Ömer Çelakıl, bir şeyler çözerken, bir şeyleri çelerken ben de çözeyim ve çeleyim akılları dedim.
Seçim: “Seç” emir kipi ile “İm” serbest sözcüğünden oluşmaktadır. Kip biliyorsunuz; dilbilgisinde fiilin kök veya gövdelerinin zaman, yargı ve konuşmacının niyetine göre girdiği geçici kalıp. Bu nedenle; Seç; bir şeyi beğensen de beğenmesen de seni etkileyip seçmeni sağlayan emir kipi, asla gereklilik, istek ve dilek kiplerine saygısı yoktur. Bu nedenle seçin emir kipinin dışında asla; seçmeliyiz, seçeyim ve seçsen halleriyle kullanamazsın; ille de seçin. “İm” ise işaret ve iz anlamında bir sözcük.
O zaman Seçim sözcüğünün anlamı seç ve işaretini ver anlamında bir emir. Tıpkı, 30 Mart 2014 yerel seçimlerindeki gibi. Ve o seçimde İstanbul ve Ankara’nın kimin emir kipleriyle alındığını(Ankara’yı bana getirin emrini veren Rcep) gözlemlediniz, bu size kapak, pardon örnek olsun.
Kâbe: Ka-lp ve Be-ynin merkezinde yer alan, manevi değerlerin gizemli odağı. Ağabey: Hem Ağa, hem Bey olmanın Güneydoğu’daki maraba köleliğinin gizemli dayanışması.
Balbay: Dikkat ederseniz, içinde Albay gizlediğini görürüsünüz. Görmek için Balbay’dan ‘B’yi uzak tutacaksınız. Bu da Balbay’ın askerci, dahası Albay rütbeli bir Ergenekoncu olduğunu göstermektedir.
Çağlar: Doğamızda yok edilen Çağlayanların, aslında doğasal ağlamaları gizlidir Çağlar sözcüğünün içinde. Yeter ki, Çağlardan ‘Ç’yi ayırın. Kabak gibi ortaya çıkar.
Kabak deyince aklıma geldi. Kabak’da, da şifre gizli. Pek çözemedim, ama içinde Bak emri olduğu için, her şeye Kabak gibi bakan, fakat kendisine bakmayanları işaret ediyor gibi geldi bana.aslında…
Gökçek: İyi şeyleri çağrıştırmadığı için, şifresini çözüp Türkiye’nin başına bela etmeyelim, çünkü Çek-ilecek gibi değil.
Recep: R’nin önündeki E”yi kaldırır R ile C’nin arasına bir tire koyarsanız, karşınıza Recebin çözülmüş şifresi çıkar; “R-cep’. Bu şifrenin içindeki ‘cep’ size paralel hükümet çatışması çağırdıysa, şifrenin çözümü doğrudur.
Tayip: Recep’teki yöntemi kullanın ve karşınıza “T-ayip” çıkacaktır, bu bir şifrenin çözümüdür.
Bayramoğlu: Sınırsız ve kuralsız bu demokrasi avcısının şifresini çözmek gerek. Evet, Bayramoğlu sözcüğünde ‘Bay’ ve ‘Ram’ sözcükleri gizli. Bu, paraya ve güçlüye Ram sol eskisi bir bay karşımıza çıkarıyor.
Erdoğan: ‘Er’ ve ‘Doğan’ sözcüklerini ayrıştırdığınızda, er doğan, yani asker doğan anlamı çıkıyor, kesin yolu Silivri’ye çıkması gerekir.
Hıncal: Hınç ve Al şeklinde hecelediğinizde, Hınç sözcüğünün gizlendiğini görürsünüz. İsmin şifresi, Hınç alan anlamında. Örnek, Galatasaray’dan sürekli Hınç alan Hıncal Uluç’u gösterebiliriz.
Şevket: Her ne kadar imparatorlara-Padişahlara özgü görkemli bakış olsa da, aslında; “Şev” yolun kaymasını önlemek için sağında ve solundaki eğimli çukurlar. “Ket”in anlamı ise engel. Şevket’in anlamı bu durumda, engelleri aşamayıp, çukura düşmüş padişah oluyor.
Ahmet: “Ah” inlemek, “Met” sözcüğünün anlamı, geçmiş zaman. Amet’in anlamı da, geçmiş zaman inlemeleri oluyor.
Mehmet: “Meh” büyür al anlamında, “Met”in geçmiş zaman olduğuna göre; Mehmet’in anlamı da, geçmiş zamanını büyür al olması gerekmez mı?
Şehmuz: “Şeh” bildiğimiz Şih, Muz’u da biliyoruz; o zaman ne düşünüyoruz ki, Şehmuz’un anlamı, Muz Şihi..
Kemal: “Kem”, kötü anlamında, Kemal’e; kötü al diyebilir miyiz?
Satılmış: Bunun bilmem şifresini çözmeye gerek var mı? Nasıl bakarsanız bakın, belli ki satılmış.
Rahim: “Ra” Mısır tanrısı. “Him” de kuşku eki, o zaman da Rahim; kuşkulu mısır tanrısı olmaktadır.
Bülent: “Bül”; 2. derece yanıklarda görülen içi su dolu kabarcık, anlamında. “Ent” de; Ağaç çobanı, Bülent de, 2. Derece yanık ağaç çobanı oluyor.
Abdullah: Bunun şifresini çözerken biraz zorlandım: “Ab” su, “Dul”, eşi ölmüş, eşsiz, “Lah” et demek, Lahmacun’dan geliyor, çünkü “Macun”, hamur olduğuna göre, Abdullah’ın şifresi de; Dulun su ile hamur haline getirilmiş eti..
Muhammet: “Muh”, ilik demek, “Amme” de; kamu, halk, “T” ise, sıcaklık sembolü; Muhammet’in anlamı, dolayısıyla; sıcak ülke halklarının iliği, özü,,
Mustafa: “Mus”, köpük kıvamında tatlı. “Tafa” da; Mustafa’nın seslenme sözcüğü. O zaman, Mustafa da, Köpük kıvamında tatlı..
Kavanoz: “Kava”, Nehir, “Noz”; bıçak; Kavanoz’da, bıçaklı nehir..Olsa oldu, olmasa da…
Gardorap: “Gar”, bildiğimiz tren istasyonu, “Do” da bildiğimiz nota, “Rap” da, asker postalının sesi; Gardorap’da; Gar’dan geçen askerlerin notasız postal sesleri..
Böylece, saçma maçma, sapan mapan şeylerle sözcük ve adların şifrelerini çoğaltabilir ve yaşamın değil, yaşatılanların sırrını çözebilirsiniz.
Örneğin; Bülent Arınç’dan da, 2. Derece yanmış hınçlı ağaç çobanı, Egemen Bağış, Engin Ardıç.. vs,vs…
Sinirleriniz bozuldu değil mi? İnanın, Ömer Çelakıl kadar sinirleri bozduğuma inanmıyorum.
Egemen Bağış: Bunun şifresini çözmeye gerek yok, bu şifre olsa ne yazar ki..Bu nedenle şifresini çözemedim, çünkü karmakarışık bir bulaşık. Aşağıdaki haber sizleri şifresi konusunda bir çağrışım yaptırabilir:
Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin dağıttığı Büyük Seğmen Ödülü “Ankara’nın Milli Gururu” kategorisinde AB Bakanı ve Baş müzakereci Egemen Bağış’a Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek tarafından verildi.
Bu ödül Bağış’a, kendisine İslam’a hakaret içeren bir karikatürü hediye etmeye çalışan Madlener’e “Onu münasip bir yerine koy” demişti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AKP ilçe başkanları ve ilçe belediye başkanları toplantısında konuştu. Başbakan, eylem yapan ODTÜ'lülere 'ağaç istiyorsanız gidin ormanda yaşayın , biz yol yapacağız' dedi.
Doğayı ve doğanı aşağılayan, HES’lerle orman bırakmayan bu söylem sahibi için yorumda serbestsiniz. Ve bir grup doğaya ve doğana düşman, İslam’ın yeşilini, doların yeşiline ulaşmak için araç olarak kullanan dolar dostu şerefsiz yandaş şirket, Ankara-Yenimahalle’de gece baskınıyla bekçileri enterne ederek ağaçları dolarlarla, pardon dozerler katledebiliyor.
İşin üzücü yanı, bunlara bu cesareti veren iktidar sahipleri ileri demokrasiden söz edebiliyor ve makarnacı da buna inanıyor; görmüyor, Avrupa’da insan hakları ve demokrasi grubunun yaptığı ankette 41 ülke arasında Demokrasi duruşumuzla 41. Sırada yer aldığımızı. Yani demokrasinin hiç olmadığı ülke durumuna düşürüldüğümüzü.
Kardeşim;Doğası ve doğanıyla bizim bu vatan,
Yani;
Dağı, taşı, deresi, arısı, ayısı, dayısı, amcası, teyzesi, halasıyla , hatta öküzüyle bizim bu vatan, sizin bu vatan,
Senin ulan senin, bu vatan mahvettirme, göz yumarsan sen de mahvolacaksın, ey makarnacı!
Nazım Hikmet’in “Davet” şiirini, lütfen bir kez daha okuyalım, hatta ezberleyelim:
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak.
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu davet bizim.
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim.
http://blog.milliyet.com.tr/sevgililer-gunu-ve-ceviz-agaci/Blog/?BlogNo=289748
GÜLDÜŞÜN ÇORBASI
sevket-che@hotmail.com.tr
evesbere@mynet.com
GSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder