazısı bugünlerde sosyal medyada ve bazı yerel basında sörf yapmaya başladı. Yazısında dürüstlüklerini sıralıyarak birilerine öfke ile harmanlanmış sitemkar bir tehditte bulunuyor adeta..
İşin ilginç ve düşündürücü yanı; yazılarını Sabah’ta; “Menderes’i yedirdik, Erdoğan’ı yedirmeyiz!”e vardırmıştı, fakat Sabah’ta “Meğer Ben Ne Enayiymişim !” yazısından bir süre sonra Yeni Akit gazetesine geçiyor olmasıdır..
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu..
Sabah gazetesinden ayrılıp yazmaya başladığın Yeni Akit’te, 26 Temmuz 2016 “Türkiye’nin Lideri: Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Cumhurbaşkanı ve Büyük Türk Milleti’nin yeni lideri ve bu şanlı milleti istikbalin ‘süper güç’ ufkuna taşıyacak olan millî lideridir. Birtakım dahilî gafiller O’nu Türk/Türkiye düşmanı çevrelerde diktatör olarak lanse etmeye çalışmışlardır..
Recep Tayyip Erdoğan aslâ diktatör değildir. Türkiye’de bırakınız dikta rejimini, sıkı ve otoriter bir idare tarzı dahi söz konusu edilemez.. Hapishanelerde basın-yayın mensubu olduğu iddia edilen kişilerin bugün hiçbirisi düşünce suçlusu değildir..” içerikli yazın yüreklerde ünlem ve zihinlerde soru işaretleri yaratmadı değil..
Belli ki "kandırılanların efendisi" de seni kandırdığının itirafı içindesin.. Ben senin yazındaki, sana göre enayilik olan dürüstlüklerine inanan biriyim. Benim de avukatım olan Ali Çimen senin de avukatın idi ve seni dava eden annenin dava dosyasına bakıyordu.
Dava konusu; annenize ödediğiniz kiranın artırılması idi yanlış anımsamıyorsam ve siz o zaman bakandınız... Tüm bunlar hazin ama, sizi yüceleştiren dürüstlükleriniz. Fakat bir şey kaldı aklımda; şu en son bir parti genel başkanı idiniz, canım 23 Kasım 1992'de kurduğunuz Yeniden Doğuş Partisi (YDP). İşte bu partiyi, 23/08/2002’de Cem Uzan’a devrederek adı “Genç Parti” olmuştu. Bunun için özdeksel çıkar boyutunda bir sürü senaryolar yazıldı. Sessizce YDP kopuşundan sonra R.T.Erdoğan aşkına tutuldunuz.
Tüm bunlar nasıl gelişti. Özellikle YDP’nin “Genç”leşmesi ve Erdoğan aşkınızın depreşmesi süreçlerine de açıklık getirirseniz; yemin ediyorum sizi "Evrenin Dürüstlükler Efendisi" ilan edeceğim..Aksi taktirde seni enayi değil, birilerini ‘kendini hatırlatıp’ tehdit eden ve insanları enayi yerine koyan bir fenomen ilan...
İşte Hasan Celal Güzel’in, 14 Mayıs 2013’teki Sabah’taki o yazısı..[[ Meğer Ben Ne Enayiymişim!.. Efendim, artık 68 yaşında, su katılmamış bir avanak, hakikî bir budala ve gayrikabil-i ıslah bir 'enayi' olduğumu itiraf ediyorum.. Bana küçük yaşımdan itibaren 'beytülmal'ın mukaddesliğini öğretmişlerdi. Hiç kimse 'Devlet malı deniz, yemeyen domuz' dememişti..
Bütün ömrüm tâbir-i âmiyanesiyle 'eşşek gibi' çalışmakla geçti. Çalışma hayatımda tek gün dahi izin kullanmadım. Bir gece bile doyasıya uyuyamadım. Kimileri bana 'uykusuz müsteşar' adını takıp uçup kaçtığımı söylerdi ama 'Ne akılsız adam yahu!' şeklindeki fısıltılar, her gün yüzlerce telefon konuşmasıyla çınlayan kulaklarıma kadar gelirdi..Üzerinde 'T.C. Hükümeti' yazan kurşun kalemleri, silgileri ve kâğıtları, sadece resmî hizmetlerde, âdeta okşar gibi incitmemeye çalışarak kullanırdım.
Çocuklarım devlet malına ellerini dahi süremezlerdi. Plakaları kırmızı ve siyah renkli resmî arabalara bir defa dahi binmediler. Yüzlerine bakmaya kıyamadığım Mustafam ve Elifim, bir saat daha az uyuyup belediye otobüsleri ve okul servisleriyle okula gittikleri esnada, bendeniz müsteşarlık ve bakanlık yapıyordum. Bırakınız eşime araba tahsis etmeyi, evde devletin personelini çalıştırmayı; idarecilik ve siyaset hayatımda lojmanda oturmadım. Koruma görevlisi de kullanmadım. Arabamın önünde ve arkasında fiyakalı eskortlar hiç bulunmadı.
Meğer ben ne enayiymişim!... Yaptığım enayiliklerin haddi hesabı yoktur... Meselâ, bendeniz milletvekiliyken-birkaç zarurî toplantı dışında- Meclis lokantasında yemek yemezdim. Zira, burada çalışanlar kamu personeliydi ve çok ucuz olan yemekler milletin kesesinden sübvanse ediliyordu. Sonra, çok beğendiğim halde, aynı gerekçelerle TBMM Sigarası da içmedim.
Ceplerim şıkır şıkır metal jetonlarla dolu olarak dolaşır, özel görüşmelerimi kulisteki ankesörlü telefonlarla yapardım. O zaman 'beleş' cep telefonlarımız da yoktu..Hiçbir hediyeyi kabul etmez; ya reddeder veya demirbaşa kaydettirerek devlete intikal ettirirdim. Yıllarca üst yöneticilik, müsteşarlık, bakanlık yaptım; hâlen evimde bu dönemlere ait -bronz plaketler dışında tek bir hatıra eşya göremezsiniz.. Benim anladığım mânâda siyasete 'Zengin girilir, fakir çıkılır'.
Biz enayiler, devlet hizmetini ve siyaseti böyle anlıyoruz. Siyasî hayatımda önüme çıkan yüzlerce fırsatı teperek mal mülk edinmedim.. Bilâkis, ANAP'taki Genel Başkanlık mücadelesinde, Bond çantalarda getirilen paraları reddederek, eşimin SSK kredisiyle aldığı Oran'daki daireyi; YDP'nin kuruluşunda da babamdan kalan Malatya'daki ev ile dedemden kalan Gaziantep'teki evin bana düşen hisselerini harcadım..
Bu arada, eşimin uzmanlığıyla ve alınteriyle hak ettiği 'Vakıflar Genel Müdürü' olarak tayin kararnamesini, nasıl engellediğimi de unutmayayım.. Sadece bununla kalsa neyse... ANAP döneminde, şiddetle muhalefetime rağmen çıkarılan 'kıyak emekliliği' reddedip tek maaşa devam ettim. Bu haksız uygulama hâlen devam ediyor. Başbakanlık Müsteşarı'yken, milletvekili maaşlarının buna göre ayarlanmasını gerekçe göstererek kendim için sözleşme yapmadım ve üç yıl müddetle emrimdeki daire başkanlarından bile daha az maaş aldım.
Meğer ben ne enayiymişim!...
Şimdi 70'ine merdiven dayadım. Hâlâ kirada oturuyorum. Kendime ait tek mülküm kitaplarım... Yani, sizin anlayacağınız, gerçek anlamda 'Dikili ağacım dahi yok'. Hizmet hayatım boyunca, muhatabımın bıyık altından gülerek dinlediği, 'Bu fukara millete ben bu masrafı hiç yaptırır mıyım?' lâfım vardı.. Sevgili okuyucularım, bu yazdıklarımı okuyup da sakın bütün bunlardan pişmanlık duyduğumu sanmayınız. Enayilik öylesine içime işlemiş ki geriye dönmek mümkün olabilse gene aynısını yapardım.
Beni bütün 'enayiliğime' rağmen kimseye muhtaç etmeyen Yüce Allahıma hamd ediyorum..]]
Şevket Çorbacıoğlu
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder