HAYMANA’YA İLK KEZ GİTMEK
Haymana’ya ilk kez gitmek; “İş içindir”.. Evet Haymana’ya, 26 Mart 2015 günü ‘Ankara’ya gelişimin 42.yılında’ bir iş nedeniyle gidebildim. Beğendim; şirin ve sevecen insanların bu bereketli coğrafyasını..
Kendilerini şöyle betimliyorlar; “Suyu sıcak, havası sert, insanı mert Haymana.. “Abartı değil; Suyu gerçekten sıcak, çünkü; Sıcak yer altı suları ve kaplıcaları ile ünlü bir plato. İnsanı mert, çünkü; Haymanalıları az çok tanırım, gerçekten öyleler.
Havası sert, çünkü; Haymana’nın deniz seviyesinden yüksekliği 1259 metredir ve yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı bir iklimi vardır.
Haymana’nın en büyük özelliği Kurtuluş Savaşı’ndaki guru veren duruşudur: “23 Ağustos 1921'de başlayan ve 12.Eylül.1921' de sona eren, 22 gün 22 gece sürerek dünya meydan savaşları içerisinde en uzun süreli olan Sakarya Meydan Savaşın' da Haymana' nın stratejik önemi büyüktür. Haymana ve çevresinde Türk Yunan ordularının çarpışmalarının yarattığı kahramanlık destanları Haymanalıların gururdur.
Atatürk'ün "Hattı müdafa yoktur, Sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır" sözlerinin düzlemidir Haymana. Bu söylem Haymana’nın Kurtuluş Savaşı sırasındaki önemini açıklayan büyük bir kanıttır.
Mustafa Kemal’in, meclisi Ankara' da toplayarak Ankara'yı Türk devletinin başkenti yapması; İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunanlılar’ı harekete geçirmiştir. İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunanlılar, yeni bir devletin kuruluşunu engellemek için işgal ettikleri batı topraklarımızdan Ankara' ya yöneldiler. Bu harekatın sonunda Türk ordusu aldığı bir kararla birliklerini Haymana’ya kadar geri çekmeye başladı.
Yunan birlikleri Haymana' ya gelerek Ankara' yı tehdit eder oldu. Bu halk üzerinde ve gerekse Meclis' te büyük sıkıntılar yarattı. Halk uzun konvoylar halinde Ankara' dan daha güvenli yerlere; Kayseri, Sivas, Kırşehir'e doğru şehri terk etmeye başladı. Tam bir panik havası yaşanmakta idi. İşte bu noktada Mustafa Kemal sahneye çıkıp 5 Ağustos 1921' de Meclis' ten başkomutanlık rütbesini alarak büyük yetkiyle orduların başına geçti. Artık Yunan' ı Ankara' nın burnunun dibinden atmanın zamanı gelmişti.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu' nun "Yaban" adlı romanında Haymana’nın yeri vardır. Eserin 139. sayfası: “.. Biliyorum Beyim sende onlardansın, emme,
- --Onlar kim ?
- --Aha Kemal Paşa' dan yana olanlar
- --İnsan Türk olur da, nasıl Kemal Paşa' dan yana olmaz ?
- --Biz Türk değiliz ki beyim
- --Ya nesiniz?--Biz İslâmız, Elhemdüllilllah... O senin dediklerin Haymana' da yaşarlar.”..
Her şey güzel de, Haymana kent içindeki “Sultan Abdülhamid Han Kapısı” bana anlamsız geldi. Bu projeleri Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim M. Gökçek başlattı. Karşı değilim kent giriş kapılarına, fakat bunlar kentin içine değil, Kent İl Sınırlarının başladığı noktalara inşa etmeli ki, ilk kez gelen kişi merkeze ulaşıncaya dek kenti düşlerinde oluştursun ve de meraklandırarak o kenti aklına kazısın..
Haymana’yı Diyarbakır ve İstanbul-Çatalca’ya benzettim. Çatalca’ya benzettim çünkü; Farklı olsalar da ikisinin coğrafyası Platolardan oluşmaktadır. Yani akarsular tarafından derin vadilerle yarılmış, hafif engebeli, genelde yüksek geniş düzlüklerden (plato) İşte bu noktada ayrılmaktadırlar.
Bir yüksek (Haymana), diğeri alçak (Çatalca). Benzeşen yanı, tahıl tarımı ve küçükbaş hayvancılığın yapılabilmesine karşın yeterince platoların değerlendirilmediğini. Anlamışsınızdır, bir Tarım ülkesi olmamıza karşın, tahıl ve et ürünlerini niçin ithal ettiğimizi.
Bir önemli olgu; Bilindiği gibi, Türkiye’nin platoları içinde en alçak plato aşınım platosu olan Çatalca Kocaeli platosudur. Çatalca-Kocaeli platosu nüfusun en yoğun olduğu, sanayileşmenin en fazla olduğu ve doğal yapının en çok bozulduğu ve de bereketli bu toprakların yapılaşmaya da açılarak deprem riski yaşatıldığı plato özelliğini taşımaktadır.
Haymana biraz daha farklı olduğunu gösterdi bize; sıcak su kaynaklarını kaplıcalarını.. Haymana platosu her ne kadar Tabaka Düzlüğü Platoları olmasına karşın sıcak su kaynaklarıyla Volkanik Platolar grubuna girebilir, yani Lav tabakalarının akarsular tarafından yarılmasıyla oluşan plato çeşidi..
Kaplıcalarıyla, yani sıcak su kaynaklarıyla zengin bir plato. Bilindiği gibi; Sıcak su kaynakları magma tabakasına yakın bulunan yer altı sularının ısınmasıyla oluşur. Sıcak su kaynakları, yerkabuğundaki fay hatları üzerinde bulunan kaynaklardır. Sular geçtikleri taş ve tabakalardaki çeşitli mineralleri eriterek bünyelerine aldıkları için mineral bakımından zengindir. Bu tür kaynaklara; kaplıca, ılıca, içme gibi adlar verilir.
Bir çeşit yanardağ patlama platolar. Haymana’nın da böylesi bir düzlem olduğu varsayımıyla Diyarbakır’a benzettim. Dahası; Karaca Dağ, Diyarbakır havzası ile Şanlıurfa Platosunu kuzey-güney doğrultusunda ayıran ve zamanımızdan 100.000 yıl öncesine kadar lav püskürtmüş sönmüş yanardağ bölgesini andırıyor. Bu alan irili ve ufaklı yüzeysel taşlarla kaplıdır. Haymana’da da böylesi taş alanları gözlemledim. Yöre halkı yeni-yeni bu taşlardan ev yapmaya başlamış.
Yerbilimcileri, Haymana’nın kuzeyindeki oluşum sınırlarında fay ve bindirmelere rastlandığını saptamışlar. Kaplıcanın kuzeybatısındaki neojen ve kısmen volkanik kayaçlar ara tabakalı olarak görülür. Uluslararası Şifalı Su Kaynakları Araştırma Merkezi’nin 30 ülkeyi kapsayan araştırmasına göre, nitelik bakımından Haymana Kaplıcası dünyada Fransa’nın Vichy (Vişi) Kaplıcalarından sonra ikinci sırada yer alıyor. Haymana ilçesinde bulunan kaplıca denizden bin 200 metre yükseklikte.
Haymana platosu, doğanı ve doğasıyla, yani yerüstü ve yer altı zenginliğine sahip. Nedense bu kaynaklar yeterince değerlendirilmemiş. Sadece son yıllarda sıcak su kaynakları değerlendirilmeye başlanmış, Haymana ilçe merkezinde ve yakın alanlarda..
Sıcak, madensel yeraltı sularının tedavi edici etkilerden banyo veya kısmi banyo şeklinde yararlanılmasına Kaplıca Tedavisi veya toprak, su ve iklim kaynaklı şifalı etkenlerin banyo, içme ve soluma şeklinde tedavi şekli olan Balneoterapi Haymana’da yoğunlaşmak üzere. İnsanlar; Vücut direncini artırmak ve şikayetlerini azaltmak, Kalıcı hasarlarını önlemek için geliyorlar Haymana’ya. Çünkü; Haymana Kaplıca suları, her çeşit romatizma, mide, böbrek, solunum yolları hastalıkları, kadın hastalıkları ve kırık çıkıklarda büyük şifalar sağlıyor.
Haymana dışa göç veren bir ilçe. Bunun sebebi geçim şartlarının zorlaşması ve insanların cazibe merkezi haline gelen Ankara'da yaşamak istemesidir.
Haymana Belediye Başkanı, ‘bağımsız’ Özdemir Turgut, “Ben haymananın öz kaynaklarıyla iktidara ihtiyacı olmadan ayakta durabileceğine inananlardanım” sözü bence yürekli ve de özgüven içeren bir söz olmanın yanında, 2002 sonrasının Türkiyesi’nde düşünülmesi gereken bir haykırış..
Sulanabilir alanların az olması nedeniyle kuru tarım ağırlıklı ziraat yaygındır. İlçe nüfusunun büyük çoğunluğu geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlamaktadır. Tarla ziraatı içerisinde buğday, arpa ve yulaf önemli bir yer tutar. Son yıllarda yağlık ve çerezlik ayçiçeği ile yem bitkileri üretiminde artış görülmektedir. Sulanabilir alanlarda daha ziyade şeker pancarı üretimi yapılmaktadır. Kaplıcalar ise , tarım alanlarıyla birlikte öz kaynak oluşturmanın önemli potansiyeli..
Durum bu iken; İlçenin etkin insanları, doğru veya yanlış güçlerini, yeterliliklerini 74 km uzaklıktaki Ankara’da yoğunlaştırdıkları için Haymana yalnız ve edilgen kalmış.
Konuyu değiştirmek değil de Haymana’nın durumu beni başka duruma yöneltti: Her kent adının anlamına merak ederim. Haymana’nın anlamını da merak ettim. “Hayma” sözcüğüne rastladım.
Hayma: iç Anadolu genellikle tarlalara yapılan duvarı taş üstü toprak camsız pencere, kapısız girişi olan sıcakta serin olan yağışlı havalarda sığınılacak barınak. Bağ ve bahçelerde çalı çırpıdan çardak.. Ot yiğini.. Dam üstüne yiğilan kışlık ot.. Üstü ağaaç dallarıyla veya kamışla örtülmüş gölgelik, çardak..
Ve Haymana’yı araştırdım. Haymana:
- 1. Hayvanların serbestçe salındığı çayırlık.
- 2. Halk dilinde. Tembel. İşsiz, serseri. Vahşi. Yaramaz çocuk.
Hayman’a insanı böyle değil tabii ki. Yetenekli ve yaratıcı insanlar. Örneğin; 1971 doğumlu Prof. Dr. Ömer Özkan. Ömer Özkan; Haymananın Güzide esnaflarından Aktepe (Alaçık) köyünden Mustafa Özkanın oğlu olan Prof.Dr.Ömer Özkan Haymana'mızın yetiştirdiği ,Haymanalıların gururu.
Akdeniz Üniversitesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Estetik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi olan Prof.Dr. Ömer Özkan ve ekibi, Türkiye’nin ilk çift kol naklini ve dünyada kadavradan ilk rahim naklini gerçekleştirdi. Ayrıca Türkiye'nin ilk tam yüz naklini de ekibiyle birlikte gerçekleştirmiş.
Haymanalılar guruları Özkan için kent meydanına adını vermişler. Hayman’a özelinde aklıma geldiyse, düşünmeniz içindir, aşağıdaki yorumum: “Yeraltı dünyası(insanı) kirli deniyor, iyi de Yerüstü dünyası(insanı) ne kadar temiz?”
Nedense; Fecr ve Hicr sürelerinin şu tümceleri aklıma geldi: Fecr(89) süresi; “Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz.. Haram helâl demeden mirası yiyorsunuz. Malı aşırı biçimde seviyorsunuz… Ama yeryüzü parça parça döküldüğü.. Rabbin(in emri) geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman (her şey ortaya çıkacaktır).
Hicr(15) süresi; “Bırak onları, yesinler, arzu, boş emeller onları oyalayadursun. Yakında bilecekler!”
Anlamakta güçlük çektiğim Ezan sesleri arasında kent sokakların izliyorum. Anlamakta güçlük çekiyorum, nedeni; Camiler birbirine çok yakın olduğu için sesler birbirine karışıyor ve anlaşılmaz bir ses kirliliğine neden oluyor. Türkçe okunsa daha iyi anlardık..
Karşı sokakta, çocukların çığlıkları yükseliyor. Misket oynuyorlar. Bir anda Samsun Kılıçdede mahallesi Mert sokakta buldum kendimi. Yeni misketlerle herkesi yutuyorum. Misketlerim demir bilye. Vurduğum cam misketler kırılıyor. Sağlamlarını alıyorum. Benim bilyeleri vuranların da cam bilyeleri kırılıyor..Epey misket kazandım ve kardeşlerime götürdüm.
Sonrası top oynamaya başladık, lastık top. Bir süre sonra dikenli tele takıldı ve patlayınca evin yolunu tuttum.. Akşam karanlığı çökünce Haymanalı çocukların sesleri de çökmeye başladı..
Milyonlarca yıl önce püskürmüş yanardağın günümüze dek taşıdığı irili ufaklı volkan taşlarının üzerine ‘bilmeyerek’ basıp farklı sokaklardan tepelerdeki evlerine tırmanmaya başladılar..
Tarihine gelince; Görünen tarihi yapılar az olan Haymana’da, antik çağ bulgularını yoğun olduğu bir yerleşim alanı olduğunu gözlemliyoruz. Örneğin; M.Ö. 1600 yıllarında yapıldığı sanılan Gavur Kalesi bu kavmin Haymana uygarlığının tek kanıtıdır..
Haymana, yontma taş devri, cilalı taş devri ve maden devrine uzanan bir geçmişin izlerini taşımakta, Hitit, Frigya, Pers, Galat, Roma-Bizans hakimiyetine şahit olmuş, Kral Yolu üzerinde bulunan bir yerleşim yeridir. Gavur Kalesi kazılarında ortaya çıkan kültür, tabakalarından anlaşıldığına göre üç kavmin yerleştiği bir belde olmuş.
İlk yerleşim kavim olan Hititler, M.Ö. 2000 yılı başlarında Orta Asya' dan Kafkaslar üzerinden Anadolu' ya giren ve büyük bir imparatorluk kurarak 600 sene Anadolu' da yaşayan bir kavim.. Kayadaki kabartmaların ve duvar kalıntılarının tarihleri hakkında arkeologların birleştiği nokta, M.Ö. 2000 yıllarının ortasıdır. Bu harabelerin duvar tasvirlerindeki elbiselerden anlaşıldığına göre, Hitit eseri olduğu kesinlik kazanmıştır. Hititlerden sonra Haymana çevresinde medeniyet kuran kavim Friglerdir.
M.Ö. 1200' lerde, Ege göçleri dediğimiz kavimler göçüyle Anadolu' ya gelenlerin içinde bir Trak kabilesi olan Friglerde bulunuyordu. Frigler, Hitiler' in yıkılmasıyla onların sahip olduğu yerlerde Hattusaş, Alacahöyük, Pazarlı, Alişar gibi yanmış Hitit şehirlerinin üzerlerinde hüküm sürmeye başladılar. Hitit eseri olan Gavur Kale kazılarında yapılan ikinci kültür bölümünde, Frigyalıların Haymana civarında yaşadığı tespit edilmiştir. Haymana' ya Frigyalılardan sonra yerleşen diğer kavim de Galatlardır.
Bugün Fransa topraklarında yaşayan Golvarların bir kolu olan Galatlar, İsa' dan 278 sene önce Trakya' dan Anadolu' ya geçtiler. Bir süre Ankara, Galatların en büyük merkezi oldu. Bugünkü Haymana' nın da içinde bulunduğu ve Romalıların adını verdikleri sıcak su mıntıkası anlamına gelen bölgede yaşadıkları tespit edilmiştir. Ankara ve civarı İ.Ö. 25' te, Ağustos döneminde Romalı' ların hakimiyetine geçti. Bugünkü kaplıcaların 1-1,5 Km. doğusunda Yılanteseri denilen mevkide bulunan harabeler Romalılar dönemine aittir.
Orta Çağ' da ise 395-1073 yılları arasında hüküm süren Bizanslılar Ankara ve çevresinde yerleşmişler ve burası imparatorluk ordularının kışlık konaklama yeri olarak önem kazanmıştır. Haymana' da bir çok yerde Bizans kalıntılarına rastlanmıştır.
Daha önce Bizans hakimiyetinde olan Haymana 1127 yılından itibaren Selçuklu Türk hakimiyetine girdi. Selçuklular'ın Haymana' da kaldıklarını belgeleyen sadece iki tarihi yapı vardır.Bugün Haymana' nın Kutluhan köyünün yakınında bulunan Kutluhan Camii ve miladi 1188 yılında yapılmış olan Yenice köprüsüdür. Ankara, Selçuklular' dan sonra sırasıyla Moğollar' ın ve İlhanlılar’ın amansız baskıları altında kalmıştır. Osmanlı beyliği ilk kez Ankara civarında yerleşmiş ve ilk yurtları da Haymana' nın Karacadağ (Altılar) köyü civarı olmuş.
Haymana 19 yy. ilk yarısında 264 köye sahip olan bir kaza merkeziydi. Bugünkü Haymana ilçe merkezi başlangıçta Sivri köyündeymiş. 1880 yılında ise kasaba merkezi şimdiki yerine kurulmuştur. Kasaba yeri boş bir arazi olup o zamanlarda yalnız kaplıcaları ile tanınmakta idi.
İlçe nüfusunu Türkler ve 17. ila 19. yüzyıllarda buraya iskân edilen Türkmenler ve Kürt aşiretleri oluşturmaktadır. Özellikle Şıhbızın aşireti etkin.
Anadolu’da her yerleşim biriminin bir efsane boyutunda öyküsel söylencesi vardır. Haymana’nın da İlçe merkezinde türbesi bulunan ve dua okunarak şifa dileğinde bulunulan Cimcime Sultan’ı var: Cimcime Sultan, saraydan alınan bir çocukmuş. Hacı saraylı Hanımın anlatıldığına göre çocuğu olmayan bir ailenin Cimcime’yi saraydan alıp evlatları olarak büyütmeye başlamışlar. Cimcime Sultan gün geçtikçe gelişmiş büyümüş. Bir müddet sonra ailenin de bir kız çocukları dünyaya gelmiş. Ailenin öz kızı Cimcime Sultan’ ı kıskanmaya başlamış.
Eşi ve öz kızının baskısıyla Evde huzuru bozulan baba evlatlık olan Cimcime Sultan’ı uzaklaştırmayı kabul etmiş. Bir gece evden çıkarılıp, bugünkü kaplıcanın sık ormanlık ve ağaçlıktan ibaret olan sıcak suyun kaynağı bulunan yerde uyutup kaçmış. Korku içinde uyanan Cimcime Sultan’ ı sıkıntı ve üzüntü almış. Cimcime Sultan’ ın bütün vücudunu kabuklu yaralar sarmış.
Vücudunda oluşan sivilce ve yaraların ağrı ve sızılarına dayanamayan Cimcime yakınındaki yerden sıcak suda yıkanmaya karar vermiş. Bir kaç defa yıkanınca sızılarının ve ağrılarının geçtiğini görmüş. Yıkanmaya devam ettikçe yara, sızı ve sivilcelerin kaybolduğunu gören Cimcime Sultan suyun yararına ve şifasına inanmış ve suyu sahiplenmiş. Suyu etrafa tavsiye etmeye başlamış. Çok yararlı ve şifalı su olduğunu duyurmuş. Babalığı olan kişi bir müddet sonra merak etmeye başlamış. Bıraktığı yere gelerek Cimcime’ yi görmüş ve hayretler içinde kalmış. Evlatları daha da serpilmiş el yüz nur içinde bakakalmış şaşırmış.
- ” Kızım sana ne oldu ki değişiverdin ? ”
- ” Şu kaynayan suda yıkandım böyle oldum iyileştim. Baba ben öldüğüm zaman beni buraya gömün bana bir türbe yaptırın adını da Cimcime Sultan koyun.”
O gün bugündür suyun şifa kaynağı olduğu bilinmiş ve binlerce hastaya deva olmuştur.
Duamızı ettik, şifamızı diledik ve Haymana’dan ayrıldık. Her tarafı ağrı ve sızı içindeki Türkiye’min de Cimcime Sultan türbesine gidip dua edip şifa dilemesine sözüm yok, fakat akılcı ve inandırıcı projeler içeren siyasi gücün daha etkin bir iyileşme süreci başlatacağına inanıyorum.
http://blog.milliyet.com.tr/istanbul-buyukada-yi-meclis-karari-ile-karadeniz-e-tasiyacak-cilgin-projem/Blog/?BlogNo=370151
http://www.imo.org.tr/resimler/dosya_ekler/6afec16f01af56b_ek.pdf?dergi=177
GEZ-GÖR-YAZ
evesbere@mynet.com
sevket-che@hotmail.com.tr
GSM.0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder