NÖBETÇİ LİBOŞLARIN SAĞIN SOLLAŞTIĞINI SOLUN SAĞLAŞTIĞINI SÖYLEMELERİ VE “İYİ PARTİ”
3 Kasım 2017 Günkü yazı 5 Şubat 2018’de güncellendi. Çünküüü; ‘Dikkat uzun yazı!’ uyarıma karşın CHP kurultayından sonra; aç ve cahil beyinlere ve politik hırsını dizginleyemeyenlere 3 kez vereceğiniz ilaç gibi yazı:
Diyorlar ki; dünya’da diktadan yana sağ siyasa; sermayesini yitirmemek adına, yarattığı ezilen kesimi yanına çekip yalan düzen karşıtlığıyla solun yerini alıyorum izlenimi yaratarak ve de dinden ırktan geçinerek sürekli iktidar olmaya başladı -Ki bunun adı Nasyonal Sosyalizmdir (Milliyetçi-dinci sosyalizm- işçiler kendi uluslarından işverenlere karşı değil, yabancı işverene karşı mücadele etme); günümüzdeki adıyla postmodern nasyonal sosyalizm-.
Sağ ‘sömürü düzeni’, iktidarını kaybetmemek için, beslendiği düzene ihanet etme adına, ezilenleri, din ve ırk ekseninde sömürüyor ve de yerel ile merkezi yapıdan yararlanarak edindikleri sermayelerle kitleleri satın alıp iktidar oluyor. Düşünün milyarder Trump’un, yani efendisini taklit eden kimliğin yarattığı yandaş sermayenin seçimde harcadıkları parayı.. İşte, bir şekilde tırmandıkları böylesi iktidarlar, 21.yüzyıldaki son çırpınış iktidarlarıdır. 21 Yüzyıl bunları yalnızlaştıracak ve bitirecektir.
Neymiş efendim tüm bu yaşananlar; Küreselleşmenin intikamını solun değil sağın almasıymış.
Bu bağlamda küreselleşme karşıtı eylemler başlatmışlar: İlk olarak 1999 yılında Amerika'nın Seattle şehrinde yapılan Dünya Ticaret Örgütü zirvesi sırasındaki protestolarla ortaya çıkmışlar. Sonra Çek Cumhuriyeti’ndeki bir başka toplantıda çok daha iyi örgütlendikleri görülmüş. Derken Brezilya’nın Porto Allegre kentinde, bu kentin adıyla anılan bir forumla neredeyse kurumsallaşmışlar.
Kel alaka söylemler...
Gerçek şu: Ne demişti İtalyan Başbakanı Berlusconi: "Kim G - 8'e karşı çıkıyorsa, o aynı zamanda dünya üzerinden fakirliğin kalkmasına da karşı çıkıyordur." Demesi o ki; 8 zengin ülke olan İtalya, Almanya, Fransa, İngiltere, ABD, Kanada, Japonya ve Rusya küresel politikalarıyla, sermayelerini küreselleştirecekler ve dünyadaki yoksulluğu bitirecekler.
Külliyen yalan; G-8’lerin (Rusya Federasyonu'nun 1998 yılında G7 ülkelerine katılımıyla genişleyen sanayileşmiş ülkeler topluluğu) Küreselleşme politikası, dünya değerlerinin halka açılımı değil, dünya değerlerinin semayeye açılımıdır. Sözde bunu dünya halkı düzeyinde yaygınlaştırmak için G-21, yani dünyadaki zengin ülke sayısını 21’e çıkardılar. Bu G-8’in bir oyunu, o kadar!!
Evet; sözde sermayenin serbestçe dolaşması idi. İlgisi yok, bu: sermayenin daha fazla kazanması için üretim araçlarını ucuz emeğin olduğu ülkelere (Çin, Türkiye vb..Sonrası Afrika’ya ve uzak doğuya) taşımaktı. Yani fabrikalarını bu ülkelere konuşlandırdılar...
Küresel protestocuları bu gelişmeler karşısındal Temel sloganları; "Yerküre halkları için eşit gelir dağılımının yolu, uluslararası şirketlerin monarşisinden geçmez-Dünya sizin değildir-Bütün bankalar hapise" oldu..
Eylem yapmalarının nedeni ve hedefi: Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ/WTO), Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası, Çevrecilik, Üçüncü Dünya borçlarının silinmesi, Hayvan hakları, Çocuk hakları, Anarşizm, Antikapitalizm ve çokuluslu şirketlere karşı mücadele. “Küreselleşme karşıtlığı”; çeşitli düşünce platformlarının bir araya geldiği bir "şemsiye terim" olarak kullanılıyor. Bu platformlar, SSCB'nin dağılmasıyla, ekonomilerin iç içe girmesinin sakıncalarına, çevre kirliliğine, emek sömürüsüne ve yoksullaşmaya tepki olarak bir araya geldi.
Bu gelişmeler karşısında; “Küreselleşme karşıtı hareket sol bir hareket miydi, sağ bir hareket mi?” sorusu sormak akla ziyan bir duruştur bence.
Soruyorum o zaman:
[[ Temmuz, 1996: Chiapas - 54 ülkeden üç bin kişi "Neoliberalizme Karşı ve İnsanlık İçin Uluslararası Konferans"ına gelmesi…
Ocak 1998, Davos: Chiapas-Sempatizanları, Kürtler ve ilk defa bir DTÖ Karşıtı Koordinasyon Dünya Ekonomi Forumunu (DEF) protesto etmesi…
Mayıs 1998, Genf: Yaklaşık 10 bin kişi Dünya Ticaret Örgütü'nü (DTÖ) protesto etmesi…
Ocak 1999, Davos: Eylem Yasağına rağmen DEF protesto edilmesi...
Haziran 1999, Köln: 30 bin Kişi G8 Zirvesi konferans merkezi etrafında zincir oluşturulması ve fakir ülkelerin borçlarının silinmesinin istenmesi…
Aralık 1999, Seattle: 50 bin kişi DTÖ'nün konferans yerine giden bütün yolları kapatıp, "Battle of Seattle" (Seattle Çatışması) yaşanması ve Seattle Belediyse olağan üstü hal ilan ederek Beş yüz kişi göz altına alınması…
Nisan 2000, Washington: Binlerce protestocu Dünya Bankası ve İMF'nin bir konferansına ulaştıran bazı yolları kapatması…
Eylül 2000, Prag: Yaklaşık 10 bin küreselleşme karşıtı Dünya Bankası ve İMF Yıllık Toplantısını protesto etmesi ve 157 yaralı, 490 göz altı yaşanması…
Eylül 2000, Melbourne: Dünya Ekonomik Forumu(DEF) Konferansında çatışma ve yüzden fazla protestocunun yaralanması…
Ocak 2001, Davos protestoları…
Mart 2001, Neapel: 20 bin kişi BM'lerin üçüncü Küresel Forumunu protesto etmesi…
Haziran 2001, Göteborg: On binlerce kişi AB Zirvesini protesto etmesi ve polisin ateş açması…
Temmuz 2001, Salzburg, protestosu…
Temmuz 2001,Cenova: G8 Zirvesinde 150 bin zirve karşıtının katıldığı bir yürüyüş esnasında 23-yaşındaki Carlo Giuliani'yi silahıyla vurarak öldürmesi…
Aralık 2002, Brüksel: 12 bin kişi AB Zirvesini protesto etmesi…
Şubat 2002, Porto Alegre: DEF'ye karşı düzenlenen Dünya Sosyal Forumu Brezilya'da ikinci defa toplanması…
Haziran 2002, Sevilla: AB Devlet ve Hükümet Başkanları Toplantısına karşı düzenlenen 100 bin kişilik protesto…
Kasım 2002, Florence ( İtalyan Firenze-Florenz)’daki 20 bin kişinin katıldığı, Avrupa Sosyal Forumu…
Ocak 2003, Porto Alegre: Dünya Sosyal Forumu, 100 bin katılımcıyla yapılması…
Ocak 2003, Davos: DEF protestocuları nın eylemi…
Haziran 2003, Evian(Fransa): Tamamen ulaşıma kapatılan G8'in konferans yerinin etrafında 100 bin kişinin eylemi…
Haziran 2003, Porto Karras(Yünanistan): AB Zirvesi Yunanistan'da. 40 bin kişi mülteci politikasını protesto etmesi ve nedense küresel protesto sınıfına sokulmak istenmeyen ülkemdeki “Gezi Halk Hareketi (27 Mayıs 2013)”]]
Tüm bu sermaye karşıtlığı nasıl sağ hareket olarak tanımlanır?
Değil elbet; tüm bu eylemler 20.yüzyılın sancıları olan ideolojilerin yılılıp 21.yüzyılın sol düzlemde kendi özgün ideolojisin oluşturmanın sancısı idi ve bu nedenle neo-marksizm olarak betimlendi.
Bu düzen elbet değişmeli: sermayenin sermayeye açılımı olan Küreselleşme;Orta ve alt sınıfları daha da yoksullaştırıyor, varlıklı üst sınıflar daha da varsıllaştırıyor. Gelir eşitsizlikleri keskinleşiyor.
Bizim gibi ülkeler, yani gelişme iddiasındaki ülkeler, yandaş sermaye yanında kendi ideolojik tabanınıyla orta sınıfını oluşturuyor. Gezi Halk Hareketi’nin temel hedefinde, ülkemdeki 2002 sonrası beliren din ile harmanlanmış bu yapı vardı...
Batı ve son olarak batını batısı ABD batmamak için değil, partiler iktidara gelmek için, kendilerini var eden kapitalizmin aksayan yanlarını, yani acımasız vahşi yanını siyasi ranta dönüştürmeye başladılar. Türkiye’deki gini dini ve ırkı duyguları değil de yoksul duyguları kaşımaya başlıyarak iktidar oldular.
Örneğin Amerika’da Trump seçimi kazandı.. İngiltere, Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda’dan oluşan Birleşik Krallık halkı %51.9 ile “AB’ye Hayır” dedi. Doğrudur; Başta ülkemizde olmak üzere; Orta ve Batı Avrupa’nın her ülkesinde izolasyonist (yalnızlık) politikaları savunanlar ya iktidarda ya da güçlü bir siyasi alternatif halinde. Bu bana göre asla; Küreselleşme karşıtı hareketin fikirlerinin iktidara geldiğini göstermez.
Küreselleşme mağduru orta sınıflarının durumu düzeltecek hareket ise hiç değildir. Bu dünya’da; ırktan, dinden ve yoksuldan ve geçinen sermayesini korumaya alma savaşı veren sağ ideolojilerinin 21.yüzyıla son direnişleridir.
Şunu unutmamalı; sağ siyasilerin küresel politikalarındaki amacı, asla küremiz orta sınıfının refahı eşitlemek değil, sağ ideolojilerini kurtarmaktır. Bu nedenle dinci ve ırkçı temele dayalı milliyetçiliklerini sürdürmeye çalışacaklardır.
Gerek Türkiye’nin AB’den, ne de ABD’nin Kanada ve Meksika devletleri ile 1989’da kurduğu; Amerika Serbest Ticaret Bölgesi (North American Free Trade Area-NAFTA)’dan, dahası serbest ticaretten vazgeçmesi söz konusu olmaz. Dünya Ticaret Örgütü ile ilişkileri devam eder, Çine karşı gümrük duvarlarını yükseltmez.
Sadece, insanların dinini, ırkını ve yoksulluğunu araç olarak kullanırlar. İşte bu noktada sağın son çırpınışları olarak görüyorum dünyadaki sağın iktidara seçenek oluşturmalarını...
Özellikle Trump; ABD çıkarları önceliğim dedi. Bu nedenle; bunlarla uğraşmak yerine doların faizini yükseltip Amerikan ekonomisini korumaya çalışır. Bizdeki de ona benzemek için Başkanlığı getirmeye çalışırken dinden ve ırktan geçinmeyi sürdürür. Zaman-zaman küresel efendilere danışıklı kafa tutar, gider ellerini öper gelgitleri yaşar...
Çünkü; biz ve gezegenimiz 21. yüzyılda da, dünyanın gelişim ve değişiminini dikkate alamadık; olguları küresel değil de yerel düzeyde ele aldık. Küresel efendi ABD’nin çizdiği küreselleşme politikalarının ve projelerinin kadim peşine gidişleri yaşıyoruz. Ülkemizin bugünükü iktidar ve muhalefet yapısı küresel efendinin ülkemize özgün yaşama geçirdiği siyasi projesidir.
Bugün mevcut muhalefet yapısına soluk getireceği savlanan Meral Akşenerin İYİ partisini var olan MHP’nin İYİ’leştirmesi olarak görüyorum. Bundandır ki sorunlara adil bir çözüm buluacak global katkı veremiyoruz. Doğrusu; Neoliberalizm ve kapitalizme seçenek politikalar geliştiremedik.
Küresel efendiler kesinlikle; küreselleşme mağduru orta sınıflarının durumunu düzeltmez, var olan finans kurumlarını azdırır. Bunu dizginleyecek hareket; Temmuz 1996’da: Meksika'nın güneydoğusunda, Guatemala'ya yakın, şu anda Zapatistaların denetimi altında bulunan yoksul kızılderililerin toprakları, kurtarılmış bölge olan Chiapas’ta başlayan ve “Gezi Halk Hareketi (27 Mayıs 2013)” ile sönülmendi gözüken küresel protestolar bütününde yaşam bulacak “21. yüzyıl ideolojisidir”..
Konunun bir başka boyutu: Huri ile Nuri’yi betimlemesini İslami esas olarak halka yutturanlar, İslamiyet’in geleceğini, İslamiyet’e aykırı kahinliklerde gören Aptullah Dilipakların (1 Ocak 2017 yazısı ve kahin Aslı Güder değinmesi) sanal ve soyut ve de metafizik ağırlıklı projelerine, ancak cahil kitle ve de İslam burjuvazisinin postmodern liboşları inanır.. Kesin katılıyorum; CHP ve benzer partiler, çalışmalarına karşın; somut inandırıcı projeler üretemediler.
Çünkü parti etrafında salt milletvekili olmak isteyen, proje ve programlarla gündem oluşturma algısından soyut egemendir. Onlar sadece AKP'nin gündemini kovaladılar, kendi gündemlerini yaratamadılar..
Ülke seçmeni sürekli %20 fire verir, yani seçime katılım ortalama %80'dir. Bu %80'nin %60'ı sağ, %40'ı da sol seçmendir. CHP %40'a çalışacağına, sağ kökenli siyasi figürlerle sağın %60'ına çalışarak oy alma uğraşı içinde..
Sağ kimliklerle oy alacağın düşünerek milletvekil yaptığı kişiler, süreç içinde kendi mecrasına dönmektedirler. Bunun en somut yeni örneği; nasıl ki AKP adını Fas kralı 2. Hasan’nın partisinden alıntı yaptı, adını Macaristan'daki sağcı Jobbik (Daha iyi) partisinden esinlenmeyle alıntılayan “İYİ” Partiye katılan İzmir Milletvekili Aytun Çıray’dır.. İşte yanlışlıklar burada.
Projesizlik bu noktada somut olarak karşımıza çıkıyor. Bu savıma katılmayanlara katıla-katıla gülüyor, doğrusu öfkeleniyorum... Doğru halkısınız; TMMOB-İMO’nun etkin kimliği, Atatürk’ün evrensel felsefesinin savaşçısı ve de CHP Cumhuriyet ilkeleri 6 Okunun ödün vermez savunucusu sosyal demokrat kardeşim Bülent Gürsoy ‘hangi okların etkisi’ olduğunu bilmiyorum, İYİ Partiye geçiş yaptı.
Ben böylesi geçiş zorunluluğu duyumsasam bir başka sol düzlemi tercih ederdim. Veya milletvekili olmayı değil, milletin vekilliğin yaptığımız diğer Sol STÖ’lerinde savaşaımı verirdim-Ki öyle yapıyorum Teknoploitikalar Platformunda. Yani CHP yanlışlarını eleştiriyorum ama asla sol kimliğimi örselemiyorum- Bu nedenle Aytun Çıray’dan çok Bülent Gürsoy kardeşimin duruşunu sorgularım.
Sosyal Demokrat savaşında TMMOB bünyesinde zor anlara göğüs geren kardeşim belli ki CHP’deki yanlışlara göğüs gerememiş ve saf değiştirmiş. Bence politik hırs çıkara özdeş populizm aracı olmamalı. Demokratık özgür düşünceden yana savaş verenler ‘ne olursa olsun’ çağcıl kimlikerini var oldukları düzlemde korumak zorundadır.
Aşağılamaya gelince; siyaset bilimi aşağılamaları reddedeler, proje üret der. Amacım kimseyi aşağılamak değildir.
Amacım; 21. Yüzyıl seçmen ve siyasetçi profilini gündeme getirmektir; yetersis siyasları ve siyasi kimlikleri.
Fransa, Almanya ve Avusturya'da sordum; "Sizler burada sol partilere oy veriyorsunuz, neden?" deyince aldığım yanıt gerçekten düşündürücü idi; "Evet, doğru Sola oy veriyoruz, çünkü onlar bize demokratik düşünce hakkımızı veriyorlar. Günah işliyoruz. (düşünün sola oy vermek günah..). Türkiye'de günahlarımız affettiriyoruz sağa oy vererek.."
Yanıtım sert oldu; "Siz bana göre Hitler'den, Bin Ladin'den de tehlikelisiniz; Avrupa'da kominist, Türkiye'de mutlak monarşisti besler seçmen profil sergileyerek. Doğrusu; Avrupa’da demokrasiyi, Türkiye’de demokrasi aykırılığını tercih etmeniz iki yüzlülüktür.” Demelerime, hiç kızmadılar, çünkü adamın umurunda değil.
Yaaa, durum bu... Yine de diyorum ki, Azmi Güney hocanın bu konuda Avusturya’da yaptığı araştırmada kaleme aldığı, “Avrupa’daki Türk İşçilerini Bekleyen Büyük Tehlike” başlıklı; aç beyinlerin günde 3 kez alınması gereken ilaç gibi bir yazısı var, okuyun!..
Son olarak; Türkiye değil, iktidar kötüye gidiyor... Bu ülkeyi; meclis kararıyla fay hatlarını 15 km aşağıya taşıyanlar, yani 3.sınıf insanlar yönetiyor. İşte bunlar gidecek kardeşim, gidecek, çünkü kötüye gidiyorlar!!..
Neden mi; ülke Arap ülkelerinden gelen kara paralarlar ivmelendirdiği inşaat sektörü ile büyüttüğünü sananlar kimleri büyüttükleri gün gibi ortada. Bu, yeni etme yandaş sermayenin, yabancılar gibi sermayeyi ülke dışına taşıdığını bilmeyen kalmadı. Ülkeyi bozan bu şerefliler, neden dolar krizinde dolarlarını bozmadılar acaba?!!!..
Şevket Çorbacıoğlu
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder