Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk Samsun 19 Mayıs Lisesi'nde;
SAMSUN 19 MAYIS LİSESİ’NDE BULUŞARAK YİTİRİLEN ZAMANLARI YAŞAMAK–1 SAMSUN 19 MAYIS LİSESİ’NDE BULUŞARAK YİTİRİLEN ZAMANLARI YAŞAMAK–1
‘19 Mayıs 2011’de, 19 Mayıs Liseliler olarak özlem yüklü Samsun çıkarması yaptık.
İşte geçmişe özlemdeki (Lt, Nostalji) bu duygu yoğunluğunu ‘gelin hep birlikte’ anımsayalım ve hüzünlü dönüşlere yelken açalım: Bağışlamanız dileğiyle, şu bilgiçliğimle yazıya girmek istiyorum; “Yaşam bir hevestir, ilk ve son nefestir” ‘İlk ve son nefes’i nice nitel yaşayanlar olduğu gibi, nitel yaşayıp nicel yaşayamayanlar da var.
Evet, kısa yaşayanlar. Aramızdan erken ayrılanlar. Halk arasındaki deyimiyle ‘Ömrü kısa olanlar’. Dahası; ‘İyiler yaşamıyor’ dedirten yazgılar... Bizler yaşantının ortalarını aşmış, geçmişe özlemle bakan, geleceğin gizemli duruşundaki ürküntüyü ‘yadsısak da’ yaşayanlarız. Yaşam ölçünlüğünü (İng. Standart) Allah’ın izni ile yakalasak 30, dirensek en fazla 40 yıl yaşayacaklardanız.
Fakat yine de İşin en güzel yanı; dostlarımızdan, yakınlarımızdan, kısacası doğadan ve doğandan (insan) her an ayrılma olasılığı içinde olmamıza karşın hiç de ayrılmayacakmışçasına dolu-dolu yaşamaya çalışmamız ve direnmemiz… Bu direnişe 11/05/1970’lerde “Samsun 19 Mayıs Lisesi-6Ed/B-2054” öğrencisi olarak başlamışçasına beyaz kağıdı şöyle karalamışım: Gecelerin ardından günler doğar Gecemizi gündüzümüzü gün edelim.
Bir gün gecenin ardından, Habersiz bir gün doğar İşte bu süreçte kaybettiğimiz zamanlarla kazandığımız zamanları kendi özgünlüğünde kutlamasını, dahası yaşamasını ilke edinmenin zamanı geldi diyoruz ve özlemle geçmiş zamanı ‘ölmeyen arkadaşlıklarıyla’ buluşturuyoruz. Zamanları kaybetmiş olabiliriz, fakat dostlarımızı, arkadaşlarımızı, yakınlarımızı kaybetmediğimizi düşünüyorum. Bu nedenle, genellikle; ‘kaybettik’ sözcüğünü kabullenmeyip, ‘aramızdan ayrıldılar’ tümcesini yeğlerim.
Bizler, aramızdan ayrılanların anılarını yaşatmak, kayıp zamanı yeni zaman özgünlüğünde anımsamak için 19 Mayıs 2011’de Samsun 19 Mayıs Lisesi Pilav Günü’nde bir araya geldik ve de geleceğiz… Kimimiz işadamı-esnaf, kimimiz çalışan, kimimiz Hukukçu, kimimiz Mühendis-Mimar, kimimiz Doktor, iktisatçı, spor adamı, kimimiz emekli dertli, kimimiz siyasetçi, bürokrat, fakat hepimiz insan olarak geldik 19 Mayıs Lisesi bahçesine ve tıpkı dünyaya yeni gelmiş bebek çığlıklarıyla birbirimizin boynuna atıldık. Sevincin, hüznün ve heyecanların harmanlandığı bir duygu yoğunluğu yaşandı.
Yaşandı, çünkü; “19 Mayıs 2011’de; 19 Mayıs Lisesi günleri derken, yıllar geçmişti erken” Samsun 19 Mayıs Lisesi’nin bahçesinde ‘19 Mayıs 2011’in saat 13’ünde’ geçmişin tanıdık yüzlerini tanımanın, yani önceki bilgileri tetikleyip ‘bu Ali, bu Ahmet demek için’ çıkarsamaya çalışmanın gerilimi yaşanıyordu ‘bakışlarda’ adeta? Samsun çıkarmamız; Büyük önder Atatürk’ün, ’19 Mayıs 1919’daki Anadolu’ya çıkışın ‘İlk adımı’ ile karşılaştırılmayacak bir Samsun çıkarması değildi ama çok anlamlıydı bizler için.
