15 Ağustos 2014 Kuşadası’na yolculuk, Ankara’nın Başçavuşundan saat 22:00’de, AŞTİ’sinden 24:00’te, 16 Ağustos 2014’te Afyonkarahisar'ın Sandıklısından 09:30’da başladı. Ne alaka? Şu alaka, çünkü aracımız 16 Ağustos 2014’ün 04:00’ünde Sandıklı’da hastalandı. Marş dinamosu bozulmuş. Ancak 09:30’da iyileştirebildiler.
06 AI D 66 plakalı aracın sürücülerinden biri; Emin Sarıca. Öyküsünü yazının ilerleyen saatlerinde anlatacağım. Yok, yok şimdi anlatayım. Emin Sarıca, 12 Eylül darbesinden en çok zarar görenlerden. Üniversiteyi bu nedenle bitirememiş. Zindanlarda uzun yıllar kalmış. Hemşerim Turan Tantoğlu’nun kader arkadaşı. Cezaevi arkadaşı.. Hayli çevresi olan, fakat bazı nedenlerden dolayı kırgın erdemli kişi. Kimseye boyun eğmediği ve de el etek öpmediği için uzun yol sürücülüğü yapıyor. Kısacası, onuru ile dimdik ayakta..
Hurriyet’i okuyorum. Yılmaz Özdil gazeteden kovulmuş. Nedeni; Re cep’ Yıl maz Bil al'ı başbakan yap demiş. Kötü bir şey değil ki. Belki de şehzadeler arasında nifak soktu diye olabilir. Ben de, Hürriyet'i okumamaya karar verdim. Evdekiler okusunlar bana ne..
Sandıklı-Dinar arası RES (Rüzgar Enerjisi Santralı) türbinleri dikkatimi çekti. Temiz enerji, fakat bunlarda kuşların göç yollarını bozuyormuş. İyi de kuşların göç yolları oto yollar, demiryolları da bozuyor..
Kula karayoluna koşut demiryolunu izliyerek Aydın’a yaklaşıyoruz. Saat; 13:11, Aydın’a 50 km var. İncir, üzüm ve zeytin ağaçları ve de sebze bahçeleri adeta doğa podyumunda defile yapıyorlar. Manisa'nın Salihli ilçesine bağlı mahalle olan Durasıllı ve Güzelköy’den geçtik. Nazilli 149 bin kişiyle bizi karşıladı.
İncirliova’dayız saat, 14:20, fakat incir (buralarda yemiş diyorlarmış) yok, beton yapılar çok.. Germencik derken, Kuşadası’ndayız. 16 Ağustos 2015 Saat, 17:00. Atatürk Bulvarına koşut Cephane sokak, Akşam Sanat Okulu bünyesindeki Öğretmen Evi’ne valizleri bırakır bırakmaz Ececan Kendini sokağa attı, tabii ki denize gitmek için bizde peşinde. Kuşadası içindeki kent plajındayız (Şehir Merkezi Palmiye Plajları). Gitmez olaydık. Deniz kirliliği çok fazla.. Güvercin Adanın girişinde bulunan özel plaj ‘Papaz Hamamı’na da gidebilirmişiz, fakat taşlıkmış. Belli ki biz turlara katılacağız.
Saat, 19:30. Türkmen mah. Atatürk Bulvarındaki “Kordon kebap”’ta Kaşarlı pide, kebaplar ve künefe ve de kokoreç..Ben böyle leziz şeyler bugüne dek tatmamıştım. Belli ki Kuşadası’na kaldığımız sürece buradayız. Bir ailenin “Kordon kebap”salonu sahipleriyle ilginç bir tartışmaya tanık olduk. Müşteri olan kesimin tartışmadaki duruşu, özellikle bir bayanın çığlıkları onların haksız olduğunu kanıtladı bize. Halk arasında anlatılan ‘tabaktan sinek çıktı’ hesap ödemem oyunu var ya onun gibi bir şey. Bunlar benzer olayı bir başka yerde de yapmışlar, bir başka müşterinin söylediğine göre..
Kuşadası, Aydın ilinin kuzeybatısında bulunan ilçe, İzmir’e uzaklığı 96 km, Efes Antik Kentine 20 km, ,Bodrum ilçesine 157 km uzaklıktadır.
Kuşadası'nın, MÖ 9.yy'da Büyük Menderes ve Gediz ırmakları arasında kalan bölgeye hakim olan ve bu bölgeye adlarını verdikleri ve tarihte "İyon Kolonileri" adını alan 12 şehir kurmuş İyonlar tarafından ‘Efes'e bağlı Neopolis (Yeni Kent) ismi ile’ kurulduğu savlanmaktadır. Daha önce, Pilavtepe eteklerinde, Andızkulesi denilen yerde kurulmuş. Ulaşım güçlükleri nedeni ile Kuşadası; Andızkulesi mevkiinden alınarak bugünkü yerinde Yeni İskele (Scala Nuova) adı ile tekrar kurulmuş.
MÖ 334'de Büyük İskender'in tüm Anadolu'yu ele geçirmesinden sonra, Anadolu'da Grek medeniyeti ile yerli Anadolu medeniyetinin sentezi olarak ortaya çıkan yeni bir çağ olan "Helenistik Çağ" dönemi başlar ve Efes, Milet, Priene ve Didim bu devirde kurulur. MÖ 2. yy.da ise Romalılar yöreye egemen olurlar. Hristiyanlığın ilk yıllarında, Meryem Ana'nın ve havarilerinden St. Jean'ın Efes'e gelip yerleşmesiyle burası bir dini merkez haline gelir. Miletus da Hristyanlık çağında Piskoposluk merkezidir. Bizans Çağında "Ania" adı ile anılır.
Kuşadası, 1413 yılında 1.Mehmet (Çelebi) tarafından Osmanlı İmparatorluğu egemenliğine katılmış. Bu tarihten sonra, şehir tamamen Türklerin elinde kalmış ve Türklerin yaptığı eserlerle dolmaya başlamıştır. Bunlardan bugünkü Kervansaray ve Kuşadası'nı çeviren surlar, Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Surlarla çevrili şehre o zaman ancak üç kapıdan girilebilmekteymiş. Küçükada, Bizanslılar için önemli bir askeri üs görevini yapan önemli bir yerdi,1834 yılında büyük bir yenilenme görmüş ve ünlü kalesi yapılmıştır. "Kuşadası" adı bu kaleden gelmektedir.
Kuşadası'nın batısında deniz kuzeyinde, güneyinde ve doğusunda dağlar ve tepeler vardır.Tarihi alanlar ve mekânlar:
Neopolis (Yılancı burnu):
Güvercinada’nın biraz ilerisinde, denize uzanan ikinci bir yarımada halindedir. Antik Neopolis Kuşadası’nda ilk yerleşme yeridir.
Panionion: İyon konfederasyonuna bağlı 12 İyon şehrinin merkezi. Kuşadası’na bağlı Güzelçamlı sınırları içinde, Davutlar-Güzelçamlı yolu kenarında, yoldan birkaç yüz metre içeridedir.. Ayinlerin ve törenlerin yapıldığı yer burasıdır.
Pygela: Argos Kralı Agamemnon tarafından inşa edilmiş, Kuşadası’nın 3 km. kadar kuzeyinde küçük bir antik yerleşim yeridir. Kuştur Tatil Köyü’nün yanındaki burun üzerinde bulunmaktadır. Pygela sağlık şehri olarak kurulan ilk kent olarak biliniyor. Kral Agamemnon, 10 yıl süren Truva savaşları sırasında, yorgun düşen askerlerini dinlendirmek, hem de savaş gemilerini onarmak için kurmuş. Kent, yakınında bulunan şifalı sularla askerlerin bozulan sağlıklarını ve yıpranan morallerini geri getirmeyi başarmış.
Kaleiçi Camii: 1618 yılında Sadrazam Öküz Mehmet Paşa (ölümü 1619) tarafından yaptırılmıştır. Çarşı içindedir. “Öküz Mehmet Paşa Camii” adı ile de anılmaktadır. Camiyi 12 kenarlı ve 16 pencereli kasnak üzerine bir kubbe örtmektedir. 1830 yılında onarılmış. Tek şerefeli minaresi sağdadır. Caminin giriş kapısının kanatları geometrik geçmeler ve sedef kakmalarla süslenmiştir.
Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı(1618): Kuşadası İskelesi yakınındadır. 1966 yılında restore edilmiştir. Deniz ticareti için yaptırılan bir Osmanlı kalesidir. Yaklaşık 18,50X21,60m. ölçülerindeki avlunun ortasında kazı ile açığa çıkartılan şadırvan, bugün havuz haline getirilmiştir.
17 Ağustos 2014. Tura katılacağız ve Kuşadası’nın efsane koylarını gezeceğiz. Kızım Ececan Çorbacıoğlu’nun çocukluk arkadaşı Ilgın Arda İzmir’den geldi. O da bizimle beraber olacak.
Tura katılmak için, İsmet İnönü Bulvarı üzerindeki bir tur acentesi ile anlaştık. Anıl Pak 16 yaşında, Uyanık mı uyanık. Bu işi erken öğrenmiş. Lise öğrencisi. Kimya okumak istiyor, fakat bu işe devam edeceğini söylüyor. Yaptığım espriler hoşuna gitti. Ağabey siz mizah yazarı olsanıza deyince yazdığımı söyledim. Ama Bedri Koraman’ı tanımamasını tamamen çalışmaya konsantre olmasına bağladım.
Bizim tur teknemiz, Güvercinada'dan hareket etti. Kuşadasını bilmeyenler burayı bir ada olarak düşünür. Aslında bir yarımada. Fakat ismi, sonradan mendirek ile karaya bağlanan bir adacık olan Güvercinada’sından alıyor. Gezilecek kadar güzel ve büyük bir kale var üzerinde. Kale Bizanslılardan kalma Genova' lılar için de stratejik öneme sahipmiş. Bu kale Osmanlılar döneminde, 1821’deki Mora isyanına karşı adalardan gelebilecek saldırıları önlemek amacıyla kullanılmış. Adaya adını veren kalenin son şeklini alması da bu döneme rastlar.
Osmanlı döneminde ada korsanlara karşı da bir karakol vazifesi yapmış olduğu için, Korsan Kalesi olarak da bilinir. Adanın en yüksek noktasında bulunan kule, muhafızların çevreyi gözetlenmesi için kullanılmış olup, ayrıca adada bir de su sarnıcı mevcuttur. Günümüzde çevre düzenlemesi yapılmış olan adanın etrafında ve içinde kafeterya, restoran ve çay bahçeleri mevcuttur. Ada, Kuşadası' nın siluetine ayrı bir güzellik katmakta özellikle de geceleri ışıklandırıldığından büyüleyici bir manzara sunmaktadır. Ki tur dönüşü buna tanık olabilirsiniz.
İlginç olanı; Güvercinada, Güvercinada caddesine, Güvercinada sokağıyla bağlı olması.
İlkin Soğuksu Koyu’na uğranacak. Ardında Maydanoz Koy ve son olarak Koru Koyu ve de Kuşadası’na dönüş.
Saat, 09:30. Tur teknesi hareket etti. Mavi göğün altında, mavi denizde süzülerek saat, 11:00’de Soğuksu Koyu’na yaklaştık. Kuşadası’ndan uzaklaşırken, Kuşadası’nın güzelliğinin nasıl yok edildiğini ve betonlaştırıldığını net bir şekilde görüyorsunuz. Adeta kıyı bir gri çizgiye dönüştü.
Koylar sıra-sıra dizili. İsteyen tekne ilkini seçiyor. Dahası hangi koy sakinse oraya demir atıyor. Bizimkisi Soğuksu Koyu’nu sakin buldu ve demirini attı.
Kıyı boyunca; koyları izleyerek gidiyoruz. Kıyı sanki koylar kıyısı. Dahası, kıyı koylarla örülü bir dantel gibi. Örneğin; Yonca Koyu, Küçük Kalamak Koyu, Orman Kampı Koyu, Baradan(Bu koy; Tarikat Kamplarınca işgal edildiği söyleniyor. Eli sopalı tipler tur tekneleri yanaşması diye kıyıdan sopa sallayarak göz daği veriyorlarmış).. Kloros, Ahmet Beyli, Maydanoz, Soğuk Su, Koru Cenent Adası ve Pozdere ile diğer koylar dantelanın oyaları gibi dizililer.
Soğuksu denmesinin nedeni, dağdan termal akıntı (sıcak su) var. Bu nedenle koyun bir yanı sıcak bir yanı soğuk.
Saat, 14:10. Koru Koyu’ndayız.. Kıyılar yok ediliyor adeta.. Koru koyu bunlardan biri. Buraya geçmiş dönemde, eski parlamenterler ve paşalar tarafından 40 evler de denen Koru Sitesi konuşlandırılmış.
Bunlardan biri de AKP döneminde gerçekleşen Adagöl çevresi saldırısı. Bunun için; 1999 - 2009 yılları arasında 2 dönem, Kuşadası Belediye Başkanlığı yapan Fuat Akdoğan tarafından Kuşadası Kongre Vadisi KOMER kurulmuş. İşlevi; bittiğinde Kongre Vadisi’ni işletmek. Bu olgular 2005 yılında başlamış.
Kuşadası Belediyesi, 2005 yılında, dahası;1999 - 2009 yılları arasında 2 dönem, Kuşadası Belediye Başkanlığı yapan AK Partili başkan Fuat Akdoğan döneminde, Tusan Otel arkasında yer alan ve mülkiyeti belediyeye ait olan ve Pelikanların ve Flamingoların durağı Adagöl’ün koku ve olumsuz bir görüntü yaratıyor bahanesiyle çevre düzenlemesi yaptı.
Göl hafriyat yapılarak derinleştirildi, etrafına ağaçlar dikilerek mesire yeri ve rahvan at yarışları sahası yapıldı. Fakat sonrasında, Ortakları arasında Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB), AKP’li Kuşadası Belediyesi, bazı sivil toplum örgütleri ile turizmcilerin bulunduğu KOMER denen kuruluşa kullanım hakkı verilen bu bölgenin betonlaşma ve doğa dışı kullanılmasına izin verilmesine çalışıldı. Amaç burada; yani Kuşadası Kongre Vadisi'ne(Sonradan, nedense adı Efes Kongre Merkezi’ne dönüştürüldü) 5 yıldızlı otel yapmak. R.T.Erdoğan’ın çok istediği Osmanlı mimari(ki yok böyle bir mimari tarz. Selçuklu dense belki..) tarzında bir beton yığını oluşturmaktı.
Olayı şöyle süslemişler; Kongre Vadisi'ne yapılacak yatırımların orta kısmında kalan ve Pigale Antik Kenti'nin bulunduğu Adagöl, 1999 - 2009 yılları arasında 2 dönem, Kuşadası Belediye Başkanlığı yapan Fuat Akdoğan öncülüğünde kurulan KOMER yönetimi tarafından derinleştirildi. Adagöl'ün içinde Kadırga adı verilen teknelerin dolaşacağını belirten Kongre Vadisi Uygulayıcı Mimarı Uğur Onur, bu teknelerin bağlanacağı bir de iskele yapılacağını kaydetti. Vadiye gelen konuklar, Adagöl'de teknelerle gezerek stres atacak.
Bunun yanısıra; Kongre Vadisi'nin 5 yıldızlı otel ve Civilarium adlı sosyal tesisinin ardından son etap yatırımlarından birisi de raylı sistemle gezilebilecek 500 bin metrekareye sahip Safari Park olacak. Macera Kapısı, Cennet Kapısı ve Sihirli kapı denen 3 kapıdan girilecek parkta, hayvanlar serbest olarak dolaşma imkanı bulacak. Yatırımcılar vadiye yapılacak Safari Park'ı, "Türkiye'nin mini Disneyland'ı" olarak adlandırıyor.
Sonunda; ortakları arasında Turizm Bakanlığı, TÜRSAB, Aydın Valiliği, Kuşadası Belediyesi'nin de bulunduğu Kuşadası Kongre Merkezi Turizm Seyahat Şirketi (KOMER)'nin sahibi olduğu merkezin 25 yıl süre ile işletilmesi işinin ihalesine katılmak için geçici teminat bedeli 1 milyon TL olarak belirlendi. İhale, kapalı teklif usulü ile 24 Temmuz 2014 günü Kuşadası Efes Kongre Merkezi'nde yapılan ihalede Kuşadası Efes Kongre Merkezi'ne (KOMER) talip çıkan işletme olmadı. (1.8.2014)
Bunu satamadılar, fakat Kuşadası limanını gelir gelmez sattılar; Kuşadası Limanı: 02.07.2003 tarihin de, 24 milyon 300 bin dolara, Siyonist Sami Ofer’e verildi.
Kuşadası halkı, özellikle Kuşadası Kent Konseyi Çevre ve Doğa Çalışma Grubu, Kuşadası Doğasına ve doğanına duyarlı. Örneğin; Kuşadası Adagöl bölgesinin Kuşadası halkının kullanımına açılması konusunda kararlı. Burası Kuşadası’nın tek gölü imiş. Fakat duyarsız doğa düşmanları betonlaşma aşkına buraları molozla doldurup deniz ile bütünleştirerek plajı ve bataklığı yok etmişler.
Bunlardan korkulur. “Zarar eden KİT’ler özelleştirilecek, bunlar halkın sırtında kamburdur. Son komünist devlet de ortadan kaldırılmalıdır” diyerek işe başladılar. Kimler mi? Sağ iktidarlar ve onun son türevi AKP iktidarı. Oysa KİT’leri halkın sırtında “kambur” haline getiren kendileri idi. Yandaşlarını KİT’lere doldurarak.
Atatürk’ün kurduğu ve devlet eliyle ülkenin kalkınma sının en büyük motoru haline yükselttiği bu değerli kamu varlıklarını, “komünist” icadı diye sattılar:
Türk Telekom, Lübnanlı Hariri’ye; Telsim İngiliz' e; yukarıda belirttiğim gibi Kuşadası Limanı’nı; 02.07.2003 tarihin de, 24 milyon 300 bin dolara, Siyonist-İsrailli Sami Ofer’e verildi. İzmir Limanı Hong Kongluya; Araç muayene işi Alman'a; Başak Sigorta Fransız'ların; Adabank Kuveytli; İETT Garajı Dubaili'nin; Avea Lübnanlı' nın; Petkim Ermeni' nin. Rakı, Amerikalı tarafından alındı; Finansbank Yunanlı' nın... Oyak Bank Hollandalı İNG Bankasının malı oldu.
Denizbank Belçikalı; Türkiye Finans Kuveytli; TEB Fransız; Cbank İsrailli; MNG Bank Lübnanlı; Alternatif Bank Yunanlı; Dışbank Hollandalı; Şekerbank Kazak; Yapı Kredi' nin yarısı İtalyan; Turkcell' in yarısı Finli' yarısı Rus'iş adamının. Beymen' in yarısı Amerikalı' ya, Enerjisa' nın yarısı Avusturyalı'ya; Garanti' nin yarısı Amerikalı'ya; Eczacıbaşı İlaç, Çek'e verildi. İzocam, Fransızlar; TGRT ( Fox ) Amerikalılar; Demirdöküm Almanlar; Döktaş Fransızlar; Süper FM Kana dalılar ta rafından alındı.
Daha çok sayıda yeraltı zenginlikleri, madenler, fabrikalar, boğaz köprüleri, oto yollar, otobanlar, KİT’ler, ormanlar, 2b arazileri, Dicle-Fırat, akarsular, dereler, barajlar, GAP, Et-Balık, SEKA, Sümerbank, tarihi okullar, hazine arazileri, devlet üretme çiftlikleri, bankalar, göller, adalar, mera, yaylak, harman yerleri, kıyılar, tarım ve ülkenin toprakları, gibi birçok varlık el den çıkarıldı. Yabancıların eline geçti.
Saat, 16:00. Güney Doğu’dan karadan denize esen rüzgara (Keşişleme) kapıldık. Dalgalarla boğuşuyoruz. Geçen 2 yıl Marmaris’te yaşadığımız heyecanı yaşıyoruz. Elbette ki en çok da eşim Kadriye Çorbacıoğlu..
18 Ağustos 2014. Sabahın, 06:00’si. Gündoğumunu görselledim. Atatürk Bulvarı ve Bahar sokağına koşut Cephane sokağını kesen sokakları sabahın sessizliğinde görselliyorum. Sessizlik ve yalnızlık resimleri sanki daha gürültüsüz kılıyor. Eski Kuşadası evler barlara dönüştürülmüş. Öğretmenevi, sabahın sessizliğini, saat 09:00’da kaybediyor ve akşamın 19:00’unda adeta gürültü kirliliği içinde yaşamaya başlıyor, sabahın 4’üne dek. Barlardan yükselen farklı türkülere, sokaktan karışan naralar ve de kırılan şişeler eşliğindeki küfürlerin yarattığı dayanılmaz sesleri Öğretmenevi’nin doğuya bakan odalarında dinlenceyi daha da yoruyor..
Gazeteleri almazdan önce sokakların ıssız sessizliğini ve de yalnızlığını çekiyorum. Gürültüsüz ortam neresi olursa olsun güzel gözüküyor. Bu demektir ki, sen ve ortamın rahatsız etmeyen gürültü kirliliği yaratmıyorsa, adeta evrensel barışın kokusunu alıyorsunuz. Bu ruh dingilliğindeki sabahın erken saatinde elbet bir çalışan vardır. O da, bilerek veya bilmeyerek “çöpçü, kapıcı ve şöför” dediğimiz mahallemizin ve de sokaklarımızın vazgeçilmez kimlikleri. Ben onlara asla Çöpçü demem, ben onlara temizlik görevlisi derim. Ben onlara asla kapıcı demem, apartman görevlisi derim. Ben onlara asla taksi şöförü demem, onlara taksi sürücüsü derim.
Evet, belediyenin temizlik elemanı kendi sessizliğini sokakların sessizliğiyle harmanlamış sadece belediyenin kendisine zimmet ettiği çalı süpürgesinin sesiyle yine kendisine verilen sokakları süpüren hışırtılarla bana doğru ilerliyor. Sabah güneşi doğmak üzere , güneşin denize vurmuş kızıl şavkı denizi ala boyamış ve de sokakla bütünleşmiş bir ışıklı koridor oluşturmuş ve de tam ortasında da elinde çalı süpürgesi bir adamın gölgesi. Müthiş bir siluet. Kaçırırı mıyım.
Resimlerini şimşek hızıyla birkaç kez çektım. O da ne, sokaktaki elinde çalı süpürgeli adam silüeti aniden canlanıp şimşek hızıyla üzerime gelmez mi. Öfke ile söylenmeye başladı. Resmini çekmeme çok sinirlenmiş. Anladım ve susturdum, çünkü o temizlikçi değil bu işi adet haline getirmiş ve özellikle yabancı turistlerden bu şekilde para dilenen dilenci ve de çöpçü. Ben de hiddetle üzerine gidince çalı süpürgesini Kemal Sunal gibi koltuğunu altına sıkıştırarak kaçmaya başladı.
Laz olduğumu değil de Türk olduğumu anladı. Acıdım, çağırdım. Meğer beni kendi deyimiyle gavur İzmirli sanmış. Verdim harçlığını ve bu sefer “Züğürt Ağa” finalindeki Şen Şen gibi, mutlulukla boş çiğ köfte tepsisine vura-vura ve de seke seke sokağın o gizemli ışık koridorunda kayboldu.
Gazeteleri okumaya başladım. Erdal Sağlam; Türk ekonomisi için “Kötü sinyaller giderek artıyor” başlıklı yazısında “Hem küresel, hem ülke bazında ekonomide kritik günlere gideceğimiz zaten biliniyordu. Uluslararası rating kuruluşları Türkiye’ye ilişkin risk algısının arttığını çarpıcı bir dille söylenmeye başladılar..”
Erdal Sağlam, acaba Yılmaz Özdil gibi gazeteden kovulur mu? Ne Sağlam kovuldu ne de iktidar. Evet; bu notları 2014 Ağustos’un 18’inde düştüm. 28 Ağustos 2014 günü R.T.Erdoğan değil Başbakan, Cumhurbaşkanı oldu. Ben şunu düşündüm; “ Re cep başbakanlıktan ayrıldı ekonomi kötüye gidiyor, buna başbakanlığı da verelim, yani Anayasa değişikliği ile ‘Başkanlık Sistemi’ni getirelim” der bu makarnacı diye. Ya, Ne AKP iktidarı düştü, ne de Sağlam. 3 Temmuz ve 1 Kasım 2015 seçimlerinde AKP fazlasıyla iktidar oldu. Kafayı yiyeceğim. Bu adamlar seçimi nasıl kazanıyorlar??!! Muhalefetsizlik değil mi…!!?? Bunlara oy verenlerin ben ta…anlını karşılıyayım.
Ülkeleri küresel efendi ABD yönetiyor. Simgeleri de; “Coca Cola” ve “Pepsi Cola”. Formülleri de; “AB+ABD=ARBD”. Ortadoğu’yu ARBD’lediler, 30 senedir de Türkiye’de tepiniyorlar, içerdeki işbirlikçi vatan hainlerinin katkılarıyla..AMEA(Asya Pepsico Ortadoğu Afrika) bölgesinden sorumlu insan kaynakları başkanı Umran Beba diyor ki; “Kendime ve aileme vakit ayırmaya çalışıyorum; Çöl safarısı yaparak, Dubayı’yi keşfederek, arkadaşlarla bulaşarak..” Bu kadar şey arasında çalışmaya zaman nasıl buluyor hanfendi acaba? Aç karnına Cola içirttiğiniz yoksul halk ne yapıyor acaba? Kocası Prof. Dr. Ali Beba diyor ki; 2 Milyon Suriyeli varmış Türkiye’de, 30 bini gavur İzmir’de..Sonunda bir bilgiye ulaştırdım sizi. Ne bilgisi olacak. Seçimleri nasıl kazanıyor bilgisi bu..
Davutlar Ve Ulusal Park Dilek(Samson) Yarımadası:
18 Ağustos 2015’in 11:15’ndeyiz. S.S 28 No’lu Güzel Çamlı minübüs taşımacılığı Kooperatif’ine ait minübüsüne, adam başı 7.5TL vererek bindik. Yer Şevki Hasırcı meydanı ve Kuşadası Cuma Pazarı durağı. Yolculuk, ismi Güzelçamlı milli parkı olarak da geçen ve sadece 3 de 1 i halka açık olan Ulusal Park Dilek(Samson) Yarımadası. Güzergah sitelerle dolu; Öztürk sitesi, Uygar, Kedi Kalesi-1, Onur, Engi, Aydın Tur, Özkent, Bakü, Üçgözler, Alında, Mehtap ve diğer siteleri geçip, Samsun Dağı yakınındaki bir zaman köy olan o ünlü Davutlar Beldesi’indesindeyiz, saat, 12:20.
Davutlar Beldesi yeni Büyükşehir Yasasına göre Kuşadası’nın mahallesi oldu artık. Öğretmen Ferrh Başaran bulvarından Davutlar kıyısına iniyorsunuz. Saat, 12:31. Belde iken mahalle olanlardan Güzelçamlı’dayız. Milli Parklar caddesinden geçtik. Pazar var bugün. Hemen solumuzda sodalı su ile dolu Havuzu olan Zeus mağarası karşımızda. Çocukları yüzmeyi öğrendiği buz gibi mağara.
Bayanlar çok giriyormuş, çünkü Afrodit burada güzelleşmiş. Zeus, kardeşi Poseidon’u kızdırmış, o da devasa dalgalar yaratmış, Zeus bu mağaraya girmiş ve saklanmıı..Mitoloji işte, istediğini söylüyor müdahale edemiyorsunuz..
Ulusal Park Dilek(Samson) Yarımadasının (Tam adı; Dilek Yarımadası - Büyük Menderes Deltası Milli Parkı) ucunda Bayrak adacığı bulunuyormuş. Bu adacık üzerinde fener varmış. Samos(Sisam) adası ile Samos(Sisam) boğazı oluşturuyormuş. Yunanistan’a yakın oluğu ve Nato üssü olduğu için yasak bölgeymiş.
Dolmuş sürücüsü Ünal Şan 1967 doğumlu bir Selanıklı. O anlattı bunları.Dilek yarımadası milli parkının Bir adı da Yunanca pipet, yani kamış anlamına gelen Kalamaki(kalamakhs). Buranın ilk koyu, İçmeler koyu. 4 Koyun tek kumsal ve dalgasız olan koy..
Halk dilinde adi kalamaki dir. "Dilek Yarımadası - Büyük Menderes Deltası Milli Parkı"n bu bölümü samsun dağlarının samos a bakan yüzüdür. Menderes deltasına bakan tarafı ayrı bir harika.Ormanların büyük bölümü 1996 da yanmış. Eski bir Rum köyü olan Doğanb Samsun dağlarının bu yamaçlarındadır. Milli park içindeki kanyonun adı Sarıkaya Kanyonu. Akdeniz foku ve deniz kaplumbağası gibi soyları tükenmekte olan hayvanların yanında Anadolu leoparının yasadığı varsayılıyor.
Saat, 12:35. Sıra-sıra plajlar(koylar); birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü koylar(plajlar). Biz en güzeli olduğu söylenen 3. Koydaki plajda ineceğiz. Milli Parka giriş 3TL. Büyükmenderes deltası olan bu bölgeye Kuş Cenneti de deniyor, çünkü 256 kuş türü varmış burada. Çınar, Ihlamur, Kızıl Çamlar, Zeytin ve Keçiboynuzu cennet yolda ilerliyoruz. Karşımızda Samos (sisam) adası. Gerileyip koşarak üzerine düşecek kadar yakın. Saat 12:38. Aydınlık denen 2. Plajı geçtik ve saat 13:00 3.plajın olduğu Kavaklıburun koyundayız. İlkin sizi, ıhlamur ağaçlarının kokusu karşılıyor.
Kuşadası Güzelçamlı, Dilek Yarımadası Milli Parkı - Kavaklı Burun Koyu (Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı) uluslararası öneme sahip “A Sınıfı Sulak Alan” özelliğini taşıyormuş.
Yazları, zaman-zaman yabancı ve yerli ziyaretçileri ile kilometrelerce araç kuyruğu oluşup saat 15:00’ten sonra, piknikçilere parka giriş kapatılıyormuş. Düşünün, çılgınca 6 bini aşkın; otomobil, minibüs, otobüs ve motosiklet yığılıyormuş bu ormanı ve denizi ile çılgın güzelliğe..
4 plajı var, daha doğrusu 4 adet Koyu var.
- Birinci Koy(1.Plaj); İçmeler koyu: Kumsal ve de dalgasız olan 1. Plajın olduğu tek koy burası. Çocuklar için güvenli boy vermeyen bir denizi var.
- İkinci Koy(2. Plaj); Aydınlık Koy. Kızılağaç, maki ve Çınar ağaçları yoğun.
- Üçüncü Koy(3.Plaj); Kavaklıburun(Kalamaki) Koyu. Bu koyda Kızılçam ve Çınarlardan çok Kavak ağaçları bulunduğu için bu ad verilmiş. D0ğal plaj uzunluğu 1 km ve en büyüğü.
- Dördüncü Koy(4.Plaj); Karasu koyu. Milli Parka uzaklığı 11 km..Kızılçam ve yaşlı çınarlar var..
Kavaklıburun(Kalamaki) koyu hoşumuz gitmedi. Kalamaki plajları diye geçen plajlardan İçmeler Koyundaki 1. Plaja gitmeye karar verdik, çünkü 2. Plajda 3. Plaj gibi taşlıkmış. Vazgeçtik, bir banka oturduk, sırtımızı ormana yüzümüzü dalgalarla boğuşan denize verdik Samos(Sisam diyoruz) adasını izliyoruz. Kıskanarak, üzülerek, çünkü adımınızı atsanız Samos’a geçeceksiniz. Serv ile Anadoluyu kaybaden biz, Lozan ile kurtarmışız, fakat ‘burnumuzun dibindeki’ adaları kurtaramamışız.
Samos(Sisam) adası tüm ihtişamıyla başını adeta Dilek Yarımadasına koyuna yaslamış gibi. Adını matematikteki “Pisagor Üçgeni”nden bildiğimiz, antik çağın önemli filozof, matematikçi ve müzisyeni, Pisagor buralıymış.
Kuşadası-Samos adası arasında çalışan feribot’a binerseniz yaklaşık 1.5 saatlik bir yolculuktan sonra Samos adasındasınız.
İşte,Türkiye’ye en yakın olan Samos adası, Yunanistan’ın oniki adaları(12 üyeli meclisle yönetilen adalar demek. Bir adı da Menteşe Adaları) içinde; en büyük ve en güzel adalarından biriymiş. Evet; Asma, zeytin bahçeleri ve çam ormanlarıyla, ülkemizden yalnızca 3 km. uzaklıkta. En yakın yeri de şimdi bizim kendisini seyrettiğimiz nokta olan, Dilek Yarımadası Milli Parkı. Ada: MÖ.5’nci yüzyıldaki altın çağından pek nasibini almamış.
Sıkıldık. Denize giremiyoruz deniz dalgalı ve hava yağışlı. Deniz kıyısı bol çakıllı. Kadriye’nin aklına beştaş geldi. Ececan bilmiyor. Öğretmeye karar verdik, çünkü merak ediyor.
Dersimiz beştaş:
Bilişim teknolojisini gelişmesi, doğaldır ki iletişim ve bilgisayar teknolojilerini de geliştirdi. Özellikle, çocukları iletişim ve bilgisayar araçlarından cep telefonlarına ve bilgisayara mahkûm ettiği için, geleneksel otantik sokak çocuk oyunları günümüzde unutulmaya yüz tuttu. Örneğin çelik çomak, misket, ip atlama, amen kapmaca, seksek ve beştaş oyunları.. Bu oyunların içinde en çok beceri, hız, hızlı karar vermeyi ve strateji gerektiren “Beştaş” oyunudur. Beş taş oyunu yaklaşık misket büyüklüğünde, fakat misket gibi yuvarlak olmayan(yuvarlanmaması için) 5 adet taş ile oynanır. Genel de iki kişi ile oynandığı gibi eşli grup halinde de oynanır.
Oyuna kimin veya hangi grubun başlayacağının belirlenmesi için oyuncular sırayla beş adet taşı havaya atarlar ve yere düşmekte olan taşları ellerinin tersini çevirerek, ellerinin üstünde tutmaya çalışırlar. El üzerinde duran taşlar tekrar havaya atılır ve bu sefer düşmekte olan taşlar avuç ile yakalanır. En fazla taş tutan grup ve kişi oyuna ilk olarak başlar.
Beş taş oyununda, oyuna başlayan oyuncu elindeki beş taşı hafif bir hamle ile yere atar-dağıtır. Bu sırada taşların birbirinden uzak olmasına ve birbirine temas etmemelerine özen gösterilir. Taşlardan birbirine temas eden varsa veya bir taş alınırken diğeri hareket ederse oyuncu yanmış sayılır. Oyuncu yere attığı taşlardan birini, diğer taşlar arasında yeterli bir mesafe oluşmasını sağlayacak şekilde seçerek alır ve aldığı taşı eliyle havaya atarak yerdeki taşlardan birini alır.
Yerden taş alındıktan sonra ise havaya atılan taş yakalanır. Bu şekilde taşlar sırayla tek tek alınarak el tamamlanır. Eğer havaya atılan taş düşerken tutulamazsa veya yerden bir taş alınırken başka bir taşa temas edilirse oyuncu yanmış sayılır ve oyuna sıradaki oyuncu devam eder. Yanan oyuncu ise sıra tekrar kendisine geldiğinde oyuna yandığı elden devam eder. Taşların yerden tek tek toplandığı bu ele “birler” denir. Diğer ellerde ise yerdeki taşlar sırasıyla ikişer, üçer ve dörder tane olmak üzere toplanır ve bu eller de sırasıyla “ikiler”, “üçler” ve “dörtler” olarak adlandırılır.
Dörtlerin geçilmesinden sonraki aşamada oyuncu, dört taşı avucunda tutup kalan tek taşı havaya atar ve elinin işaret parmağı ile yere dokunduktan sonra attığı taşı tekrar tutar. Bu el ise “pışık” olarak adlandırılır.
Pışıkta da başarılı olan oyuncu beşleri oynar. Bu bölümde oyuncu taş atmadığı elinin işaret parmağını orta parmağı üzerine bindirerek, orta parmağının ve işaret parmağının uçlarını yere dayar ve bu şekilde bir tünel oluşturur. Bu aşamada yere atılan taşlardan bir tanesi rakip tarafından ebe olarak tayin edilir.
Oyuncu, ebe taş dışında seçtiği bir taşı havaya atar ve sırasıyla taşları parmağıyla ittirerek tek tek köprünün altından geçirmeye çalışır. Bu esnada taşların birbirine çarpmaması gerekir ve her taşın köprünün altından geçirilmesi için oyuncunun 3 hakkı vardır. Bu haklardan bir veya ikisi taşın pozisyonunu değiştirmek için de kullanılabilir. Ebe taşın ise en son olarak ve tek atışta köprüden geçirilmesi gerekir.
Beşlerin de geçilmesinden sonra ise puanlamanın yapıldığı oyun oynanır. Bu oyunda beş adet taşın tamamı alınarak havaya atılır ve yere düşmekte olan taşlar elin tersinde durdurulur. Elde kalan taşlar tekrar havaya atılır ve bu sefer düşerlerken avuç ile yakalanırlar. En çok yakalayan oyunu kazanmış olur.
Kadriye’nin anlattıkları bunlar. Öğrendik mi, öğrendik. Oynadık mı oynadık, fakat bir süre sonra sıkıldık, çünkü masa olarak kullandığımız bank aralıklı olduğu için taşlar sürekli yere düşüyordu..
Çekirdek çitlemeye başladık. Kabuklarını yere atmıyoruz. Etraf inanın çakıl taşlarını örtecek derecede çekirdek kabuklarıyla dolu. Var olan doğa sevgimiz tetiklendi aniden. Kabukları cam şişenin içine doldurduk, içine de bir not: “Doğaya ve doğana saygı duyuyorsanız doğanızı temiz tutun. Siz-siz olun yerlere çekirdek kabuklarını, poşet ve pet şişeleri atmayın.
Bir doğan olarak bu doğa size de gerekli, onsuz yaşayamazsınız, onun için onu temiz tutun, ona iyi bakın ve onu yaşatın. O yaşarsa, siz de yaşarsınız. Onu yok ederken kendinizi de yok ettiğinizi unutmayın(18 Ağustos 2014..İsimler ve telefon)” Ağzını kapattık ve dalgaların kıyıya vurmayacağı şekilde uzağa fırlattık.
Şubat 2015’te bir telefon; “Türko corbacioglu, Bravooo. Sizi Greenpeace (Yeşil Barış) örgütü, yılın doğaseveri seçti. Ve kalktık ödülü almak için Greenpeace’in merkezi Amsterdam’a ..” Yok elbet böyle bir şey..Güzel olan ödül almak değil bu doğaya ve doğana olan duyarlılığı yaşatmak..
Aniden Ececan çığlık atmaya başladı, “Domuz, domuz..!!” diye. Ne domuzu? Derken Kadriye çığlık atmaya başladı. Bu kadar çığlık yeter diyerek ben de altıma… O da ne, adeta odanın etrafında domuz ve domuzcuklar geziniyorlar..
Yaa, boy-boy yavrularıyla dolanıp duruyorlar. Bu domuzlar farklı domuzlar, bu domuzlar başka domuzlar.. Bunlar sanki domuz değil domuz elbiseleri giymiş kedi, köpek veya tavuk, insanı neden unuttum ki.. Masaların altına giriyorlar ne bulurlarsa yiyorlar. Ben de peşlerinde. Çevremizde kimse olmadığı için tehlikeli olup olmadıkları bilinmiyor..
Kadriye ve Ececan fare görmüş gibi bankın üzerine çıkacaklar nerdeyse. Sonra alıştılar ve yiyecek atmaya başladılar, tıpkı Ankara Kuğulu parkta serçelere ve güvercine yem atar gibi. Onların biz insanlara alışmaları söz konusu değil, çünkü insanlara alışmışlar. Avlamak yasak olduğu için üredikçe üremişler. Bol bol resim çekindik domuz ve domuzcuklarla. İnsanat ve hayvanat yan yana baş başa olamaz mı? Oldu işte..
1 km uzunluğundaki sahilde Şevket Çorbacıoğlu ve Kadriye Çorbacıoğlu yürüyüşe çıktı. Kızları Ececan Çorbacıoğlu’nu domuzlarla baş başa bırakarak. Anlayın insanlığın ve hayvanlığın ne denli arkadaş olabileceğini.
Ececan biz yürüyüşte iken şunları yazmış ve resimlerini yapmış: “Annecikle babacık yürüyüşe çıktı. Beni burada domuzcuklarla yalnız bıraktılar. Neyse manzara çok güzel, arkadan bir domuz gelip popomdan hartlatmazsa hiç sorun yok:)(Kuşadası Milli Park. 18 Ağustos Saat: 16:11-Ececan Çorbacıoğlu)
Saatlerce yiyeceklerimizi kıymık-kıymık paylaştık. Doğrudur paylaşmak karşılıklı olur, yanlış ifade, kıymık kıymık yiyeceklerimizi verdik. Öyle alıştılar ki nerdeyse içecek de isteyeceklerdi.. İnsanatın yiyeceklerinin bittiğini anlayan hayvanatlar teşekkür edip Samsun dağlarının derinliklerinde kayboldular..
İnanın, hiç aklıma gelmezdi Kuşadası Samsun dağlarında domuz belgeseli çekeceğim. Sonunda Gez-Gör-Yaz etkikinliği çerçevesinde bunu da gerçekleştirdik:))
Milli Park içindeki restaurant ve cafeler Kuşadası Belediyesi işletmesine verilmiş, 15 gün önce..
Saat 18:00’de bu doğasal cennet köşesinden ayrılılmak üzereyiz. Sevgili Hüseyin Doğanoğlu’ndan telefon gelmez mi? Doğanoğlu ağabeyimiz yıllardır Kuşadası’nda. Ya bir rastlantı, ya da bizi uzaktan gördü ve emin olmak için aradı. Her ne ise sesini duymak güzeldi..
Milli Park dönüşü daha güzeldi, çünkü etrafın güzelliğini doya doya izleyebiliyorum, nedeni not almıyor resim çekmiyorum gelirken yaptığım için..
Sıra 19 Ağustos 2014 gününde. Şimdi onu bitirmeye çalışacağız. 25 yıllık dostum Ramazan Koçanalı ve sevgili eşleri güzel insan Nurşat Koçanalılere, Aydın’a giderek..
Önce sabah 09:30 da Kadınlar Plajına gittik. Kadınlar plajı bölgesine oteller el koymuş sinir çizmişler. Benim öfkem zirve yaptı yine. Ececan ve Kadriye denize girdi. Denize belediyeye ait bölümde girdik, deniz bedava düş 1 TL.
Bizimkiler havlularını başkalarının gölgelerine serdiler, çünkü şemsiyeler dolu ve yok, sadece şemsiyelerin şemsiyeden uzak duran gölgeleri var. Ben gölgede adeta gölge oyunu izliyorum. Bir grup tesettürlü bayanlar birbirlerine su atmaca-sıçratma oynuyorlar, su hiçbir yerlerine değmiyor, yüzlerinin belli kısmı hariç. İnanın su sıçratmanın da içine de sıçrattılar. Kocaları yayılmış bikinili bayanları ağzı açık izliyorlar.. Vallahi ben karılarından gözümü alamıyorum, o kadar belli ediyorlar ki çizgilerini.. Ötede cenneti yakalamak için burada cehennemi yaşamak buna denir her halde..
Samsun dağı olan Kuşadası’nda Samsun’daki gibi Bokludere var. İlginç geldi bana..Kuşadası güzel yer. Kuşadası limanına 3-4 bin kapasiteli Transatlantikler yanaşabiliyor. İşte bu limanı 3 Temmuz 2003’te 30 yıllığına Global işletmeye satmışlar.
Biliyorsunuz; Özalizm ödünsüz olarak sürdürülecekti, kararlıydılar. Devlet sanayi ve ticaretten elini çekecek, nesi var nesi yoksa satacaktı. İlk AKP Hükümetinin Maliye Bakanı Kemal Unakıtan “Babalar gibi satarım” diyordu…Ve sattılar sattılar sattılar..Cumhuriyet’in 80 yıllık birikimlerini sattılar.. Bunların arasında; Kuşadası Limanı vardı ve :2.7.2003 tarihinde 24 milyon 300 bin dolara Siyonist Sami Ofer’e verildi. Sözde İsraillilerle kavgalılar..
Bir takım enbesiller “Atıl baklıyordu satıldılar ve ülkeye ferah geldi ülke para gördü” diyorlar. Be salak, sat evini para görsün borcunu öde, cari açığını kapat kalanıyla da bolluk yaşa, peki bitince ne olacak o bolluk, elindeki evden olduğunu anlayınca ne yapacaksın.. Ülkemin durumu aynen böyle..
Kuşadası’nda Ginger(Cincir) yasak. Belediye Marmaris belediyesi gibi izin vememiş. Rahat yürüyebiliyorsunuz..
Saat, 17:30. Aydın’a yolculuk başladı. Harika insanların olduğu harika kent Aydın’a gidiyoruz. Sevgili Ramazan karşıladı..
Aydın (Eski adları; Tralleis ve Güzelhisar), 1.041.979 nüfusa sahip (2014 sayımı) Türkiye'nin en kalabalık yirminci şehri.. Ege Bölgesi'nin, turizm ve tarım açısından en gelişmiş illerden. Didim ve Kuşadası gibi Türkiye'nin iki önemli turizm merkeziyle turizm potansiyeli yüksek bir il. Didim’im çok önceleri yazmıştım..
Aydın’ın en büyük özelliği, Türkiye'nin ilk demiryolu kurulan şehir olmasıdır. Aydın'da çok sayıda tarihî eser bulunur. Türkiye'nin en uzun ikinci tüneli buradadır. Ege Bölgesi'nin İzmir ve Manisa'dan sonraki 3. büyük ilidir. İlde 17 ilçe bulunur.
Aydının (Tralleis ve Güzelhisar) 14. yüzyılda Anadolu Beylikleri döneminde kurulan Aydınoğulları beyliği döneminde ismi Aydın olarak değişmiştir.
Herodot “Bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzünün altı ve en güzel iklimin bulunduğu yer” demiş Aydin için. Evliya Çelebi ise “Dağlarından yağ, ovalarından bal akar.” demiş. İkisi de güzel demiş.
Aydın; çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmış, Antik Çağda Afrodisias, Milet, Didyma, Nysa, Priene, Magnesia gibi önde gelen kentlerdir. Bugünkü Aydın, Tralles Kenti ile birlikte MÖ 2500 yılında Hititler zamanında gelişmiş, 8. yüzyılda Lydia zamanında da en parlak çağını yaşamıştır. Selçuklularla birlikte Türk uygarlığının kültür varlığı ve eserleriyle donatılmıştır. Aydınoğulları zamanında şehrin adı Aydın Güzelhisarı olmuş, daha sonra Aydın adını almıştır. 1811’de İzmir, Saruhan (Manisa), Menteşe (Muğla), Antalya, Isparta sancaklarını kapsayan eyaletin merkezi oldu. Kurtuluş Savaşından sonra 1923 yılında Aydın bağımsız vilayet olmuş.
İlin denizden yüksekliği 64 metre. Akdeniz ikliminin etkisi ve topografık yapı Aydın ve çevresinde maki ve orman gibi iki ayrı bitki topluluğunun gelişmesine neden olmuş. Aydın’da 395.494 hektar alanda sulu tarım yapılmaktadır. Zeytin ve meyvelikler en geniş alanı kaplar. İlde 6 Baraj (Kemer Barajı, Çine Topçam Barajı, Yaylakavak Barajı, İkizdere Barajı, Çine Adnan Menderes Barajı, Karacasu Barajı) mevcut. Bazı geri zekalılar, dahası doğayı HES’lerle yok edenler böylesi sulamaya yçnelik su tutucu barajlara da karşı olduğumuzu savlıyorlar kamuoyunu aldatmak için. İlgisi yok...Aydın, zeytin, incir, kestane üretiminde Türkiye’de 1. sırada, pamuk üretiminde ise 3. sırada yer almaktadır. Kış yağışlı, yaz yağışsız geçer. Kar yağışı yok gibidir.
Tarımdan sonraki ikinci önemli gelir kaynağı turizmdir. Her yıl ortalama 5-6 milyon turist Aydın iline gelmekteymiş.
Aydın'da Aydın Müzesi ve buna bağlı Yörük Ali Efe Etnografya Müzesi, Afrodisias Müzesi ve buna bağlı Karacasu Etnografya Müzesi, Milet Müzesi, Çine Kuva-i Milliye Müzesi, Çine Arıcılık Müzesi ve Nazilli Etnografya Müzesi olmak üzere 8 müze ile 21 önemli ören yeri mevcuttur.
Önemli ören(Eski yapı veya kent kalıntısı) yerleri Afrodisias (Karacasu), Alabanda (Çine), Alinda (Karpuzlu), Apollon Tapınağı (Didim), Gerga (Çine), Harpasa (Nazilli), Magnesia (Germencik-Ortaklar), Mastaura (Nazilli), Milet (Didim), Nysa (Sultanhisar), Priene (Söke), Tralleis (Efeler)’dir.
Bir Aydın anekdotumuz var.. 30 Mart 2014 yerel seçim öncesi bir arkadaşımız beni çağırdı; Aydın Büyükşehir Belediyesi için CHP tarafından çalışma grubu oluşturmak istediğini bu nedenle benim de gruba katılmamı istediler. Tartışmamız kabul ettim.
Ben de bir Aydın’dan olmak üzere 2 birikim sahibi arkadaşı önerdim. Çalışmalar başladı, Aydın Büyükşehir Belediyesi çalışma şemaları oluşturuldu. 2012 yılında çıkarılan 6360 sayılı Büyükşehir Belediye Yasası incelendi ve alınması gereken önlemler alınarak Aydın Büyükşehir çalışma yapısı belirlendi.
Ne olduysa bize hiç haber verilmeksizin sayın Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu başkalarını atadı. İlişkilerin boyutunu bilmediğim için kimseyi suçlayamıyorum, fakat bize yaşatılanların hiç de ethik olmadığını söyleyebilirim.
Bu çalışma grubu içinde yer alacak sevgili Ramazan Koçanalı ve Nurşat Koçanalı kardeşimin evindeyiz. Müthiş bir konukseverlikle karşılaştık. Kızı ve damadını tanıdık. Yeğenim Eda Çorbacıoğlu Gönezer ve Mutlu Gönezer ile de arkadaş çıktılar..Hasret yükümüzü kısmen de olsa azalttık, çünkü Ramazan kardeşimizle hasretin yükü çok bizde. Eğer Aydın Büyükşehir Belediyesi’nde beraber çalışma şansını yakalasaydık hasret giderirdik..
Terminale dek bizleri yolcu etmeleri ayrı bir güzellikleri idi..Ve Kuşadası “Gez-Gör-Yaz” etkinliği böylesi güzellikle sonlandı..
GEZ-GÖR-YAZ
evesbere@gmail.com
GSM.0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder