
Atatürk ve Anadolu insanı bir bütündü
“30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI”NIN BAYRAMLARIMIZI KURTARDIĞINI ÇOCUKLARIMIZA ANLATALIM
‘Çeyrek asırdır Kanada’da yayınlanan’ “Bizim Anadolu” gazetesindeki(30 Ağustos 2010 ); “30 Ağustos 1922 ve 12 Eylül 2010 Emperyalizme ‘Hayır!’ Demenin Amentüsüdür” ve Milliyet Blog’da(6 Eylül 2008) “30 Ağustos Kronolojisi ve Başbuğ Paşa” başlıklı yazılarımda, 30 Ağustos 1922 Zaferi ile ilgili her şeyi yazmıştım:
http://www.bizimanadolu.com/koseyazarlari/scorbacioglu23.htm
http://blog.milliyet.com.tr/30-agustos-kronolojisi-ve-basbug-pasa/Blog/?BlogNo=130096
2008 yılındaki yazımda, özellikle o dönem AK Parti milletvekili Özlem Piltanoğlu Türkön’nin türbana ‘bez parçası’ demesini işlemiştim. Bunun yanında; Özlem hanımın eşi Mümtaz’er Türköne’nin; “86 yıldır savaşmayan, sadece tören yapan bir ordunun, kendisini gözden geçirmesi gerekmektedir…Günümüz cemaatleri karalayan kurmay zekası..” diyerek, 30 Ağustos 1922 Kurtuluş Savaşı’nı yadsıyan, orduyu aşağılayan ve İlker Başbuğ paşa’nın 30 Ağustos 2008 konuşmasını eleştirilerini de işlemeye çalışmıştım.
Bu 30 Ağustos’ta farklı bir konuya değinmeyeceğim. Dahası; yine aynı yanlışlıkları içeren, yani 20002 sonrasının iktidar duruşuna farklı pencereden bakacağım.
Şu bir gerçek; Atatürk’ün silah arkadaşları ve Anadolu insanıyla oluşturduğu, destansı ‘Kurtuluş Savaşı’ sürecinde iki grup darbe aldı; birincisi, dünyada ilk kez Anadolu insanından tokat yiyen batı ve doğu emperyalist güçler ve onun işbirlikçisi saltanat ve hilafet yanlıları.
Bunlar, her ortamda Kurtuluş Savaşı’nın destansı öyküsünden rahatsız olduklarını belli ederler ve fırsat bulunduğunda bu ‘Mazlum ülkeler örnek kurtuluş destanını’ aşağılamaya, o’nu yaratanlar üzerinden intikam almaya çalışırlar.
Gelinen noktada; 30 Ağustos Kurtuluş Destanı ile ilgili kutlamalar, her geçen gün duyarsızlaşmakta ve Atatürk’ün ve Anadolu insanın bu kahramanlık öyküsü tümden unutturulmaya çalışılmaktadır.
Direkt tavır alış değil bu, endirekt ‘siyasi rant içerikli’ tavırlarla kutlamalar edilgenleştirilmek istenmektedir. Ki bu duruşlarda hastalıklar bile siyasi rant aracı haline getirildi.
Geçen yıl ki 30 Ağustos kutlamalarına ‘PKK terörü’ gösterilerek devletin zirvesinde yapılmadı. Bu yıl ise hastalık bahane gösterildi.
Özdeki amaç; ‘ “Ulusal Kurtuluş Savaşı”yla birlikte, o savaşı veren Atatürk ve silah arkadaşlarının ve Anadolu insanın kahramanlıklarını ulusun hafızasından silmek.
Devletin, ve yönetenlerin temel işlevi, “Ulusal Kurtuluş Savaşı”nı ulusun hafızasından silmemektir. İnanın bu işlev, ulusal değil evrensel bir görevdir. Çünkü, ulusal kurtuluş savaşımız mazlum uluslara örnek olmuş kurtuluş destanıdır.
Beklenen, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın duruşu değil, çünkü insanlar onlardan bir şey beklemiyor. Beklediği, şimdiki Genelkurmay Başkanı Necdet Özel Paşa’nın, “Anıtkabire” gidip gitmeyeceği, gider ise ne yazacağıdır.
Biliyorsunuz 2008 30 Ağustosu’nda o dönem Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ Paşa şunları yazmıştı:
"Ebedi önderimiz ve başkomutanımız Yüce Atatürk, Yüce Ulusumuzu bağımsızlık ülküsü altında birleştirmek için verdiğin büyük mücadeleyle kazanılan zaferin 86. yıl dönümünde yüksek huzurunda bulunmanın gururunu ve heyecanını yaşıyoruz.
Tüm zorluklara rağmen düşman orduları karşısında elde ettiğin tarihte eşine az rastlanır bir zaferle Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli atılmıştır.
Ulus devlet, üniter devlet ve laik devlet yapısı üzerinde yükselen Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ilke ve devrimlerinin aydınlattığı yolda yürüyüşüne devam edecektir.
Bu zaferle kurduğun Cumhuriyetin temel niteliklerine yürekten bağlı
personeli ve çağdaş harp gücüyle Türk Silahlı Kuvvetleri, ulusunu bu kararlı ilerleyişten alıkoymak isteyen güçler karşısında dün ve bugün olduğu gibi yarın da en büyük güvence olacaktır.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin, en değerli emanetin olan Cumhuriyete sonsuza kadar sahip çıkacağına olan sarsılmaz inancımla, huzurunda saygıyla eğiliyorum.
Ruhun şad olsun."
Ve o İlker Başbuğ, ‘darbe yapmak için’, gizli örgüt kurmaktan dolayı tutuklandı ve 1 yıldır içeride.
Amaç, orduyu ideolojilerine eklemlendirmek adına, 30 Ağustos 1923’ü ulusun belleğinden silmek ve bir şekilde intikam almak. Ve süreç içinde İran benzeri bir model geliştirmek.
İranlı bir Farsi(Acem) ile konuşuyoruz. Bir arkadaşımın yakını. Diyor ki; “Cumhurbaşkanı hastalanmış…Hayret, halbuki İran’ı ziyaret edip, iki ülkenin geleceğiyle ilgili bir takım değerlendirmeler yapılacaktı ve kararlar alınacaktı…Gerçekten hasta mı acaba.”
Acem kardeşimle, havadan-sudan değil, önemli şeyler konuşmaya çalışıyoruz. Çok güzel Türkçe konuştuğu için Azeri Türk’ü zannetmiştim. Etnik yapıyla ilgili söyleşide, etnik yapıyla ilgili kaynakların belirlediği oranlamalara itirazı dikkatimi çekti.
O’na göre; İran nüfusunun %61'ini Farslar, %16'sını Azeri Türkleri, %10’nun Kürtler, % 6’sini Lurlar, %2’sini Belciler, %2’sini Araplar ve ve %2'sini Kaşkay Türkleri ve diğer Türkmenlerin oluşturmuyor. Aksine; Farslar %51’ini, Azeri Türkler %35’ini, Kürtler % 15’ini, Araplar %2’sini oluşturmaktaymış. Ahmed-i Nejat Azeri Türk’ü imiş. Halkın da %40’ı Türkçe konuşuyormuş.
Türklerin bu denli İran7da etkin olduğu beni, inanın şoke etti.
İran’da, örtünme bizdeki gibi sıkma baş değilmiş. Kadınlar, saçların büyük bölümünü örtmeyen bir örtü kullanıyorlarmış. Sadece Kum kentinde ve Mollaların yetiştiği bir kentte çarşaflı kadınlar çoğunluktaymış.
İran bize koşarken, biz İran’a koşturuluyoruz benzeri gelişmeleri ve Abdullah Gül’ün İran’a gelmeyişini düşündürücü buluyor.
Şah Monarşizmine karşı savaş veren Hümeyni’yi demokrasi getirecek diye destekleyen komünist liderlerin 100’ünün Hümeyni emriyle Tahran meydanında asılması ve diğer solculara 48 saat içinde ülkeyi terk etmeleri aksi taktirde idam edileceklerini söylemesi, Acem kardeşimin en ilginç değerlendirmesi idi. İlginç geldi bana, çünkü kendisi hala mollalar rejimini devrim olarak gören ve inanan kimlik, ama bazı yanlışlıkları da söylemekten çekinmiyor. İşin çok daha ilginç yanı, ülkemizin, küresel efendiler tarafından yönlendirildiğini ve kendi kimliğinden soyut hareket ederek çok daha demokrasizliğe ve bilinmezliğe yol aldığını söylemesi…
Kimliğimiz korumak, ulusal benliğimizi yok etmemek istiyor isek, ulusun yüreğindeki ‘Ulusal Kurtuluş Savaşımızın Destansı Tarihi 30 Ağustos 1923’ sevgisini ve belleğini korumamız gerekir.
Bunun için, tüm çocuklara;
İlk defa 30 Ağustos 1923 günü Afyonkarahisar, Denizli, Kahramanmaraş, Ankara ve İzmir'de kutlanan ve Mayıs 1935’ te resmi olarak ilan edilen “30 Ağustos Zafer Bayramı”nın, Kurban Bayramımızı ve Şeker Bayramımızı kurtaran kutsal günün bayramı olduğunu ve en az kutsal dini bayramlarımız kadar değer vermemiz gerektiğini anlatmalıyız.
Ve;
30 Ağustos 1922 günü bize ’30 Ağustos Zafer Bayramı’nı kazandıranın Atatürk ve silah arkadaşları ve de Anadolu insanı olduğunu, Atatürk’ün önderliğinde yazılan bu ‘Ulusal Kurtuluş Destanı’nın tüm mazlum ülkeler tarafından örnek alındığını söylerken, onları en azından Kurban ve Şeker Bayramlarındaki kadar sevindirmeliyiz.
Aksi takdirde, çocuklarımız çok üzüleceklerdir, ‘dindar nesil’ yetiştirmek için, çocuklarımızı “4+4+4” kere paramparça etmeye çalışanlar tarafından.
Öyle ki, bunlar Gülay Göktürk hanımı bile sinirlendirdiler; AK Parti Milletvekili Ali Boğa, “4+4+4” sistemiyle birlikte bütün okulları imam hatibe dönüştürme şansı yakaladığını söyleyince.
Tüm ulusun; bayramlarımızı kurtaran “30 Ağustos Zafer Bayramı’nı kutluyorum.
30 Ağustos 1922 günkü ulusal kurtuluş destanını, Atatürk’ten soyutlamak isteyenlerin, Atatürk’ün aşağıdaki konuşmasını okumaları dileğiyle:
"Ulusun yazgısını doğrudan doğruya üstlenerek üzüntü yerine umut, perişanlık yerine düzenlilik, kararsızlık yerine hırs ve inanç koyan ve yokluktan koskoca bir varlık çıkaran Meclisimizin, iyiliksever ve kahraman ordularının başında bir asker bağlılığı ve itaatiyle emirlerinizi yerine getirmiş olduğumdan dolayı, bir insan kalbinin nadiren duyabileceği bir memnuniyet içindeyim. Kalbim bu sevinçle dolu olarak pek aziz ve muhterem arkadaşlarımı bütün dünyaya karşı temsil ettikleri özgürlük ve bağımsızlık düşüncesinin zaferinden dolayı tebrik ediyorum" (Büyük Zafer Hakkında 4 Ekim 1922 tarihinde TBMM’de yaptığı konuşma)
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
TEKNOPOLİTİKALAR Platformu
evesbere@mynet.com
GSM. 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder