BUSEMİZ SİPER OLDU BEN OLAMADIM:
Geçtiğimiz babalar gününü kutlayanımız, kutlatanımız oldu mu? Zannetmiyorum.. Hiç aklımdan çıkmayan, sevgili babamı bile unutturdular, çünkü; Teröre 16 şehit daha kurban verdik.. Bir diğer yaklaşımla; 2003’ten bu yana yaklaşık bin vatan evladını toprağa.... Kaçınılmaz kılınan bu acıya hangi yürek dayanır, hangi yürek duyarsız kalır?!
İşleyen acımasız süreçte, birbirimizi suçlayacağımıza, şehitlerimizi ve ölen insanlarımızı göz önüne alıp, kendimizi sorgulamanın zamanı gelmedi mi? Daha dün; “Demokratik açılım başladı, çatışma bitti” diyen ben değil miydim? Bugün ise hiç arlanmazdan ve utanmazdan; “Demokratik açılımı baltalamak isteyenler tarafından yapılıyor..” “Asker kendini sorgulamalıdır..” “Terör üzerinden prim yapmak isteyenler var” Yakındır, “Tüm bunları kurgulayan; ergenekon uzantısı, fesat yuvası ordudur’ demem.. Çünkü ben; ne yaptığımı, ne söylediğimi bilmez hastalığımla, ülkeme de hastalık bulaştırmaya başladım..
Saldırıların taşeron işi figüranlıklar olduğunu söylüyorum da, bunların kim olduğunu söyleyemiyorum.. Terör örgütünden çok medya ile savaşıyorum ve sivil darbe adına basını susturmaya çalışıyorum; terör besleyicisi teorisyenler aracılığıyla.. İstanbul Halkalı’daki askeri personel taşıyan araca yönelik bombalı saldırıda hayatını kaybeden sevgili Buse Sarıyağ, bomba patlatıldığında babasına siper oluyor, ben vatanıma ve Buselerimize siper olamıyor, babalar günü kutlandığı günün ertesi sevgili babasını Busesiz bırakıyorum.. Asker karşı çıkmasına karşın Heron denen uçakları alıyorum, fakat terör örgütü heron varken karşımda horon oynayabiliyor…
Bilinen sanal devletle kavga ediyorum, fakat gizli örgütüne kendimi ve çevremi korutarak, ticari bağlantıları sürdürerek kavganın sanallığını ortaya çıkarıyorum.. İsrail’i terörist ülke ilan ediyorum, fakat Kuzey Irak’ta dünyanın en büyük saldırı üssüsünü ortak inşa ediyorum.. İşin en sinir bozan yanım; borazancılarımın sırıtarak ortaya çıkıp, “bu saldırılar önemli mi, bu yaz referandumlarla Türkiye çok daha büyük sıcaklıklar yaşayacak” diyebilmesi; terör örgütünü hamas gibi nerede ise mücahit ilan ederek, onunla görüşmemizin gerekliliğini söyleyebilmesi..
İsrail’in öldürdüğü hamas militanları için cihat çağrıları yapmalar, fakat pkk’nın şehit ettiği askerimiz için suskun kalmalar… Bu yaşananlara, yaşatılanlara bazılarımız dayanıyor, bakalım ülke dayanabilecek mi? Gün dayanışma günüdür. Yanlışlarımızı görüp, yanlışların üzerine gitme günü… Bugün, yarından geç olmadan harekete geçme günüdür.. Yaptık yapacağımızı ve şehit babalarına babalar günü de acıların büyüğünü yaşatır olduk.. Düşünemiyoruz, düşüncelerimizi kilitliyoruz, birkaç düşünene kendimizi endeksleyerek.. Okuyamıyoruz, okumuyoruz, okuyanlara, okutanlara tapınıp kendi okumalarımızı ötelediğimiz için..
Bu yılın babalar gününü kutlayanlar oldu mu bilmem, fakat hiç kutlayamayanlar var; bunlardan biri de Behzat Miser’in eşi ve çocukları.. Behzat kardeşimi uzun zamandır tanırdım… Hiç unutmam şu söylediklerini; “Şevket, bizler yaşananlar ve yaşatılanlar üzerinde hiç düşünmeyen düşün tembelleriyiz.. Bazı düşünenlerin düşün köleleriyiz adeta.. Anlayacağın onların düşünceleriyle hareket ediyoruz.. Suskunuz, ürkeğiz de.. Düzenin egemenlerinin yarattığı korkular sarmalamış konuşamıyoruz.. Egemenlerin, bakma kavga ettiklerine..
Kavgaların arka bahçesinde öyle samimiler ki.. Geçenlerde ünlü bir ötelin lobisinde gördüklerime inanamadım.. Üç kimlik; biri yerel yönetici, diğeri parti lideri, diğeri de ünlü bir gazeteci..Yerel yönetici ellerini diğer ikisinin omzuna koymuş, önlerinde viski bardağı kahkaha atıyorlar.. Dondum kaldım, çünkü bu üç insan kamuoyu önünde kanlı bıçaklı gözüken kişilerdi..” Behzat arkadaş o isimleri söyleyince, şok geçirmenin ötesinde; güven katsayım tamamen düştü, gözüm karardı, midem bulandı..
Bir arkadaşımın yazısına şu yorumu yapmışım,”Batı halt etmiş, bunların elinde eksenimiz değil, hayatımız kaydı, hayatımız..” Behzat Milliyet’te çalışıyor..Yıl 2001, Şubatın birinci günü.. Ankara ekinde “Gökçek’e ver yansın” başlığıyla bir haber yapmış.. Haberin konusu üstgeçitler: “İMO Genel Sekreteri Şevket Çoracıoğlu; ‘Kanunsuz Sultan Melih Han’ diye nitelediği Gökçek’in, üst geçitler uğruna Atatürk heykellerini kaldırmaya çalıştığını ileri sürerken, anlık çözümler içeren kent içi ulaşım politikalarıyla, kentin altını üstüne getiriyor ve Ankara’yı bilim kurgu kentine dönüştürüyor’ dedi…
Çorbacıoğlu’nun çözüm önerileri:
Mithatpaşa ve Meşrutiyet caddelerinde sinyalizasyon sistemleri yaygınlaştırılmalıdır-Alt geçitler kesinlikle doğru yerlere, rant yönelik olmadan yapılmalıdır
- -Semtlerde, yerel yönetim birimleri, çağcıl kent yapılaşması için önemlidir. Yerel semte birimleri mutlaka yaşama geçirilmelidir-Servisler yaygınlaştırılmalı, çalışanların özel araçlarıyla işe gitme zorunlulukları ortadan kaldırılmalıdır..” Ve bu haber yüzünden Behzat ve doğan grubu ve ben 5 milyar tazminata mahkum edildik.. Bu davanın işleyişi, nasıl kaybedildiğini diğer gerçeklerle birlikte hazırladığım “Çağcıl kent nasıl olmalıdır?” kitabımda detaylı bir şekilde işleyeceğim..
Beni asıl mahkum eden Gökçek değil, “Mühendis ve mimarlar geri zekalıdır” diyen bir kişiyi adeta savunurcasına, o kişiyi haksız ve seviyesiz eleştirdiğimi söyleyen ve beni bu nedenle onur kuruluna vermeye çalışan bazı meslektaşlarım oldu.. Böylesi bir kent saldırganını dikkate almayanlar, hatta iletişim içinde olanlar şimdi çıkmış Gar önündeki katlı kavşaktan söz edebiliyorlar, CHP’den aday olabilmek için.. İşte tüm bu gerçekleri dile getiren, Ankara savaşlarının başat aktörü, beyefendi Behzat Miser 15 Haziran 2010 Salı günü 42 yaşında aramızdan ayrıldı..
Nedret hanım ve sevgili kızı Helin, sevgili oğlu Mustafa Behzat’ın babalar gününü kutlayamadılar.. O’nu kaybetmediler, dediğim gibi aralarından erken ayrıldı.. Anılarını en iyi şekilde yaşatacaklardır yakınları ve sevenleri.. Savaşçı ve yılmayan bir duruşa sahipti..Kent sevdalısı, Ankara aşığı idi.. Radikal Ankara temsilcisi Murat Yetkin ayrılık töreninde, törendekileri Miser'i düşünmek için bir dakikalığına sessiz kalmaya davet etmişti..
Sessizce düşünüyorum ve Kent sevdalısının Ankara için verdiği savaşları aklıma getiriyorum: Örneğin, CHP’li meclis üyeleri karşı çıkmasına karşın, diğer üyelerin oy çokluğuyla Gökçek’in Behzat beyi Belediye meclisinden çıkartması. Çıkartıldı, çünkü bazı yolsuzlukları ortaya çıkartarak Ankara için savaş veriyordu…. Örneğin; “Ankara’yı susuz bırakan kuraklık değil Gökçek fiyaskosudur.... Başkentin su rezervi 13 yıldır aynı kaldı. Arıtma tesisinin ana boruları, ihmalden patlamış olabilir. Kentteki arıtma tesisinin yedeği yok. Gökçek nedense susuyor. Gökçek çıkıp konuşmalı..” diyerek verdiği Ankara savaşları..
Ankara için verilen savaşlar bir değil ki.. Oğullar için, STK ve kulüp satın almalar… Evrensel Hitit amblemini sırıtan alıntı/çalıntı kedilere emanet etmeler.. Gökkuşağı ve Konya yolu köşk inşaatları için halkın parasını çerçöp etmek.. Borç sildirmeler.. Katlı kavşak bindirmeler.. İlçe Belediye başkanlarını, zerre kadar dikkate almamak, hatta yeni yasada, ilçe başkanların Büyükşehir’in atamasını kurgulamak.. Kentsel dönüşüm aldatmacasıyla, cepsel dönüşüm sürecini başlatmak…. Belediye yasasını adeta belediye kasasına dönüştürtmek.. Benim ülkemin “Babalar Günü” yok..”Babalar gibi satarım” diyen babaları var..
ŞEVKET ÇORBACIOĞLUTeknopolitikalar Platformu
Yorumlar
Yorum Gönder