Bu son Samsun çıkışında kimler yoktu ki; Erkan Eray, Murat Tıkıroğlu, Ahmet İhsan Kalkavan, Abdullah Necmettin Gündüz, Necile Gündüz Çokay, Ayla Horoz Oktav, Şaban Öztel, Fehmi Pelit, Veysel Keleş, Abdullah Göçet, Nihat Tıkıroğlu, Enis Özdoğan, Semih Şahinkaya, Abdülkadir Samangül, Yüksel Erdoğan, Şuayip Erişkin, Şemsettin Aslan, Yakup Akmaz… Tanıdık yüzler; Cüdi İmamoğlu, Tanju Çolak, Celil Sağıroğlu…Öğretmenlerimiz Lütfü Dündar, Özden Özdemir, Mustafa Durmaz, Sezai Serdaroğlu… Olmayanları veya görüşemediklerimizi sayabilir miyiz?
Çok zor, ama yine de deneyelim: Aysel Horoz, Emel Onursal, Fatma Berke, Ferhan Arol, Binnaz Türker, Gülseren Göksuoğlu, Aysel Pehlivan, Gülşen Pehlivan, Naile Ural, Muammer Semiz, Ahmet Cerit, Esat Sevuk, Engin Erik, Suat Lafçı, Eriş, Çelik, Servet Murat Kamacı, Metin Çetindağ, Hüseyin Hamamcı, Kenan Altıparmak, Nedim Nasrettinler, Şefik Öztürk, Emin Özkaragöz, Ersin Alemdağ, Abdullah N. Kaleli, Hüseyin Çorbacıoğlu, Yasin Alemdağ, Aynur Keskin, Hasan Muti, Hasan Bölükbaşı, Ülvi Özçalcı, Varol Türker, kuzeni Selami Türker, Atıla İskender Edis, ağabeyi Yavuz Edis, Ali Şahin, Sinan Bulut, Kurtuluş Demirpençe, Işık Kayhan, İlhan Cüre, İrfan Cüre, Vedat Yılmaz, Erdal Kılcı, Ali Fuat Ak, Tahir Vardar, Musa Baştuğ, Zafer, Mehmet Türkmen, Nuri Aytekin, Selahattin Koloğlu, Kenan Durukan, Halis Şişman, Ali Can Gökçe, Mustafa Şentürk, Köksal Piyade, Hamdi Çatalsakal, Dursun Ali Almaz, Alaaddin Kartal, Mahmut Sinan Ünsal, Mehmet Kemal Ünsal, Yahya Taşkıran, Mehmet Yaşkafa, Cengiz Türker, Hüseyin Uçar, İlhami Yavuzaslan, Cengiz Gül, İbrahim Aydemir, Mustafa Kademoğlu, Hayrullah Denizci, Zeki Çalışkan, Nevzat Telci, Mehmet Kaya, Muharrem Özeren, Cemil Ercan, Ziya Akbaş, Necati Başustaoğlu, Nuri Dural, Mevlüt Ekmekçi, Mehmet Öngör, İsmet Bayrak, Mehmet Akyürek, Mümin Coşkun, Birol Yücetepe, ikizler Hasan-Hüseyin Seyhan, Hikmet, Mustafa Türkoğlu, ağabeyi Yılmaz Türkoğlu, Selim Ağca, Haluk Uğurlu, Metin Demir, Aytekin Ceylan, Adil Yüksel… Ya, olmayan öğretmenlerimiz; Hukukçu amcam Şefik Çorbacıoğlu’nun ve en büyük kuzenim İnş. Müh. Nafiz Çorbacıoğlu’nun da hocası, hocaların hocası sevgili Meliha Atasagun, Ahmet Çağlayan, Nüri Günay, Ali Riza Daltaban(Bisikletin dışında, Hava-Kara-Deniz ulaşım araçlarını sürebilen bir yetenekti), Solmaz Teğmen, Mereddet Sarabil, Mualla Sarıyiğit, Beşir Sağlam (Müdür), İbrahim Tunalı, Turkay Sungurtekin, Ahmet Düzköylü, Salih Karadağ (Kürt Salih-Bilkent’te), Edebiyatçı Mustafa Kırcı (At kafa), fizikçi Vedat bey, Nimet Uçkan, Pakize Ozantürk, Samiye Anakök, Cemal Aşçı, Yıldız Düzköylü, Ekrem Tığlı, Azmi Şahin, Rahmi Türker, Erol Kural, Kamil Saka, Nazmi Uçan, Reyhan Bayzat, Naci Uzun, Adnan Müezzinoğlu, Pembe Demir, İsmet Yüksel, Semra Bartın, Kemal Karagöz, Burhan Paçacıoğlu, Cahide Mursal, Ayşe Tahmiscioğlu, Erol Tahmisçioğlu, Ruşen Yelken, Aziz İskenderoğlu, Recep Öztürk, Orhan Korkmaz, Aydın Kılıçkıran, Harun Şekercioğlu, Kenan Burkut, Haydar Koyun, eşi Meral Koyun, Osman Yalın(Dersi tatil olanın, tatili ders olur özlü sözün sahibi), Doğan Akın, Rasim Akın, Beden eğitimi öğretmenlerimiz Tömris Acartürk ve Kenan Çeviker(Gençlerbirliği eski topçusu.
Lise takımına beni almazdı, çünkü çalım atma tutkusuyla, kolektif futbolu bozduğumu söylerdi. Ve bir gün bana, al bu topu evine götür yatarsın onunla ve bir daha gelme seçmelere diyen sevdiğim hoca), Ziya Uğurlu (Paya. Haluk’un babası. Babasını kızdırmak için, uzaktan demir paraları gösterip ‘baba bunlar ne diye sorardı ve Ziya bey de her defasında ‘Paya’ diye yanıtlardı. Çok sevecen ve saf, temiz bir hocamızdı), Ayşe Sevindik, Muzaffer Güler ve tam bir beyefendi Sanat Tarih hocamız Korkut Öndin. Ve Sıtkı Çağlayan.
Bu sevgili hocama birkaç satır ayırmak istiyorum: 15/111968’de hediye ettiği “Sibel’i Tanır mısınız?” adlı şiir kitabını hala saklarım. Orta okul’da Türkçeden bütünlemeye bırakarak bana yazma tutkusunu aşılayan, Lise’de de dersimize giren sevgili hocam. Aksiseda Matbaası’nda Aralık 1967’de bastırdığı Kitabının sonundaki şu dizeler hala aklımda:
- Aşk için yanan gerek
- - Canan için can gerek
- - Sevdik o halde varız,
- - Can içre can yanarız…
- -Aşk yoluna can koyarız
- -Aşka gideriz aşka…-).
Çoğunun nerede olduğunu dahi bilmiyoruz. Gönül ister ki Erkan Eray, Murat Tkıroğlu ve Abdülkadir Samangül’ün başlatığı süreç ile iletişim kurarız. Sevgili Atila Gümüşel, Bülent Atasagun, Cemal Gencer, Yalçın Caner’in, Hava izcisi Ramazan’ın (Üniversite sınavı için gittiği İstanbul’da bekar evi yangınında aramızdan ayrıldı) ve de ağabeylerimiz Haluk Karayalçın ve Mehmet Kambur’un (O felaket Ankara’daki uçak kazası…) aramızdan erken ayrılışını bir kez daha anımsamak hepimizi tekrar üzdü. Sevgili Emin Özkaragöz kardeşimizin yaşadığı büyük acıyı da…
Kaçınılmaz ilahi evrensel yazgıyı hangimiz yaşamayacak ki?
Kimimiz ‘mutlu iken’ ve de erken. Kimimiz ise bu erken terk edişlerin dayanılmazlığında... Yaşıyoruz da; Önemli olan bu beklenmedik terk edişleri kayıp olarak görmemek ve sevdiklerimizin anılarını yaşatarak; sadece aramızdan erken ayrıldıklarını kanıtlayabilmek.
Kim bilir kaç arkadaşımız kaçınılmaz İlahi evrensel gizemli yazgıyı yaşadı bilmiyoruz. İşte, dayanışma boyutundaki özlem yüklü iletişimin özdeki amacı, bu bilinmezlikleri ortaya çıkarmak. Hepimiz birbirimizden gurur duyuyoruz, fakat ben, özellikle Ortaokul’dan ve 19 Mayıs Lisesi’nden arkadaşlarımız Ahmet İhsan Kalkavan ve Necile Gündüz Çokay’dan gurur duydum. Çünkü her ikisi de TBMM’ine girme şansını yakalamışlar CHP’den…
Bildiklerimizin içinden, Yine 19 Mayıs Lisesi’nden arkadaşımız Yusuf Ziya Yılmaz’ın uzun yıllardır Samsun Büyükşehir Belediyesi Başkanlığını yapması, Vedat Yılmaz’ın Gazi Belediye Başkanlığında bulunması gururlandırdı bizi. Ve Ortaokul’da iken, ‘Ben atom mühendisi olacağım’ diyen Yekta Gürsel’in dediğini gerçekleştirerek ‘bir bilim insanı olarak’ Nasa’da çalışıyor olması…
Ve bazı bizlerin, Özel kamu sektöründe üst düzey görev alması, ilgili sivil toplum kuruluşlarında, meslek odalarında Genel Başkanlık, Genel Sekreterlik görevleriyle milletin vekilliğini üstlenmeleri, gurur verici süreçler, fakat en gurur verici olanı da yıllar sonra bir araya gelebilmektir.
‘Dile kolay, akla zor bir olay’ çok yıllaaar sonra birlikte olmak… Olmalıyız da…Ortaokul’da; Murat Tıkıroğlu, Metin Çetindağ, Erkan Eray, Engin Erik, Nedim Nasrettinler, Suat Lafçı, Eriş, Çelik, Esat Sevuk, Hasan Muti, Bülent Atasagun, Kenan Altıparmak, Hasan Bölükbaşı ve diğerleriyle koşuşturmalarımız gözlerimin önünde hala. Pazen derdik Hasan’a, çünkü o bir Çarşambalı idi ve yumurta topuk gezerdi.
Yıllar sonra bir akrabasıyla tanıştım; Çevre Mühendisi Yılmaz Kilim kardeşimle, selam gönderdim, geri dönmedi.
Evet; pazen derdik, çünkü beden eğitim dersine, büyük annelerin yeşil paçalı uzun pamuklu donuyla çıkmıştı.
Nedeni; beden eğitim öğretmenimiz sevgili Tomris Acartürk ille de eşofman ile çıkması konusunda ısrar etmesi idi. Ya da dersten atar, yok yazardı. Çünkü o sürekli sıraya pantolon ve yumurta topuk ayakkabıyla girerdi.
Eski arkadaşlıkların ve eski Samsun’un tarihçesini öteleyip, 100 yıllık Samsun 19 Mayıs Lisesi’nin tarihçesine değinmek isterim:
- 1- 1912… Samsun Sultanisi (Mekteb-i Sultanisi)-Samsun Ticaret İdadisi(Lise- Dahası; üstün öğrencileri bir yerlere hazırlayan okul anlamında)
- 2- 1914… Askeri Hastane
- 3- 1919: İngiliz İşgal Kuvvetleri Karargâhı
- 4- 1923… Darül Eytam (Yetimler Mektebi)
- 5- 1926… Samsun Ticaret Mektebi-Samsun Ortaokulu
- 6- 1927… Samsun Lisesi
- 7- 1952… 19 Mayıs Lisesi
- 8- 1967… Atatürk Ortaokulu
- 9- 1993… Samsun Lisesi
- 10- 1998… Atatürk Anadolu Lisesi Samsun 19 Mayıs Lisesi;
1800’lerin sonlarında, çağın gerektirdiği yenilikçi yapılanma çabalarını sürdüren Osmanlı Devleti Maarif Nezareti, Rüştiye (ortaokul) ve İdadilerin (lise) yüksek öğretime öğrenci hazırlamada yetersiz kaldıklarını görerek, "Sultani" adı altında, mevcut kurumlardan farklı statü ve yapıda eğitim kurumlarının oluşturulmasını planlı olarak uygulamaya koymuş, bu çalışmaların ilk örneği olarak da Fransız eğitimci M. Savier'in yönetiminde 'Galatasaray Sultanisi' kurulmuş.
Daha sonra; Bab-ı ali de Mektebi Sultani'nin bir lisan lisesi halinde açılması kararlaştırılınca Osmanlı Hükümetinin müracaatı üzerine Fransa Hükümeti değerli bir öğretmen ve idareci olan M. De Salve yi Istanbul'a göndermiş. 20 Ağustos 1868 - 22 Aralık 1871) Okulun ilk müdürlüğünü yaptı. Bu çalışmadan arzu edilen verimi elde eden Maarif Nezareti, 1908'den sonra Sultani'lerin her ilde bir tane olmak üzere yaygınlaştırılması çalışmasını başlatmıştır.
Samsun 19 Mayıs Lisesi; Avrupa kökenli bir eğitim-öğretim kurumu olarak, Galatasaray Lisesi ve Kabataş Erkek Lisesi gibi ülkemizin ilklerindendir. Özdeki amaç, eğitimdeki modern çağın gereklerine uygun eğitimde iyileştirme, yenileştirme başlatmaktır. Kabataş Erkek Liseleri gibi 1908’de temeli atılmıştır ve 1912’de eğitime başlamıştır. Esin kaynağı Galatasaray Lisesidir. Büyük önder Atatürk, Kurtuluş savaşına Samsun’dan başladığı gibi, eğitim savaşına da Samsun’da başlamıştır.
Atatürk, ilk 24 Eylül 1924’te okulu ziyaret etmiştir. 1927’de Samsun Lisesi olunca, Atatürk ikinci kez, yeni Türkiye’nin ilk Cumhurbaşkanı olarak ziyaret etmiş(26 Kasım 1930), öğrencilere tarih dersi vererek “Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz...
Öğretmenler! Cumhuriyet, fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli muhafızlar ister. Yeni nesli bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir. Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmenleri ve eğiticileri, sizler yetiştireceksiniz... Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir” tarihi konuşmasını Samsın 19 Mayıs Lisesi’nde yapmıştır.
19 Mayıs Lisemin bahçesini dolaşıyorum, Erkanları beklerken. Devasa demir kapının hemen sağında başlayan çam ağaçlarının arasında gizlenmeye çalışan, tek katlı, Fransızca ‘Pavyon’ denen “L” şeklindeki uzun yapıyı aradı gözlerim. Belli ki, bir daha gözükmemek üzere tümden gizlenmişti. Bu tek katlı bina; 1900’ün ilk yıllarında inşa edilen dar üç katlı “U” şeklindeki tarihi yapının ek binası idi.
Özlemle andığım “U” şeklindeki tarihi yapı; 1952 yılında 19 Mayıs Lisesi adını almış. Ortaokulu burada okudum ben. Fakat nedense, 19 Mayıs 1919 ruhundan koparılırcasına, 1993’te Samsun Lisesi’ne dönüştürülmüş ve şimdilerin Atatürk Anadolu Lisesi adını alarak dar bir alana sıkıştırılmış. Tarihi “U” yapı; hemen güneyinde ‘üzerinde pineklediğimiz’ sokak mobilyası diyebileceğim diz yüksekliğindeki taş bir duvar ile, “L” biçimindeki Pavyon dediğimiz iki katlı binadan ayrılırdı.
“U” yapı ile “L”yapının arasında bir Voleybol sahası bulunurdu ve çevresi demin vurguladığımı gibi çam ağaçlarıyla çevrili idi. Ek binanın hemen güneyindeki ‘Kız Enstitüsü’nün bahçe duvarıyla sınırlı, küçük çam bahçesi benim gizli ders çalışma alanımdı. Sözel dersleri yüksek sesli okur anlatırdım kendime bu alanda. Haylazlığa fazla zaman ayıran bir çalışkandım. Bu nedenle haylazlık zamanım, çalışkanlık zamanımı hep geçmiştir.
1960’ların başlarında ‘Milli Eğitim Bakanlığı’nın, bağımsız spor salonlu bitişik nizam tip proje olarak inşa edilen-ki 1990’ların sonuna dek bu tip proje uygulandı- yeni yapı, bu tarihi yapıların doğusuna konuşlandırılmıştı. Kuzeyinde spor salonu, Doğusunda Ticaret Lisesi ve Erkek Sanat Lisesi, kuzey doğusunda İmam Hatip Lisesi bulunurdu. Yani, İstasyon mahallesindeki 19 Mayıs Lisesi’nin çevresi tümüyle okullarla çevrili idi. Ve bu 56’lar semtine doğru uzanan ‘Eğitim vadisi’ izlenimi veriyordu.
Doğrusu, ‘Okullar Yerleşkesi veya Öğretim yerleşkesi’ Bu okular vadisinin dokusu bozulmuş. Üzülerek belirteyim, bozulma 19 Mayıs Lisesi’nden başlamış. O tarihi binayı tümleyen ek “L” bina(pavyon) ve o’nu çevreleyen bahçeler ve de çam ağaçları, voleybol ve basket sahaları, güneyindeki küçük futbol antrenman sahaları yok artık. Erkek Sanat Okulu’nun o görkemli çamlık alanları da yok, yok, yok; beton çok, çok, çok.…Okullar, ille de 19 Mayıs Lisesi’ni ve de Sanat Okulu’nun çevreleyen yeşil alanlar, dahası çam ağaçlarının doğa raks alanları yerlerini otoparklara, plastik sandalye ve masalara, basket ve voleybol sahalarına ve örgülü halı sahalara bırakmış.
Bu sahalarda koşuşturan gençlerimiz de bu tel örgülü halı sahalara hapsedilmiş. O tarihi dokuyu yaratan, yapı bütünlüğü Anadolu Lisesi ile bozulmamalıydı. Değil bu doku, 19 Mayıs Lisesi’ni tip projeli dokusu bile bozulmuş. Tarihi dokuyla bütün modern bir 19 Mayıs Lisesi müthiş bir ortam yaratırdı. Böylesi bir projesel kurgu gerçekleştirilebilirdi. Yani; hiç değilse şu anki 19 Mayıs Lisesine, dış mantolamayla belli boyutta bir estetik kazandırılabilirdi. Liseler bir zamanlar Türkiye’mde; İstanbul Kabataş Lisesi, İstanbul Lisesi, Samsun 19 Mayıs Lisesi ve Trabzon Lisesi diye sıralanırdı.
19 Mayıs Lisesi’nin bugünkü sıralamadaki yerini bana söyleyebilir misiniz?
Eğitim ve öğretim kadrosunun yaratığı disiplinli ve sıkı kurallı etkin eğitim yapısıyla ünlenmiş bir okuldu, 19 Mayıs Lisesi. Sosyal, sportif ve kültürel başarılarıyla ünlenmiş bir okuldu 19 Mayıs Lisesi. Yukarıda adını saydığımı değerli öğretmenlere sahip bir okuldu, Samsun 19 Mayıs Lisesi. Üniversite sınavlarındaki başarılarıyla ünlenmiş bir okuldu 19 Mayıs Lisesi… Fakat o ünlenmiş bir 19 Mayıs Lisesi şimdilerde önlenmiş bir 19 Mayıs Lisesi izlenimi verdi bana.
19 Mayıs 2011 günü; gözlerim aradı o başarıları, gözlerim aradı o tarihsel ve doğasal dokuyu, gözlerim aradı o arkadaşlıkları dostlukları, gözlerim aradı birer efsane olan sevgili öğretmenlerimin disiplinli, eğitici kurallı ve kararlı duruşlarını. Gözlerim aradı; benim gibi bir haylazı Mühendis yapan öğretmenleri…
Samsun 19 Mayıs Lises’i neden ‘en azından’ bir İstanbul Lisesi varsıllığına kavuşturulmaz ki?
Pilav günü daha katılımlı, etkinlikleriyle daha kültürel ve tarihsel derinliklerle varsıllaştırılabilirdi…
Bu varsıllığı sağlayacak, tarihsel malzeme fazlasıyla var. TC’nin temellerini atıldığı ‘Kurtuluş Savaşı’nın başladığı kent olma onurunu taşımak varsıllığın en büyüğüdür. Bu varsıllık iyi işlenebilir, 19 Mayıs Lisesi pilav gününde. Dahası, bu etkinliğe kültürel ve sanatsal etkinlik işlevi yüklenebilir; “Samsun 19 Mayıs Lisesi Kültür, Sanat ve Kurtuluş Günü Etkinlikleri” adıyla. Salt 19 Mayıs Lisemiz mi; Samsun’un kentsel planlaması gerçekten içler acısı (ileri sayfalarda işleyeceğim)…
Samsun’a ‘19 Mayıs 2011 günü 19 Mayıs Lisesi’nde buluşmak için’ hepimiz bulunduğumuz kentlerden akın etmeye başladık. Son 15 yıldır zaman-zaman telefonla görüştüğüm Murat Tıkıroğlu ile 30 yılı aşkın Ankara’da olmamıza karşın, Lise sonrası ilk kez Otobüs terminalinde karşı karşıya geliyoruz. Bu resmen ikimizin eksikliği idi. Bu eksikliği; yaşamın akışındaki kaçınılmaz zorluklarımızı eklediğimizde kısmen hafifletebiliyoruz.
Yine, Erkan Eray, Şaban Öztel, Yakup Akmaz, Veysel Keleş, Abdülkadir Samangül, Ahmet İhsan Kalkavan, Necile Gündüz Çokay ve diğer Ortaokul, Lise arkadaşlarıyla hiç de kısa olmayan yıllar sonra bir araya geleceğiz… Böylesi bir zaman ötelemesini, yani gecikmiş buluşmaları kim ister ki. İnsanın yazgısını belirleyen düşün ve anatomik atlası, yaşam koşulları nedeniyle bizleri farklı coğrafyalara taşıdı. Bu da kaçınılmaz olarak zamanlarımızı öteledi.
Bunu geç de olsa durduran, doğrusu 19 Mayıs 2011 ‘özlem yüklü coşkulu buluşmasıyla’ ötelediğimiz zamana dur diyen, başta Murat Tıkıroğlu, Erkan Eray, Şaban Öztel ve Abdülkadir Samangül arkadaşlara teşekkür etmek gerekir. Kendime de teşekkür edeceğim, çünkü iletişim kolaylığı internet aracılığıyla belli süreçlerde benzer girişimlerim Erkan Eray’a ulaşmamı, sayesinde de 19 Mayıs Lisesi’nden sevgili arkadaşlarıma…
Örneğin 19 Mayıs Lisesi’ni Türkiye üçüncüsü yapan, Ömer Çolaklı, Esat Sevuklu kadronun 1.65’lık devasa kalecisi(yani çok başarılı) şimdinin hukukçusu, Muammer Semiz kardeşime ulaşmamı sağladı. Tıpkı Murat Tıkıroğlu gibi, çünkü Muammer de 30 yılı aşkın Ankara’da idi ve daha yeni buluşuyorduk. Şunu yadsımayalım, dostlukları ve arkadaşlıkları öteleyen insanın kendisidir, duyarsızlığıdır…
Yine de diyorum ki; Asırlar yılları, yıllar ayları, aylar haftaları, haftalar günleri, günler saatleri, saatler dakikaları, dakikalar saniyeleri ve saniyeler saliseleri tüketerek çoğalsalar da, bu zaman çoğalmalarını duyarısızlıklarımız beslese de, bizleri asla tüketemeyecek ve gün gelip b öylesi buluşmalara yaşanacaktır. Yeter ki; 19 Mayıs Lisesi günlerini daha ilerilere taşıyıp, dostlukları, arkadaşlıkları sevgi ve saygıları kurumsallaştırarak korumaya alalım.
19 Mayıs 2011’in ilk saatinde başlayan Ankara’daki yolculuk, 6. saatinde Samsun’da sonlandı. Yani 19 Mayıs 2011 sabahının 6’sında Büyükşehir Belediyesi'nin Yeşilkent Beldesi çevre yolu Kavşağı’nda inşa ettiği(11Ağustos 2006) ve okul arkadaşımız ‘Belediye Başkanı’ Yusuf Ziya Yılmaz adı verilen Samsun Şehirlerarası yeni Otobüs Terminalindeydim. Servis aracıyla Tekel’e yakın, yani İstiklal caddesi son durakta indirmesini istedim.
İstiklal caddesi deyince çağrıştırdı; Samsunluların çoğu; Subaşı İlköğretim Okulundan, Tekel Kavşağı/Cengiz Topel otobüs durağına dek (Kılıçdede, Bahçelievler ve 56’lar bölümü) olan güzergahın resmen İstiklal caddesi olduğunu bilmez. Genelde bu caddeyi dik kesen Lise caddesinin doğu kısmına 56’lar caddesi, batı kısmına ise, 1980’lerden sonra ‘Mecidiye Caddesi kadar ünlenen’ Çiftlik caddesi (Samsun’un içerdeki çiftliklerden geçen ilk caddesi) der. Çiftlik caddesinin bitimi Şehir kulübü yakınları sonrasına da İstiklal caddesi olarak adlandırır.
Gaziosmanpaşa eteğinden başlayıp, Büyük ve Küçükesat’ı kat ederek Koleje inen Ankara’nın en uzun sokağı Başçavuş sokağı gibi, Samsun’un da en uzun caddesi İstiklal caddesidir. Fakat halkımızın yaratıcılığı veya kendiliğinden İstiklal caddesini üçe bölmüş. Belki de, adres kolaylığı içindir… 19 Mayıs 2011 sabahının altısında, İstiklal caddesinin devamı 56’lar caddesi ve 56 evleri, Bahçelievler, Kılıçdede, Yenidoğan, 19 Mayıs, Rasathane, Hürriyet, Çiftlik mahalleri Kumluk, 19 Mayıs Stadyumu ve de Çiftlik caddesi ile Lise caddesindeki anılarımın eşliğinde, şimdinin “Gazi Belediyesi” çevresini dolanmaya başladım.
Tüm buradaki anılarımın bir kısmı bana eşlik etmemekte direniyor. Bu nedenle var olanlardan yardım isteyerek, Tekel’in arkasındaki Kılıçdede ve Bahçelievler mahallesine sıkışmış Mert ve Hamdipaşa sokağını arıyorum. Bulmak o denli güç ki, benim o koşuşturduğum yeşil alanların her yanları beton sarmış; sokak sokağı, cadde caddeyi görmüyor; ortalık adeta gri beton tarlası…
Demem o ki; yeşil kalmamış. Tekel’in arkasında top oynadığımız alan, dolmuşçu Koreli’nin son durağı idi. Koreli diye tanınırdı. Aklımda kaldığı kadarıyla adı Mehmet Koç’tu. Babamın arkadaşı idi ve Kore’de gazi olduğunu söylerdi. Babamın Suer’lerin arkasında, Zerenler atölyesinin yakınındaki ‘Teknik araba Atölye’si, yani tamirhanesi vardı.
Dolmuşçuluğu ilk babama öneriyorlar, fakat babam o ara daha önce Adana’da Enver Çorbacıoğlu amcamla açtığı ‘Teknik Şoför Okulu’nu tekrar açmayı düşündüğü için kabul etmiyor. Ve babamın atölyesinde onarılan eski siyah burunlu Ford ile Mehmet amca 1964’lerde dolmuşçuluğa başlıyor. Lüx dondurmacı amcanın adını bilmezdik. Sakız dondurması öyle güzeldi ki, be o tadı ‘çok sonraları tanıdığım’ Maraş dondurmasında dahi bulamadım. Korelinin son durağında durur.
Koreli amcanın pompalı kornasını duyunca, dondurmacı amca aklımıza gelir, koşa-koşa İstiklal caddesine inerdik. Zaman-zaman konuşurduk Koreli amcayla. Babamı iyi tanırdı. Koreli amca bir gün dondurmacı amcaya; “Bunun babası Nihat Çorbacıoğlu’nu ağabeyim gibi severim. Adana’daki şoför okulu vardı. Yılmaz Güney’e ehliyet vermiş adamdır. Burada da, tamir atölyesi vardı. Dolmuşçuluk ilk o’na önerildi kabul etmedi, çünkü Şöfor Okulu da açmak istiyordu… İşi yaver gitmedi, şimdi DSİ’de şoför’ dediğin hiç unutmam…” Yılmaz Güney’in kim olduğunu Koreli amcadan öğrendim. Koreli amcanın güzergahı, Saathane, Subaşı, İstiklal caddesi ve Tekel’den aşağı inerek Irmak mahallesinden geri döner ve bizim o noktada, yani Tekel’den aşağı Irmak mahallesine indiği noktada yolcu beklerdi ve dönüşte, çiftlik caddesine girmezden, sağa Lise caddesine dönerek, Samsun 19 Mayıs Lisesi giriş kapısının karşısındaki Gazi caddesinden, Saathane’ye inerdi..”
İşte Koreli amcanın ve Lüx dondurmacısının son durağı olan çamlar ve ağaçlar, Çarşambalı İbrahim’in evinden alabildiğine İstiklal (çiftlik) caddesine uzanan yeşil alan yok artık. İşte bu yeşil alanın batı ucundaki ‘Çiftlik caddesine adını veren’ uçsuz bucaksız Saim bey çiftliği yok artık.
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
Teknopolitikalar Platformu
evesbere@gmail.com
GSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder