
Yeni Süper Güç Türkiye...Dünyanın Yeni Lideri Türkiye savlarının doğruluğu sanal utopyanın ötesi bir aldatmaca mı?
YÜKSELEN TÜRKİYE’DE HALK MI YOKSA BİRİLERİ Mİ YÜKSELİYOR?
Öyle diyorlar. Bir bakalım nasıl yükseldiğimize:
1- Otomotiv çifte rekora koşuyormuş. 2003 yılından beri hızla büyümüş. 200 bin üretim, 2011’de 1.2 milyon adete yükselmiş. Bunun 900 bini iç tüketim imiş.
İyi de, 75 milyon içindeki bu 900 bin kişi kim? Kaç kişi otomobil alabiliyor? Bir de buna, evi yokken, ekmeği yokken, cep telefonu özentisi boyutunda araba alan veya babadan kalan üç-beş kuruşu tasarruf edeceğine araba alan lüks sapkınlarını saymaz iseniz; gerçekten ekonomik gönenç içinde olan kaç kişi araba alabildiğini görürüz.
Tüketim toplumu yaratarak, elindeki üç kuruşunu tükettiğimiz insanların lüks merakı ‘Yükselen Türkiye’yi mi yaratıyor, yoksa otomotiv sektörünün sahiplerini mi yükseltiyor?
2-…Bankalar sekize katlanmış.. Toplam aktifler, 2002 sonrası 166 milyar TL’den 1 Trilyon 214 milyar TL’ye ulaşmış. Ekonomiyi finanse ediyormuş.
Sondan başlayalım. Kimleri finanse ediyor.? İkincisi; batık banka modası geçti, iyi de batık şirket adedini sayabilir misiniz. Üçüncüsü, bankalarımızın % kaçı, yabancıların elinde. Bizi biz mi, onlar mı finanse ediyor?
Gıpta ile bakıyormuş batı ve yüzümüz gülüyormuş. Gıpta Arapça bir sözcük, Türkçesi özenti demek. Bence bize özenti ile bakmıyorlar, aksine içten içe gülerek özentileri oynuyorlar.
10 yılda 110 milyar dolar yabancı sermaye gelmiş. Bu doların % kaçı kalıcı yatarımda bulunmuş. Bunlar kalıcı yatırımcı mı, yoksa kaldırıcı yatırıcılar mı? Türkçesi, 100 milyar sermaye kaç yüz milyar sermayeyi geri götürmüş. Çin’deki kalıcılığı gerçekleştirebildin mi? Ülkemin yağını sürdürüyorlar; posası çıktığında göreceğiz…G-20’de bir bizim yüzümüz gülüyormuş. Yani; ‘Arjantin, Avustralya, Brezilya, Kanada, Çin, Fransa, Almanya, Hindistan, Endonezya, İtalya, Japonya, Güney Kore, Meksika, Rusya, Suudi Arabistan, Güney Afrika, Türkiye, İngiltere Ve Amerika Birleşik Devletleri’ içinde salt bizim yüzümüz gülüyormuş. Dünyanın en zengin G-8 ülkesi içinde de, sadece bizim yüzümüz gülüyor demektir, çünkü G-8 içinde; ‘ABD, Kanada, İngiltere, Fransa, Almanya, Japonya, İtalya Ve Rusya Federasyonu' bulunmaktadır. O zaman biz G-8 değil G-1’iz. Ve ben yarın bugüne dek yaptığım ağır eleştirilerden dolayı AKP’den özür dileyerek, AKP’ye kaydımı yaptıracaaaaam…
G-20; dünyanın en büyük 20 emperyalist gücünü simgeleyen birlik olduğunu düşünmüyorum. Çıkarınbundan G-8’i kalır geriye G-12 kalın. Yani; ‘Arjantin, Avustralya, Brezilya, Çin, Hindistan, Endonezya, Güney Kore, Meksika, Suudi Arabistan, Güney Afrika ve Türkiye kalır.
Bu 12 ülke içinde Çin’i bir yana koy, kalan ülkelerle mi; tek kutuplu dünyadan çok kutuplu bir emperyalist düzene geçilecek? En basitinden süreç içinde “G”’lerin sayısı 8 iken, 20, 20 iken 40 ve sonunda G-195 yakalanarak, gerçek anlamda, adil bölüşüm ve paylaşım esasına dayalı ‘ Evrensel Küreselleşme’ mi gerçekleşecek? Siz buna inanıyor musunuz?
Okuyun, deniyor ki; “ Endüstrileşmiş ülkeler ve genişleyen pazar ekonomileri arasındaki diyalogu güçlendirmek, uluslararası finansal ve parasal işbirliği yoluyla mevcut uluslararası ekonomik sorunları tartışma amacıyla G-7 ülkelerinin ekonomi bakanlarının tavsiyesi üzerine eylül 1999'da kurulan tam resmi nitelik taşımayan uluslararası ekonomik forumunu belirten isimdir G-20” . Forum ne demek? Forum;Latince, görüş alışverişinin yapıldığı düzlem. Demek ki, G-20, G-6 gibi kurumsal kimliğe sahip değil. Bunun için, 2 tane G-20 vardır; birincisi gelişmekte olan ülkelerin oluşturduğu G-20, diğeri, büyük ekonomiye sahip ülkelerin oluşturduğu G-20. Türkiye büyük ekonomiye sahip G-20’nin içinde yer aldığı doğrudur, fakat unutulmasın ki, büyük ekonomiye sahip olmak Endüstrisi ile gelişmiş ülke demek değildir. Ancak gelişmekte olan ülke olarak kendini görebilirsin, fazla abartmanın anlamı yok. Dahası sana ne kadar gelişme izni verirler ise, o kadar gelişirsin. “Endüstrileşmiş ülkeler ve genişleyen pazar ekonomileri arasındaki diyalogu güçlendirmek” deniyor. İşte bu noktadaki ‘genişleyen Pazar ekonomiler’ ifadesini unutma. Bal gibi seni Pazar olarak görüyorlar ve sen G-20’nin içinde G-8’in sıçrama, yayılma düzlemisin. Boş laf; G-20’ler yaklaşık olarak, dünya hasılatının %90ini, dünya ticaretinin %80ini ve nüfusunun %63unu oluşturuyor lafı. Bu oranların, nüfus ve ticaret hariç, dünya hasilatının % 70’inden fazlası G-8’lere aittir. Yani sende bol nufüs ve bol ticari atraksiyon var. G-20’i için gelişmişlik vs. değil ekonominin büyüklüğüdür. Türkiye dünyanın en büyük 17. ekonomisi olduğu için OECD(Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) tarafından G-20’nin içine dahil edilmiştir.
3- Perakende 5 yılda % 63 büyümüş. Türkiye’de bugün 291 AVM(Alışveriş Merkezi) ve 171 milyar dolarlık perakende cirosu varmış.
İyi de, bu perakende büyümesi kaç yuva yıktı. Dahası perakende büyürken, kredi kartı borcundan dolayı kaç ailenin, bireyin yaşamı söndü? AVM’ler, sosyal yaşam alanları oluşturuyormuş. Bunu ekonomik olarak ölçümleyebelir miyiz? Yani, AVM’ler, benim için; ‘Perakendeli Sosyal Tüketici Merkezleri(PSTM)’
4- İnşaat 100 milyara koşuyor, 2000 yıllarından bu yana hızlı büyüme devam ediyormuş.
Türkiye ekonomisinin lokomotifi inşaat sektörü, 2000’den itibaren hızla büyüyor. Gayri safi Yurtiçi Hasıla’nın % 6’sını oluşturan ve yaklaşık 1.4 kişiye istihdam sağlayan sektör, 2008-2009’da yaşadığı küçülmenin ardından, yeniden toparlanmaya geçti. 2010 itibarıyla 91.6 milyar liralık hacme ulaşan, bu yıl 100 milyarı aşması gerekiyor.
İyi de büyüyen kim. Birkaç inşaat sektörü mü. Yani postmodern yapsatçı, yapkaçtılar mı?. Bırakın düz vazıfsız-vasıflı emekçileri, mühendis ve mimarların iş bulamadığı inşaat sektöründe büyüyen kim? Yandaş inşaat fırmaları mı, TOKİ mi-ki her şey özelleştirildi TOKİ ve belediyelerin ekmek fabrikaları özelleştirilmedi. Çünkü halka TOKI ve Ekmek fabrikaları aracılığıyla ulaşarak, bu kurumlar sayesinde siyasi rant sağlıyorlar. Yandaş yapkaçcılar da ekonomik rant-
İnşaat sektörü; Türkiye ekonomisinin lokomotifi değil, iktidar yandaşı inşaat şirketlerinin lokomotifi’ne dönüştürüldü. Onlar büyüyor, bu sektörde çalışanlar küçülüyor. Birkaç mühendis, sınırlı çalışan bulunduran taşeron ve de emekçilerle birlikte, mühendis ve mimarları öteleyen üstün inşaat teknolojisi ile, sektör adeta, yin İslam burjuvazisinin lokomotifi. Siyasi rant adına oluşturular posmodern gettoların inşacıları…
Güçlü tek parti iktidarı, güçlü ekonomi değil, gücüne güç katan yandaş türetiyor, halkı yok ediyor.
Asla Türk yüklenicilerin dünyadaki performansını eleştirmiyorum. Çünkü onlar 90’nın üzerinde ülkede faaliyet göstererek 200 milyar doları yakalamış inşaat sektörünün sahipleridir. Benim sıkıntım, içerdeki yandaş inşacılardır.
5- Ulaşıma 112 milyar liralık yatırım yapılmış.
Ulaştırma sektöründe yıllardır ihmal edilmiş ve rafa kaldırılmış birçok projeyi yeniden ele aldık. 9 yılda 15 bin 25 km bölünmüş yol yaparak, 21 bin 126 km’ye ulaştırdık.
Bölünmüş yol, nedense düz ovada keklik avlarcasına, oy avlamak adına düz ovalarda, mühendis disiplini ve biliminden soyut alabildiğine yoğunlaştırılmış. Dağ geçitlerinde hak getire…Sadece yandaş yatırımcıya gelecek türistlere ulaşım kolaylığı sağlamak için Marmaris dağ geçitlerinde bölünmüş yol inşası başlatıldı. Düz ovada hızlı trenle birlikte bölünmüş yol salt oylarına giden yoldur ve ben bölünmüş yol inşasına oya giden yollar diyorum. İstanbul’un dibindeki Çatalca’ya daha yeni duble yol inşası başlatıldı, çünkü oy gelmiyordu oralardan. Başlamasının nedeni Kıvırcık Ali(türkücü)’nin trafik kazasından yaşamını yitirmesi.
Başbakan yardımcı Ali Babacan diyor ben demiyorum; “..alarm zillerini bizzat çalıyor…Dünya ekonomisi hiçbir dönemle mukayese edilmeyecek bir dönemden geçiyor, herkes çok ihtiyatlı olmalı, hiçbir şey sürpriz olmamalı...
Olası kriz için önlem alınıyor mu? Asla. Suriye kavgasıyla, olasılıkları gizleyebiliyor, ardından Ruslar Suriye limanına savaş gemilerini demirleyince, bu sefer Dersim yarasını kaşıyabiliyorlar. Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye'nin kredi notu görünümünü "pozitif"ten "durağan"a dönüştürüyor.Van’da depremzedelere ekmek gıda, çocuklarına ayakkabı bulamıyoruz, fakat bizim ekonomizm iyi diyerek, Suriye’ye saldırmanın planının yapıyoruz.
Özellikle G-8’ler de bu yanlışlıkları 8. vitesle pohpohluyorlar. Düşünün Time dergisi Başbakanı kapak yaparak, Türkiye’yi küresel güç merkezi yaptığını hav, pardon savlayabiliyor.
Dalga da geçiyorlar sanki; çünkü, Başbakan Erdoğan’a Time dergisi hem “en popüler” hem de “en az popüler” anketinde ilk sırada yer verebiliyor.
Köpek-kedi maması, lüks tüketim malları, fırkata ve yandaş sektörlerle siz yükselen Türkiye yarattık diyorsanız, bana inandırıcı gelmiyorsunuz.
Sonunda gerçeği, İngiliz Fizikçi Dr. Thomas Fuller(1654-/1734)’in; “Balı ayı ile paylaşan küçük paya razı olur” özlü sözü ile anlatmak zorunda kalanlar, şu gerçekleri itiraf etmişlerdir: “Türkiye ekonomisi son yıllarda büyüme gösteriyor ama bu zenginleşmenin dağılımı konusunda ciddi sıkıntılar var. Sokaktaki adam refahı hissetmiyor. Ücretlerde yaşanan artışlar da çoğunlukla yüksek ücretlerde oluyor. Maaşlar arasındaki uçurum derinleşiyor. Asgari ücret çok düşük, üstelik kayıtsız çalışanların ciddi bir kısmı asgari ücretin de altında kazanıyor. Hem düşük ücretlerin hem işsizliğin bir nedeni de vergi sistemimiz…”
Dediğim, dahası demek istediğim gibi; ben yükselenin Türkiye olduğunu düşünmüyorum. Türkiye de birileri yükseliyor, o kadar…
Sözde bir akademisyen, yazdığı yağdanlık kokan kitabın önsözünde, hiç çekinmeden şunları yazabiliyor: “2002 sonunda işbaşına gelen AK Parti iktidarı ile artan ekonomik potansiyeli, istikrar kazanan ve gelişen demokrasisi ile Türkiye’nin dış politikadaki başarısı Türkiye’nin cazibe merkezi haline gelmesine, merkez ülke, bölgesel güç, parlayan yıldız, bölgesel lider ve Yükselen Güç kavramlarının sıkça kullanılmasına neden olmuştur. Bu dış politika, Türkiye’nin yeni rolünü kabul etmekte zorlanan kesimler tarafından aykırı bulunsa da uluslararası toplumun takdirini ve hayranlığını kazanmaya devam etmiştir.”
Türkiye’nin yeni rolünü içerdeki biz değil, dışarıdakiler de kabul etmiyor. Örneğin Ortadoğu’lu Yahudi Osmanlı tarihi profesörü Ehut Toledano diyor ki: “Arap dünyasının lideri Türkiye değil Mısır’dır”
Sakın ola ki; “İsrail ile kavgalıyız, der tabı..” demeyin, İsrail ile kavgalı olan Mısır’dır, seninki, çocukların internetteki ‘Alfa Gücü’ benzeri sanal kavgadan öte bir anlam taşımıyor. İsrail şirketleriyle içli dişli olan kim?
Tüm bunlar yaşandığı süreçte, halk için ekonomik programlar geliştirmemiz gerekirken, sanki hiçbir siyasi partinin hakkı değilmiş, tabu imiş ve de gökten vahiy(Türkçesi, buyruk) inmiş gibi Gül ve Tayyip arasında Başbakanlığı, Cumhurbaşkanlığı paylaştırıyor ve senaryosunu yazıyoruz: “AK Parti'nin 2014 senaryosu hazır 2014'te Tayyip Bey cumhurbaşkanı, Bülent Ağabey geçici başbakan; Abdullah Bey 2015'te başbakan...” gibi…
Yazımı Dr.Thomas Fuller’in iki özlü sözü ile bağlayayım:
“Bir insanın hem büyük ve hem de iyi olması pek enderdir.”
“Zenginliğin zevkleri yoksulların gözyaşlarıyla satın alınır.”
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
Teknopolitikalar Platformu
evesbere@mynet.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder