Atatürk'ü karalarken Atatürk'ün devletçi politikalarını uygulamak çelişki değil mi?
DEVLETÇİLİĞE DÖNÜŞ YAPAN TÜRKİYE KÜRESEL EFENDİCİKLERİ GERÇEKTEN GEÇECEK Mİ?-1 AKP iktidarı statükocu ve devletçi mi oldu?
Doğrusu, AKP iktidarı hem kel(devletçi) hem fodul(özelsektörcü) mu?
Bu soruları çoğaltabilirsiniz. Çünkü; AKP, bir oyana bir bu yana yatan şaşkın gibi, Erkin Koray şarkısını söyleyerek; sürekli kendisini güncelliyor…Güncelliye-güncelliye gücü kalmayacak gibi…
Y.Bulut; Türkiye’nin hızla büyüdüğü ve AB ülkelerini bu büyümeyle geçerek, dünya’da Türkiye ve bazı Uzakdoğu ülkeleriyle birlikte, Avrupa’da tek kalkınan ülke olacağını söylüyor.…
İyi de, bu nasıl olacak?
Bunun için; ‘Sürdürülebilir kalkınma olgusunu’ nasıl yaşama geçireceksin?
Bunun için; Ülkemin sosyal ve ekonomik gönencini artıracak %6 büyümeyi ve ardından ekonomik ve sanayi kalkınmayı nasıl sağlayacaksın?
Bunun için; salt Arap ve Uzakdoğu ülkeleriyle eşgüdüm(Fr. Koordinasyon) yeterli mi? Avrupa ve Avrupa Birliği ile de eşgüdümü sağlaman gerekmiyor mu?
Bunun için; özellikle AB’nin büyüme hızının düşmemesi zorunluluk değil mi? Yani bu ülkelerle ‘büyümen ve kalkınman için’ gerekli ‘ithalat-ihracat’ dengesine gereksinimin zorunluluk değil mi? Dahası AB pazarına gereksinimin yok mu?
Bunun için; ABD(dolar) ve AB(euro) piyasalarında yaşanan sıkıntının yarattığı dünyadaki durgunluğu nasıl aşacaksın?
Bunun için; tüm bunlar bir yana, doğal kaynaklardaki yetersizlik, iklim değişikliği, orantısız bilgilerin, nüfus dalgalanmalarının küresel çözümleri bağlamında gerekli küresel yönetişim ve işbirliği eksikliğinin giderilmesi gerekmiyor mu?
Şaka gibi; gelişmekte olan 7 ülke, yani “E-7” diye tanımlanan, Türkiye, Rusya, Endonezya, Çin, Hindistan, Meksika ve Brezilya, gelişmiş 7 ülke(G-7) olan, ABD, Almanya, İtalya, Fransa, Kanada, Japonya ve İngiltere’yi geride bırakacakmış. Bu nasıl olacak? Bu ülkeleri geri bırakırken, bu ülkelerin Pazar işlevi yok olmayacak mı, yok olan pazarda ne satacaksın da E-7 olarak G-7’yi geride bırakacaksın, be geri…
Tüm bunları başarman için, sen Türkiye; yeni vergilerle, yeni ekonomik destekler getirmen gerekmiyor mu? Vergiyi özel sektöre nasıl kabul ettireceksin? Ekonomik kayıpları hangi bütçenle destekleyeceksin’
Ekonomide 40 gün sonrasını tasarlayamayan ülkem, 40 yıl sonrasını ‘küresel egemenlerin eline tutuşturduğu sömürü reçeteleriyle’ tasarlamaya çalışması bana inandırıcı gelmiyor. Bence batının küresel efendisi için çalışılıyor.
Belirli kısıtların olduğu bir durumda, belirli bir amaca yönelik en uygun çözümün bulunması için geliştirilmiş bir yöntem olan “Yöneylem” ilkesini bahane ederek, önce örtük ‘kur çapası’ ile Enflasyonu yendik, şimdi sıra geldi ‘Cari açık’ canavarını halletmek diyerek sürekli politika değiştireceksin, bunun için de; bazen ‘Yüksek kur, düşük faiz’, bazen ‘Yüksek faiz, düşük kur’ yöntemi uygulayacaksın, yani ekonominin iklimini mevsimsiz, bir sıcak, bir soğuk değiştireceksin, ve de yüksek faiz-yüksek kurla yüksek tansiyona neden olacağını aklına getirmeyeceksin. Hade be ordan. Enflasyon canavarını hallederken, ‘cari açık canavarını’, Cari açık canavarını, hallederken ‘Enflasyon canavarını’ salıvermek, ekonomi biliminin neresine konuşlandırabiliriz ki?
Bu noktada bir antrparantez açacağım.
Soru 1:
Cari açık ne demektir?
Yanıt:
Cari, Arapça bir sözcük. Var olan, geçerli olan anlamındadır.
Anlam bu iken nedense ‘var olan açık’ veya ‘geçerli olan açık’ demeyiz de ‘cari açık’ deriz. Lazcada “G” ile başlatırsanız yemek anlamında “Gari” olur. ‘Cari açık’ dediğinizde hiç de yemek anlamı doğmaz; aksine bir ülkeye giren dövizin çıkan dövizden küçük olmasına denir. Eğer bunun tersi olursa, yani giren döviz çıkan dövizden büyük olması halinde ‘Gari’ olur, yanı Türkçesi yemek.
‘Cari hesap’ üç şekilde oluşur; 1- Dış satım ve dış alımdan 2- Karşılıklı hizmet ticareti olan taşımacılık, turizm ve sigartacılık 3- Yurt dışında çalışan işçilerimizin veya ülkemizde çalışan yabancı işçilerin, ülkemize ve dışarıya döviz aktarımlarıdır. Doğrusu, buna; döviz giriş çıkışlarıdır.
Soru 2: “Cari açık 10 ayda 65 milyar doları aştı, hedef tutacak” ve de “Üçüncü çeyrekte 8.2 büyüyüp dünya ikincisi olduk, 9 ayda 957,3 milyar lirayı yakaladık” ne demek?
Yanıt:
Resmi olmasa da, kayıtlara geçmese de, hormonlu renkli basının yağdanlık katsayısını artırmasıdır.
Veya ben ekonomiyi bilmiyorum değil, hiç anlamıyorum ve alıntı çalıntı boyutunda yazmaları oynuyorum.
İyi de; Sayın Abdullah Gül bile; “1 dolarlık ihracatın içindeki 82 sentlik ithalat rahatsız ediyor…İhracatımızın ithalata bağımlılığı da bir o kadar yüksektir. Bu hepimizi rahatsız etmesi gereken ciddi bir yapısal sorundur. Dolayısıyla yüksek cari açık vermeden, hızlı büyümeyi gerçekleştirmenin yollarını bulmalıyız.” derken, sen köşende AKP’yi ayakta tutmanın özgörevi için olmadık umut aşılamasıyla ‘ithalat-ihracat dengesini sağlayacak üretim yapısını aklına getirmeyecek’ halkı kandıracaksın; bir kez daha; Hade be oradan, seni düşünce kiralayıcısı, seni…
“Eylül iyi, ama Ekim, Kasım, Aralık’ta Enflasyon artabilir, fark etmez; 2011’de düşürürüm.” diyorsun. Olmadı; bildiğiniz gibi, halkın bankalara emanet ettiği birikimlerini(paralarını) kısmen de olsa kurtarmak için, halktan topladıkları bu miktarın % 6’sini Merkez Bankası gözetimindeki hesaba yatırılmaktadır(Ar. Munzam karşılıklar diyoruz. Bu % 6 miktar yerine % 4 senet olarak tutmaya da Fransızca, Disponibilite diyorlar. Yani; halk bankalardaki birikimini istediği zaman çekebilmek için, bankaların hemen paraya çevrilebilecek, tahvil ve senet gibi değerli kağıtlar bulundurma zorunluluğu). İşte bu hesaba yatırılan % 6 miktarı düşürürüm, ve piyasaları rahatlatırım, ama asla faiz artırmam diyerek, çözüm geliştiriyorsun. Siz böylesi çözümü, küresel krizden kurtulmak için yapacaksınız. Daha doğrusu, faizi yükseltip, ulusal gelirin, nüfus artışının gerisinde kalmasını, yatırımların ve üretimin durmasını ve de işsizliğin artmasını(Bu yaşanan Fransızca Resesyon diyorlar) istemediğiniz için… İyi de, bu olgunun önünü almayı ekonomi bilimi ile örtüştürmeniz olası mı(bilmediğim için soruyorum. Bilen sensin ya, bilirsin diye düşündüm)? Eğer bunda ısrar iseniz, birileri gibi sizi beslemek adına, bir öneri de benden; o zaman disponibilite’yi da kaldır ve yeni bir batık bankalar süreci ile halkın iki kuruşluk birikimine de son ver.
İlginç bir haber:
“THE Coca-Cola Company Yönetim Kurulu Başkanı ve CEOsu Muhtar Kent, Asya, Latin Amerika, Avrasya, Afrika ekonomileri ve Türkiye gibi ülkelerin hali hazırda bu krizi fazla hissetmediğini belirterek, Ancak ortada daha dikkatli olunması gerektiğine dair işaretler de var dedi.
Bu işaretlere değinilmesi için, kendimce birtakım işaretlerde bulundum.
Dünya ekonomisini yönlendiren ABD ve AB(Avrupa Birliği. Açmak zorunda kaldım, çünkü insanlar ABD’ye alıştığı için, AB’yi pek anlayamıyor) yönetiyor; Asya, Latin Amerika, Avrasya, Afrika ülkelerini yönlendirerek. Fakat yöneten krizde, yönlendirilip yönetilenler ekonomide iyi. Doğrusu onlar ekonomik durgunluk içinde(Fr. Resesyon), bunlar vurgunluk içinde… Ben bunu anlamıyorum. Bir gizemli el; İlahi haber karşısında, zenginler ve yoksullar yer değiştirsin operasyonu mu yapıyor?
Öyle ki; Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, gibi ülkeler daha güç kazanacak, aynı zamanda Endonezya, Türkiye, Vietnam, Meksika, Fas, Güney Afrika gibi hızla büyüyen ülkeler de dünyanın dengesini değiştirecek.
İnanın, diğer ülkeleri bilmem ama, Türkiye’deki iktidar, dünya dengesini değil de, halkın dengesini değiştirdi(Hangi yönde olduğu nu sen söyle)…
Türk-Amerikan İş Konseyi (TAİK) tarafından onuruna düzenlenen toplantıda konuşan ABD Ticaret Odası Başkanı Tom Donohue, “Türkiye’de Amerikan şirketleri için muazzam fırsatlar var. Birçok birinci sınıf mal üreten Türkiye, stratejik konuma ve büyük işgücüne sahip… İkili ticaret 15 milyar dolar civarında. Her iki ülke de, diğerine daha fazla ihracat yapmak istiyor. Peki bizi alıkoyan nedir? ABD’de Türkiye’deki fırsatlar konusunda farkındalık8Mantıksal uyanıklık süreci demek istiyor) eksikliği var…. İki ülkenin ilişkisi geçmişte bölgesel savunma ve enerji konularına odaklansa da, ticari ilişkimizi görmeyi kaybetmemeliyiz. Bu ilişki, Türkiye’nin bölgesel ve global yeni ekonomik rolünü yansıtmalı.”
Bu noktada senaryo yazacağım, kusura bakabilir birileri;
ABD durgunluğunu, gidermek için Türkiye’yi kullanmak istiyor. Dahası Pazar olarak görmenin ötesinde, özellikle İstanbul’u Küresel finans merkezi haline getirip, Hong Kong süreci yaşatmak istiyor. Daha doğrusu, yeni küresel sömürü istasyonu oluşturmak, özdeki amacı. Biliyorsunuz; Hong Kong küresel finans merkezi olarak devasa sermaye tapınaklarıyla varsıl bir süreç yaşarken, arka bahçesi varoşlarda aç insanlar yaşama savaşı veriyordu.
Başbakan’ın ikide bir ‘Çılgın Proje’ duruşuyla, ortaya çıkmasındaki potansiyel rüya bu.
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
Teknopolitikalar Platformu
evesbere@mynet.com
evesbere@gmail.com
GSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder