DİKKAT UZUN BİR, 1 MAYIS 2015 YAZISI
Kusura bakmayın, arşivimde 1 Mayıs materyali o denli çok ki, istemeden de olsa 1 Mayıs yazısı “ uzun oluyor..
“Yazıları uzun diye okumayanlar, aklın yolunu kısaltanlardır.”
1 Mayıs 2014’te; Taksim’i halka kapatınca ve çocuklara biber gazı sıkınca ve de bunu devletin durdurulmaz gücü olarak gösterince, 2 Mayıs günü 3 adet nöbetçi öfkemi harekete geçirdim:
Birinci nöbetçi öfkem;
“1 Mayıs gününü emeğin bayramı ilan ettik, artık Taksim de kutlanacak” diyerek yalanlarına bir yenisini de ekledi. "Taksim benim!" diyor, çünkü, Yeni Osmanlı ideolojisinin simge meydanı haline getirmek istiyor ve halkı buna alıştırıyor..Taksim'i siz İstanbul yayasına mı açmak için düzenledi zannediyorsunuz?
Hayır, kendi ideolojisi için; Yeni Osmanlılık için!! Dikkat edin, İstanbul’da tarihi yapılar restore ediliyor, ama hangileri? Osmanlı yapıları ve yalıları, köşkleri. Niçin? Makarnacılar, cumhurbaşkanı seçtiğinde görün İstanbul’u payitaht (başkent) merkezi yapmaz, Ankara’ya da payitaht bayiliği vermez ise. Evet, tanık olacaksınız bunlara ve kendisini Dolmabahçe’ye, kukla başbakanı da A.O.Ç'deki başbakanlık koltuğuna taşıdığını; eğer ki, muhalefetin ve de seçmenin aymazlığı devam ettiği sürece, makarnacıların lider erkine tapındığı sürece.
İkinci nöbetçi öfkem,
2 Mayıs günü, ‘Taksim’in 1 Mayıs günü in ve cinin top oynadığı resminin altına’ Kamil arkadaşım, şöyle bir yorum yapmış: “Allah Devletimize zeval Vermesin”. Bugün devletimizin ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha gördük. Devletimiz gücünü kararlı ve güçlü iktidarıyla muhafaza etmektedir. Yeri gelince dış ve iç düşmanlara karşı bu gücü gösterip kullanmak lazım. Bugün de yapılan odur.
Devlet kendi işçisine, memuruna, çalışanına, emekçisine ne kadar güçlü ve ne kadar kararlı olduğunu gösterdi. Anakara ve İstanbul’daki güç gösterisi dünya haber ajanslarına acil görüntüler olarak düştü. Bir de Kamboçya’da devlet gücünü gösterip aynı görüntüler yaşanmış. Kendi işçisinin eylemine, sloganına ve protestosuna bir gün bile tahammül edemeyen devletimizin ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha görüp öğrendik. Demokrasi Kamboçya ile yarışta. Yaşasın ileri demokrasi.”
Mustafa Bayindir isminde bir kardeşimiz ise, şu yorumda bulunmuş: “Hükümet iyi bir iş yaptı ve Taksimi kapattı, yoksa provakatörleriş başına geçecek ve kan dökecekti. Bu başka yerde de olabilirdi ama ismi ölümle nişanlanmış Taksim'de olsa belki de tarihe geçecekti. Devlet bu devlet, vatandaşına sahip çıkıyor. Suçlusu olmadığı ölümlerden sorumlu tutulan Başbakan, suçlanmaktan değil bir kaç gencin ölmesinden imtina ediyor ve yasaklatıyor. Olaya birde bu açıdan bakalım kamil Cuma(kardeş).... Kaiten(iyilikle)....”
Ben de önce, sevgili Kamil’e, ardından Mustafa Bayindir kardeşime yanıt vererek, süreci işlettim: “Kamilciğim, bu ironiyi, 2015’in 1 Mayıs'ında kullanacağım..Güçlü olan devlet değildir, devletin parçalarından biri olan yürütmedir ve güçlü değil, aksine faşistir...İroni fazla abartılırsa ‘ille de fazla uzatılır ise’ ironi olmaktan çıkar ve hem nalına hem mıhına bir anlam yükler kendine ki buna dikkat etmek gerekir..
Mustafa arkadaş, kafasındaki FES ile ironi mi yapıyor, yoksa Yeni Osmanlılığın yeni kreasyonun mu sunuyor? Bilmem belki de; FAS'lıların ulusal FES'ini Osmanlı şapkası sanıyor. Yeni Osmanlılığı, kafaya FAS'ın Fes'ini geçirerek simgeliyorsa, kusura bakmasın biraz değil epey ::::))))) Gelelim düz mantık bile olmayan dümdüz mantığına; Başbakan, çocuklar ölmesin diye Taksim'i kapatmış; ha de be bremustafa, buna rcep de güler..
Hükümet, birkaç provokatör yüzünden çoluk çocuk katlediyorsa, o hükümet o provokatörleri kullanarak Yeni Osmanlılığı ele geçirmek adına, İslamiyet’i kirleten faşizan süreci bilerek işletiyor demektir.. Arkadaşı beğenmen, demokrasi adına her düşünceye saygından olduğunu düşünüyorum, doğruladığını değil.. Mustafa kardeşim, ben de demokrasi bağlamında sana evet diyorum, fakat asla dümdüz mantık yaklaşımını onaylamıyorum..
Ve Kamil Aksoylu Toroci Kardeşim, gereğini düşündü; Kâmil Aksoylu Toroci: “Bugüne kadar Taksim'de kaç 1 Mayıs kutlaması yapıldı?
Kaç kişi öldü? Kim öldü, kim öldürdü. Dahası 2010, 2011, 2012 1 Mayısları nerede yapıldı, kaç kişinin burnu kanadı? Dünyadan haberiniz yok demiyorum yanlış anlaşılmasın. Sırf yaranmak adına egemenlerin yanındasınız. Hoş safınız buysa ben itiraz edecek değilim. Erdoğan'ın gösterdiği adrese kuşlardan başka kim gitti ona bakın.
Taksim Meydanı ne hükümetin, ne de başbakanındır. Taksim Meydanı kamunundur. Herkes bayramını dilediği yerde dilediği gibi kutlar. Herkes önceden izin almaksızın dilediği yerde yürüyüş ve protesto hakkını kullanabilir. Taksim bunların adresidir. Bu haklar, beğenmiyoruz deyip dört elle sarıldığınız ve 12 Eylül Referandumu ile revize ettiğiniz 12 Eylül anayasasının verdiği haklardır. Hükümetin görevi önlem almaktır.
Bahaneye kargalar bile gülüyor. Emekçinin yılda bir kere yapacağı protesto ve gösteriyi insanlar ölüyor diye engelleyemezsin. Önlem alacaksın önlem. Bu haklar demokrasinin vaz geçilmezidir. Statlarda da insanlar ölüyor, kavgalar çıkıyor. Trafik kazalarında dünya birincisiyiz. İş kazalarında dünya birincileri arasındayız. Basın özgürlüğünde dünyada son sıralara düştük. Neyi savunuyorsunuz siz burada?”
Ağabey Mustafa inançlı çocuktur ama biraz fazla inanıyor. Benim beğenmem onun ifade hakkına saygı duymakla yorumunu okuduğum anlamındadır yoksa görüşlerini paylaştığım anlamına gelmez.
Benim Kamil kardeşime yanıtım: Kamil cumaçkimi, mat heya bzopon (Kamil kardeşim ben de onu söylüyorum).. Ki, Mustafa'yi düşüncesinden dolayı ben de demokrasi ölçütleri içinde evet, dedim fakat asla onaylamadım..Gomçkondu (unuttum); dediğin gibi, dümdüz mantığa göre, Trafik kazalrından binlerce insanımız yaşamını yitiriyor, bundan dolayı tüm karayollarını kapatalım, hatta motorlu tüm araçları (hava, kara, deniz, demiryolu) iptal edelim::)
Üçüncü öfkem;
“Ve;1 Mayıs kutlamaları çerçevesinde, Barbaros Bulvarı’ndan Beşiktaş Meydanı’na ilerlemeye çalışan grup ile polis arasında arbede yaşandı. Polisin gruba biber gazı ile müdahalesi sonucu ara sokaktaki 3 çocuk biber gazına maruz kaldı..” haberi karşısında şunları yazmak zorunda kaldım:
“Bu çocuğa biber gazı ile işkence çektirmek devletin gücünü mu gösteriyor, yoksa; devlet'in 3 parçası ' Yürütme, Yasama ve Yargı 'nın biri olan yürütmenin, yani hükümetin faşist duruşunu mu?
Güç; evrensel demokrasi ve insan haklarıyla bütün halkın fiziki ve tinsel iradesidir (Türkçesi, istencidir), buradaki çocuğa biber gazı sıkan istenç (irade), toplumsal yarardan soyut, bireysel ve grupsal çıkara indirgenmiş hitler ötesi bir faşizan duruştur..
Güçlü olan devlet değildir, devletin parçalarından biri olan yürütmedir ve güçlü değildir, faşisttir. Öyle bir faşist ki, Hitlerin yapmadığını yapan bir faşist, 7-8 yaşındaki çocuklara biber bombası atabilecek kadar kendinde olmayan faşist. Çünkü faşistin bile bir insanı yanı vardır, bunlarda o da yoktur.. İşte bu hitler de güçlü değildi, fakat devleti ele geçirdi, faşizme zirve yaptırdı.
Eğer bu kişi devleti ele geçirir ise, güçlü devleti yaratmamış, faşizmi tepeye taşımış olur.. o da biraz sıkar.. Yürütme derken, yürütücü hükümeti kastettim. Devlet biliyorsun; Yürütme, Yargı ve Yasamadan oluşuyor.. Haklısınız, Yürütme elinde, Yasamayı ve Yargıyı da ele geçirme savaşı veriyor (fakat hala başaramadı-ki Yasama da tam bir belirleme sayısını sahip değil, olsaydı çoktan Anayasa’sını yapardı-).
Demem o ki; bu hükümet her şeyi devlete yüklemektedir, devleti suçlu ve yetersiz göstererek, T.C'ini İ.C'ine dönüştürme izlenimi vermektedir.
İslami değerleri faşist öğelerle bezeyip İslam’ı faşizme endeksleyerek kurumsallaştırmaya çalışmak, kişiyi güçlü göstermez, sadece görece bir zülüm süreci işlettiği için Saddam ve Mübarek gibi, kendisini defi hacet menziline sokar..
Ve, 2013’ün unutulan 1 Mayıs yaşananları; 2013 yılının 1 Mayısı’nı 2015’te değinmek zorunda kaldım, çünkü 2014’te 1 Mayıs’ı farklı boyutta işlemiştim. Böylelikle AKP iktidarının 2013’un 1 Mayıs’ında ‘özellikle İstanbul’da’ yaşananları anlatacağım.
2013 1 Mayısı’nda İstanbul’da ne oldu? Olaylar oldu. Neden?
DİSK, KESK, Halkevleri, TKP ve CHP emekçinin 37 şehit verdiği kutsal Taksim alanına çıkmasını, siyasal erk/iktidar/AKP hükümeti engellemesi. Fakat Hak-İş denen sendika davul zurna ile Taksim alanına girebildi. Hak-İş Sendikası, davul zurna eşliğinde çaldıkları “Ankara’nın Bağları” türküsüyle Taksim Meydanı’na girdi. Taksim’e giriş izni alan grup, Dolmabahçe’de toplandıktan sonra davul zurna eşliğinde çaldıkları türkü ve marşlarla polis barikatını aşarak Taksim Meydanı’na girdi.
Diğerleri niye giremedi? Bunun yanıtını vermek o denli kolay ki. Taksim meydanı, İstanbul saldırganlarınca, yeniden projelendirildi. Taksim, artık emekçinin simge alanı değil, AKP’nin yarattığı dinci zenginlerinin, yani yeni yok edici sermaye tapınak şövalyelerinin kutsal alanı. Bu alanda, artık emekçi coşkuyla zıplamayacak, dinci sermaye İstanbul’un üzerinde nasıl tepindiğini gösterecek. Kısacası, Taksim, taksim edilmedi, zapt edildi.
Neymiş efendim; Kadiköy’de ve Avrupa yakasında geniş iki büyük alan yapılacakmış, insanlar; Zeytinburnu Kazlıçeşme’ye gidip etkinlik yapacakmış. Kimi kandırıyorsunuz. Geçen sene neden Taksim’de yapıldı? Geçen Sene neden olaylar çıkmadı; o marjinal-ki anlamını da bilmiyorsundur- ve radikal gruplar neden olay çıkarmadılar? Demek ki önlem alabiliyormuşsun. Önlem alsaydın, Dilan Alp, Meral Dönmez ve Polis kardeşimiz şimdi yaşam mücadelesi vermez, toplam 28 sivil yurttaşımız ve 22 polisimiz yaralanmazdı.
Bu nasıl, fevkalade orantılı güç kullanma? Bunun adı “1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü”ne fevkalade hesaplı güç kullanma denir. Beyler, lütfen düşünün, bırakın Ankara ve İzmir’i ve de Samsun’u, Diyarbakır’da, evet Diyarbakır’da olaylar çıkmıyor. Bu gündem değiştirmek için, birilerinin dayanışmasından (AKPKK) başka bir şey değildir. Nerede, BDP’lilerin emekçiye yapılan bu saldırıdaki devrimci söylemleri? Yoksa Kürtler İstanbul’daki 1 Mayıs Emek ve Dayanışma gününe katılmadılar mı? O zaman AKP ile dayanışma içinde idiler.
Milli içkimiz ayrandan sonra, nur topu gibi milli gazımız biber dünyaya geldi. Tosta ayran, düşmana biber gazı. Yooo, senin amacın o değil, senin amacın 8 Mayıs’taki PKK ve Öcalan tahliyeleriyle ilgili gündemi değiştirmen. Kardeşim, kimse Kazlıçeşmeye gitmez, ancak kazların gider oraya. Taksim’de bu insanlar 1 Mayıs emekçi gününün kutlaaayaacaaaklaaaar, o kadar! Seneye ben de, o da, orada olacak.
Resmen 1 Mayıs’ı ikiye böldün, sağcı ve dincilerin 1 Mayıs’ı ve de Solcuların 1 Mayısı diye. Seninki belli olmaz, seneye yine gündem değiştirmek için, bu sefer bu iki grubu çatıştırırsın.
Ankara’da, İzmir’de olaylar çıkmıyor, hatta Diyarbakır’da, fakat İstanbul’da olaylar çıkabiliyor. Sırtı çantalı, 17 yaşındaki Dilan Alp ve atamasını bekleyen öğretmen Meral Dönmez, Taksim’i tek başlarına kaosa itiyor ve kendileri de ağır yaralanıp, yaşam savaşı vermeye başlıyorlar.
Evet: Tarlabaşı’nda Taksim’e çıkmaya çalışırken polisin müdahalesinden kaçıp bir eve sığınan ve polisin eve baskın yapıp gaz bombası tüfeğiyle ateş etmesi sonucu gaz kapsülü kafasına gelelen Dilan’ın kafatası kırıldı.
Dilan Alp, ameliyata alındı hayati tehlikesinin devam ettiği bildirildi. Bu arada baba Ali Alp ve yakınlarının hastanede bekleyişi sürüyor. Beyler, geçen sene Taksim’de maskeli polis ve dinden-yoksuldan geçinen AKP yandaşı görsel ve yazılı basının maskeli muhabirleri resmen emekçiler karşısında, yağdanlıklarının katsayısını öylesine artırdılar ki, İstanbul halkının ve yabancıların tansiyonuna tavan yaptırdılar.
Çetelere, mafyalara, ülkeyi taşeron ülke haline getirenlere değil, alnının kutsal teri ile açlık sınırını aşmaya çalışan emekçilere ve onlara destek veren gençlere gaz bombası atıyorlar. Sanki karşı devrimin ön egzersizleri yapıldı İstanbul’da. Dahası, yaklaşık 25 bin polisle faşist diktatörlüğün provasıydı yaşatılanlar.
Taksim'e yürümek isteyenlere polis Beşiktaş, Şişli ve Mecidiyeköy'deki müdahalesi adeta bilim kurgu karelerini yaşattı insanlara. Ulaşım ise felç oldu. Çünkü, Galata, Unkapanı köprüleri, metrobüs ve metro iptal edildi. 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü olmaktan çıkarıldı, sermaye ve dinci faşist dayanışma gününe dönüştürüldü adeta.
Polis anons ediyor megafonla; “Dağılmazsanız, dağıtırız” diyerek. Dağıttılar da. Fakat en çok dağıtan da AKP iktidarı, AKP bunun farkında değil. Polis ekipleri, yürümekte ısrar eden gruplara gaz bombası ve tazyikli suyla müdahale etti.
DİSK Genel Merkezi'ne atılan gaz bombası nedeniyle de birçok kişi yaralandı. Fenalaşan sendikacılar, camlara çıkarak nefes almaya çalıştı. Enerji-Sen Genel Başkanı Ali Duman da binaya atılan bir gaz bombası başına isabet etmesi sonucu yaralandı.
Gazdan etkilenenler, ambulanslarla hastaneye sevk edildi. Ancak yolların kapalı olması nedeniyle hastanelere ulaşmakta güçlük çekildi.
Öte yandan, sendikacılar, yaralıların ambulanslara konulması sırasında polisin biber gazıyla müdahalede bulunmasına tepki gösterdi. Göstericilerin saklandığı yerleri belirleyen güvenlik güçleri, bu adreslere operasyon düzenledi.
Öte yandan, polisten kaçarken girdiği binanın merdivenlerine kafasını çarpan bir kadın hastaneye kaldırıldı.
Soruyorum: “İstanbul’daki 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde; biri ağır olmak üzere 22 polisimiz yaralandı, 73 sivil gözaltına alındı? Peki, ikisi ağır olmak üzere 28 sivil vatandaşımız da yaralandı ve kaç polis gözaltına alındı? Tüm bunlara neden, kaç sorumlu hakkında soruşturma açıldı?”
2013’te bunlar oldu, 2014’te de benzerleri yaşandı; göreceğiz, bakalım 2015’in 1Mayıs’ımızın başına neler gelecek. Yani; Taksim’de “1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü ”nün başına?
1 Mayıs’ta Taksim alanlarındayız..
http://blog.milliyet.com.tr/1_Mayis_ta_Taksim_e_degil_kirlara_cik/Blog/?BlogNo=458791
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
Teknopolitikalar Platformu
evesbere@gmail.com
GSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder