Düşün dünyasının öğretmeni, “Büyük Üstat” İlhan Selçuk’un aramızdan ayrılışı ile ilgili habere, 21 Haziran 2010, 17:24’te aşağıdaki yorumu yapmışım: İlhan selçuk'u kaybetmedik.. Düşün dünyamızın ulusal destanı, Atatürk’ün evrensel felsefesinin yılmaz bekçisi, doğa ve doğan sevdalısı İlhan Selçuk’u kaybetmedik, aramızdan ayrıldı. .
Kaybetmedik, çünkü o verdiği düşün savaşlarıyla bizimle yaşayacaktır, ulusal duruşun efsanevi kimliği olarak hep ayakta kalacaktır. Tüm ulusumuzun başı sağolsun. . Gerçekten; Düşün dünyamızın ulusal destanı idi… Yazdıkları söyledikleri ve yaşadıkları o’nu düşün dünyasının destanlaşan kimliği haline getirmişti.. Atatürk’ün evrensel felsefesinin yılmaz bekçisi idi…
Bu konunun yılmayan yiğit savaşçısı gibi durdu ve bu duruşunu aramızdan ayrılıncaya dek korudu.. Doğa ve doğanın sevdalısı İlhan Selçuk’u kaybetmedik..Ödün vermez yürekli duruşundaki öğretileriyle beyinlere kazındı; çağcıl ve uygar dünyamızın, aydınlanmanın sönmeyen ışığı oldu.. Doğayı sevdi, doğanı sevdi, hep onlar için yaşadı, yaşamaya da devam edecek..
Kaybetmedik, salt aramızdan ayrıldı, çünkü düşüncelerinin katkısıyla kitlelerle bütünleşti.. Evet, kaybetmedik, çünkü o verdiği düşün savaşlarının izleriyle bizimle yaşayacaktır.. Ulusal duruşun efsanevi kimliği olarak hep ayakta kalacaktır. Düşünceleri öylesine halktan yanaydı ki, her söylediği, her yazdığı halkın anlayabileceği sadelikte idi, çünkü Türkçe yazıyor, Türkçe konuşuyordu. Bu nedenle sıradan bir halk o’nu anlamış ve onun pratik zekasıyla ortaya koyduğu dürüstlüğüne inanmış, o’nu beyninden yüreğine taşıyarak vazgeçilmez kılmıştı.. Şu son söyledikleri, onun ne denli yalın halk dilini kullandığının göstergesidir.
Fiziki ölümden korkmadığının, tek korkusunun düşüncelerin ölümü olduğunun göstergesidir: "Pazartesi günü yürekten ameliyat olacağız, söylenenlere bakılırsa epey gıllıgışlı bir operasyonmuş, nalları havaya dikersek bozulmayalım, olur böyle şeyler... Nalları dikmezsem daha görüşürüz. Dikersem, her ne kadar kusurumuz da olsa, affola... İkisine de eyvallah..." “Düşünüyorum, o halde vurun” diyecek bir devasa yüreğe sahipti. Vuramadılar, ama hırpaladılar… Kısa ve özlü başlıklarındaki yaratıcılığı inandırıcı olmanın ötesinde öğretici bir etkinliğe sahipti..
Egemenler önce, Komünist dediler, Ziverbey Köşk’ünde işkencelere tuttular, yılmadı.. İçeri attılar, içerde iken, dışarıda yaşayan halkının kendisi gibi içerileri yaşadığını, tutsaklaştığını düşündü ve özverili, ileri görüşlüğü ile halk adamı kimliğini öne çıkarmaktan çekinmedi.. “Pencere”sinden hep halka seslendi, hakka seslendi.. Halkın kimisi hakkını verdi, kimisi hakkını yedi, fakat o halk duruşunu penceresinden haykırmaktan asla vazgeçmedi..
Atatürk’ün evrensel felsefesinin karşıtlarını, halka anlatmanın evrensel sadeliğini gösterebilen bir deha idi.. Komünizmi siyasi rant materyaline dönüştürmek adına İlhan Selçuk’u hedef gösterenlerin türevleri, dahası elde Kuran seçim kürsülerinde böy gösterenlerin ve abdestsiz Namaz kılanların beslediği kimlikler ve de sınırsız ve kuralsız demokrasi avcıları, İlhan Selçuk’u bu sefer, ulusalcı faşist ilan ederek Ergenekon terör örgütü ilan edip içeri aldılar.
O yine yılmadı, savaşını sürdürdü ve de yıldırdı.. Bu yeni birilerine göre; Hamas üyeleri, pkk üyeleri terörist değil, İlhan Selçuk terörist idi.. Güle-güle, çağcıl düşüncelerin ödün vermez neferi.. Sen bizlerin teoristisin ve hep öyle kalacaksın....
ŞEVKET ÇORBACIOĞLUTeknopolitikalar Platformu
Yorumlar
Yorum Gönder