AHLAK NEDİR VE NERESİNDESİN?
“Ahlak” sözcüğü genellikle kültürel, Din işlerini devlet işlerine karıştırmayan, devlet işlerini dinden ayrı tutan kişi veya kurumlar (seküler), felsefi ve dini topluluklar tarafından, insanların (kişisel olarak) çeşitli davranışlarının yanlış veya doğru oluşunu belirleyen bir yargı ve ilkeler sistemi kavramı veya inancı için kullanılır. Kısacası; bireysel ve toplumsal davranış kurallarını saptayan ve inceleyen bilim. (Etik).
Bu kavram ve inanç ilkelerini doğru kullanırsanız ahlaklı, kullanmaz iseniz ahlaksızsınız demektir. Eğer sen; Atatürk’ün, Anadolu insanıyla emperyallere karşı verdiği kutsal ‘Kurtuluş Savaşı’ sürecini ve sonrası kurulan Cumhuriyeti karalamak adına “Dinimizi özgürce yaşatmadılar, camilerimizden ahır yaptılar” diyebiliyorsan..
Eğer sen; herhangi bir dini seçmeme hakkını kullanan insanlara “Çocuklarımız ateist mi olsun, tinerci mi?” diyebiliyorsan..
Eğer sen; mezhep özgürlüğünü yok etme adına “Alevilik diye bir şey yok, Aleviler içinde ateistler var” diyebiliyorsan..
İstanbul doğasını yok eden 3. Boğaz Köprüsüne Alevileri kılıçtan geçiren Yavuz Sultan Selim adını verebiliyorsan..
Eğer sen; seçim meydanlarını taşımalı eğitim benzeri, taşımalı siyaset ile dolduruyorsan..
Eğer sen; insanlara gideceği okulu da, alacağı dersleri de rahatça ve özgürce seçtirmiyorsan..
Eğer sen; “Parasız eğitim istiyoruz, alacağız” pankartı açan öğrencileri tutukluyor ve 6 yıldır salmıyorsan..
Eğer sen; Gazetecilere: “ Bunlar köpekleriyle yatar, köpekleriyle kalkarlar” diyebiliyorsan..
Eğer sen; “Bir kadeh içen kişi bile alkoliktir” diyorsan..
Eğer sen; Çiftçiye: “Ananı da al git buradan” diyebiliyorsan..
Eğer sen; Gezi Halk Hareketi’inde “Biz kimsenin özel hayatına müdahale etmedik” dedikten sonra, Üniversite öğrencileri için “Kızlı-erkekli evlere müsaade etmeyeceğiz. “ diebiliyorsan..
Eğer sen; Askere: “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” diyebiliyorsan..
Eğer sen; yolsuzluk , Medyaya baskı , SİT alanlarını imara açma konuları nedeniyle seni protesto eden gençlere; “Bunlar solcu, bunlar ateist, bunlar terörist..” diyebiliyorsan..
Eğer sen; 3 Bakan oğlu ve bir bakan ve de Reza Zarrab gibi iş adamlarının olduğu Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk operasyonunda tutuklanan çocukları ve Reza Zarrab’ı 60 gün sona salıyorsan..
Eğer sen; Polisi protesto eden kadın için “Kız mıdır kadın mıdır bilemem" diyebiliyorsan..
Eğer sen; “Kabataş İskelesinde türbanlı bacıma saldırdılar” diyerek olmayan olayı olmuş gibi göstererek ve de “türbanlı bacı” deyip kadın ayrımcılığı yapabiliyorsan..
Eğer sen; Ergenokon, Balyoz vb operasyonlarla, binlerce insanı, yüzlerce gazeteciyi, Mustafa Balbayları, dava sonucu belli olmadan senelerce içerde tutuyorsan ve de hakkında başlatılan yolsuzluk operasyonu sonrası bunları ben yapmadım, kumpastı ve tüm bunları paralel kenarım yaptı diyebiliyorsan..
Eğer sen; vatandaşa, ”Nankörlük yapma, sus nankörlük yapma. Ekmek bulamazsınız yemeğe, ekmek gelince de tepersiniz.” Diyebiliyorsan..
Eğer sen; Cumhuriyet Bayramı Kutlayanlara: “Marjinal Gruplar, Ergenekoncular” diyebiliyorsan..
Eğer sen; Gazi Ve Şehitlere: “Gazilik Şehitlik Sektör Oldu” diyebiliyorsan..
Eğer sen; Gazi Ve Şehitlere: “Gazilik Şehitlik Sektör Oldu” diyebiliyorsan..
Eğer sen; deprem çadırına saray diyebiliyorsan..
Eğer sen; görme engelli işçiye: “Gözlerin görmediği halde sana iş vermişiz” diyebiliyorsan..
Eğer sen; Atatürk ve Anadolu insanını yarattığı ulusal değerlerden A.O.Ç’ine saldırıp otoban geçiriyorsan ve de kendi egonu tatmin için var olanı dışlayıp ego sarayını yapabiliyorsan..
Eğer sen; “Akif’in kabrinde dörtlük okuyor, bu Çanakkale şehitleri şiiri diyor. Yazıklar olsun İstiklal marşı ile Çanakkale şiirini ayırt edemiyor. İstiklal marşını bilmeyen adaya CHP’liler ve MHP’liler oy mu verecek.” derken, İstiklal Marşı okunurken ayağa kalmayanları milletvekili, istiklal marşı okutmayanları Vali yaptığını aklına getirmiyorsan..
Eğer sen; Mehmet Akif Ersoy’a küfreden meczuba suskun kalıyorsan..
Eğer sen; alkol yasağı nedeniyle “ 2 tane ayyaşın yaptığı yasa muteber oluyor da dinin emrettiği bir yasa sizin için neden reddedilmesi gerekiyor” diyebiliyor ve de Atatürk ve İnönü’yu kastetti tepkisini alınca suskun kalıyorsan..
Eğer sen; Gezi Halk Hareketine katılanlara vandallar çapulcu, diyor ve çaputçuların için %’de bilmem kaçını-ki bana göre %23, aslr %50 değil- içerde zor tutuyor sokağa çıkarmıyorum diyebiliyorsan..
Eğer sen; Gezi Halk Hareketine katılanlara acımasızca saldıran polisler için ; “Polise emri ben verdim” diyebiliyorsan..
Eğer sen; Gezi Halk Hareketine katılanlar için “3-5 kişi öldü diye ortalığı yıkanlar” diyebiliyorsan..
Eğer sen; bebek katiline sayın diyebiliyorsan..
Eğer sen şehitlere kelle diyebiliyorsan..
Eğer sen; "Bizim için de neler yazdılar! Ne Yahudiliğimiz ne Ermeniliğimiz ne afedersiniz Rumluğumuz kaldı..Kılıçdaroğlu sen alevisin ben sünni. Bunu söyle. Demirtaş sen de Zazasın. .. Benim için Gürcü dediler, daha çirkinini söylediler, Ermeni dediler. Ama ben Türküm.” sıralamalarıyla etnik ayrımcılık yapıyorsan..
Eğer sen; Londra’daki evi için aldığı kredi miktarını ‘sehven’ fazla gösterdiği ortaya çıkan, İngiltere Kültür Bakanı Maria Miller, görevinden ve milletvekilliğinde istifa ettiği dünyada, sen yolsuzlukta adı geçen 3 bakanını kurtarmak için yargıya baskı yapıyor ilgili bakanlığa yasa çıkartıyorsan..
Eğer sen; Cumhuriyet Başsavcılığı aralarında Necmettin Erdoğan'ın(ara adı Bilal) da bulunduğu rüşvet ve yolsuzluk soruşturması kapsamındaki 96 şüpheli hakkında takipsizlik kararı veriliyor da sessiz kalabiliyorsan..
Eğer sen; atamasını bekleyen öğretmene “Oy Vermezsen Verme” diyebiliyorsan..
Eğer sen, CHP Genel Başkanları Deniz Baykal ve Kılıçdaroğluna cibilliyetsiz diyebiliyorsan..
Eğer sen; önce askerleri darbe yapacaklardı diyerek yıllardır tutuklu yargılıyorsan, ardından bunların tümünü ‘paralel devletin’ cemaatçı polisleri yaptı diyor ve suçu onlara atarak, bu sefer yolsuzluk operasyonu yapan polisler için darbe yapacaklardı diyerek, polisleri tutukluyorsan..
Eğer sen koyları ve köyleri kendin için halka kapatıyorsan, istediklerine kıyıları yağmaya açıyorsan..
Eğer sen, 3 paralık enerji için HES’ler aracılığıyla dereleri ve doğal çevreyi yok ederken, hiç çekinmedem éBen çevrecinin danıskasıyım” diyerek alay ediyorsan..
Ve tüm bunları yapmana karşı seni ahlaklı görenlere benim %50’im diyebiliyor, tersini söyleyenleri, tomalarla ve biber gazı kapsülleriyle öldürüyorsan ..
Sen acaba ahlak kategorilerinin hangisine giriyorsun?!
Sana şunu söylemek istiyorum; “İnsan ahlaki eylemde bulunurken özgür müdür?”u sorgulayan filozoflar, şu gerçekleri yakalamışlar: İnsanın eylemlerinde özgür olduğunu ya da olmadığını savunanlar kendilerine göre psikolojik, sosyal, ahlâki ve hukuki kanıtlar ileri sürmektedirler. Eylemlerin özgür olduğunu (indeterminizm) savunan filozoflar, kişinin kararlarında tamamen özgür olduğunu ileri sürerler ve özgürlük için sınır tanımazlar.
Eylemlerin özgür olmadığını (determinizm) savunanlar ise her şeyin önceden belirlenmiş olduğuna, insanın önceden belirlenmiş olanları hiçbir şekilde değiştiremeyeceğine inanırlar. Bunlara göre insan, rüzgarın önündeki yaprak gibidir. İrade içten ve dıştan gelen etkenler tarafından belirlenir. İnsan karar alırken içinde bulunduğu koşulların etkisindedir.
Bu koşullar serbest karar vermeyi önler. Ahlaki eylemlerin özgürlüğü konusunda bir başka yaklaşım, otodeterminizm (ahlaksal özerklik)tir. Bu yaklaşım, kişinin kendi ahlaki değerlerini oluşturabilme ve bu değerlere uyabilme özgürlüğünü varsayar. Burada kişinin bilinçli tercihleri öne çıkar. Bir bakıma determinizm ile indeterminizmi uzlaştırır.
Bence senin; ahlaki eylemlerindeki duruşunu sorgulamak gerekiyor. Bana göre sen ne eylemlerinde indeterminist, yani özgürsün. Ne, determinist, yani ahlaki eylemlerinde özgür değilsin. Ne de, otodeterminist, yani ahlaki eylemlerinde özerksin. Sen ahlakı eylemlerin hiçbirine uymayan, kendine özgü ahlaki eylemleri yaratmak için, ahlaki eylemleri özelleştirmiş bir bencil bireysin.
25 Mart 2007’de Cumhuriyet gazetesinde, aramızdan ayrılan saygın insan Deniz Som’un “Vaziyet” köşesinde yer alan, Deniz Som söylemli yazımla durduruyorum: “Başbakan oğlu olarak ticaretteki başarıları, cumhurbaşkanı oğlu olursa yapacağı işlerin teminatıdır!”
“Demokrasiye inanmayan kişilerden, kent yaşamında, kentin yapılanmasında halka danışma, toplumsal uzlaşma arama gibi unsurlar beklenemeyeceğini söylüyor Şevket Çorbacıoğlu. “Demokrasiye inanmayan ama demokrasiyi kullananların tek gereksinimleri ‘halkın oyu ’dur. Bu gereksinimin temel öğesi de halkın guruldayan karnıdır. Ramazanda çadır kurulması bundandır. Fakat işin ilginç yanı halk, kendi parasıyla kurulan iftar çadırını onlar kuruyor sanarak ‘oy’ diye açlıktan inlerken onlara oy vermektedir” diyor. Ve gelelim asıl meseleye: “İstanbul’un birinci derecede deprem tehlikesi içinde olması veya projesi belirsiz bir ‘Dubai Kulesi’ onlar için hiç önemli değildir. Onlar için önemli olan, birileri hesabına İstanbul’u küresel ölçekte finans kapital merkezi haline getirmektir.” Toplumsal uzlaşma yok ama Çorbacıoğlu’na göre varsa yoksa, “petrol sonrası varsıllığımı nasıl korurum endişesindeki ‘yalelli’ye tüy, pardon kule diktirme görevi” var! Peki bunları yapan kim? Çorbacıoğlu: “Bunları yapan geçmiş iktidarlar ve onların uzantısı olarak imar aflarıyla ‘siyasi sit alanı’ diye tanımladığım varoşların köşe dönücü iş bitirici mantığın türevi olan ve 1990’lar sonrası kente inerek siyasal ve ekonomik değerlere egemen olan ‘kent feodal beyleri’dir.
Bu beyler için yoksul gecekondu insanı oy metaı, partiler ise ticaret borsasının değerli kâğıtları gibidir. Önceki iktidarların katkılarıyla önce yerele, sonra merkeze egemen oldular. Yağmacılar dünün solcu, bugünün yağdanlıklarının katkılarıyla ve demokrasiyi araç olarak kullanıp amaçlarına koşarken Doğu-Batı ötesi birliktelikler oluşturmaya başladılar. Şimdi yerelde ve merkezde; büyük-küçük, baba-oğul sürekli yağma boyutunda bir ‘yatırım’ peşindeler.”
Yatırım adı altında kentleri, kıyıları, ovaları, dağları yağmalayanlar için ahlaki değerlerin bir nebze olsun önemi kalmadı. Siyasi bir tercih olarak ahlak, kadınların başına sarılan bir bez parçasının içine sokuldu. Artık hiçbir hırsızın, yağmacının, hortumcunun yüzü kızarmıyor. Tam aksine cepler doldukça daha büyük itibar kazanılıyor. Doğrusu, toplumun geniş bir kesimi de bunu benimsemiş durumda. Turgut Özal’ın köşe dönme felsefesi “erdem” oldu; Tayyip Erdoğan’la ülkeyi pazarlama misyonunda kendini buldu. Allah kabul etsin!
http://blog.milliyet.com.tr/tusiad-musiad-ve-recep/Blog/?BlogNo=446611
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder