ÇAPUTÇULAR TÜRBANI ORTAÖĞRETİME İNDİRGEDİLER, SIRA İLKÖĞRETİM VE ANAOKULLARINDA
10 Hazıran 2014 günü Musul Konsolosluğumuzu basıp 49 yurttaşımızı rehin alan ‘İslam aşağılayıcısı’ terörist ışid’, 20 Eylül 2014 tarihinde, tam 101 gün sonra yurttaşlarımızı serbest bıraktı. Bu bir gündem değişikliği idi ve iyi işlenmesi gerekiyordu. Ve gündem değiştiricisi ‘Gündemlerin Efendisi’ operasyonla rehineleri kurtardık demeye başladı.
Yakınındakiler ise temas kurularak serbest bırakıldılar, uzağındakiler de pazarlıklar sonrası serbest bırakıldılar diyerek halkın zihinlerini Kızıl Irmak suyu gibi bulandırdılar. Baş ğımaya başlanmıştı. İşte tam bu noktada ‘gündemlerin efendisi’ devreye girerek yeni bir gündem oluşturdu. Gündem materyalı, her sıkıştığında kullandığı “tüban” idi.
Kargaşa ortamını fırsat bilerek, oluşturduğu yeni türban gündeminden amaç; hem rehine skandalını unutturmak, hem de ‘yeni Türkiye için’ ideolojisinin bir bölümünü uygulamaya koymaktı. Yaptı da.. Evet; başbakan yardımcısı ve hükümet sözcüsü Arınç, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okul ve öğrencilerin kılık ve kıyafetlerine dair yönetmelikte değişiklik yapıldığını 'baş açık ibaresi' kaldırıldığını söylediğini kamuya açıkladı.
“Gündemlerin efendisi”nden şu soruların yanıtı istendi: “Rehinelerin bırakılması; operasyon mu, diyalog mu, yoksa ışid ile uzlaşı mı? Mit görüntüleri uydu aracılığıyla aldık diyor, ışid biz verdik diyor.. Kim doğru söylüyor? Neden ışid’e terör örgütü denmiyor?
Türkiye, Amerikan’nın oluşturduğu operasyon koalisyonuna katılacak mı?
Teröristle konsolosun telefonunu nasıl bulamadı, yoksa danışıklı dövüş mu? Rehineler, takas mı edildi? Niğdede 3 yurtaşımızı katleden ışid militanları hapishanede mi? Katar’ın kovduğu Müslüman Kardeşler teorisyeni ihvancıları Türkiye’ye getirmekle rehinelerin bırakılması arasında bir ilişki var mı?”
Ve “Gündemlerin efendisi”, soruların son ikisine şu yanıtı verdi: "Velev ki olsa dahi böyle bir takas olmuş olsa bile ben şuna bakarım: Benim 49 vatandaşımızın karşılığı hiçbir şeyle değişmez, hamdolsun ailelerine kavuştu diye düşünürüm"
Buna Algoritmanın saptırılması diyebilir miyiz? “Gündemlerin efendisi” bunu hep yapıyor. Dahası; Karşısına çıkan problemi çözmek veya belirli bir amaca ulaşmak için çizilen yolu, yani algoritmayı hemen değiştirerek yanıt veren bir kimlik.
Olguyu yanlış olmaktan çikarıp iyi bir şey gibi gösterme kurnazlığı.
Öneğin; 17 Aralık yolsuzluk operasyonunu ulus ötesi faiz lobisiinin darbe girişimi diye adlandırıp paralel kenarına indirgemesi, Gezi halk hareketini uluslararası komplonun parcasi olarak göstermesi, internet sansurune karsi olanlari 'porno lobisi'ne benzetmesi. Bütün bunlar algoritma kurnazlığı.
Şimdi aynı şeyi, Ortaöğretim’de serbest bıraktığı Türban için yapacaktır: “İnanca saygımızdan ve demokrasiye inancımızdan, dinimizde var olan, dahasi; Kur’an’da Nur suresi 30 ve 31. ayetlerdeki var olan inanç yaklaşımlarına özgürlük tanıdık..” şeklinde.
Türban gerçekten kutsal kitabımızda var mı? Bu soruya açıklık getirmesi bağlamında çok önemli bulduğum için, “Var!” diyenlere verilen 2 yanıta yer vereceğim ve aynı şeyleri tekrar etmekten kurtulacağım:
Azmi Güney: “Azmi Güney Din insanlara giyim dayatmaz, dayatamaz. Giyimi sadece ve sadece doğa, ekonomik, İklim şartları ile toplumsal gelenekler belirler.
Üreten toplum, üretim sırasında ergonomik anlamda kendisiyle uyumlu, kendinin en verimli şekilde çalışmasını sağlayacak, iklim şartlarıyla mücadele edebilir, çevreyle uyumlu giyim şeklini bulur ve kendine uyarlar. Ve bu bölgeden bölgeye, iklimden iklime, üretim ilişkilerine göre değişir.
İslam insanların giyimini değil, toplumsal anlamda rahatsızlıklara neden olabilecek davranışlardan korumaya çalışır insanları. Ve gene ilkel arap kûltürünûn bir parçası olan, kadını insanlıktan çıkaran giyim şekliyle mücadele eder. Nitekim İslam dininin ortaya çıkış nedeni Arap coğrafyasındaki ilkelliklerle mücadele değil midir? İşte bu mücadelenin bir ayağı giyimle, bir başkası çoklu evlilikle ilgilidir.
Din adamlarının diline doladıkları Nur suresinin 30 ile 31. ayetlerine gelince; bizde okumasını araştırmasını biliyoruz herhalde. Bu ayetlerden öyle kabus gibi giyim biçimleri çıkarma gibi bir durum olduğunu düşünmüyorum. 30.ayette "mümin erkekler gözlerini harama dikmesinler", kadınlara kötû gözle bakmasınlar.Tama ve elbette ve itiraz edecek tek kelime yok.
31. Ayette ise din ulemasının ittifakla kabul etmiş olduğu üzere ziynet yerleri ile belirtilen yerlerin kadının boynundan aşağı, belkide dizlerinden yukarısının, bazı bölgelerde belkide dizlerden biraz daha aşağısının anlaşılması gerektiğine inananlardanım. Mesele toplumu rahatsız etmemek,toplum düzenini bozmamaktır. Allah aşkına, aklın ışığında ve ölüm paranoyası yaşamadan 31. Ayettin neresinde baş örtüsü vardır.
Ya da böyle bir yorum yapılabilir. Ayetin özünû " vel yadribne bi humuri hinne ala cuyubi hinne" oluşturur. Burada "humur" muhtemelen o devirde arabistandaki bir şal olduğunu, " cuyup" ise arapçada "meme" olduğuna göre; bu zorlama yorumla koca bir islam dünyasının çalkalanmasına gerek nedir. Bence bu ayetin yorumu "doğru olan odurki şallarınızla göğsünüzû örtünüz". Doğrusuda budur. Kadının saçının görûlmesi hangi açıdan toplumu bozucu bir etkiye sahip olabilir.
Mesele Ziynet yerlerindeki anlaşmazlıkta. Kadının başını ziynet'e dahil ettiğimizde; birileri çıkıp bu sefer yûz nahiyesinin kapatılmasına hükmetmekte, diğer bir başkası " Hayır gözlerde kapanmalı" diyerek bir kaosun doğmasına neden olmakta, kadının yer yûzünûn en inanılmaz şekline girmesine neden olmaktadır. Tekraren "humur" baş örtüsü değil bir nevi şaldır ve ayette cinsel çekiciliği açısından göğûslerin kapanmasına mütealliktir diyorum ben.
Ayetin asıl dikkatten kaçan yanı; bu ayetteki tavsiyelerin yerine getirilmemesi halinde her hangi bir yaptırımdan ya da cezadan söz edilmemesidir. Yani boş yere bir avuç suda kıyametler koparılmaktadır.”
Şevket Çorbacıoğlu: “15 Eylül 2014 tarihli ‘Mehmet Bekaroglu ve de diğerleri’ başlıklı yazımdan alıntıdır.
Ben yazılarımda belirtiğim gibi asla başörtüsüne karşı çıkan biri değilim. Anadolu kadının ve analarımızın onurlu başörtülerine karşı olsam, facebook’taki kapak resmime, başörtülü sevgili Babaannem, Halam ve Yengemlerle yer aldığım çocukluk resmimi yer vermezdim. Ben, başörtüsünü modernize ettik. (Ayşe Böhürler’in sözü) diye, bu onurlu örtüyü militan örtü türbana dönüştürülmesine karşıyım.
Asla araştırmazdan bir şey yazmam. Çünkü önemli yerlerde yazdığım için yanlış bilgi konusunda titizim ve bu nedenle sentez boyutunda sorguladıktan sonra olgulara yer veririm.
Ben 30 ve 31. Ayetlerde, değil türbana, başörtüsüne de rastlamadım. Sadece avret yerlerin örtünmesinden söz ediyor ve göğüslerinizi örtmek içi omuza düşürün örtünüzü diyor, yani örtününüz, başlarınıza türbanı takın demiyor.
İsterseniz Nur Suresi 30 ve 31nci Ayetler’i bir kez daha okuyalım:
- 30. Ayet: ‘Ey Muhammed! Erdemli erkeklere söyle, kadınlarla bir aradayken, gözleriyle kadınları rahatsız edecek şekilde davranmasınlar/ bakmasınlar ve kişiliklerini edeplerini korusunlar. Bu onlar için daha temiz bir davranıştır, elbette Allah yaptıklarından haberdardır.’
- 31. Ayet: ‘Ey Muhammed! Erdemli kadınlara da söyle, erkeklerle bir aradayken, gözleriyle erkekleri rahatsız edecek şekilde davranmasınlar/ bakmasınlar, kişiliklerini edeplerini korusunlar ve doğal olması gereken yerler dışında, göğüslerinin üzerini örtüleriyle kapatsınlar.
Ziynetlerini göstermesinler/ Başkalarını cinsel tacize yol açacak ve tahrik edecek davranışlardan sakınsınlar. Ancak kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, diğer kadınlar, cinsel iktidara sahip olmayan erkek hizmetçiler, kadın hizmetçiler ve kadınların cinsel yerlerini henüz anlamayan çocukların yanlarında, istedikleri gibi giyinip davranmalarında bir sakınca yoktur.
Bunların dışındakilerin yanında, cinsel tacize yol açacak, tahrik edici yerlerini açıp, dikkat çekici davranışlarda bulunmasınlar / ayaklarını yere vurmasınlar. Ey inananlar, -erkek, kadın- hepiniz Allah'a yöneliniz ki, mutlu olabilesiniz.’
Din derslerin serbest kılıyor, okullarda ibadethane açıyor ve şimdi de Ortaöğretimde (Lise) türban ve çarşaf serbest. Yarın İlköğretimde ve Anaokulunda serbest kılınmayacağını kim söyleyebilir.
Tüm bunlar yaşanırken, çapulculardan çok çaputçulara sıcak bakan CHP, Aylin Nazlıaka aracılığıyla Ankara su savaşlarındaki yanlış politikalarıyla, Ankara halkını Kızılırmak suyuyla sülfatlayan AKP’yi aklamaktadır..
Lütfen dikkat; İran bize koşarken, biz İran'a koşturuluyoruz!!
http://blog.milliyet.com.tr/chp-ve-mehmet-bekaroglu-ve-de-digerleri/Blog/?BlogNo=473877
Şevket Çorbacıoğlu
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder