İSPANYA ENDÜLÜS SONRASI PORTEKİZ; LİZBON VE PORTO
[[Ben yaşamımda özdeksel bağlamda hiç çalmadım, ben gezerek, görerek beyaz kağıda kara kalemimi çaldım, yazdım..]]
Portekiz için de beyaz kağıda kara kalemimizi çaldık; Altı saatlik yolumuzu erken bitirmek için Sevilla'dan 22 Ağustos 2018 günü 08:00’de hareket ettik. Fatih Türkmen kardeşim Kolomb’un bir sözünü tekrar etti. “Güneşin doğduğu yere gidiyoruz.” Biz de güneşin doğduğu yere, doğuya gidenlerin ülkesi Portekiz’e gitmek için batıya, yani güneşin battığı yere gidiyoruz. Ve gerçekten Portekiz’de güneşin battığı yeri göreceğiz, yani dünyaya egemen iken batan Portekiz’i.
![]() |
İspanya'dan Portekiz'e yolculuk |
![]() |
İspanya-Portekiz sınırı Guadalguıvır nehri ve köprüsü |
![]() |
İspanya-Portekiz sınırı Guadalguıvır nehri ve köprüsü |
Latince liman anlamına gelen Portas ve kale anlamına gelen Calle kelimelerinin birleşiminden meydana gelen Portekiz için gerçekten güneş batmış. Düşünün; 15, 16 ve 17.YY’da dünyanın yarısını elinde bulunduracaksın, uzak doğuya hakim olup Japonya ve Doğu Timor’a dahi Portekizce konuşturacaksın -Ki hala konuşuluyor- ve bugün AB üyesi olmana karşın AB’nin değil dünyanın sayılı yoksulu olacaksın.
Yıllık gelir 600 Euro. Doğru bizde 200 Euro. Bazen insan düşüncelerini tutamıyor. Oligarkların cumhuriyeti ve de sosyalizmin yüz karası Rusya çıkmış; “Türkiye Erdoğan’a sahip çıktı. Bu sıkıntılı donemi kesin atlatıyorlar” diyecek ve ben de yiyecek.. Eyy Putin’in sözlerini alkışlayan cahil yağdanlık, anla Rusya’nın sıkıntısının Nükleer santral inşaatlarını kaybetmemek olduğunu!!
Ülkemin kalanını da yemek istediğini algıla! Her ne ise.. Vesselam kısa kelam; Portekiz küçük bir dükkan iken keşiflerle bulunan yeni sömürü alanlarıyla büyüdü-büyüdü-büyüdü süper market oldu, fakat iç çekişmeler, İspanya ile organik ilişkilerdeki yanlışlıklar boyutundaki hanedan evlilikleri, sonrasında İspanya’ya teslimiyet, 17.YY’ da diriliş ve eski sömürgelerini geri almak için silkinişi derken, 18.YY (1715) depreminde yıkılış.. yetmedi Salazar denen Faşist ve bugünkü konum..
Böylesi bir ülke neden AB’ye alındi acaba?!
Deniyor ki komünizm korkusuyla korumaya alındı. İyi de neden TİTO sonrasının Balkan ülkeleri ve Türkiye alınmadı? Bana göre, Portekiz’in AB’ye alınması, geçmişteki görkemli yapısına saygı ve Hıristiyanlık.. Evet, eğer Kominizim korkusuyla alındıysa, AB’nin anti komünist Hıristiyan örgütü olduğudur...
İber adası halkları, farklı kültürlerin-ırkların harmanlandığı melezler adası adeta. Dolayısıyla Portekiz’in Lizbon’u da. Endülüs idaresinde çok kültürlü bir yapıya dönüşen Lizbon kentinde Hıristiyan, Müslüman ve Yahudiler uzun süre refah içinde birlikte yaşadılar.. Kentleri, coğrafyası ve egemen uygarlıkları belirler.
Bu bağlamda düşündüğünüzde Lizbon’u da coğrafyasındaki Tejo (Tagus-Tajo) nehri belirliyor. Kentin iki yakasına yapışmış Tejo nehri adeta doyumsuz tabloya dönüştüren tuvalin fırçası gibidir. Önce tablonun köprülerini inşa etmiş; Avrupa’nın en uzun köprülerinden olan “Vasco da Gama (17 km) köprsünü. Ardından 1966 doğumlu Kırmızı 25 Nisan köprüsünü ve benzerlerini. 25 Nisan köprüsü Salazar’dan kurtuluşunun simgesi.
Halka kendi faşist ideolojisini dayatmak için ekonomik ve psikolojik baskı altında tutan, medyayı susturan, muhalefeti yok eden, oluşturduğu yandaş sermayeye ülkeyi peşkeş çeken, üretmeden üretilen değerleri satan, siyasi ve ekonomik rant adına fabrika yerine rant tesisleri kuran Salazar’a isyan etmiş halk. Halk, demokratik hakki olan direnişle demokratik bir şekilde karşı çıkıyor ve de bu süreci 25 Nisan 1974’te kırmızı karanfillerle simgeleştiriyor.
100 binler ellerindeki kırmızı karanfilleri silahların namlularıma ve tankların üzerine koyarak karanfilli devrim yapıyor, kansız... Bana bu süreç 2 şeyi anımsattı. 1-Gezi Halk hareketini 1- Recep Tayyip Erdoğan’ın bu süreçteki duruşunu. Fas’a gidişini, kral 6. Muhammed’in karşılamamsını ve geri dönüşünü. Dahası, olgu Latin ülkelerinde yaygınlaşma işareti verince pişman olan Küresel efendinin süpürmekten çark etmesi.. Sonrasında FETÖ darbesiyle süreci pekiştirmesi..
Otoban’da ilerliyoruz. Orta refüj zakkum çiçekleriyle süslü. Sağı solu Zeytin ağaçları ve mısır tarlaları.. Bir sure sonra yerini bodur Akdeniz bitkilerine benzeyen ağaççıklar aldı.
Ve yine geçtiğimiz yerleri belirleme moduna girdim. Bana, yemeklerden, kent meydanlarından ve AVM’lerden çok geçtiğim yerler ve birbirine olan uzaklıkları gerekli, ayak tabanımın altındaki yeni coğrafyaları belgelemek adına. Bir daha mı geleceğim buralara ve dünyaya..
Portekiz topraklarına yaklaşıyoruz. Villasaray sapağına geldik. Huelva’ya 31, Portugal topraklarina 79 km kaldı. Nieplaa ve Bonares sapağındayız. Triguerose’teyiz. Mazagon’a geldik. Evler bembeyaz, kerpiç damlar, ağıllar hak getire....
Yol ikiye ayrıldı. Huelva ve Portekize döndük.. Gibraleon 11, Portekiz 55 km. Gibraleon ve Huelva sapağını geçtik. Düz ovada 2 kent de siluetini gösterdi. Saat;09:07. Cartaya 12, Portekiz 37 km kaldı. Cartaya ve Tariguejo sapağını geçtik.
Lepe 11, Portekiz 25 km.. Rio Piedras deresini geçtik. Villablanca sapağı ve Isla Cristina geçiliyor. Ayamonto’ya yaklaşıyoruz.. İspanya ve Portekiz’i ayıran Guadalquivil nehri üzerindeki köprüyü geçiyoruz. Geçtik bile ve Portekiz topraklarına ayağımızı bastık.
![]() |
İspanya-Portekiz sınırını oluşturan Guadalguıvır nehri ve köprü |
![]() |
Portekiz topraklarındayız |
Saat; 09:18. AB üyesi olduğu için sinir geçişimiz serbest. Dünya küreselleşiyor sözde kendince de nerede Balkan ülkeleri, yani ülkemiz de?! Birileri küreselleşiyor, birileri kürekleniyor...
Monto Gorno 13, Tavira 29, Faro 57 ve Lizbon 318 km.. Tavir ve St. Catrina sapağını geçtik. Olhao be Moncarapacho girişi sonrası Fao 20, Loule 25.. Portimao 85, Lizbon (Lisboa) 238 km daha var. Saat; 09:36. Olhao kentini geçtik, havaalanı ve de Loule’yi geçerek Lizbon’a olan mesafeyi azaltmaya çalışıyoruz.
Loule-Centro’dayiz. Guarteria sapağına geldik. Villamoura, Quarton ve Almancil girişindeyiz, Boliqueıme 10. Albuferia 29, Pontimao 51 Lizbon 257, Lagos 64 km. Portekiz topraklarına girince Zeytin yerini Üzüm bağlarına bıraktı. Medronaha 15. Portekiz tarihi eserlerle afet uyarıları ayni renk; kahverengi Almadobar Mertola sapağındayız, saat; 10;20.
İlk İspanya gelişimizde Flamenko ve Fado gösterilerine katıldığımız için burada katılmamaya karar verdik. Gidecek arkadaşların büyüleneceğini söyleyebilirim. İyi de bu denli güzellik bir daha izlenmez mı? Ah para, sen ne güzellikleri öteliyorsun.. Oirgque 24, C.Verde 26, Aljstrl32, Grandola 80 km.. Lizbon 195 km.. Saat; 10:35, Aljustrel’e 40 km kaldı. Aljustrel ve Santiogo sapağını geçtik. Hemen ardından mola verildi.
Portekız Osmanlı Savaşları: Çok savaşmışlar, çook. Karada değil, havada zaten olmaz, denizde elbet. Hatta Piri Reis bu savaşlardan birini kaybettiği için idam edilmiş.. Meşe ağaçları eşlik etmeye başladı. Bu meşe bildiğimiz meşelerden değil, kabuğundan deri yapılan ve deriden de çanta ve çeşitli hediyelik eşyalar yapılan Meşe Palamudu.. Ağacın gövdesinden kabuklar soyuluyor ve dediğim gibi değerlendiriliyor. Genelde kabuk olarak ihraç da ediyormuş. Soyulan ağaç ancak 9 sene sonra giyiniyor, yani kabukları tekrar soymak için 9 sene bekliyorsun..
Saat; 11:41 Alcacer 42, Lizbon 120.. Fatih Türkmen kardeşim düzgün anlatımı ile dinleme kültürünü de aşılıyor insana. Portekiz şaraplarıyla ünlü. Porto şarabini hepimiz biliriz. İşte şarabı ünlü ve şaraba adını veren Porto’yu göreceğiz, onun şarap depolarını (Daha önce benzerini İtalya Toskana’da yaşamıştık).
Özellikle şarap sayesinde İngiltere ile olan ilişkileri yoğun. Porto şarapları oldukça tatlı ve yüksek alkollü. Bunun nedeni fermantasyonun ilk bir kaç gününde içerisine alkol (brendi) ilave edilerek fermantasyonun kesilmesi. Fermantasyon durunca şekerin alkole dönüşümün önleniyor ve böylelikle tatlı bir şarap elde ediliyor.
Neden bunu yapıyorlar?
- Birincisi, en büyük müşterileri İngilizlerin sert içkiyi sevmeleri.
- İkincisi; Portekizliler büyük kaşifler. Dünyanın öbür ucuna gidip yeni kıtalar keşfeden bu cesur insanların içmemesi düşünülemez.
Şarabın da kendileri gibi keşif yolculuklarına dayanabilmesi için böyle bir yapım tekniği geliştirmişler ve Porto şarabını yaratmışlar... Uzattım; Portekiz adeta İngiltere’nin şarap üreticisi-deposu..
Öylesi yoğun ki şarapçılıkta karşıya (İngiltere) taşımak için şarap taşıma yelkeni bulgulamışlar. Denizci ulus. Öyle sıradan hamsi tutan denizci değil, keşiflerle ülkeler tutan denizci. Evet; Sadece şarap fıçıları taşıyan yelkenliler değil, Okyanusları aşan Karavel Gemisi bulan bir ulus. Bitmedi, keşfedilmemiş, doğrusu ulaşılmamış ülkelere ulaşıp o ülkeleri somurup sömürgeciliği başlatan ulus. Kanyon Gemilerini de onlar buluyor ve Atlas ülkelerini işgal ediyorlar.
Dahası buraları sömürgeleştiriyorlar. Örneğin; Bartolomeu Dias (d.1450-ö.1500) Afrika kıtasının güney ucu olan Ümit Burnu’nu keşfederek Hindistan yolunu açıyor. Yani, doğuya ilk kapıyı o açıyor. (1488). 1487 senesinde Portekiz Kralı Manuel tarafından Hindistan’a deniz yoluyla ulaşmakla görevlendirilen ve Hindistan’a deniz yolu ile giden ilk Avrupalı olan; Vasco Da Gama, yine Portekizli olan, fakat İspanyol İmparatorluğu'nun desteğiyle denize açılan ve de Güney Afrika Ümit Burnu’nu ve kendi adı verilen Macellan boğazını geçerek dünyayı gemiyle ilk dolaşan (1505’te 25 yaşında) Ferdinand Macellan derken (Kaşifler ve keşifler detayı yazı akışında işlenecek) Çin, Japonya.. Vesselam kısa kelam Doğu Timor dahil bu Uzakdoğu ülkelerine dillerini ve dinlerini götürerek dünyanın yarısına egemen oluyorlar.
1498’de Hindistan’ı ele geçiriyor. Keşiflerle doymayan Portekiz Osmanlı’ya bulaşıyor ve dersini alıyor. Şöyle ki; 1515’te Portekiz donanması Aden Hürmüz adasına saldırıyor. İşte bu noktada Portekiz kaybetme sureci başlıyor. Evet; 1143’te; bir derebeylikken başarılarını izleyen Burgonyalı Alfonso, denizci Henrıgue’ye kurduttuğu Portekiz’i, yine Osmanlı ile işbirliğine giren akrabası İspanya tarafından yıkılıyor...
Sines Grandola dönüş noktasındayız.
Fatih anlatmaya devam ediyor: Portekiz Akdeniz ve okyanuslardaki etkinliğini artırınca Osmanlı Topraklarına da göz koyuyor. Sebebi; keşfettikleri Hindistan'a açılan ticaret yolunun kontrolünü elde tutmak istemeleri. Bundandır ki Osmanlı kıyılarına, Kızıldeniz'e ve Aden'e sürekli saldırılar düzenliyorlardı.
Hatta, Portekizliler Süveyş limanını kuşatmış kısa bir süreliğine Aden'i bile ele geçirmişlerdir. Kanuni Sultan Süleyman Osmanlı gemilerine saldıran Portekizlilere karşı başarısız olan, dahası; Portekizlilere karşılık vermeyen Hadım Süleyman Paşa'nın yerine Kaptan-ı deryalığına Piri Reis’i getirmiştir ve Aden’i fethedip Hürmüz Boğazına egemen olmasını emretmiştir. Fakat Adenliler Portekizlilerin yanında yer aldıkları için Portekizlilere haber verirler.
Belirttiğim gibi Aden kısa süreliğine Portekizlilerin eline geçse de Piri Reis savaşı kazanır.
Burada Piri Reis için antrparantez açmak gerek:
[[ Piri Reis, herhangi bir eğitim almadan direk amcası Kemal Reis'in yanında Akdeniz kıyılarından Sicilya, Korsika, Sardunya ve Fransa'daki akınlara katılıp korsanlık yapmıştır. Piri Reis Osmanlı bayrağı altında da İspanya'daki Müslümanların ‘Granada bölümünde işlediğim gibi’ Kuzey Afrika'ya taşınmasına yardımcı olmuştur.
Barbaros Hayrettin Paşa'nın ölümünden sonra Umman Denizi, Kızıl Deniz ve Basra Körfezi'ndeki deniz görevlerinde Mısır Kaptanlığı yapmıştır.. Süreç içinde saray entrikaları, Sadrazam, Vezir ve Valilerin Piri Reis’i çekememesi ve onu bertaraf etmek için Portekizlilerden rüşvet aldığı, ganimetleri İmparatorluğa taşımadı iftiraları yapılmıştır. Fakat 1552'de tamire muhtaç donanmayı Basra'da bırakması ve Mısır Beylerbeyi Mehmet Paşa'nın politik ihtirasları yüzünden hakkında olumsuz rapor verilerek Piri Reis’in Kanuni emriyle o zeka dolu kafası vurulmuştur.
Cenazesi de tüm idam mahkûmları gibi isimsiz bir çukura atılıyor.. Piri Reis çok zeki ve yaratıcı bir denizci olarak dünya tarihinde yeri olan tanınmış bir bilgin denizci idi. O; Akdeniz'de yapmış olduğu seferler sırasında (1495 - 1525) edinmiş olduğu izlenimleri, yaşamış olduğu olayları kitaba (Kitab-ı Bahriye) dönüştürerek dünya denizciliğin ilk kitabının taslak çalışmasını yapmış kimliktir.
En önemlisi; Piri Reis yapmış olduğu seferlerdeki gözlemlerinden ve deneyimlerinden yola çıkarak tarihteki "İlk Dünya Haritası"nı çizen (1513) bir dehadır. Bu harita, Atlas Okyanusu, İber Yarımadası, Afrika'nın batısı ile Amerika'nın doğu kıyılarını gösteren ve elimizde sadece haritanın 3'te 1'inin bulunduğu haritadır.
Harita’nın diğer büyük kısmını kimlerin sahiplendiği meçhuldür.. Pîrî Reis’in büstü, Osmanlı İmparatorluğu’nun diğer büyük deniz komutanlarıyla birlikte İstanbul, Beşiktaş’taki Deniz Müzesi’nin girişinde yerini alıyor. Müzeden aldığım bilgiye göre Pîrî Reis “haksız yere suçlanarak” idam edilmiş. Fakat saray çevresinin sözde tarihçisi, yani; Pîrî Reis ile aynı dönemde yaşayan, fakat asla yanında bulunmamasına karşın olayı kayda alan isimlerden biri olarak gösterilen, dönemin vakanüvisi Koca Nişancı Celâlzade Mustafa Çelebi, “Hürmüz’ün kâfirleri adı geçen kaptana sayılamayacak kadar çok, uçsuz bucaksız servet verdiler.
Bu reis, altın, elmas ve kıymetli mallara doymazlık ederek, sözde bir nedenle Hürmüz kuşatmasını kaldırıp, devletin gemilerini Basra yakınlarına getirip...” gibi iftira dolu satırlara yer verebiliyor. Alınan haraç ve hediyelerin İmparatorluk adına almadığını kim söyleyebilir. Elbet ki Piri Reis’i çekemeyenler.. Düşünün; Görevden alınıp yerine Piri Reis’in geldiği Hadım Süleyman Paşa, 1538 yılında Hindistan’daki Diu’yu Portekizlilerden almayı başaramamasına karşın hiçbir cezaya çarptırılmıyor.
Bir diğer olgu; Piri Reis sonrası göreve gelen Seydi Ali Reis, Piri Reis’in Basra’da bırakmak zorunda kaldığı harap donanmayı Süveyş’e getirmekle görevlendiriliyor. 1554 yılında Basra Körfezi’nden kaçmaya çalışan Osmanlı-Hint Donanması Portekizlilerin elinden kurtulamadı ve dağıldı.
Birçok gemi battı; Seydi Ali Reis elinde kalan 9 parça gemiyle Hindistan’daki Gücerat sultanına sığındı ve 1552’de Süveyş’i terk eden gemiler iki yıl içerisinde böylece eriyip gitti. Geri döndüğünde cezalandırılmadı, aksine ödüllendirildi..Bu işin içinde çekememezlik var gibi: Kitab-ı Bahriye’yi okuyan Damat İbrahim Paşa kitabı Kanuni’ye sunuyor ve büyük övgüler alıyor.
Piri Reis ile olan yolculukları izleyen yıllarda İbrahim Paşa ile Pîrî Reis haritacılık ve denizcilik hakkında sık-sık konuşmalarına karşın Kanuni Piri Reis ile neden hiç konuşmadı? 80 yaşına kadar birçok sefere katılmış büyük bir denizci olan Piri Reis zaten oldukça yüklü bir mal varlığı mevcuttur. Hayli zengin olan Piri Reis’in rüşvet aldığını iddia etmek pekte gerçekçi göremiyorum. Valilerin, özellikle Aden ve Basra valilerinin Piri Reis’ten ganimet payı istedikleri ve P.Reis vermeyince de iftiraya sarıldıkları olasılığı bence az değil..]]
Aden-Hürmüz boğazı savaşından sonra Portekiz kral ölür ve Portekiz kralsız kalır. Portekiz kralı yaşlı ve varisleri olmadığı için ölümü saklanır. Kastilya, Leon ve Aragon krallığıni birleştiren İspanya Portekiz’i de kendi bünyesine katıyor. (1580). Portekiz 1640 yılında tekrar bağımsız oluyor ve de eski sömürgelerini geri almak istiyor. Fakat 1755 depremi Portekiz’i vuruyor. Sömürgelerini geri alamıyor, borç alıyor ve batıyor..
Bu fırsatı değerlendirerek, 1910 sonrası Portekiz’in başına ‘yukarıda da değindiğim gibi’ faşist Salazar geliyor. 1974’te kansız bir şekilde ‘Kırmızı Karanfillerle’ devriliyor. Lizbon’daki 25 Nisan köprüsü karanfil devrim esinlenmesiyle kırmızı inşa ediliyor. Anlaşıldığı gibi; kralların ve sonradan başına gelenlerden çok çeken Portekiz yoksul kalıyor. Günümüzde de yoksulluğu devam eden Portekiz AB üyesi yapılıyor.
25 Nisan köprüsünün ayağının dibinde 130 mt yüksekliğinde Hz. İsa heykeline asansör ile çıkıyorsunuz. Çıkmadık çünkü aha da orası istiyorsan çık dendi ve devam ettik.
Saat; 12:20. Maratace ve Pegoes girişine geldik. Setubal’a 25, Lizbon’a 55 km kaldı. Uzum bağları Zeytin ağaçlarının yerini aldı, Mısır tarlalar da.. Saat; 12:30. Setubal’ı geçtik.
Montijo ve Palmela girişindeyiz. Barreiro 21, Lizbon’a 34 km kaldı. Saat; 12:50 LİZBON’dayiz. Tejo veya Tajo (Tagus) nehri üzerindeki kırmızı 25 Nisan köprü'sunun bağlantı kuleleri göründü. Köprünün solu okyanus, sağında Tejo üzerindeki 17 km uzunluğundaki dünyanın en büyük köprüsü. Köprünün adı soyadı; Vasco Da Gama..
![]() |
Tejo nehri ve üzerindeki kırmızı devrim köprüsü |
Kaşifler Meydanı ve Belem:
Ve; Kaşifler Meydanının olduğu Tarihi Belem bölgesine gidiyoruz. Bu bölge aslında; alışveriş caddesi Baixa (Başa), gece hayatının kalbinin attığı Bairro Alto, eski şehir bölgesi Alfama’dan sonra gelen şehir merkezinden biraz uzakta bulunuyor Belem Mahallesi.
Gezi yazılarımda meydanlardan, tarihinden, doğasından, doğanından ve yol üstündeki yerleşim yerleri ve uzaklıklarından söz ederim fakat tatbilirlik, yani gurmelik yapmam. Kente ve önemli noktalara gelen muhakkak yiyecek bir şey bulur, yeter ki karni acıksın ve cebinde biraz para ve de biraz lisan olsun. Fakat bize genelde rehber arkadaşlar gittiğimiz yerlerin yenecek şeylerinden söz eder.
Fatih kardeşimiz de; Kurutulmuş balığın suda şişirilip yağda ve ızgarada yapılan Morina balığından yapılan Bacalahu yemeğinden, temizlenmeden pişirilen Sardalye ve de Belen turtasından söz etti. Tattıklarımız arasında en güzeli Belen turtası. Lazların yaptığı Gem3ixner tadında.
Pastanelerde kuyruk olduğu için sağ olsun Fatih Kaşifler Meydan gezisi sonrası getirdi ve yedik... Beni, Arhavi-Sidere köyündeki çocukluğumun damak tadına götürdü. Yoksul sofralarımızın zaman-zaman yapılan lüksü idi Gem3ixner’i. Kurutulmuş Morina balığından suda pişirilerek yağda veya ızgarada yapılan Bacalahu adlı yemek aslında Portekizliler tarafında çok farklı yöntemle, mevsim sebzeleri ile yapıyorlar. Bu yöntemle yapılan Bacalahu balık yemeğini de biz Lazların hamsili pilavına benzettim.
Saat; 14:20. İlkin Lizbon Manastırına (Portekizce: Mosteiro dos Jerónimos) gittik. Belem bölgesinin en önemli tarihi yapısı. Ana caddede Deniz kıyısındaki kaşifler anıtının tam karşısında devasa bir katedral ve manastır. 1983 yılında UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi’ne alınmıştır. İnşası sırasında her yıl 70 kg. altına mal olmuş ve 70 yılda bitirilmiş.
Manastirin solunda Vasco Da Gama sağda ize Lizbonlu şair; Fenando Pessoa mezarı var. Luis De Camerôes. Lizbon'un Santa Maria de Belém semtinde bulunan tarihi manastırdır. Hemen yakınında ünlü Belem pastanesinden Belen turtası yemeyi unutmayın.
![]() |
Lizbon Manastırına(Mosteiro dos Jerónimos) |
![]() |
Manastirin solunda Vasco Da Gama sağda ize Lizbonlu şair; Fenando Pessoa mezarı |
Atlantik Okyanusu kıyısında, Tejo Nehri’nin oluşturduğu haliç üzerine kurulu, Portekiz'in başkenti Lizbon'u sevdim.
Portekizli kaşif Vasco de Gama anısına yapılmış Belem Kulesı (Torre De Belem)’ndeyiz. Gotik ve Rönesans tarzın hara-manlanması olan Manuelin tarzında 16. yüzyılın (1505-1515) başlarında inşa edilmiş. Yapım amacı limana hakim olması ve dış saldırları önleme.
1715 depremi kuleyi karaya taşımış, çünkü Tejo nehri yatak değiştirmiş. Lizbon denizcilerin keşifler için yola çıktıkları nokta. Kuleye varmadan devasa uçak maketi karşılıyor sizi. Uçağın özelliği; Brezilya’nın 100.yılında Avrupa’dan ilk Brezilya’ya uçan uçak olması değil ilk kez uçakla okyanusun geçilmesi.
![]() |
Belem bölgesi |
![]() |
Belem kulesi |
Kaşifler Veya Keşifler Meydanındayız. Veee, 15. yüzyılda ülkenin kaşiflerini finanse eden, öncülük eden denizci Henry’nin 500. Ölüm yıl dönümü anısına 1960 yılında Belem bölgesinde inşa edilen Kâşifler anıtı (Padrão dos Descobrimentos) Portekiz’in adeta dünyanın yüzünü değiştiren bir simge alanı...
Dikkat çeken olgu yerdeki dünya haritası. Haritada Portekiz’in sömürge bölgelerini gösteriyor. Portekiz’den kalkıp Doğu Timor’a, Japonya’ya dek ulaştığının haritası. Resmen dünyanın yarısına hakim olmuşlar. Keşifler anıtında da kâşifler, kral kraliçe, din adamları ve halk figürleri islenmiş. Dahası; anıt üzerinde, ülkenin varsıl çağında keşiflere katkı veren otuz kişinin kabartması yer alıyor.
Anıtın doğu cephesinden Denizci Henry, elinde bir gemi ve arkasında Kral Alfonso V, Pedro Alvares Cabral, Vasco Da Gama ve Ferdinand Magellan var. Bilindiği gibi Vasco gama Hindistan’ı, Pedro Alvares ise Brezilya’yı keşfetmiştir. Ferdinand Magellan’da dünya etrafında ilk geziyi yapan kâşif.
Diğer figürler matematikçiler, din adamları, haritacılar ve yine kâşifler. İlginç ve etkileyici olanı; anıta ön cepheden baktığınızda devasa bir kılıç figürünün olması. İsteyen merdivenleri kullanarak yukarı çıkabilir. Çıkıp resimler çekinenlerin resimlerini çektim.
![]() |
Kaşifler meydanı |
Saat;15:21 Lizbon’un eski şehrindeyiz. Rossıo Meydanına Lizbon’nun kalbi deniyor. Burası 1755 depreminde en çok zarar gören bölge. Önce Ticaret Meydanını (Prasa des comercia) gördük. Burada, 1755 Depreminden sağ kurtulan ve kenti yeniden inşa eden Kral 1. Joseph heykeli var.
![]() |
Lizbon hala 1755 deprem travmasında |
![]() |
Lizbon meydanları ile ünlü |
![]() |
Lizbon meydanı ve kalesi |
![]() |
Deprem anıtı |
Meydan Tejo Nehri’ne kadar uzanıyor. Rossıo meydanı dediğim gibi Lizbon’un kalbi her şeyi. Doğru her şey burada da, bir şey yok; düzen ve temizlik. Lizbon 7 tepeli kent İstanbul gibi. İstanbul’a benzemiyor değil, İstanbul’un ta kendisi. Veya İstanbul Lizbon gibi. Boğazı var her şeyden önce.
Tejo nehri Okyanus sularıyla dolunca olmuş sana İstanbul boğazı. İstanbul boğazı kıyılarıyla kapatılmış, burası ise koruma altında, açık. Yani talan edilmemiş. 1998 yılında Keşiflerin 100.yılında inşa edilmiş dünyanın en büyük köprüsü (17 km) Vasco Da Gama Vasgodogama burada.
Tepelerden ikisi; Alfama Tepesı ve Bayroalte Tepesı. İsteyen asansörle tırmanabilir. Her batı kentinde olduğu gibi burada da meydan çok. Adamlar kent yorgunluğunu bu meydanlarda atıyor, biz biber gazi atıyoruz. Meydanlar kentin parklar gibi nefes alma noktalarıdır, stres atma, demokratik duruş sergileme alanlarıdır. Biz meydanları barikatlarla örüyoruz.
Düşün Ankara Yüksel caddesinde değil barikat polis üssü kurmuşuz. Markaların caddesi Liberta caddesi de fena değil. 1580’den sonra 1 Aralık 1640 ülkenin İspanya’dan kurtuluşusun simgesi Özgürlük caddesi. Her 25 Nisanda insanlar burada kırmızı karanfillerle yürüyormuş.
Cadde sonundaki 7.Edvard Parkı, eh fena görünmüyor. Ve onun önündeki Deprem Anıtı hüzünlü. Park adını deprem sonrası Lizbon’u onaran adamın adını almış. Lizbon bence Pasaklı bir güzel. Bakımsız.. Lizbon bir diğer adı Lısboa; iyi liman anlamında. Tıpkı Portugal gibi. Lizbon İstasyonu harika. İçi tarihin önemli anları seramik tabloya dönüştürülmüş. Burasi Resreason meydani..
Deprem anıtı hüzünlü dedik. Aslında Lizbon ve tüm Portekiz hüzünlü. Portekizli 1755 deprem travmasını hala atlatamamış gibi..
Portekiz Krallığı 1 Kasım 1755 günün sabahında, yerel saatle 09:40'da 8.5 ile 9.0 şiddetinde depremle kent %90 yıkılıyor ve yerle bir oluyor. Oluşan depremin merkez üssü Atlantik okyanusu. Trajedi bununla bitmedi, depremi tsunamiler ve yangınlar izledi. Deprem aslında Portekiz’in diğer kentlerini de vurdu.
Ve Portekiz 100 binin üzerinde insanını kaybetti. Yaşanan bu trajedi uzun vadede Portekiz’e güç kaybettirdi ve de koloni imparatorluğunun yıkılmasına sebebiyet verdi. Dünya tarihinde gerçekleşmiş en ölümcül ve yıkıcı depremlerden olması nedeniyle Portekiz hala 1755 travmasını atlatmadığını vurguladım.
İspanya, Portekiz ve Fas’ı yerler bir eden 1755 deprem korkusuyla Portekiz deprem öncesi ve sonrası önlemler geliştirmiş bu bağlamda uluslararası süreçler işletmiş ülkedir. Bu nedenle deprem ve doğal afetlerle ilgili bilimsel toplantıları odağıdır Portekiz-Lizbon… Portekiz depreme asla “Bina ve zina” mantığıyla bakmamış, dahası Atatürk düşmanı postmodern yobaz Mustafa Armağan gibi; “Lizbon, çılgınlar gibi dans edilen Londra ve Paris’ten daha mı çok günahkârdı ki bu felaketi yaşadı?
Lizbon yıkıntılar içinde can çekişirken Londra ve Paris zevk içinde yüzmekteydi..”, yani “1999’daki Marmara Deprem sonrası, “7.4 yetmedi mi?!” benzeri değerlendirmelerde bulunmadı dindar olan Portekiz halkı ve Avrupa.
Öyle ki; Fransız J.J. Rousseau(1712-78)’nun bundan yüzyıllar önceki bakışı ders niteliğindedir. Evet, JJ.Rousseau deprem hakkında söyledikleri günümüz yobazların günde 3 kez aç kafaya alması gereken bir ilaç niteliğindedir. Rousseau depremi bazı yobazlar gibi Allah’ın günahlara ceza olarak gönderdiği bir olay olarak algılamak yerine daha iyimser bir tavır takınıyor.
Rousseau, adeta günümüz Türkiye’yi anlatırcasına, Lizbon’daki çok katlı binalar yapanları suçlar ve şöyle devam eder; “Eğer, bu büyük şehrin sakinleri daha eşit biçimde dağıtılmış ve daha rahat yerleştirilmiş olsalardı, hasar çok daha az, belki de hiç olmayacaktı.” ..Lizbon depremi ölçüt alınarak yeni tartışmalara, buluşlara ve yeniliklerin kapısını araladı.
Dediğim gibi, depremi depremlerde tartışmadılar, deprem öncesi ve sonrası kalıcı önlemler süreci başlattılar. Örneğin; Goethe, John Wesley, Voltaire, Adorno,hatta; “depremler, sıcak gazla dolu dev yeraltı mağaralarının hareketi yüzünden oluyor” diyerek depremi doğal yollarla açıklamaya çalışan Kant gibi birçok düşünürün söylemleri bu yıkıcı depremden kurtulanların düşüncelerinde çok kalıcı izler bırakacaktı.
Benim ülkem dışında Avrupa ve Lizbon halkı olmak üzere tüm Portekiz’in ve dünyadaki düşünürlerin bu depremi bir ‘ceza’ değil de kalıcı önlemler bağlamında fırsat olarak görülmüştür... Şu bir gerçek; 1755 depremi Avrupa'nın düşünce yapısını derinden etkilemesine karşın benim yobazım; “7.4 yetmedi mi?” pankartı ile dolanmaktadır.
Portekiz’de depremden sonra depremden zarar gören kentler yeniden inşa edilmeye başlanmıştır.Yöneticiler, Lizbon’a zamanın en iyi mühendis ve mimarlarını çağırıp, dayanıklı yapı elemanları ve malzemelerini şart koşup, çağın en güvenilir binalarını inşa ettirmişler.
En önemlisi de; deprem birçok bilimsel çalışmayı başlatmaları. Bu işletilen süreç günümüze depremle ilgili önemli gelişmeleri-buluşları taşımıştır. Kimse bilmez demiyorum, ben bilmiyordum; sismoloji bilimiyle ilgili ilk çalışmalar Lizbon depremi sonrası başlamış. Hayvanların deprem konusunda daha hassas olduğu ve depremi önceden hissettiğine dair fikirler o tarihten sonra öne sürülmüş. Bunun gibi daha birçok şey…
![]() |
Resreason meydanında antikacıda çektiğim 15yy haritası |
![]() |
Meydanlar herkese açık |
Lizbon o zamanın koşullarında 1 yıldan az yıl bir süre içinde tüm enkazdan kurtulmuş ve şehir yeniden inşa edilmiş. Özellikle depremi yaşayan Kral 1. Joseph, deprem öncesi durumu kritize ederek, olası deprem öncesi ve sonrası önlemler açısından Lizbon’u yeniden inşa ederken, eski yanlışları dikkate almıştır.
LİZBON’DA İKİNCİ GÜN..
Bu 2. günde Avrupa'nın en batı ülkesi olan Portekiz’in en batı ucu, dahası batı burnu; “Cabo Da Raco (Kayalık Burnu)”’ya gidiyoruz. 16.YY’da yapılan su kemerleri ilk dikkatimizi çekenler..Cascaıs dönemecinden Cascais’e dönmedik. Belli ki ileriden bir yerden dönüş yapacağız...
Monsanto Camlik dönemecini geçtik. Avrupa’nın en bati ucuna 20 dakka kalmış. Alges Belem sapağını da geçiverdik. Antik ve dandik Yunan; Okyanus ötesi yok demiş. Yani dünyayı Okyanus’ta bitirmiş. Denizciler bu nedenle Okyanus’tan korkuyorlarmış. Bir efsanedir anlatılırmış (Siren” sözcüğü de buradan doğma imiş): Gideceğim kayalıklarda, Sirena adli deniz kızı ‘denizcileri korkutan’ tiz ve etkileyici ses çıkarır bu sesi duyan çıldırır kendilerini denize atarmışlar.
Bundandır ki Denizciler korkar Okyanus ötesini bırak kayalıklara yanaşamazlarmış. Kısacası, okyanus ötesine açılamazlarmış. Bu nedenle değil ötelere açılmak bu sesi duymamak için insanlar kulaklarına bal mumu dökerlermiş. Deniz tanrısı Odysseus bal mumsuz kulakla kendini direğe bağlatıyor. Sıena başlıyor günümüz sireni gibi zırlamaya. Odysseus direğe bağlı ya atlamıyor kendini denize. Deniz kızı çatlıyor da patlıyor ve bir daha ötmüyor. Çünkü kendisini fabrikalara ve Ambulanslara, itfaiye arabalarına takiyorlar:).. Ben mitolojik efsanelere hep böyle gülerim..
Bu siren efsanesini; İpek Çalışlar zamanındaki Cumhuriyet Dergi’de “Foça’nın Façasını bozmuşlar” adlı gezi yazımda şöyle anlatmışım:
[[ Siren efsanesini İzmirli şair Homeros’un Odise (Odysseia) destanının kahramanı Odysseus yaşıyor: “Odysseus savaşçı arkadaşlarıyla birlikte gemisiyle Siren kayalıklarına yaklaşırken, Ulu Tanrıça Kirke altın tahtından seslenir ona; “Odysseus ne yapın edin, sirenlerden sakının! Büyüleyen seslerinden, çiçekli çayırlarından sakının.
Bilmeden kim dinlerse sirenleri, yandı, bir daha evinde onu ne karısı karşılar ne çocukları... Durmayın sakın orada, yürüyün! Arkadaşlarının da kulaklarını balmumuyla tıka ki, sirenlerin sesini duymasınlar. Bağlasınlar ayakta seni kollarından bacaklarından orta direğe ve sen dinle o sesleri sadece. Ama dostlarına yalvarır da, dersen ki iplerimi çözün, onlar seni bir kat daha sıkı bağlasınlar direğe.”Tanrıça Kirke’nin söylediklerini anlattım ve uyardım arkadaşlarımı. Bu arada gemimiz, arkamızdan esen rüzgârla sirenlerin adasına varmıştı bile...
Derken rüzgâr düştü, deniz oldu çarşaf gibi. Bir tanrı bütün dalgaları dindirmişti sanki. Yoldaşlarım kalkıp geminin yelkenlerini topladılar, sonra da kürekleriyle döve-döve köpürttüler denizi..Ben tunç kılıcımla parçaladım mum peteğini! Ufak-ufak ezdim güçlü ellerimle mumu ve sürdüm arkadaşlarımın kulaklarına, duymasınlar diye sirenleri. Onlar da bağladılar kollarımdan bacaklarımdan orta direğe beni.
Sonra vurdular kürekleriyle, dövdüler kırçıl denizi...Ama gözlerinden kaçmadı sirenlerin yakından geçen hızlı gemi, çınlayan sesleriyle hemen başladılar söylemeye ezgilerini: “Gel buraya dillere destan Odysseus, Akhaların şanı, şerefi. Durdur gemini de duy bizim sesimizi. Hiçbir zaman bir gemi buradan geçemedi, durup dinlemeden ağzımızdan çıkan tatlı ezgileri! Dinlerler doya doya bizi...
Biliriz biz Troya’da olup bitenleri, daha çok şey öğrenip öyle sürün geminizi ...”..Güzelim sesleriyle onlar böyle diyorlardı ve içimde alıkonulmaz bir istek duyuyordum o tatlı seslerin geldiği kayalıklara doğru gitmeyi. Kaşlarımla işaret verdim arkadaşlara “Çözün”, dedim beni. Ancak adamlarımın kulakları balmumu ile tıkalı olduğundan duymadılar bile beni, bırakmadılar iki büklüm ha bire kürek çekmeyi.. Az sonra epey uzaklaşmıştık sirenlerden, artık duymaz olmuştuk seslerini... Böylece buz gibi kollarından sıyrıldık ve atlattık ölümü!” ]]
Mitolojik donemde gidilemez denen Okyanus ötesine gidildi. Uzay ötesine de.. Ay’a canim.. Ha, bu aya 1969’da inildi. Bilmem ondan sonra inildi mi.. Bana göre inildi inilmedi arası bir durum. Doğru madem inildi, neden su yolu yapılmadı? Gerekçe maliyet ve yaşamın olmadığı gösterilebilir.
Nasa öncülüğünde G-8’ler Ay’ı onarıyor olmasınlar. Dahası kolonyalist hamleyi başlatmak adına. Arkadaşlar, Mitojik cağda Siena’yı yenen insan Okyanusları aşarak kıtaları keşfetti. Günümüzde Atmosfer neden aşılmasın!? Biliyorsunuz, dunun bilim kurgu romanları günümüz gerçekleri oldu. Günümüz bilim kurgu Romanları, neden yârinin gerçekleri olmasın? Yani Atmosferler aşılmasın?..
Nasa ve G-8’lerin böylesi bir süreç içinde olmadıklarını hanginiz iddia edebilirsiniz?
Adamlar yeni gezegene çağın Nuh’un gemisiyle çağın elitlerini aya taşıyacaklar ve sen ulaşamayasın diye nükleer ile seni iptal edecekler ve sen de kıyamet geldi diye aşağıda salavat getireceksin..
Portekiz ve İspanya didişmese, tek güçlü devlet olsalar, balyoz benzeri gövdeleriyle dünyayı değil uzayı da ele geçirirler miydi?!
Acabıdeche 2 km, Vasvais’e 5 km kaldı. Alvidre Cobre dönüşündeyiz. Riodejenaryo ne demekmiş onu da öğrendik: Rio: Nehir, Jenaryo: Ocak..Yani, suların doldurulduğu ocak..Bir şey daha öğrenelim; “Elsalvador” kurtarıcı demekmiş. Eğer Kolomb kara görünmese tayfalarca öldürülecekmiş. Karaya çıkıyor ve gördüğü bu karaya “Kurtarıcı” anlamına gel “Elsalvador” demiş..
Öğrenmeye devam: Kaptan Couk, Avusturalya’yı keşfeden denizci. Dahası; Aborjinlerle işaretle anlaşan ve işaret dilini keşfeden adammış. Ayni zamanda “Kanguru”’yu değil Kanguru adını bulan adam. Bir acayip hayvanı görür. Ne olduğunu sorar, Aborjin, seni anlamıyorum anlamına gelen “Kanguru” der ve o zıplayan acayip hayvana Couk Kanguru demeye başlar..
Malveira Siera’yi geçtik. Tüm güzelim köyleri ve sayfiye noktalarını geçerek Sintina bölgesinin muhteşemliğe sahip Capo do Raco bölgesine girdik. Batının batısının en ucunda olmak için Saat; 10:50’de yavaş- yavaş Capo do Raco’ya iniyoruz.
Madeiradaysanız bu engin ve masmavi nefis manzarayı görün. Cabo do Raco şiirini yazan Lous Fameros, şiirinde; dünya bitti sadece deniz var diyen adem. Bu adem Lizbon Manastırında Vas Do Gama ili karşılıklı yatıyorlar. Kara gözüktüüü! Daha doğrusu; Capo do Raco feneri ve kayalıklar. Büyüleyici olan fener değil, martıların uçuştuğu ve de Okyanus’un maviliklerine görkemli bakan batinin en batısı kayalıklar.
Siena yok, dolayısıyla sesi de.. Cabo da Roca, Batı Sintra’ya18 km, Cascais 15 km, Lizbon 40 km uzaklıkta... Önce deniz feneri, ardından yanı başındaki Rotary klubunun anıtına hoş bulduk demek için yaklaştığımızda uçurumlu kayalıkların vahşiliğini ve vahşi kayalıklara çarparak Okyanus böğürtülerini ve bu vahşilikten hiç de korkmayan martıların çığlıkları ve de tümünün üstünde esen rüzgarın ürküntü veren sesleri, deniz fenerinden önce hoş geldiniz diyor.
Uçurumum kıyıları ahşap çitlerle çevrili. Görselliğin büyüsü aklınızı başınızdan aldığı için tehlikeyi aklınıza getiremiyor, sürekli deklanşörden parmaklarınız.. Okyanus’un derinliklerinde, Balinalar eşliğinde Krıstof Kolomb, Macellan, Kaptan Couk’un ganimet yüklü kalyonları gözüktü. Ganimetlerdeki payımızı beklemeden; Avrupalılar yüzlerce yıl ‘dünyanın sonu’ olarak nitelediği ve de buradan ötede sonsuz deniz olduğuna inandığıCapo do Raco’dan ayrıldık.
![]() |
Avrupan'nın en batı ucu:“Cabo Da Raco( Kayalık Burnu)”’ |
Uyarımdır; siz birilerine sigara bıraktırmak istiyorsanız Avrupa’nın en batı ucu olan Okyanusa karşı uçurumlu Capo do Raco’ya bırakın, çünkü; kuzey sonsuzluğuna akan ve 12 ay esen okyanus rüzgarı nedeniyle asla sigarasını yakamaz..
CASCAİS
Saat; 11:19. Sonrasına ağzı açık kayalıklar, yani cehennem ağzı, orijinal Bova Infernodayız. Resimler çekildi demek anlamsız. Önce o güzelim doğaya yalnız poz verdiriyoruz, ardından yan-yana resimler çekiniyoruz. Bu denli iyi davrandığımız doğayı yok ettiğimizin farkında mıyız?
Zamanın 11:44’unde Portekiz'in Rivierası Cascais’e indik.. Varlıklıların mekânı. Yol boyu bisikletliler, koşanlar ve yürüyenler karşıladı bizi. Ve güzelim plajlarını altın sarısı kumsalını ve okyanusun maviliğini imrenmemek için yaşadık.
Sonrasında büyülü Cascais’te dolanmaya başladık. Evleri insanları, harika minik plajları, ufak dükkanları, dar sokakları güzel mi güzel, Onun plajları var güzel mi güzel, okyanusu de var özel mi özel, Bindi mi sörfe gider mi gider.. Maalesef Bodrum’u, Çeşmesi, Kaş’ı yok, Onun için hiç mi hiç şansı yok..
Evet; kısaca Lizbon’a 40 km uzaklıktaki Cascais Kaş, Alaçatı ve Bodrum harmanlaması bir yer. Çarsı pazar senin gez de gez, gör de gör, yaz da yaz.. Hırsıza dikkat demeye gerek yok, çünkü cebimizin hırsızı bizleriz. Zavallı hırlılar nedir hırsızlardan çektiği.. Dedim ya imrenmemek için yaşadık; Cascais’in içindeki Largo Da Praja Da Rainha’da Okyanus’a selam verdik, tokalaştık; o da teşekkür edercesine tenimizi ve yüreğimizi serinletti..
![]() |
Lizbon Cascais Largo Da Praja Da Rainha Plajı |
13:26’da Nazare’ye yol aldık. Alcobaca 30, Nazare 31 km var. Zaman yol gibi akıyor. Nazare’ye 18 km kalmış.. Portekiz adeta bizim gibi petrol baronlarının istemi doğrultusunda karayoluna ağırlık vermiş ve otobanları paralı yapmış.
Ne garip bir dünyada yaşatıyor bizi küresel efendiler; otobüse para ve yola para ver, sana ne veriyor, evine ulaştırıyor; Hade beee!! Ben insan, tarihte her koşulda evine ulaşan biri oldum!!
Ve NAZARE’deyiz. Saat 15:28.. Nazare Okyanus kıyısı plajlarıyla ünlü kasaba. Deniz ürünleri ve gurmeleriyle de.. Ececanla zaman kaybetmeksizin Okyanus’a koştuk, Nazare’nin altın kumsalında.. Nerden bileceğiz<, Avrupa’nın en büyük dalgalarına ev sahipliği yapan bir plaj olduğunu.
Burası yüzmeden çok sörf tutkunlarının vazgeçilmez yeri. Öyle ki yükselen dalgalar Guinness rekorlar kitabına girmiş. Dalgaların büyüklüğünden dolayı okyanusa girmeye cesaret ettik ve inanın o buz gibi okyanus’tan korkmadık. Kan dolaşımımız hızlandı, derimiz dirileşti. (Benim için geçerli).
Bir eksiğimiz; Sitiuo Tepesi’ne çıkıp Nazare ve Okyanus’u görselleyemedik, çünkü hava aniden Doğu Karadeniz dağlarındaki sis bastı ve 18:00’de Obidos İçin Peterneia’ya yöneldik... Nazare belediyesi, Portekiz'in Centro bölgesine bağlı Oeste alt bölgesinin en güzel ve en büyük sahil belediyelerinden biridir.
Şehir üç mahalleden oluşuyor: Praia (sahil boyunca), Sítio (Uçurumlu tepede köy) ve Pederneira (Tepede köy). Praia ve Sítio, bir çeşit demiryolu olan füniküler çıkabilirsiniz.. Nazare, Portekiz'deki en iyi sahil beldelerinden biridir ve tatil için olağanüstü bir yerdir. Kent, altın kumların geniş bir bölümünde yer almaktadır. Biz yemeğe gitmektense, katıkları yanımıza alarak, doğru altın kumları ayağımızın altına alarak okyanus’a koştuk. Şansa bak ve Sítio burnunun gölgesindeki bu yer tarihte balıkçı filolarına teknelerine korumalık yapmasına karşın bizi koruyamıyor.
Rüzgar adeta kum fırtınası, dalgalar tusunamı.. O kadar değilse de ilk 15 dakika bayağı yordu yormasına da biz yine Ececanla Okyanusun buzkere buz suyuna daldık Kadriye’nin uyarı çığlıkları arasında. Ve sonrası altıntozu kumlarda dinlendik ve bir kez daha Okyanusla tokalaşarak Nazare’ye döndük. Alışveriş sonrası Arnavut kaldırımlı, okyanus’a dik inen sokaklarına daldık, görselledik.
Turizm balıkçılığı edilgenleştirmiş fakat yine balık yemekleriyle bu kültürlerini koruyorlar.. Karidesi, yengeci, ahtapotlu pilavı, siyah mürekkepbalığı ve kalamarlı linguini’si. Arkadaşlar beğenmemiş.. Efsane balıkçı evleri şık otellere dönüştürülmüş, pardon pansıyonlara.. Ve yerel geleneksel giysili pansiyon sahibi yaşlı kadınlar cadde üstünde pansiyonlarına müşteri arıyor.
Nazare’nin, Praia do Norte sahilinden kopan devasa dalgalar üzerinde sörfçülere rastlamadık. Bu yürekli sörfçüleri görmek isterdik..
OBIDOS(Kraliçeler köyü):
Guıncho’yu geçtik. Farmacıa’dan Malveri de Serra’ya doğru akıyoruz. Azola köyünü geçtik.. Mısır tarlalarını seyrederek Malveri de Serra ve Abeche’yi da geçtik. Yollar bir evin salonu kadar temiz.
Belediye mi süpürüyor, yoksa Okyanus’un sert rüzgarları mı? Bence yöre insanı temiz ve herkes en azından kapısının önünü süpürüyor. Çam ağaçlar insana yollar kadar huzur ve oksijen veriyor. Abano’yu geçtik. İtalya Padova’da Abano Terme diye rastlamıştık. Sözcük anlamı Yunancada acıyı almakmış.
Çocukluğumda Sidere köyümde duyardım; Abano’ya gideceğiz diye. Bir kerede beni götürmüşlerdi, şifalı suyun ve toprağın olduğu yer. Küğümlere açık mavi toprakları doldururular bacaklarına sürerlerdi; romatizmal ağrılar için. Karadeniz kadını çay tarlasından çıkmaz ıslanır ve de romantizmal sancılar çekerdi..
Campısno sapağını da.. Cascais’in bağlı olduğu gazinolarıyla ünlü Estoril’den Qeijas ve Carias’tan geçtik. Queluze’ye 4 km var. Caengue tünelinden Balas’a ulaştık ve ardından Montemor tüneline…..
İyi de nereye gidiyoruz. Tabii ki Kraliçeler köyü Obidos’a.. Uçsuz bucaksız değil ovaları, uçlu bucaklı küçük-küçük ovalar var. Pirüpak köyleri, bağlar, meyva bahçeleri, okaliptüs ormancıkları, inişli çıkışlı dalgalı tepeler üzerine konuşlandırılmış köyler.
Eskinin işlevini yitirmiş yel değirmenleri, nostaljik görüntüleriyle yol seyrimiz keyiflendiriyor. Malveria 6, Leiria 116, Porto 291 km.. Dünyanın en temiz enerji seçeneği; RES, YANİ Rüzgar Enerji Santralı olan rüzgar türbinlerini yol sıralanmış adeta bize güle-güle der gibi el sallıyor..
Okyanus rüzgarı bunların en hoşlandığı rüzgar.. Vendras, Torres ve Alanguer dönemeci sonrası Bombarral 24 km. Lourınha, Vırerıno ve Ramalha sonrası da Leiria’ya 88 km kaldı.. Campelos, Cadaval, Cambes, Bambapa, Delgada ve Carvalhal dönemeci sonrası Obidos’a 9 km kaldı…
Ve de S.Mamade sonrası, Lizbon’a 85 km mesafedeki Kaliçeler köyü Obidos’a geldik. Neden “Kraliçeler köyü”? Obidos’u; MÖ 308’de Kelt’ler kurmuş. Ardından Roma ve Vizigot dönemleri yaşanmış. 710’larda ise Magribi Arapların eline geçmiş. Araplar da burasını daha güvenli bir hale getirmek için dağın tepesine kale yapmış. 400 yıl sonra, yani 1148’de Portekiz’in ilk kralı I. Afonso Henriques tarafından Araplardan alınıp Portekiz topraklarına katılmış.
Kral Dinis, Aragon’lu Izabel’le burada evlenmiş. (1282). Kraliçe Obidos’u öyle beğenmiş ki, kral düğün hediyesi olarak Obidos’u kraliçeye armağan etmiş. Bu gelenek 1834’e kadar sürmüş… Bu nedenle Obidos için “kraliçelerin köyü” diyorlar.
Görkemli bir kalesi var. Kale 12.yüzyılda, korsanlardan korumak için kraliçeler tarafından yapılmış. 12.YY’dan beri kraliçeler tarafından yöneltilen, 1.5 km’lik surlarını kusursuz şekilde korumayı başarmış, çiçeklerle bezeli Lizbon’un kuzeyindeki Ortaçağ kasabası diyelim. Kimilerine göre Portekiz’in yedi harikasından biri.
Kimilerine göre, vişne likörü ve çikolatasıyla lezzet cenneti. Kraliçelere düğün armağanı olarak verildiğini de söyleyenler var. Fatih Türkmen ve Yasin Düzen ile hemen kaleye tırmandık. Elbet ki Obidos kasabasının tüm kuş bakışı resimlerini ve kuşlar gibi bakan bizlerin resimlerini çektik. Kadiş ve Ecoş o rengarenk sokağının, pardon, 500 metre uzunluğundaki Rua Direita ana caddesinin derinliklerine daldılar.
Evlerin ilk katları dükkan. Ara sokaklar ise büyüleyici Obidos’un kılcal damarları gibi. Ben ana caddeye inen bu renkli sokakları görselliyorum.. Köy veya kasaba içinde beyaz badana üzerinde dekoratif olarak özellikle sarı lacivert renkler kullanılmış. Bu küçük, sevimli dükkanlarda öyle hoş, öyle renkli objeler buluyorsunuz ki sadece Arnavut kaldırımlı, araç girmeyen bir taş caddemsi sokak olan Rua Direita’yı verilen 45 dakikalık serbest zamanda bitirmeniz olası değil.
Hatıralıklar, hediyelikler, şarap ve Rua Direita dükkanlarında küçük çikolata kaplar içinde 1-2 Euro’ya ikram edilen vişne likörü “Ginja do Obidos”, Portekiz horozları, Baharda Festivalinin düzenlendiği Çikolata, renkli seramik ürünler, elişleri kesin hanım efendileri büyülediği için geç kalacağız.
PORTO
Küçücük ülke olan Portekiz, Güney Amerika’dan Uzak Doğuya uzanan dünyanın en büyük Portekiz imparatorluğunu kurmuşlar. Nasıl mı? Denizin dilini bilmeleri ve onu anlamalarıyla. Bu konuda dünyada bir numara olmalarının nedeni de denizi sevmeleri...
Sabahın sekizinde Porto’ya doğru yola çıktık. Odiveas, Bucelas, Lous geçildi. Porto’ya 304 km kaldı. Montachhıgua girişi sonrası; Vedras’a 13, Leiria 106, Porto’ya 281 km sonra varacağız. Nazare’ye dek, Nazare’ye giderken dün geçtiğimiz yerleşimlere yer vermiyorum. Pataias, Porto, Mos dönüş sonrası Leiria Norte(Kuzey Leiria) ve Leiria Sul( Güney Leiria)’yi geçtik, saat; 09:25..
Porto yolunu yarıladık. Monte Real kasabasını geçtik. Monte Redondo ve Pedrroyao sapağı geçtiğimiz noktada Porto’ya 162 km kala, 09:45’te mola verdik.. Guia 7, Figueira 39 Aveiro’ya 99 km kaldı.. Matmouısca sapağından sonra, Palo’ya 8, Pompal’a 24 km kaldı..
Tekrar ediyorum: Ben gezi yazılarımda kent restoranları ve yemeklerinden çok yol üstü yerleşimleri ve kilometreleri yazarım. İnsanlar kente geldiğinde bir şekilde yeme gereksinimini giderir, fakat geçtiği yerlere büyük olasıkla bir daha gelmez ve unutur.. Midemi değil, beynimi doyurmayı tercih ederim..
Fig-Foz’a 21 km kaldı. Coımbre ve Fig Foz sapağını geçtik. Yani buralara dönmedik.. Artık; Quialos 11, Aveiro 65, Porto 127 km kaldı. Sisle başladığımız yolculuk sisle devam ediyor. Quiaıos sapağını, yani dönüşünü geçtik, Figueıra’yı da..
Tocha 19, Cantanheda 19, Mıra 26, Aveiro 57 ve Porto 118 km.. Hava serin ve puslu. Adeta Sonbahar uyarısı.. Yoksul denen Portekiz’in bile köyleri çok düzenli ve temiz.. Yerleşim yerleri gürültü kirliliği yaşamaması için ses kesici paneller dikkat çekici, yoksul Portekiz’de..
Cantanheda, Tocha sapağını geçtik. Mıra 7, Aveiro 12, Porto 104 km… Mira ve S. Andre dönüşü sonrası; Vagos 10, İlhavo 15 km kaldı..Vagos, Soza ve Palhaça dönüşü Porto’ya 78 km kaldı.. Aveiro 10 km kala güneş yüzündeki sisi çözdü.. Bernerab ve Oliveırınha sapağı sonrası Porto’ya 63 km kaldı. Tarihi Praıas ve Zona sapağından sonre Porto’ya 60 km kaldı.
Angeja ve Saloue sapağına ve saat 11:16’ya geldik ve Poro, Estareja’ya döndük.. Estareja’ya 13 km, Feıra’ya 34 kaldı. Mısır tarlaları ve üzüm bağları yeşilin yoğunluğunu artırdı. Estareja’ya 6 km kalınca Porto da bana ulaşmak için 50 km daha geleceksin uyarısı yapıyor.. Estareja, Murtosa ve Avanca sapağındayız.. Güney Ovar, yani Ovar sul’a 10 km, Porto’ya 45 km kaldı..
Dedik ya üzüm bağları yeşili yoğunlaştırıyor. Bu, Douro nehrinden adını alan Douro vadisini işaret ediyor. Douro Vadisi Portekiz’in şarap vadisi. Vadi UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine alınmış. Douro Nehri İspanya topraklarında doğuyor ve önce kuzeye sonra da güney batıya dönüp 112 km’lik İspanya-Portekiz sınırını oluşturuyor ve Portekiz topraklarında devam edip Atlas Okyanusuna dökülüyor.
Dökülene dek Portekiz’in 79.000 km²’lik alanı suluyor. Bu vadi, dört bir tarafını çeviren dağlar nedeni ile üzüm bağları için elverişli iklim koşullarını sağlıyor. Romalılar bu nedenle Porto’yu ticaret kolonisi olarak kuruyorlar. Dahası Liman olarak kuruyorlar, çünkü Port sözcük anlamı Limandır....
Yelkenlerle şarap fıçıları Porto limanına taşıyorlar. Günümüzde, Portekiz şaraplarının en büyük müşterisi İngiltere.. Portekiz şaraplarını tatlı olmasına neden İngiltere’dir. İngilizler alkolü yüksek içkiyi severler. Biliyorsunuz şarap fermantasyonla, yani şekerin alkole dönüşmesiyle elde edilir sadece. Fakat Portekizliler İngilizlerin istediği şarabı yapmak için şaraba kanyak katarak içkinin alkolünü yükselmeye çalışınca şarapları da tatlı oldu...
Porto’ya 38 km kaldı… Gitmeler devam edince Espinho’ya 12 km, Porto’ya 28 km kaldı..Cortegaça, P.Brandao ve Esmoriz sapağı derken, saatın 11.45’inde Portodayız..
Porto:
Portolular kendilerine Porto’luyuz demezlermiş. Sorduklarında “Tripacı” derlermiş kendilerine. Nedeni, tarihi bir savaşta, doğrusu Fas fethinde tüm etleri askerlere gönderdikleri için, halka sakatat kalmış; yani kelle ve işkembe. Onlarda kalan sakatatlarla yemek çeşnileri geliştirmişler. Örneğin işkembeli kuru fasulyeye “Tripeiros” diyorlar. Buradan da adları Tripacı kalmış..
Porto’nun sözcük anlamı “Liman”, yani Liman olarak kurulduğuna değinmiştik. Portekiz'in kuzeyinde 600 km uzunluğunda Rio Douro nehrinin ağzında, ilk kurulan kent. Sonrasında; Romalılar tarafından güvenlik nedeniyle yaş olarak değil nüfus olarak kendisinden büyük Lizbon’a taşınılıyor. Evet, İçinden Nehir geçen kentlerden biri. Tarihi olaylardan çok, tarihi yapıları çok. Çünkü Porto sert kayaçlı, dahası granit zeminli bir kent olması nedeniyle depremler Porto’yu, ille de 1755 depremi etkilememiş..
![]() |
Porto Rio Douro nehri ve köprüler |
![]() |
Porto Rio Douro nehri ve köprülerin en görkemlisi Dom Luis I köprüsü |
![]() |
Porto Rio Douro nehri ve köprüler.. İnanın İstanbul boğazından çok daha terbiyeli ve güzel |
Nehre tepeden bakan Rıberiaa Semti tarihi yapılarıyla varsıl. Bolsa Sarayı, Santa Vkara Kılisesi, "Se Katedrali (Porto Katedrali)", House Of The Prınce, Sao Bento Tren İstasyonu, Ponte Dom Lous I Köprüsü ve Douro Nehri.. Porto 13.YY yapımı surlarla çevrili. Surlar pek o kadar görkemli değil.. Aslında Porto’ya biz “Gaia” tarafında indik ve yürüyüşe geçtik.
Yani; Grande Porto altbölgesinin belediyelerinden biri olan ve Norte bölgesine bağlı; “Vila Nova de Gaia” belediyesi alanındayız. Bölge Rio Douro Nehri'nin güneyinde yer alır. Nehir üzerindeki birçok köprü ile Porto şehrine bağlanmıştır. Bu köprülerin en önemlileri “Dom Luís I Köprüsü”... Bu köprünün korkuluklarında bağıran gençler izleyicilerden para toplamaya çalışıyorlar.
Nedeni; köprüden atlayacaklar. Para yok, show yok.. İyi iş; Portoya yerleşmeye karar verdim, çünkü bu atlayışta ben daha fazla para kazanırım.Yaa; ben araçların geçtiği ve yüksekliği en fazla 8 metre olan ilk kattan değil, raylı sistemin geçtiği en az 45 metre yükseklikten atlarım.. Böyle bir şey yapsam beni sadece Porto değil tüm Portekiz izler..:) .Aslında Mersin-Aydıncık’ta 20 yıl önce benzer atlayış yapmadım değil.
Evet; Kadriye ve Ececan’ın yanındaki hanfendi, benim oraya tırmandığımı görünce; “Geçen sene oradan atlayan adamın bağırsakları pat..” der demez ben kendimi bırakmış, eşim ve kızım korkulu gözlerle beni izlemişler. Evet, bir şey olmadı ki Porto’dayım..
Porto’da Köprler kentin simgesi. Alt geçiş ‘şarap mahzenlerinin olduğu’ nehir kıyısını, üst geçiş şehrin üst bölgelerini birbirine bağlıyor. Paris’te Eiffel kulesinde dinlemiştim. Köprüyü Eiffel’i inşa eden Gustav Eiffel’in öğrencisi yapmış.
Doğru; 1886 yılında tamamlanan 395 metre uzunluğunda devasa çelik konsrtuksiyon Köprüyü; Gustave Eiffel’in yaptığı söylense de aslında Eiffel’in talebelerinden Théophile Seyrig yapmış. Hem de 2 tane. Bizim geçtiğimiz bu köprü kent merkezinde ve en görkemlisi.
Çelikten tasarlanan köprününü adı; “Dom Luís I Köprüsü”. Douro Nehri üzerinde 6 köprü var ama en güzeli ve muhteşemi bu ve de Porto'nun simgelerinden biri bu köprü. Tarihi bir köprü ama yaya yürüme yerleri bakımsız durumda. Köprünün güneyinde ve kuzeyindeki köprüleri Dom Luís I Köprüsü’nden görebiliyorsunuz ve en güzeli ile beraber olduğunu anlıyorsunuz.
Saat; 12:29. Önce; Site anlamındaki eski şehir Gaia’daki Porto Katedrali (Portekizce: Sé do Porto)’ne gittik. Avlusunda bir de Pskopos evi var. İnanın yüzüne bile bakmadım katedralin, yıllardır içimiz dışımız kat-kat Katedral oldu. Gör birini anla hepsini, çünkü hepsi aynı mimarı üslupla yapılmış; Romaneski, Gotik, klasik, eski gotik, yeni gotik, eski klasik… Avrupa’nın kendi örgütlediği UNESCO hemen-hemen tüm katedralleri ve kentleri Dünya Kültür Mirası Listesi içine alıyor. Burasını da 1996’da almış.
![]() |
Porto Katedrali(Sé do Porto) |
Kralın kaybolması-ölümünün saklanması ve Osmanlı Portekiz savaşları: Porto Katedral’inin özelliği bir Kardinal (baş piskopos)’in bu katedral’de 2 yıl krallık yapması. Şöyle ki; Osmanlı ile savaşan Portekiz, savaşta kralını kaybetti ve bu ölüm halktan gizlendi.
Çünkü; savaşta ölen Kral Sebastian'ın yerine geçecek bir erkek evladı yoktu. Bu durum Portekiz'de iç karışıklara sebep olabilirdi. Oldu da; bu boşlukta tahta çıkan Kardinal Henry 2 yıl Krallık yaptı. Ölünce, Prens Antonio ve İspanya Kralı İkinci Felipe tahtta hak iddia etti ve Lizbon yakınlarındaki Alcantara Savaşı'nda İkinci Felipe'nin zafer elde etmesiyle Portekiz ve İspanya tahtları Habsburg hanedanı şemsiyesinde birleşti.
Alcantara için antrparantez açmam gerek:
[[ Diyorlar ki; Portekiz'de Müslüman düşmanlığı yayılmıyor, çünkü Avrupa'da Müslümanlara ve İslamiyete karşı en dostane yaklaşımı Portekiz gösteriyormuş. Doğru veya yanlış. Fakat Portekiz’de İslam etkinliği çok az. Düşününü; 711-1249 yılları arası Iber’in güneyi Endülüs’te hüküm süren İslam İmparatorluğu’ndan, Portekiz’de sadece yadigâr bir mahalle var. Boynu bükük, perişan dursa da dursa da hâlâ Berberi ağırlıklı Atlas ülkeleri, yani Fas, Cezayir ve Tunus kültürlerinin, yani Mağrip’in ve de İspanya’nın güney bölgesi Endülüs kültürünün izlerini taşıyan 15 bin nüfuslu Lizbon belediyesine bağlı Alcantra bucağı. Bölgede bir zamanlar bulunan Roma köprüsüne istinaden adı Arapça "köprü" anlamına gelen "el kantara" sözcüğünden gelir. Engizisyonlu Ortaçağ Hıristiyan bağnazlığına, özgürlük ve düşünce serbestliği içinde ışık saçan İslamın o dönem izlerini taşıyor. Biliyorsunuz, İberi aydınlatan İslamiyet, bağnazlığa teslim olunca alimlerin ışığı kaçınca karanlığa gömüldü ve dünya genelinde dinden geçinenler tarafından gömülmeye devam ediyor.. Alcantara’nın renkli, yaşlı iki katlı evleri, Okyanus(Atlantik)’a dökülen Tejo veya Tajo (Tagus) Nehri manzarasıyla müthiş ötesi bir mahalle.]]
Evet; 1578’deki Osmanlıyla Vadiüsseyl (Alkazar)’de yaptığı savaşta Portekiz'in kaderi değişti. Alınan istihbarata göre Portekiz Kralı Sebastian, İspanya’dan aldığı askerî destekle birlikte Ağustos 1578’de İspanya’dan ayrılmış Afrika’ya geçmişti. Osmanlı tahtında Üçüncü Murat vardı.1574'te Tunus'u fethettikten sonra Osmanlı hâkimiyeti Fas'a kadar ilerlemişti.
Fas Kralı Abdülmelik, konumunu güçlendirmek ve bir saldırı ihtimalini önceden engellemek için Fas'ın eski hükümdarı Ebu Abdullah Muhammed Mütevekkil'i ülkeden kovdu. Abdülmelik'in başarılı olmasında Osmanlı İmparatorluğu'nun desteğinin önemi büyüktü. Mütevekkil, Abdülmelik karşısında aldığı yenilgiyi kabullenemedi ve Portekiz Kralı Sebastian'la işbirliği yaptı.
Savaş meydanında ölenler arasında Portekiz Kralı Sebastian ile Mütevekkil de vardı. Fas Kralı Abdülmelik, büyük bir zafer kazanmış olmasına rağmen bunun tadını çıkaramadı. Zira ağır hastaydı ve o da muharebeler devam ederken yatakta can verdi.
Süreç içinde; Portekiz ve İspanya arasındaki birleşme tam bir ilhak değil, aynı kralın şahsında bir İber ortaklığı şeklinde gelişti. Örneğin; İspanya Kralı İkinci Felipe, Portekiz kralı olarak ise Birinci Felipe olarak anılmaktaydı.Gerek İkinci Felipe gerek halefi Üçüncü Felipe, Portekizliler'in haklarına riayet etmiş ve onlara karşı siyasi bir ayrımcılıkta bulunmamışlardı.
Ancak 1621'de başa geçen Dördüncü Felipe (Portekiz kralı olarak Üçüncü Felipe) Portekizli tüccarların vergi yükünü artırmış, Portekizli soyluları devlet kademesinden uzaklaştırmış ve Portekiz'i doğrudan İspanya'nın bir eyaleti haline getirmeye çalışmıştı.
İspanya'nın 30 yıl savaşlarında (1618-1648) olmasından ve Fransa ile savaşmasından faydalanan Portekizliler, Braganza Dükü Dördüncü Juan önderliğinde ayaklanarak İspanya'dan 1640'ta ayrıldılar ve kendi bağımsız krallıklarını yeniden kurdular.
Gaia Bölgesinin karşısında eskiden sakin bir balıkçı köyü olan Cais da Ribeira Caddesi ve sokaklarını, eski çarşıyı geziyoruz. Evlerin dış cepheleri seramik kaplı. 1821’de Brezilya, Portekiz sömürgeciliğinden kurtulunca Brezilyalılar Porto’a akın ediyor.
Ticaretle uğraşıyorlar. Daha zengin olduklarını göstermek için evlerin dış cephelerini seramik kaplatıyorlar. Ardından alış veriş caddesi Çiçekler caddesindeyiz. Orda da evler seramik , fakat kirli. Bu evler şirketlere satılıyormuş, yenileme koşuluyla.. Porto potansiyel bir pasaklı güzel, bakımı yapılırsa yemin ediyorum kraliçe güzelliğini kazanır olur…
![]() |
Gaia bölgesine köprünün ilk katından tekrar geçtik |
![]() |
Gaia bölgesinde eski şarap taşıyıcısı geleneksel teknelerle (Rabelolar) Doura nehri turu |
![]() |
Riberia bölgesi |
Harry Potter serisinin yazarı JK Rowling’in de çok sık uğradığı ve kitapları için esinlendiği bir mekan olan “Livraria Lello (1869)” yani Lello Kitapevinden söz edildi. İyi ki Ececan duymadı. Çocukluğunun unutulmaz idolu Harry Potter kahramanlarının tutkunu Ececan Çorbacıoğlu bizi perişan ederdi.
Eski Pazar yeri, dahası Palacıo Da Bolsa (Menkul Kıymetler Borsası Sarayı)’dayız. Buranın kadim ticaret merkezi olduğunu söylüyor Fatih kardeşimiz. Ve devam ediyor: Neoklasik tarzda on dokuzuncu yüzyılın ortalarında inşa edilmiştir ve şehir merkezinde , St Francis Kilisesi'nin yanında yer almaktadır.. Porto’nun nehre akan eğimli yoldan akarak nehir kıyısına iniyoruz.
Borsa binası bahçesindeki; Portekiz'li prens Henrique ya da bilinen adıyla, Gemici Henry atıyla bizi karşılıyor. Afrika’nın batısı ile Asor ve Maderia Adalarını keşfeden Henrıgue, Okyanus’a akan Doura nehrine, adeta yeni keşifler için hazır gibi...
![]() |
Prens Henrıgue heykeli ve Palacıoda Bolsa(Borsa) binası |
Nehir kenarları eskiden üzüm taşıyan ama günümüzde sadece turistlere hizmet veren geleneksel tekneler yani Rabelolarla dolu. Rio Douro Nehri’nin Gaia ve Ribeira kıyları tam bir insan seli. Öylesine sıradan kalabalık değil. Herkes kıyının o güzel yaşam hareketliliğiyle bütün.
Yerel giysileri ile yöre ezgilerini okuyanlar, Rep Rap Hip-Hop karışımı dans yapan sokak dansçıları, Cafeleri, seyyar satıcıları, köprüden atlayanlar, tekne veya Geleneksel Rabelolar ile nehir turlarını, nehirde akıntıya karşı yüzenleri, Bacalhau (Morina) Balığı yemeğinini yaratıcısı Jose Luıs Gömes De Sa’nın evini, küçük hediyelik eşya satan yerleri, balıkçı Restaurantları ve de yenilemeyi, renklenmeyi bekleyen 19.yüzyıl 4 katlı evleri ve de seramik-çini işlemeli (Azujelo) ev ve kiliseler-ki eğer yenilenirse Venedik, Portofino vb yerleri aratmayacaklardır- Mahalleden mahalleye işleyen teleferikleri yaşayarak veya seyrederek doyumsuz zamanlar yaşayabilirsiniz, yaşadık ..
![]() |
Riberia'da Doura neri kıyısında Bacalhau(Morina) Balığı yemeğinin yaratıcısı Jose Luıs Gömes De Sa’nın evi (sarı şemsiyeli) |
Igreja dos Carmelitas ve Igreja do Carmo adlı yan yana duran iki kilise ilginç öyküye sahipler. Bu kiliselerden bir tanesi rahibelere, bir tanesi ise rahiplere ait. Eskiden birmiş, fakat birbirlerine yaklaşımları, canım yaramazlıkları nedeniyle araya bir başka yapı koymuşlar..
Saat; 12:44. 1900-1916 arası yapımı biten Tren Garı’ndayız. Adı; Sao Bento Tren Garı: Porto'daki Sao Bento Tren Garı’nın, yani dünyanın en etkileyici yapısıyla karşı karşıyayız. Duvarlar Portekiz tarihini betimleyen bir duvar yapıtı. Roman, öykü gibi yapıtlarda ve masallarda geçen olayların, varlıkların anlatımında vazgeçilmez bir yol olan “betimleme” ile adeta Portekiz tarihini öykülendirmişler..
Mavi çininin çeşitli tonlarında kaplı duvar bir tren istasyonundan çok saraya benzemektedir. 20.000 fayans, Portekiz ve İspanya'ya özgü seramik-Fayans bütününde çini çalışması olan Azujelo ressamların en ünlüsü Jorge Colaço tarafından tasarlanmış ve 11 yılda tamamlanabilmiş.. Resmen, Porto tarihi ve Seramik müzesi.. İspanya-Portekiz-Osmanlı- Fas savaşlarından sahneler ve de kırsal yaşantı ile ilgili çini rölyefler, etkileyici ve geçmiş zamana taşıyıcı..
![]() |
Sao Bento Tren Garı |
![]() |
En son resimler |
![]() |
Havaalanına gidiş |
![]() |
Ve İstanbul |
Önündeki meydan harika. Sao Bento bölgesi Porto'da ulaşım yollarının kesişme noktası metro ve tren istasyonlarının kalbi. Trenler gelip giderken, duvar seramik resimlerle Porto tarihinin geçip gitmiş tarihini izliyorsunuz. Şunu belirteyim; bizim Haydarpaşa Garı’ndan güzel ve görkemli değil... Biliyorsunuz bir ara birileri bir şeyler adına yakmışlardı..
Saat: 18:00. Porto’daki zamanımızla birlikte İspanya- Portekiz zamanımızı da tamamladık. Kentleri belirleyen nehirler. Hemen-hemen her kentin içinde bir nehir akar. İnanın her nehir bizim İstanbul Boğazı kadar etkileyici ve büyüleyici. Yalnız bir fark var, onlar daha bakımlı ve korumalı.. Porto’nun Riberia Semti’nden geçerken İstanbul boğazını turluyorum duygusuna kapıldığım anda bu notu alıyorum...
Sosyal, tarihi ve siyasi süreciyle cennetin izdüşümü Türkiye'mize benzettiğim Portekiz’in tarihi sayfalarını bir kez daha çevirelim: M.Ö. 2 ve M.S. 5. yüzyıla kadar Roma İmparatorluğu'nun parçası. Sonrası barbar kavimler ile Vizigotların egemenliğine girme.. Ardından İber Yarımadasına, 711'de Kuzey Afrika yoluyla gelen Müslüman Araplara teslimiyet ile 756-1031 yılları arasında Endülüs Emevi Devleti'nin bir parçası olma..
İşte; Portekiz’in gelişimi ve zenginleşmesi Endülüs Emevi dönemine rastlar… Endülüs Emevi Devleti 11. yüzyılda parçalanması ve sonrasında Müslümanlar 15. yüzyıl sonuna kadar İber Yarımadası'nın güneyine hakim olsalar da bu çok uzun sürmedi. ‘Yeniden fetih’ (Reconquista) idealiyle harekete geçen Hıristiyan krallar, İber Yarımadası'ndaki toprakları tekrar ellerine geçirdiler.
Portekiz Kontu Afonso Henriques, 1139 yılında I. Alfonso adıyla Portekiz Kralı oldu ve bağımsız Portekiz Krallığını ilan etti. I. Alfonso ve kendisinden sonra gelen krallar, Müslümanları İber yarımadasından kovmak için ‘Fransız, İngiliz ve Alman şövalyelerinin desteğini alarak’ güneye doğru ilerlediler ve Lizbon şehrini kuşattılar. Portekiz’in ‘yeniden fethi’ 1249’da Algarve’nin güney kıyılarına ulaşılmasıyla tamamlandı.
Sonra ne oldu?
Ve de Keşifler ve Kaşifler:
15. yüzyıl sonunda başlayan coğrafi keşifler hem Portekiz’e hem de dünya tarihine yeni bir boyut kazandırdı. Bu çağın başlangıcında büyük rol oynayan Kral I. Joao’nun oğlu Prens Henrique’nin desteklediği Portekizli denizciler keşiflerde öncü oldu. Ülkenin uzun sahil şeridi, çok sayıdaki liman kenti ve nehirleri, Portekizli denizcilerin yetişmesinde büyük avantajdı.
Portekiz filosunun 1415'te, günümüzde; İspanyol anayasasına göre Melilla ile birlikte özerk il statüsünde olan Kuzey Afrika’daki zengin ticaret merkezi Ceuta (Arp; Septe.. Juan Jesús Vivas Lara şehrin hem başbakanı hem de belediye başkanıdır.)’yı ele geçirmesiyle Portekiz İmparatorluğu dönemi başladı.
Bunu, Atlas Okyanusu’ndaki diğer keşifler izledi. Şimdilerde; Atlantik Okyanusu’nun kuzey yarımküredeki bölümünde bulunan özerk yönetimleriyle birlikte Portekiz’in bir parçası; Asorlar ve Madeira takım adalarının egemenliğinin elde edilmesiyle ilk sömürgecilik hareketleri ortaya çıktı.
Fakat Portekiz’in keşif sürecinin, kendisinden daha başarılı olduğunu gören İspanya, Portekiz ile çekişmeye başladığı noktada Tordesillas Antlaşmasını dayattılar. (1494). Bu anlaşmayla, Avrupa’nın haricindeki coğrafya iki ülke arasında iki ayrıcalıklı bölgeye bölündü.
Afrika kıyılarına 500 km uzaklıktaki Cabo Verde Adaları (Senegal karşısındaki Yeşil Burun adaları) başlangıç noktası alınarak sinir saptandı; sınırın doğusu Portekiz’e, batısı İspanya’nın ayrıcalıklı bölgesi oldu. 1580 ile 1640 yılları arasında Portekiz’in İspanya hakimiyeti altına girmesiyle antlaşma anlamsız hale geldi. 1750’de Madrid Antlaşması’nın Portekiz’e Güney Amerika'daki işgal ettiği bölgeleri vermesiyle Tordesillas Antlaşması geçersiz hale getirildi.
Sonrasında; 1498'de Portekizli denizci Vasco da Gama deniz yoluyla Hindistan’a ulaşarak, Portekiz için yeni bir refah döneminin kapısını açtı. 1500 yılında ise Brezilya’ya ayak basan bir başka ünlü denizci Pedro Álvares Cabral da burayı Portekiz topraklarına kattı. Hindistan’daki Goa, Basra Körfezi’ndeki Hürmüz Boğazı, Malezya yeni keşifler arasında katıldı ve Portekiz İmparatorluğu, Hint Okyanusu ve Güney Atlas Okyanusu’ndaki ticaret yollarının egemenliğini eline geçirdi.
Kaşifler:
Diogo Cao (1450-1489?): 1482 tarihinde Afrika'nın batısı ve Kongo nehrinin iç bölgelerini keşfetmiştir.
Bartolomeu Dias (yaklaşık 1450 -29 Mayıs 1500): Afrika kıtasının güney ucu olan Ümit Burnu'nu ilk kez gemiyle dolaşan kişidir: Portekiz'li denizci 1487 tarihinde Batı Afrika boyunca çıktığı yolculuğunda Afrika kıtasının en güney ucu olan Ümit burnunu keşfetmiştir. Dias'ın keşif gezilerinden önceki hayatı tam olarak bilinmemektedir.
Büyük ihtimalle Gil Eanes ile 1434 yılında Kap Bojador'u dolaşan Joao Dias'ın ve tüccar, kâşif olan 1444 yılında Afrika'nın en batı ucunu keşfeden, bugünkü Senegal kıyılarına ulaşan, Terra dos Guineus 'un kâşifi Diniz Dias ile akrabalığı olduğu tahmin edilmektedir.
Vasco da Gama (1469, Sines, Portekiz - ö. 24 Aralık 1524: Avrupa'dan çıkıp doğrudan Hindistan'a giden ilk kişi olarak bilinen, Portekizli denizcidir.Vasco Da Gama: Portekiz'li denizci Afrika kıyılarını dolaşarak Hindistan’a ulaşmış ve Avrupa Hindistan ticaret yolunun açılmasına sebep olmuştur.
Bu keşif Avrupa ile Uzak doğu arasındaki ticareti arttırmıştır. Portekiz kralı I. Manuel'e bağlı olarak, Doğu'nun hazinelerine ve Hristiyanlar için kutsal olduğuna inandıkları Hindistan topraklarına ulaşmakla görevlendirilmiştir. 1497'de, kendisinden önce Bartelemeu Dias'ın keşfettiği ve Afrika'yı dolanan Ümit Burnu'nu kadar uzanan deniz yolunu geliştirerek, Denizci Henri'nin başlattığı Portekiz deniz keşiflerine bir yenisini eklemiştir…
Avrupalıların Hindistan'a deniz yoluyla ulaşabilmeleri, Osmanlı Devleti'nin ve İran'ın ticari alandaki üstünlüklerine son vermiş, deniz ticaretinde Avrupalıların üstünlüğü ele geçirmesini sağlamıştır…
Gittiği yerlerde Müslüman gemilerine karşı, özellikle hacdan gelen zengin gemilere karsı korsanlık yapmış, Calicut, Mombasa, ve Malindi gibi liman şehirlerinde, yerel halkla savaşıp, bu şehirleri topa tutmuştur… 1998 yılında Hindistan hükumeti Gama'nın Hindistan'a ilk geldiği yer olan Calicut'ta özellikle ülkeye ve bölgeye turist çekmek amacıyla bu kutlamaları yapmak ister.
Fakat başta Hindistan Komünist Partisi olmak üzere halk Vasko da Gama'nın gelmesiyle köleleştirme ve emperyalist sömürü döneminin başladığını söyleyerek bu kutlamalara karşı ayaklanır ve gösteriler düzenler. Bundan dolayı da 500. yıl kutlamaları Hindistan'da kutlanmaz ve hükumet geri adım atmak durumunda kalır. Ancak tüm bunlara rağmen Vasco da Gama Portekizlilerin milli kahramanı olduğu için Portekiz'deki kutlamalarda bir değişiklik yapılmaz. Hatta bu kutlamalar daha da büyük bir şekilde Expo 98 kutlamaları ile birleştirilir.
Pedro Álvares Cabral (1467 veya 1468, Belmonte — 1520 veya 1526, Santarém) Brezilya'nın kâşifi (22 Nisan 1500) olarak kabul edilen Portekizli denizci.Pedro Elveres Cabral. 22 Nisan'da karaya ulaştı ve buraya Vera Cruz (Gerçek Haç) Adası adını verdi. Kral Manuel'in sonradan Santa Cruz (Kutsal Haç) olarak adlandırdığı ülkeye, sonunda, burada bulunan bir tür boya ağacı pau-brasilden esinlenerek şimdiki Brezilya adı verildi.
Francisco de Almeida, (d. 1450 - ö. 1 Mart 1510): 1505 tarihinde Hint okyanusunu geçerek Hindistan'ın güneyine ulaşan Portekiz'li denizci Almeida, Sri lanka'yı keşfetmiştir.
Diogo Dias: 1500 tarihinde Madagascar sahillerine ilk ulaşan Portekizli denizci, Diogo Dias olmuştur. Bartolomeu Dias’ın kardeşi.
Gonçalo Coelho (Floransa, 1451 veya 1454 — Sevilla, 1512), Güney Atlas ve Güney Amerika sahillerini (1502'de Brezilya ve daha güneyine deniz yolculuğu) keşfeden Portekizli kâşiftir.
Gaspar Corte-Real (d. 1450 – ö. 1501?): 1500 yılında Portekiz kralı I. Manuel'in emriyle Asya'ya açılan olası kuzeydoğu geçidini aramak üzere sefere çıktı. Grönland'a ulaştı, buranın Asya kıtasının doğu sahilleri olduğunu sandıysa da karaya çıkmadı. Ertesi yıl 1501'de kardeşi Miguel Corte-Real ile birlikte üç gemiyle yola çıktı.
Buzlu ve donmuş deniz kütlesiyle karşılaşınca rotasını güneye çevirdi ve karaya çıktı. Burada 60 yerliyi esir etti ve dönüş yolculuğunda bunlar satıldı. Gaspar daha sonra kardeşi ve iki gemiyi Portekiz'e geri gönderirken kendisi güneye doğru seyahatine devam etti.
Bundan sonra Gaspar Corte-Real'den haber alınamamıştır. Kardeşi Miguel 1502 yılında Gaspar'ı bulmak için yeni bir sefere çıksa da ondan da haber alınamayacaktır.
Ferdinand Macellan (d. 1480 İlkbaharı, Sabrosa, Portekiz – ö. 27 Nisan 1521): İspanyol İmparatorluğu'nun desteğiyle denize açıldı. Hikâyesi, bu seyahate eşlik eden Antonio Pigafetta'nın anılarını yazması sayesinde günümüze ulaşmıştır...
Macellan son yolculuğunu tamamlayamadan Filipinler'deki Mactan Savaşı'nda öldürüldü. Ancak daha önce ziyaret ettiği Baharat Adaları'nın ötesine giderek tüm meridyenlerden geçen ilk insanlardan olmayı başardı. Büyük Okyanus'a seferi esnasında okyanusu çok sakin gördüğü için "pasifik" (sakin) ismini veren, ayrıca Güney Amerika’da keşfettiği boğaza kendi ismi verilen Portekizli denizci Macellan, Büyük Okyanus'u aşan bir araştırma gezisi yapmış ilk insandır…
Dünyayı dolaşmak üzere denize açılan 237 (diğer bir kaynağa göre 270) denizcinin sadece 18'i İspanya'ya dönerek seyahatini tamamlamayı başardı. Bu denizcilere Macellan'ın ölümünden sonra yönetimi devralan Juan Sebastián Elcano adlı İspanyol liderlik etmiştir.
Duarte Barbosa (d. Lizbon, Portekiz - ö. Mayıs 1521, Filipinler). 10 Ağustos 1519'da Sevilla'dan arkadaşı João Serrão ile birlikte Macellan'ın dünyayı dolaşma rotasına yelken açan Barbosa, Macellan'ı kızdırdı. Macellan tarafından tutuklanacakken Filipinler'de çıkan isyanlar sonucu 21 Nisan 1521'de Macellan'ın da öldürüldüğü Mactan Savaşı'nda sağ kalanlardan biri tarafından öldürüldü.
Portekiz'li prens Henrique ya da bilinen adıyla, Gemici Henry (d. 4 Mart 1394, Porto - ö. 13 Kasım 1460),: Viseu dükü küçük Henrique, daha yaygın bilinen adıyla Gemici Henry, 15. yüzyılda Afrika'nın batı kıyılarına ve Madeira Adaları'na yapılan keşif gezilerinin gerçekleşmesi için destek sağlayan Henrique, bu çabalarından dolayı "gemici" ön adını almıştır. "Gemici Henrique", hiçbir zaman keşif amacıyla denize açılmamış olmasına karşın, her zaman denizcileri desteklemiş ve korumuştur.
Juan Rodríguez Cabrillo (d. 13 Mart 1499 – ö. 3 Ocak 1543): İspanyol-Portekizli kâşif. İspanya için Kuzey Amerika'nın batı sahilini keşfetmiştir. Cabrillo, ABD'de bugünkü Kaliforniya'ya giden ilk Avrupalı kâşifti. 23 Kasım 1542'de küçük filosunu onarmak ve kışı atlatmak amacıyla gidilen San Salvador Adası'nda botundan dışarı çıkarken çıkıntılı bir kayada tökezledi ve baldırının ön kısmı parçalandı. İlerleyen haslatığı kangrene dönüşen Cabrillo, 3 Ocak 1543'te öldü.
Nuno Tristão (ö. 1446?): 15. yüzyıl Portekizli kâşif ve köle taciri. Bugünkü Gine-Bissau'da karaya çıkan ilk Avrupalı oldu. Tristão ve Antão Gonçalves, 1441 yılında Portekiz Prensi Gemici Henrique tarafından Batı Afrika sahillerini keşfetmek için gönderildi. 1445'ten itibaren keşfedilen bu kıyılarla Portekiz İmparatorluğu arasında köle ticareti başladı. Sonrasında ülkeye dönen Gonçalves'in aksine yönünü güneye çevirip keşiflerine devam eden Tristão, Senegal ve Yeşil Burun Adaları'nın güneyinde bir köle yağması sırasında öldürüldü.
Fernão Mendes Pinto (1510- 8 Temmuz 1583 ): Maceracı, Portekizli kaşif. Bento de Góis ve Bento de Goës (d.1562- 11 Nisan 1607), Portekizli Cizvit misyoneri Hitay (Kuzey Çin) bölgesi ile Marco Polo 'nun anlattığı eski Hıristiyan topluluğunun araştırılmaya büyük keşiflerden birini üstlendi. Ancak 3 yıllık araştırmayı ele alıştığında Hıristiyan topluluğunda bulamadı. 1605'te Marco Polo'nun Hitayı'nın Matteo Ricci'nin 'nin Çin'i olduğu kanıtlamak için İpek Yolu ' nda yolculuk yaptı ve Pekin civarına alındı. Matteo Ricci'den bir Cizvit, onu ölmek üzereyken buldu.
Portekiz’in bu başarıları akrabası İspanya’yı öfkelendirmesi:
1580'de Portekiz tahtının varisi olmaması sebebiyle İspanya Kralı II. Felipe, taht üzerinde hak iddia ederek ülkenin yönetimine geçti. Portekiz’in bağımsızlığını tehdit eden bu durum, 1640 yılında soyluların desteğiyle çıkan ayaklanmaya kadar devam etti. IV. Joao tahta geçerek Portekiz’in bağımsızlığını yeniden ilan etse de, deniz aşırı topraklarda diğer Avrupa devletleri ile sömürgecilik savaşı başladı. İngiltere ve Hollanda ile yaşanan savaşları kaybeden Portekiz İmparatorluğu çöküşe geçti. Özellikle1822’de Güney Amerika’da Brezilya’nın Portekiz’den bağımsızlığını kazanması bu çöküşü daha da hızlandırdı.
Cumhuriyete geçiş ve sonrasında Faşist Salazar ve de Karanfil devrimi:
5 Ekim 1910’da yaşanan cumhuriyetçi devrim, Portekiz'de monarşiye son verdi. Fakat hemen arkasından başlayan Birinci Dünya Savaşı’nın etkisiyle ülkedeki kargaşa devam etti. 28 Mayıs 1926’daki askeri darbeyle kurulan diktatörlük rejimi ülkeyi 1932’ye kadar yönetti. Ve, ülke faşist Antonio de Oliveira Salazar’ın eline geçti. 'Yeni Devlet' (Estado Novo) veya İkinci Cumhuriyet adı verilen bu yönetim biçimini kurumsallaştırdı.
Dahası; mutlak monarşizmi... Dahası; Muhafazakar, milliyetçi ve otoriter bir devlet sistemi formüle eden Salazar, 1933'te kendisine çok geniş yetkiler tanıyan bir anayasayı yürürlüğe soktu ve Estado Novo(Yeni Devlet)'yu derinlemesine uygulamaya başladı..
Neyi anımsattı size?
Ülkemdeki “Yeni Devlet” söylemlerini değil mi!!... Kullanılıp-kullanılıp hapisler atılan sınırsız ve kuralsız demokrasi avcıları, düşüncelerini kiraya vererek 2000 sonrası ürettikleri 2.Cumhuriyet teorisi ile ne denli örtüştüğünü güzel bir örneği Salazar dönemi. İşte bu Salazar mutlak monarşi ile Portekizi 36 yıl yönetti… İkinci Dünya Savaşı’nın tarafsız ülkesi Portekiz faşizan rejimi, 1961'de Angola’da, 1963'te Portekiz Ginesi’nde ve 1964'te Mozambik’te başlayan bağımsızlık hareketleriyle zayıfladı. 1968 yılında iktidardan ayrılan Salazar’ın yerine Marcelo Caetano geçti.
Marcelo Caetano Estado Novo (Yeni Devlet) politikalarını 1974’e dek sürdürdü. Ve de; 25 Nisan 1974'te 'Karanfil Devrimi' adı verilen kansız bir solcu askeri darbe, ülkede demokratik rejimin kurulmasına öncülük etti. Darbe sonrası ayrıca Portekiz'in Afrika'daki sömürgelerine bağımsızlıkları verildi. Yeni rejimle birlikte siyasi ve ekonomik istikrar yakalayan Portekiz, 1986’da Avrupa Birliği’ne (AB) üye oldu.
Günümüz siyasi yapısı tam bir demokrasi süreci: Portekiz 1976 yılında kabul edilen anayasaya göre demokratik bir cumhuriyettir. 230 sandalyeli 'Assembleia da Republica' ülkenin tek parlamentosudur. Genel seçimler dört yılda bir yapılır. Devletin başını temsil eden ve yürütme yetkisi bulunmayan cumhurbaşkanı ise beş yılda bir doğrudan halk tarafından seçilir. Cumhurbaşkanı üst üste iki dönem görev yapabilir.
Ülkede cumhurbaşkanlığı görevini, Ocak 2011'deki seçimleri ilk turda kazanan Eski Başbakan; ‘Hukukçu profesör’ Anibal Cavaco Silva yürüttü. Merkez sağcı Silva; 2 dönemi tamamladıktan sonra 2016’da görevini bıraktı. (9 Mart 2006-9 Mart 2016).
Yürütmede ise 2005 yılında iktidara gelen Jose Socrates liderliğindeki Sosyalist Parti hükümeti, 2009 seçimlerinde parlamentodaki çoğunluğunu kaybetti. 2008’de başlayan küresel ekonomik kriz, Sosyalist Parti’yi giderek ağırlaşan tasarruf önlemlerini uygulamak gibi sancılı bir durumla karşı karşıya bırakınca; hükümet önlem paketi hazırladı.
Paket, Mart 2011’de parlamentoda reddedilmesi üzerine Başbakan Jose Socrates istifa etti ve 5 Haziran 2011’de erken seçimler yapıldı. Seçimi; Pedro Passos Coelho liderliğindeki merkez sağ çizgideki Sosyal Demokrat Parti kazandı. Sosyal Demokrat Parti oyların yüzde 38,7'sini, iktidardaki Sosyalist Parti yüzde 28'ini, Halkçı Parti yüzde 11,7'sini, Komünist Parti/Yeşiller ise yüzde 8'ini aldı.
Tek başına iktidar olacak oy oranına ulaşamayan Sosyal Demokrat Parti'nin Halkçı Parti ile kurduğu koalisyon hükümeti, 21 Haziran 2011 tarihinde göreve başladı..
Yoksul denen Portekiz AB’ye girebiliyor; Nasıl?
Portekiz; Avrupa’yı sarsan 2008 mali krizinden Yunanistan, İtalya ve İrlanda ile beraber en çok etkilenen ülke olmuş. Öyle ki; borçları ve işsizlik gibi sorunları nedeniyle son dönemde ciddiyetle izleniyormuş.
Portekiz, resmen AB ve IMF’nin desteğiyle krizden çıkarılmaya çalışılıyor. 1986 yılında AB üyeliğine alınıyor. Ve bu itekleme ile büyük bir kalkınma hamlesi gerçekleştirerek, başta enflasyon, işsizlik gibi kalemler olmak üzere, makro ekonomik göstergelerini hızla düzeltmiş. Fakat yine de bu durum, ülkeyi Euro Bölgesi'ndeki krizden kurtarmaya yetmemiş..
Tasarruf önlemleri ve bütçe kesintilerine rağmen devam eden yüksek bütçe açıkları ve dış borç, uluslararası piyasalarda ülkeye duyulan güveni azaltırken, dış borç faiz oranlarının artmasına ve Portekiz’in Nisan 2011’de yardım talep etmesine yol açtı.
Bu çerçevede, AB ve IMF Portekiz’e 78 milyar Euro tutarında kredi sağlamayı kabul etti. Bu kredi karşılığında ise Lizbon hükümeti, gelecek üç yılda rekabet gücünü artırmayı ve bütçe açığını azaltmayı öngören sıkı bir tasarruf paketini uygulamayı taahhüt etti. Etti etmesine de, parayı petrol baronlarının istemi doğrultusunda Otobanlara harcamış. İki adımda bir Deli Dumrul örneği paralı geçiş noktalar..
Antrparantez; “Onları finanse eden AN ve İMF; bizi de Arap sermayesi..Ne kadar örtüşen ekonomi politikası di mi!?... Ulaşım politikaları da örtüşüyor, otobanlar ve köprülerle..”
Portekiz’in şansı arkasında AB ülkelerinin olması. Birileri diyor ki AB çökecek, AB çökerken bile gelişme ve büyüme savındakileri çökertir..
Portekiz’in dış ekonomik ilişkilerinde başta İspanya olmak üzere AB ülkeleri öncelikli yere sahip. Ülkenin toplam ihracat ve ithalat hacminin yüzde 75’ini AB ülkeleri oluşturuyor.
Portekiz’e giren yabancı yatırımların büyük çoğunluğu da yine AB kaynaklı. Bu yatırımlarda Almanya, İspanya ve Fransa başı çekiyor. AB dışından ise Brezilya ve İsviçre Portekiz’de yatırım yapan ilk iki sıradaki ülkeler olarak yer alıyor. Portekiz sermayesi ise en çok Lüksemburg, İspanya, Hollanda, Angola ve Brezilya’da yatırım gerçekleştiriyor.
Hep söylerim, hep de söyleyeceğim; Gez-Gör-Yaz” etkinliğimiz yeni coğrafyalar ve yen dostluklar etkinliğidir bizim için. Bir belgedir; onun için ayak tabanımızın altındaki coğrafya’yı yazmak tutkudur bizim için..
26 yıldır GEZ-GÖR-YAZ için yollardayız. Yeni coğrafyalar ve yen arkadaşlar edndik. O denli çok ki, parti kursak en az 5 milletvekili çıkarırız. Fakat bu son “İspanya-Portekiz” gezisi, nedendir bilinmez biraz kaynaşmadan, selamlaşmadan, arkadaşlıklardan uzak geçti.
Belki de nedeni; ülkenin siyasi yapılanmanın yarattığı travma ve dolar semptomları idi. İnsanlarımız kent yorgunluklarını atmak için yeni yerlere yelken açarlar, fakat bu gezide insanlarımızı daha yorgun ve yaşama kuşku dolu gözlerle baktıklarını gözlemledim.
Fakat yine de güzeldi ve yine de tükenmemiş güzel insanlar vardı: Elbet ki rehberimiz Fatih Türkmen- Özge Parsın, Tüğçe Pasin kardeşler- Ülkü Mercan hanfendi- Batuhan Yurdakul ve Anne Ayşen Yurdakul, Baba Güner Yurdakul- Mustafa Gür, Ayşe Gür, Sueda Gür, Sümeyye Gür-Halit Nurlu Çavuşoğlu, Arda Çavuşoğlu- Ahmet Çavuşoğlu-Yasin Düzen-Levent Arıer, Pınar Arıer- Umut Togay,Özlem Togay, Burcu Togay-Üzeyir Kara, Banu Kara Ve gez-gör-yaz ve aş etkinliği burada bitti..
Unutmayın “Gez-Gör- Yaz” etkinliğimiz ölene dek sürecek... Belki yollarda bitecek ve bilmediğimiz, ama bizi gezegenimizin topraklarında üzerimizde çiçekler ve çimenler, varsa Selvi bitecek-Ki ben onu istiyorum.
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder