UYGAR VE DEMOKRATİK TÜRKİYE GELECEĞİ ADINA; ETKİN, ÜRETKEN, ÇAĞDAŞ DEMOKRATİK İMO İÇİN 18 ŞUBAT 2018’DE YÜKSEL CADDESİ NO:18’DE OY KULLAN ARKADAŞIM..
Evet; Yüksel Caddesi 18’deyiz 18 Şubat 2018’de; çağcıl ve demokratik ve de düşünebilen Türkiye adına..
Bilindiği gibi ‘Çağdaş Meslek Odaları’ dayanışma bütünündeki hizmeti ile Toplumsal yararı ilke edinmiş kamu kuruluşu niteliğinde Demokratik Kitle Örgütleridir. Tarihi; mesleklerin tarihi kadar eskidir. Ruhunda verimlilik esasına dayalı Yetkinlik ve kaliteli üretim vardır.
Böylesi evrensel değerlerle donanmış İnşaat Mühendisleri Odamızın Ankara Şubesi 23. Olağan Genel Kurulu, 17 Şubat 2018 Cumartesi, Seçim 18 Şubat 2018 Pazar günü Yüksel Caddesi Mimar Kemal İlköğretim Okulu’nda yapılacaktır...
Meslek Odamız, yasal ve Anayasal kimliğini her meslek odası gibi 1950-1957 yılları arasında kazanmıştır. Ve bugün gelinen noktada Örgütlü Mühendis ve Mimarların; Kamu kurumu işlevli TMMOB gibi 500 binleri aşan entelektüel üyeli devasa bir Anayasal kuruluşa sahip olduğunu görüyoruz.
Toplumsal muhalefeti belirlemede ‘Benim!’ diyen Kitle örgütünü nicel ve nitel gücü ile yakalamış bir örgütlülük.. İşte böylesi bir kuruluşun içinde; (Nitel büyüklüğünü odamızla özdeş tuttuğumuz diğer disiplinlerin yanında) üye sayısı 100 binlere ulaşan en büyük örgütlülük, üyesi olmaktan gurur duyduğumuz İnşaat Mühendisleri Odamızdır…
Kısaca, nicel ve nitel zenginliğe sahip devasa bir örgütlülüğe sahibiz. Bu örgüt; yetkin Mühendislik ilkeleri doğrultusunda salt Toplumsal İnşanın Fiziki mekanların değil, Çağcıl, demokratik ve Özgürlükçü Toplum için gerekli evrensel değerlerin de yaratıcı misyoneridir.
Bu bağlamda; Merkezi ve Yerel yönetimlerin yarattığı sorunların giderilmesinde en büyük Anayasal baskı gurubudur. Doğrusu, Ülkemizin varoluş inşasında kesinlikle yerinden oynatılmaması gereken en güçlü payandalardan biridir…
Peki bu kuruluşun bu bağlamda sorunu yok mu?
- Bir değil, birkaç değil, birçok sorunu var?
Hepsi de biri diğerini önceleyen sorunlar…
Örneğin katılım sorunu: Kamu kurumu niteliğinde yasal ve Anayasal bir kuruluş olmamız nedeniyle; mesleki faaliyette bulunmak için Odamıza katılma, yani üye olma zorunluluğu var. Fakat bunu içeren 1982 Anayasası’nın 135. madde 2. bölümcesindeki: “Kamu Kurum ve Kuruluşları ile, Kamu İktisadi Teşebüslerinde aslı ve sürekli görevde çalışanların meslek kuruluşlarına girme mecburiyeti aranmaz.” yaptırımı; dayanışma boyutundaki üretkenliği, hatta verimliliği engellediği için kesinlikle bu bölüm yeniden düzenlenmelidir.
Yapılacak düzenleme de Kamu çalışanlarının aidatları kurum tarafından ödenme zorunluluğu getirilmelidir. Hatta Özel Sektör çalışanların aidatlarının Şirket tarafından ödenme zorunluluğu sözleşme maddesinde yer almalıdır. Bugün mevcut sayının yaklaşık % 30’u odamıza kayıtlı değildir. Bunun nedeni ‘Ekonomik sorun’lardır. Bu da beraberinde disiplinde bilgi iletişimini engelliyerek performans düşüklüğü ile birlikte üretim ve verimliliği olumsuz etkilemektedir.
Çözülmesi gereken sorunları şöyle sıralamak istiyorum; Demokrası ve Barış: Bu evrensel değerler amaca ulaşmanın aracı olarak değil, amacın ta kendisi olmalıdır “Çağdaş Mühendisler” için. Toplumun düşünsel inşasından, Mühendislik inşasına dek Türkiye’mizin tüm yaşamsal dokusunda Demokrasi ve Barışı amaç olarak görmek zorundayız.
O’nları bütünleyen Özgürlük anlayışıyla, Toplumu yüceltecek, çağdaş kılacak tüm Proje Demokrasilerinin ve Barış Projelerinin yanında olacağız ki; Dünya’nın özgün değişim ve gelişim sürecine katkı verebilelim.
Odamızın değişmeyen bu politikasını daha ileriye taşıyacak ilkeli duruştan kesinlikle ödün vermemeliyiz… Emperyalizme karşı dünyada ilk kez Kurtuluş Savaşı verip onlara ilk yenilgiyi tattıran Büyük Önder Atatürk ve onun silah arkadaşlarının Cumhuriyet ile kurumsallaştırdığı Demokratik ve Özgürlükçü Felsefeyi, dünya’nın özgün gelişimi ile Barış içinde daha ileriye taşımak temel amacıdır “Çağdaş Mühendisler”’in….
Dünya’da yılda kazanılan 100 milyarlarca doların, birkaç kişinin tabanına yayılmasını dayatan egemenlerin küreselleşmesinin yanında değil, Tüm Dünya halklarının tabanına yayılmasını savunan alternatif Küreselleşme felsefesinin yaygınlaşmasından yanayız.
Demokrasi ve Barış içinde yaşamak.. Evet bu iki evrensel olguyu bir arada yaşatmanın ve yaşamanın Evrensel bir Erdem olduğunu hiçbirimiz inkar edemeyiz.
Bir düşünür der ki (Platen Haılermund): “İnsanlarla yaşamak için biricik yol sabırdır” Birbirlerine sabredemeyenler, demokrasi ve Özgürlüğe de sabredemezler. Bu nedenle Barış içinde yaşamaları olası değildir. Bunu ivmelendirecek olgu da insanın kendisini tanıyıp, kendisine sabır göstermesidir…
Yaşamın, yasa ve kuralları zaman- zaman öteleyen Rutinlikleri vardır. Bunu hangi platformda olursak olalım hepimiz kullanırız. Çünkü bu rutinlikler katı kuralcılığın nefes alma noktaları gibidir. Ama asla yasasızlık değildir. Bunu birileri için yasasızlık olarak işletirsek, işte o noktada birbirimize sabretmediğimizin işaretini verir, bulunduğumuz ortamı içinden çıkılmaz savaş alanına çeviririz.. Bu ve benzer oluşumlardan-Üretkenlik ve verimlilikten uzaklaşmamak adına- kesinlikle kaçınmalıyız..
Birbirimize sabır gösterememenin bir diğer boyutu Siyasi kimlik.. Şu bir gerçek ki; kendimizi asla ve asla siyasetten soyutlayamayız. yemek yerken, su içerken, yürürken siyasetin içinde olduğumuzu, ondan kendimizi soyutlayamadığımızı unutmayalım. Değerlere olan yaklaşım farklılığı sonucu kimimiz sağda, kimimiz soldayız.
Bu kimliğimizi kanıtlayan belgede, bugün elimizde bulunan iki ayrı yönetim listesidir. Fakat burada önemli bir parantez açmak istiyorum. Bu güne dek İMO şube genel kurullarında Sağın içinde olsun, solda olsun bir ikinci liste ile seçime girilmedi. kavgalar olmadı. Zaman-zaman olduysa da bu genel havayı etkileyecek sınırları aşmamıştır.
Bu da gösteriyor ki, her ikisi de seçime kararlı hazırlanıyor. Bu ikinci bir konuyu işaret ediyor; bu disiplinin insanları ‘Mesleğin başarılı olması için, mesleki duygu ve düşünce birliği içinde’ demokrasiye ve birbirine daha saygılı bir dürüş göstermeleri. Çünkü biliyorlar mühendislik yükleri ağırdır bunun sağcısı solcusu olmaz. Titizlik ve dikkat ister…
Yapı Denetimi: 3194 İmar yasası bütününde uygulanmakta olan ve yetersizliği ve işlevsizliği nedeniyle hiçbir kamu ve özel denetim kavramına oturtulamayan TUS(Tek. Uy. Sorumluluğu), yaygın adıyla Fenni Mesullüğün yerine, Deprem riskli Ülkemizde; güvenli ve sağlıklı yapıların inşası için haklı olarak konuşlandırılan Yapı Denetim Yasası önce 595 sayılı KHK ile gündeme girdi. Daha sonra 595’in aksaklıkları yeterince tartışılmaksızın 13. 07. 2001’de 4708 sayı ile yasalaştı ve 12. 08. 2001’de uygulama yönetmeliği resmi gazetede yayınlanarak, bir gün sonra yürürlüğe kondu.
Tüm bu süreçlerde olguya Özellikle İMO perspektifinden bakılmadığı gibi, TMMOB bağlı ilgili odalarla birlikte olgunun diğer aktörleri Üniversite ve Yerel yönetimlerin görüşlerine yeterince yer verilmedi.
Bundandır ki; 4708 bugün TUS dönemi edilgenliğiyle yaşamını sürdürüyor. TUS hiç değilse Ülke genelinde yaptırım bulmaktaydı. 4708 ise bugüne dek çeşitli kez revize edilmesine karşın TUS performansının bile gerisinde olduğunu söyleyebiliriz…. Gerek odamızın işlevi, Gerek uygulama, gerekse de meslektaşlarımızın durumu itibariyle eksik bulduğumuz konularda önceki yönetimlerin duyarlılığını çözüm önerilerimizle birlikte daha da yoğunlaştırmalıyız…
Ayni hassasiyeti; 1998’lerde yürürlüğe giren yeni ‘Deprem yönetmeliği’ ve AKP iktidarınca yürülüğe konan, fakat yapıyı ve uygulayıcılarını pek de DİK tutamayan, yeni DİK (Devlet İhale Kanunu) uygulamaları konusunda da göstermeliyiz. Çünkü güzel Ülkemiz sadece üç tarafı denizlerle değil, çeşitli Fay zonlarıyla adeta sarmalanmış durumda.
Bir bağlamda Asyayı Avrupa’ya bağlayan Fay Köprüsü gibi birinci derecede Risk taşımaktadır. Deprem yönetmenliğinin maliyet üzerindeki artış katsayısı ne olursa olsun, tüm Ülkemizde yaygınlaştırılmasının, DİK’in ise yeniden revize edilmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum..
Yetkin Mühendislik: Bu konuda Çağdaş Mühendisler yeniden iddialı ve de haklı bir giriş yapmak zorundadır:
Yetkin Mühendislik konusunda en duyarlı ve yürekli duruş gösteren İMO ve onun geçmiş tüm yöneticileridir, öncelikle bu konudaki çalışmalarından dolayi; İMO’yu ve emeği geçen kardeşlerimi kutluyorum. Bu yasanın amacı; asla ve asla yeterli-yetersiz mühendis ayrımı yapmak değildir. Benim hiçbir genç meslektaşım/kardeşim yetersiz değil, yetersiz olan siyasi rant adına beldelerde bile mühendislik okulları açan ve yeterli eğitim sürecini yok eden kimliklerdir.
Dünün, bugünün Başbakanları, bakanları ve olguya bakmayanlarıdır. Hepimiz biliyoruz bu politikaların getirdiği yanlışlıklar, mühendislik bilgisi konusunda istenen çizgiyi yakalayamamış-ki biz buna yakalatılmamış diyelim- yığınlarla karşı karşıyayız. DPT verilerine göre Tüm Mühendislik ve Mimarlık disiplinlerinde % 20-40 arası değişen ihtiyaç fazlalığının olduğunu görüyoruz.
İşte bu kardeşlerimizin bilgilerin tazelemeleri, yeni bilgiler edinmeleri konusunda eğitim süreci yaşaması gerekmektedir..Bu nokta da, bunu yaşama geçirilmiş, fakat istenen ölçekte geliştirilememiş Yetkin Mühendislik Yasası’nın tekrar gözden geçirilerek yetkinin TMMOB bünyesinde daha da kurumsal hale getirilmesi gerekir..
İnşaat Sektörü: Tüm sektörlerle iletişim içinde olan ve Ülke ekonomilerini etkileyen tek “ Sektör” İnşaat Sektörü’dur. Dünya’nın sektörel bazdaki evrensel realitesidir bu olgu. Gerçek şu ki; ekonomide sekteye uğramış ülkeler bir bağlamda hizmet sektörü de olan İnşaat Sektörünü canlandırarak ekonomik güçlerini kazanmışlardır.
Örneğin ikinci Dünya savaşında yok olan Almanya, İnşaat Sektörüne öncelik vermek suretiyle ekonomisini güçlendir- mıştir. Sektör, Yüksek istihdam potansiyeline sahiptir.. Çünkü sektörde Mühendislik Bilimi ve disiplini doğrultusunda emek-yoğun bir teknolojiyle çalışılmaktadır.
GSMH’da İnşaat Sektörünün payı yaklaşık % 10’larda, fakat buna merkez bankasının verilerine göre; sektöre girdi sağlayan imalat sektörü , bankacılık, sigortacılık ve teknik müşavirlik kuruluşlarının verilerini de eklediğinizde inşaat sektörünün GSMH’daki payı % 40’lara çıkmaktadır. Fakat Ülkemizin Lokomotif sektörü olan İnş. Sektörümüzde bu oran, özellikle 1995 ler sonrasındaki seyriyle % 10’lara düştüğünü gözlemiyoruz.
Bilindiği gibi 1995’i baz aldığımızda yıllık inşaat üretiminin 85-90 milyon metrekarelerde seyrederken bu rakam günümüzde 30 milyon metrekareye gerilemişti. Fakat; 2002 Aralık sonrasının AKP iktidarı Ülkemizin Lokomotif sektörünü, kendi ideolojik çizgisine oturtarak siyasi ve ekonomik rant aracına getirmiştir.
Özellikle her şeyi özelLEŞTİREN iktidar TOKİ’yi özelleştirmeyerek siyasi ve ekonomik rant kurumu haline getirmiş, gerekli Kentsel Dönüşüm projelerini keyfi bir duruşla yaşama geçirmeye başlamıştır. Evet; Tavandan-Tabana çalışanı ve işvereni ile, girdileriyle sorunlarla iç-içe. Sektöre, sorumluluk çizgisindeki inşa sektörününü yapısal özelliğini toplum ve halk yararına geliştirme sürecine oda olarak katkı vermeliyiz. Toplumun konut sorunun çözecek çizgiye oturtmalıyız.
Sektör kesinlikle kadim kentlerin binlerce yılda oluşturduğu siluetini yok eden, kentleri bilim kurgu kentlerine dönüştüren sermaye tapınaklarıyla yaşanılır olmaktan çıkaran sürece dur demeliyiz ve cennetin izdüşümü ülkemi cehenneme dönüştürtmemeliyiz, yandaş sektör besleyicilerine..
Ve en önemli bir diğer konu; “Kamuda ve özelde çalışanların sorunları”: Mesleki bağlamdaki sorunlara büyük oranda yukarıda değindik. Bu bölümde meslektaşlarımın Ücret ve Özlük hakları sorunlarına değineceğim;
Üst birliğimiz TMMOB’ye bağlı Odalarımıza kayıtlı Mühendis ve Mimar sayısı 500 binİ aşmış durumda. Bunun yaklaşık 150 bini Kamuda, geri kalanı çoğunlukla sürekli olmasa da Özelde çalışmaktadır. Özellikle Kamu’da çalışanların Ücret ve Özlük hakları konusunda büyük sorunları var. Bazı ayrıcalıklı kurumların dışında % 90’ı yaşam skalasının altında-kimse kusura bakmasın açlık sınırı altında diye düzeltmek istiyorum- savaşım vermektedir.
Evet işçi kardeşlerimiz-ki onların aldıkları ücret de bugünün ekonomik koşullarında kesinlikle yetersiz- 6 milyar alırken mühendis/ mimar kardeşim 2.5 milyarla yaşam mücadelesi vermektedir. Özlük haklarında kesin Liyakat işletilmemekte, birikimli elemanlar sıra dışı uygulamalarla üretimden uzak tutulmaktadırlar. Yatırımcı kurumlar kapatılmakta, meslektaşlarımız hak etmedikleri aşağılayıcı uygulamalarla karşı karşıya bırakılmaktadırlar.
Örneğin Köy hizmetleri Genel müdürlüğü; ‘hizmetin yerelleştirilmesi savıyla, Üniter Cumhuriyet yapısın bozacak politikalarla’ kapatıldığına herkes tanık oldu ve tüm çalışanlarla birlikte Mühendis ve Mimar kardeşlerimiz sağa-sola savruldu. Ve ardından sorunsallıklarla karşılaşılınca Köy Hizmetleri birimi gibi benzer kurumu gündeme getirdiler…
Özel’de çalışan arkadaşlarımız ise, İnşaat Sektörü’nde yaşatılan kriz nedeniyle zor iş bulabilmektedirler. Özelikle yeni mezun olmuş kardeşlerimiz asgari ücrete evet demektedirler. Birikim sahibi iş bulan kardeşlerimiz ise sürekli çalışma olanağından yoksun bir gerilim içinde çalışmaktadırlar. Çoğu da yurt dişi taahhütlerde yaşam savaşı vermektedirler.
Özelde çalışan meslektaşlarımızın sorunları çalışma süreçlerinde olduğu gibi, çalışma sonu, yani emeklilik aşamasında da kendini göstermektedir. Bugün Sigortadan emekli olan bir arkadaşımızın eline geçen emeklilik maaşı, onu tekrar yaşamın acımasız koşullarının içine itmektedir… Bu sorunun Nitel emek değerlendirmesi ile kesinlikle düzeltilmesi gerekmektedir..
Bu konuda Meslek odamızın yaptırım gücü olmadığı bir gerçek. Ama yine de bir baskı oluşturulabilir. Özlük hakları ve Ücret politikaları konusundaki savaşı ivmelendirebilir..
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder