URLA’DA, DOĞANA VE DOĞAYA SEVDALI NESRİN-METİN VAROLLARA KONUK OLMAK VE NECATİ CUMALI VE DE URLA’DA AĞUSTOS BÖCEKLERİNİN AŞK SANCILARI
Üçüncü Urla gezileri:
27 Temmuz 2014; Urla’ya yolculuğu Ankara’dan (Bu sefer Başçavuş’dan) 3. Kez başlattık ve Urla’da sonlandırdık. 28 Temmuz sabahının 08:00’inde Nesrin bizi Urla terminalinden aldı ve güzelim Yeşil Palmiye Sitesinde soluklandık. Dahası, epey soluklanıp Ankara’nın yarattığı sosyal ve siyasal yorgunluğunu atacağız, çünkü 1 hafta buradayız.
Nesrin Kadriye’nin sevgili amcasının kızı. Eşi Metin Varol adamın hası Ordulu bir Gürcü, ben de Artvinli bir Laz..Doğrusu; 2 Tatar, bir Gürcü ve bir Laz; bir Ezgi Varol, bir Hazal Varol ve de bir Ececan Çorbacıoğlu birlikte olmanın mutluluğunu yaşayacağız.
Zaman kaybetmeksizin de yaşamaya başladık bile..Kahvaltımızı yaptık ve Ececan’ın deniz ısrarı ile Demircili Köyü ve koyuna doğru yola çıktık. Çam ağaçları arasından süzülerek Urla’nın otantik köylerinin yakınından (Yağcılar ve Kuşçular) geçip Enginar tarlaları ile ünlü Demircili köyüne vardık (Urlalılar enginar festivali düşünüyormuş). Demircili’nin adını taşıyan caddesini çam ve Zeytin ağaçları eşliğinde aşıp adını taşıyan koylara geldik.
Demircili Koyunun sağında Zeytineli koyu, solunda Seferihisar koyları var. Seferihisar Belediye Başkanı, ‘Dünya sessiz şehirler Başkanı’ aynı zamanda.. Doğal Sit alanı olan Zeytineli’nin öyküsünü az çok biliyorsunuz..
Hani şu R.T.Erdoğan’a bahşedilen(gasp edilen) ve villalarla doldurulan ünlü koyu..Buraya asla yanaşamazsınız, çünkü kaçak villa yapımı devam ediyor..
Duyduk ki bu koyun imara açılmasına Ertuğrul Günay izin vermemiş, Anıtlar Yüksek Kurulu aracılığıyla. Ayrıca Balık çiftliklerine de izin verilmemiş ve koyun açıklarında balık çiftlikleri kurulmuş.
Sözü AKP dönemi Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’a veriyorum. (06 Şubat 2014):
[[ İzmir Bağımsız Milletvekili Ertuğrul Günay, "Başbakan(Rcep) tuzluklara bakmasın, Türkiye'de tuz kokuyor ona baksın" dedi..
Günay, Meclis'te düzenlediği basın toplantısında, İzmir'de Urla'da doğal SİT alanına yapılan villalar ile Kemalpaşa'daki mozaiklerin bulunduğu alana depo yapma iddialarıyla ilgili tartışmalara değinerek, bunların iki ayrı konu ancak aynı kişiyle ilgili olduğunu söyledi..
Urla villalarının bulunduğu alanın 1995 sonrasında doğal SİT alanı olarak işaretlendiğini, birinci derece korunması ve yapılaşmadan uzak tutulması gereken yer olarak Koruma Kurulu tarafından korunduğunu anlatan Günay, 2010 yılında Kurul'un bölgenin en özellikli yeri olan Zeytineli koy bölgesinde kaçak villa yapımını tespit ederek yıkım kararı verdiğini ve uygulanması için Valilik ve alt birimlere tebliğ ettiğini anlattı. "Basında okuduğunuz o zamanki İzmir Valisi'nin yıkım girişimi, bu karara dayanıyor" diyen Günay, tebliğ edilmesine rağmen yıkımın gerçekleşmediğini kaydetti.
2011 yılı Ağustos ayında çıkan KHK ile doğal SİT alanlarının Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan alınarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na verildiğini hatırlatan Günay, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurullarının "Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu" haline geldiğini, tabiat varlıklarının tamamen Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlı komisyona dönüştüğünü belirtti..
Günay, "O kararname çıkarken bizim bu Kültür Varlıkları Kurulu'nu tümüyle kaldırmamız istendi ama ben o zaman buna direndim, kaldırılması mümkün olmadı. Çünkü kaldırılırsa Türkiye, tarihi alanlarda ciddi bir yağma süreciyle karşı karşıya kalır. Bu alan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na geçince, bu kaçak villaların yapıldığı alanının SİT derecesinin düşürülmesi için çalışma başlatıldı ve 3. dereceye indirilerek yapılaşmaya imkan sunuldu. Villaların mülkiyeti konusunda tartışmalara girmek istemiyorum. Medyaya sızan bilgiler siyaset anlayışımla, tahammül sınırlarımla bağdaşmıyor" dedi.]]
Yaşamında korkmayacaksın, korkutacaksın. Eğer salt korkutursan veya korkarsan başarısız olursun. Ben 35’e dek hep korkuttum. 35’ten sonra korktum ve korkuttum ve de başarılı oldum. Yani korkmayı da öğrendikten sonra ve insanlara güvenilir olduğumu daha iyi anlatmaya çalıştım.
Sayın Günay bu korkmama konusunda geç de olsa benim durumda. Demircili sahilleri ve koyları dediğim gibi doğal bir SİT alanı. El değmemiş bakır mı bakır, yapılaşmadan uzak kaldığı için tertemiz, pırıl-pırıl ve dalgasız deniziyle korkunç güzel bir yer.
Yatırımcıların keşfetmediği, fakat hemen yakınındaki Zeytineli koyunu siyasi iktidarın, canım R.T.Erdoğan’ın keşfettiği ve bu korkunç güzelliklere korkutarak el koyduğu bir gerçek.
Evet; Zeytineli 1.Derece SİT Alanı iken, R.T.Erdoğam burayı mahkeme kararıyla 3. Derece SİT Alanına çevirmiş.
Demircili köyü Muhtarı İbrahim Direk kendi çapında buraları tanıtmak için çırpınmış. Demircili koyunu adeta bir kamp haline getiren Direk aynı zamanda insanların burada hem günü birlik hem de yaz boyunca konaklayacak, balık tutabilecek olanaklar sunmuş. Otantizm ve modernizm ile harmanlanmış sosyal tesisler de yapmış..
Gerçekten; dalga ve kuş seslerini dinleyebileciğiniz cennetin izdüşümü(her gezi yazısında kullanırım bu deyişi, çünkü Anadolu Asya ve Avrupa arasında adeta cennetin izdüşümü) bir yer. Burası dalış için de son derece uygunmuş.
Demircili Koyu’nu, ilk kez günübirlik turizme açan Muhtar İbrahim Direk, işletmesini bir başkasına devretmiş.
İbrahim Direk su katılmamış bir Yörük(Yürük-Yürüyen Türk denen çadır uygarlığının en belirgin göçerleri). Sevgili bacanak Metin Varol ve ailesiyle ile çok samimiler.
Epey söyleştik. Bildiklerimi anlattı. Örneğin; kent korsanlarını kıyı korsanlarından daha tehlikeli olduğunu.. Yazar, Edebiyatçı, Mülkiyeli ve siyasetçi (ANAP dönem Bakan) Şanliurfa kökenli Dr.Yılmaz Karakoyunlu’nun Yörük olduğunu düşündüğünü ve Urla’ya yerleştiğini yöremizi çok sevdiğini, son romanlarını burada yazdığını anlattı. (2014 yerel seçimlerinde CHP'den Urla Belediye Meclisi üyesi seçilmiştir. Ayrıca İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi üyesi de olmuştur)...
Yılmaz Karakoyunlu Urfa kökenli olmasına karşın Yörük da olabilir. Çünkü; Moğol istilasından Anadolu'ya göçmüşler. Şöyle ki; Karakeçili Yörükler bağlı oldukları Kayı boyu ile Ertuğrul Gazi reisliğinde Fırat nehrini takip ederek Rakka üzerinden Anadolu'ya gelmişler, 8000 civarında Yörük ilkin Urfa yöresine yerleşmiş..
Muhtar İbrahim Direk’in Yörük’ün yaşantısını özetleyen Yörük künyesi hoşuma gitti: “ Suyu su tuluğundan(hayvan derisinden kap) içen, ayranı ayran tuluğundan içen, peyniri peynir tulumunda yiyen, tereyağının dağarcıktan(hayvan derisinden kap) yiyen, kavurmayı dağarcıktan yiyen, bütün giyeceğini barınağını hayvan kılından yününden yapıp yaşantısını sürdüren ve develerle göçene Yörük denir.”
29 Temmuz 2014. Dün Demircili Koyuna gitmek için, Demircili köyünden geçtik. Bugün ise Demircili Koyuna gitmek için, Yağcılar köyünden geçtik. Sağ olsunlar, can insanlar Nesrin Varol ve Metin Varol bize yörenin farklı yerlerini tanımamız için sürekli güzergah değiştiriyorlar.
Köy meydanında Metin Alkan’dan sebze ve bakliyat aldık Ankara için. Meydanda bir tabela dikkatimızı çekti; “Yağcılar ve Demircili Köyleri doğa sevenler, çevre ve ormanları koruma, ekolojik tarımı geliştirme, kültür ve doğa sporları derneği (YADEM) kumuşlar. Sevgili Metin Varol’un dediğine göre Yağcılar ve Demirciler köyü çevresine sakız ağacı dikilmeye başlanmış.
Trekking( hiking), yani; dağ veya doğa yürüyüşü ve at binme sporları yaygınlaştırılmak istenmektedir. Çevrede at çiftliklerine rastlanıyor. İsterseniz; Demircili Koyu - Korykos (Kıran) Dağı'nın kuzeyinde, her iki yanı koylarla çevrelenmiş küçük ve çok güzel bir yarımada üzerinde, İ.Ö. 8. yüzyılın sonlarından kurulmuş olan antik Airai (Aerae)’da gidebilirsiniz..
O güzelim dingin mavi denizi doya-doya yaşadık. Dönüşte Demircili Köyü muhtarı İbrahim Direk’ten kavun ve karpuz aldık.
Somos adalarının, Demircili koyu karşısından da büyüleyici ve kıskandırıcı duruşunu izleyebiliyorsunuz.
Urla önceki yazılarımda belirtiğim gibi, adeta Güneş ve Rüzgar platformu gibi. Bu özelliğini hiçbir zaman yitirmeyecek olan Urla enerji tarlasına dönüşmek üzere.
Evet; yenilenebilir enerjide teşvik artmaya başlamış olmalı ki, Rüzgâra ve Güneşe yatırım artmaya başladı.
Biliyoruz ki; rüzgâr, su ve güneş gibi yenilenebilir enerji alanlarında salt derelerimizi yok eden ve doğayı eko manyağı yapan “Su” teşvik ediliyordu.
Urla’da Ağustos böceklerinin gündüz serenatları:
29 Temmuz 2014. Metin ve Nesrin Varol’un Palmiye sitesin deki yazlıklarının verandasında oturmuş bir düşünce tüttürmüşken Ağustos’un yaklaştığını anlatmak için Ağustos böcekleri de türkü tüttürmeye başlamaz mı..
Ötüşleri bir çeşit paralel yaşama geçiş sancılarının yeni feryatları adeta. Saatlerce ötüşleri; sevgiliye kavuşma melodisi gibidir.
Evet; ötenler erkek A.Böceğidir. Ötüşlerin nedeni ise, dişileri çiftleşmeye çağırmak diye bilinmektedir. Ses çıkarmanın ve işitmenin çiftleşmede ve kur yapmada çok önemli rolü olduğu kesindir. dişiler erkeğin sesine yönelir. dişisi yanına gelen erkeğin sesi kesilir.
Asla, Orhan Veli Kanık’ın Lafonten’den çevirmiş olduğu ‘’Ağustos Böceği ile Karınca’’ hikayesi değildir. Bildiğiniz gibi hikayede ağustos böceği saz çalar ve yan gelir yatar. Yani çalışmaz tembeldir. Anlayacağınız , hikayedeki A.Böceği aslında yeşil çekirgedir.
“Evet; ötenler” ’den sonra buraya kadar olan bölümünü bana Ağustos böcekleri söylemedi, internet söyledi. Yani alıntı. Anlayacağınız yazar olmak o kadar kolaylaştı ki; kes, kopyala ve yapıştır..
Kavuşma melodisi biz kent yorgunu insanlar için de geçerli. Ağustos böceklerinin dinlediğim çığlığı, kent gürültü kirliliğinden kurtuluşun ortak çığlığı gibi geliyor, çünkü siz de onlar gibi yeni yaşamı yakalama geçişin içsel çığlığı içindesiniz..
Ağustos böceği sustu, belli ki sevgilisiyle buluştu. Dinlencede yeşil yaşamın coşkusunu dinlerken, çam ağacından karıncaların bir yerlere bir şeyler taşıdığın fark edip doğanın yaşamını izlemeye devam ettim. Gezegenimizin, belki de evrenin en çalışkan, en dayanışmacı, paylaşımcı ve demokrat bir örgütlenme vardı karşımda.
Kışlık gereksinimini depolalarına taşırken adeta; Zeytin ve Çam ağacı arasındaki mesafede ortak üretimin resmi geçidi içinde idiler…
Metinler geldi. Komşuları, Nükleer Mühendisi Prof. Dr. Nezihi Bilge bey ile nükleer enerjiyi konuştuk. Türkiye’nin geleceğinde önemli bir enerji yatırımı olarak değerlendirilebilecek RES’lere ve güneş enerjisine gereken ilgi ve önemin gösterilmesi gerektiğini ifade etti.
Nükleer enerjiye de en temiz enerji diyor-ki bunu hepimiz söylüyoruz-, fakat Mersin-Akkuyu Nükleer enerji santralı için Ruslarla yapılan sözleşmenin çok kötü olduğunu söylüyor. 25 yıl onlar işletecekler ve bize kilowatsaatını(kWh) 13 ABD cent’e/kWh satacaklar. 25 yıl sonra bize devrederlerken, atom hızlandırıcısı(siklotron) içerisindeki uranyumun döteryum ile bombardımanı sonucunda elde edilmiş olan Plütonyum’u alıp götüreceklermiş.
Hoca bunları söylüyor, fakat geçen yıl; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Akkuyu nükleer santralinde üretilecek elektrik için, alım garantisinde 1 cent’lik indirimin milyarlarca lira tasarruf sağlayacağını söylemişti. İnsaf, 1 Centlik indirim milyar dolar tasarruf edildiğini söyleyen Bakan, 25 yılda Ruslara 13 centten kaç yüz milyar dolarlar ödeyeceğimizi neden söylemez?.. Nükleer tehlikeden söz eden yok. Nükleer, işletmeye açıldığı noktada yok etme işlevini cent ile başlatıyor..
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Akkuyu nükleer santralinde üretilecek elektrik için, alım garantisinde 1 cent’lik indirimin milyarlarca lira tasarruf sağlayacağını söyledi.
30 Temmuz 2014. Demirağların satılacağı haberini okudum. Belli ki Hızlı Tren projeleri birileri için yapılıyor. Yandaş yemyeşil sermayeye peşkeş..
Kuşçular ovasındayız. Burada Ordulu çok. 20 yıl önce Ordu’nun dağ köyünden 1000 kişi olarak gelmişler. Önce amaele sonra arzi sahibi olup bu yöreye seracılığı getirmişler. Ovada genelde Yunanistan muhaciri ve Yruk çok. Erdem Haytaoğlu Yunan muhaciri. Çamlıtepe köyünden. Eşi Ordulu. Bahçesinin önünde durduk ve tezgahından Ankara’ya götürmek için Bamya ve Börülce aldık. Günlük gereksinim için, domates, salatalık, kavun, karpuz, biber ve beyaz yemiş (beyaz incir) aldık.
Erdem Haytaoğlu heyecanlı ve de uyanık. Biliyor işini. Sürekli bu yazıyı ne zaman tamamlayacaksın diye soruyor. Fakat asla benim bahçeye geniş yer ver demedi..
Geç kaldım Erdem özür dilerim..
Nesrin ve Metin Varol Urla’ya ait Çeşmealtı ve İskele’ye götürdüler bizi. Yazın buralar 1 milyonu geçiyormuş. Harika yerler.. Kışın daha sakin ve güzel olduğu söyleniyor. Meydanında herkesin eskiden su aldığı çeşmesi nedeniyle Çeşmealtı dendiği söylendi.
Urla’da denize giremeyeceğinize göre İskelesine inmek zorundasınız. iskeleden başlayıp Çeşmealtı'nın içine kadar uzanan sahilde denize girmek olası. Gelinkaya en uygun yerdir. Bunun yansıra; Malgaça(İçmeleri ünlü. Suyunu kesin için), Menteş Gülbahçe ve Balıklıova koyları denize girilebilecek başlıca yerlerdir.
Bademler Köyü'nü duymayan kalmamıştır sanırım. Kendine ait tiyatrosu olan ilk köy unvanına sahip, kütüphanesi, özel çocuk oyuncakları müzesi ve çiçek seraları ile ünlü Alevi köyünü önceki Urla yazımda işlediğim için detaylandırmayacağım.
Yine, Urla’nın ünlülerinden; Tanju Okan, Neyzen Tevfik ve Giorgos Sepheriodes’i, Urla adalarını daha önceki yazımda anlattığım için yazmayacağım. Sadece Necati Cumalı’yı müzeye dönüştürülmüş evine konuk olup anlatacağım.
Adaları bir kez daha anımsayalım:
- 1) Karantina-Hastane Adası(deniz altındaki antik kent olan ve aynı zamanda Urla’nın antik adı olan Klazomenai kentinin kalıntılarının olduğu yer)
- 2) Yassı Ada (Koyun ve Alman adası da denir)
- 3) Uzun Ada (Kösten)
- 4) Menteş Adacığı
- 5) Hekim Adası(Yatros): Yunanistan’a gitmek istemeyen bir hekim kaçıp bu adaya yerleşmiş ve burayı cennete çevirmiş. Şimdi askerin elinde)
- 6) Çiçek adaları takımı: “Taş Ada(Güvercin Kaya). Pita Adası(Üzerinde fener var). Eşek Adası: Çeşmealtı’nın önündeki ada..Adacık
- 7) Uzun Ada(Kösten): Askeri Eğitim Adası.. Menteş Adası(Kel). Özbek Adası (Yılanlı)
- 8) 2.Pırnarlı ada: Üzerinde pırnar denen maki cinsi çalımsı ağaçlar ve zeytin ile incir ağaçları bulunur.
Çeşmealtı’nın gece pazarı ünlü. Yıllardır kurulur. Bizimkiler de gidip kuruldular ve de cebimi kurutUlar; icik boncuk, kitap ve yazlık gisilerle..Sevgili kızım Ececan Çorbacıoğlu’nu durdurabilirsem aşk olsun diyeceğim kendime.
1 Ağustos 2014.. Gündemlerin efendisi Re cep T. Er doğan. Zaman-zaman yaptığı gibi Bülent Arınç’ı gündem değiştirmesi için salıverdi ortalığa: “Kadın herkesin içinde kahkaha atmamalı” dedirterek, değil ülkemin dünyanın gündemini değiştirdi. Yakındır “kadın kahkahasını” tahrik kabul edip kadın katillerine ceza indirimi uygulatması. Eeee, emsal çok. Örneğin Erzurum’da ‘2.Ağır Ceza Mahkemesi’ tayt giydi diye karısını öldüren adama verilen cezayı 15’ten 5 yıla indirdi, çünkü taytı tahrik sebebi olarak gördü..
Her neyse, biz; kıyıdan denizler vurarak evrene yayılan kadınlarımızın o erdemli yükselen kahkahaları eşliğinde dinlencemize devam ediyoruz. Dinden ve yoksuldan geçinenlerin karanlık feryatları umurumuzda değil...
Her şey beklenir bunlardan. Eğer, Re cep çıkıp, zırhlı makam aracına sivil plaka takıyor ve seçimlerde kullanıyorsa, devletin TRT’sini AKPTRT’ye dönüştürüyorsa, AOÇ’de kendine Aksaray yaptırıyorsa, Osmanlı köşklerini kendisi için restore ettiriyorsa, Elbet ki Urla’daki Zeytineli koyuna da el koyar..Evet; Bu koya kaçak villalar inşa ediliyor, korumaların sivil insanları kesinlikle sokmadığı bu koydaki villaları İzmir valisi Cahit Kıraç yıkmaya çalışıyor ve soluğu Diyarbakır’da alıyor.
1 Ağustos 2014. Saat; 10:40.. Müze haline getirilmiş (Necati Cumalı Anı Ve Kültür Evi) Urla'daki evini ziyaret ediyoruz. Ettik bile:,. Cumalı üzgün ve öfkeli duruşunu koruyor.
Urla’ya yakışmadı; Demirciler sokağına koşut açık akan lağım soyu. Necati Cumalı Anı Ve Kültür Evi’nde bizi adı kadar melek, Melek Günkızıl karşıladı. Anlatıyor: “Cumalı’nın soyadı Acar imiş.
Yunanistan’ın Florina kentinin Cuma kasabasında doğmuş. Ortaöğrenimini 1938’de İzmir Atatürk Lisesi'nde tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne girdi. İlk şiiri, 1939'da Urla Halkevi Dergisi olan "Ocak"'ta "A. N. Acar" ismiyle yayımlandı.
Sanatsal değere sahip ilk şiiri ise 1940'ta Varlık dergisinde "Netice" ismiyle yayımlandı. Orhan Veli, Oktay Rıfat, Cahit Sıtkı, Nurullah Ataç gibi önemli edebiyatçılarla tanışıyor ve onların etkisiyle şiirine yön veriliyor. Çocukluğundan başlayarak hayatında yer alan olayları şiirlerinde konu edinmiş.
Yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde (1941) tamamlıyor… Urla ve İzmir’de avukatlık yapmış (1950-1957). Paris basın ataşeliğinde bulundu (1957 -1959), İstanbul Radyosu’nda çalıştı (1959-1963)..
1960 yılında hariciyeci Berin Teksoy ile evlenen sanatçı, 1963'ten sonra yaşamını roman ve oyun yazarlığı ile sürdürdü. Eşinin işi nedeniyle 1963-1965'te Tel Aviv ve Paris'te bulundu. Necati Cumalı'nın yazdığı bazı yazılar nedeniyle 1966'da eşi Berin Hanım görevinden alınınca İstanbul'a yerleşmişler.
Yapıtları: İlk şiirleri Halkevi dergilerinde çıktı (1939) ve kitaplaştı: Kızılçullu Yolu (1943). Uzun süren yedeksubaylık dönemi şiirine değişik konular getirdi; Harbe Gidenin Şarkıları 0945). Duygusal izlenimleri etkili, iyiliklere açık yaratılışı, yalın, güçlü, iyimser şiirlerini besleyen zengin bir kaynak oldu: Mayıs Ayı Notları (1947), Güzel Aydınlık (1951), eklemelerle ilk üç kitabının toplu basımı Denizin İlk Yükselişi (1954); İmbatla Gelen (1955), Güneş Çizgisi (1957), son iki kitabına yeni şiirler katılarak Yağmurlu Deniz (1968, TDK Şiir Ödülü, 1969).
Şiirlerinde insanın tükenmez sorunları olan aşk, ayrılık, özlem, yalnızlık, mutluluk arayışı gibi konuların yanı sıra toplum düzensizliği içinde haklar, güzellikler, doğruluklar, harcanışını da aynı değer düzeyinde dile getirdi: Başaklar Gebe (1970), Ceylân Ağıdı (1974), Aç Güneş (Bütün Şiirleri, 1980), Bozkırda Bir Atlı (1981), Yarasın Beyler (1982). En son ürünleriyle bir araya getirecek dizinin ilk cildiyle Tufandan Önce (Bütün Şiirleri I, 1983), Yeditepe Şiir Ödülü’nü kazandı (1984), Aşklar Yalnızlıklar (toplu şiirleri) 1985, Kısmeti Kapalı Gençlik (toplu şiirler, II) 1986..Öykü türünün ustaları arasında eskimez bir yeri olan Cumalı, mesleğinin gözlem fırsatları verdiği Urla-İzmir toprağından insan ve toplum sorunları sergiledi: Yalnız Kadın (1955), Değişik Gözle (1956, Sait Faik Abasıyanık Armağanı, 1957), Susuz Yaz (1962), Ay Büyükken Uyuyamam (1969), Makedonya 1900 (1976; ikinci Kez Sait Faik Abasıyanık Hikâye Armağanı 1977), Kente İnen Kaplanlar (1976), Revizyonist (1979), Yakub’un Koyunları (1979), Aylı Bıçak (1981).
Şiirle başlayıp öyküde ustalaşan yazarlığı bu türleri bırakmadan roman ve oyunda da seçkin başarılara ulaştı. Tütün Zamanı (1959; ikinci basımda Zeliş 1971), Yağmurlar ve Topraklar (1973), Acı Tütün (1974) romanları Urla yaşamının yerel yazgılarını yansıtır. Aşka da Gezer (1975) fuar mevsimine özgü hızlı sevişmelerle mutluluk arayışlarını işler. Son öyküleri: Uzun Bir Gece (1991)..1949’da başladığı oyun yazarlığı (Boş Beşik, 1949) yirmiden fazla ürüne sahiptir; üçer üçer kümelenerek altı kitapta toplandı: Oyunlar 1-6 (1969-1977), Yaralı Geyik (1981). Öyküleri, romanları ve oyunlarının bazıları Türk sinemasına başarılı senaryolar oluşturdu; çeşitli ödüller kazandı. Denemelerini toplayan Niçin Aşk (1971), Senin İçin Ey Demokrasi (1976), Etiler Mektupları (1982) kitaplarından başka unutulmaz güzellikte şiir çevirileri (L. Hughe, Apolliuaire…) de vardır. 1940 sonrasında köklü değişikliklerle “Yeni Edebiyat” adını alan dönemin her türde etkili ve başarılı öncüleri arasında özel bir yeri vardır.”
Protest bir yapıya sahip bir değer.. Ececan Çorbacıoğlu anı defterine şunları yazdı:
“Değerli şair ve yazarımız N.Cumali’nin evine gelmek, onun hayatına azıcık da olsa dokunabilmek bizler için gerçekten büyük bir mutluluk ve gurur anı..Ayni zamanda Avukat oluşu beni kendisine daha yakın hissettirdi, bir hukukçu olarak..Böylesi değerli biri ile meslektaş olmak guru verici..Ne yazık ki siyasi görüş ayrılıkları ve karanlık düşünce karanlık düşünceler nedeniyle filimlerine gereken değer verilmemiş, fakat neticede hak ettiği başarıyı etmiş olan N.Cumali bizler için hepbir örnek ve yolumuza ışık tutan bir aydın olarak kalacaktır. Sevgi ve saygıyla anıyoruz..”
Urla Belediyesine ve Melek Günkızıl hanıma teşekkür ederek ayrılıyoruz..
Anı defterine ben de şunları yazdım: “ Yapıtlarıyla ülkemiz yapılanması için öncü değer olan Necati Cumali iyi ki bugünleri görmedi. Protest yapısıyla eleştirel yazılarını yoğunlaştırırdı..”
2 Ağustos 2014. Saat; 19:00 Çeşme’deyiz. Kıyı marinalar ve lokantalarla halka kapalı. Oralarda adeta farklı bir yaşam var.. Atadağ cd’sinden kıyıya inemiyorsunuz. Marinalar kıyıya egemen. Adeta sınır çekmişler. Tek eksik mayın.. Yatınız yoksa kıyı yok. Paranız yoksa da kıyı yok. Çünkü Marinalaşmayan kıyılar da lokantaların yasaklarıyla sahiplenilmiş. Örneğin bilmem ne köftecisi.. Kısacası Çeşme tam bir Çeşme.
Çeşme’yi daha önce yazdığım için doğasından ve doğanından söz etmeyeceğim..
Şu kadarına değineyim: Çeşme’nin en güzel yerlerinden biri “Çeşme çarşısı” dır. Çeşme belediyesinin de bulunduğu meydanı ve meydanın devamında da İnkilap Caddesi, yani yayalara ayrılmış çarşı caddesini göreceksiniz. Bütün bu bölge Çeşme merkez sayılır.
Ana sokaktan çıkıp da sokaklara girince eski güzel Rum evlerini görmek olası. Çeşmeleriyle ünlü; Kabadayı Çeşmesi, Kandıra Çeşmesi, Maraş Çeşmesi, Mimar Memed çeşmesi, Şekerci Çeşmesi, Halk Çeşmesi, Yeni Belediye Çeşmesi vb.. Çeşme Alaçatı, Ilıca ve Merkez olmak üzere üç ana bölgeye ayrılmış.
Ayşe Kulin’den söz edeceğim. Şu AKP’yi destekledi diye ayıplanan Ayşe Kulin’den. Düşünün, günümüzde AKP’ye oy kullanma ayıp görülüyor, fakat nasıl oluyorsa iktidarda hep AKP görülüyor. Galiba göremediğimiz ve gösterilmeyen bir şeyler var ülkemizde..
Kulin Böyle olsaydı İmza gününe katılmazdım elbet..
Murat Belge’nin 2010 Referandumu’na dair Bugün Gazetesi’ne yaptığı “Kandırıldım” açıklamasına benzer bir çıkış da Yazar Ayşe Kulin’den geldi.. Ayşe Kulin AKP’nin iktidara gelmesine başta sevindiğini belirtip “Ama şunu gördüm ki, din adına konuşan insanlarda ahlâk sıfır” dedi. Ben AKP'ye oy vermedim benim yaşam tarzımı temsil eden bir parti değil. Ama sandıktan çıkıp iktidar olmasına sevindim. Nihayetinde benim memleketimin partisi. Bu ülkede o parti gibi düşünen insanlar var ve ben onlara saygı duyuyorum.
Biraz kuşku yaratsa da biz de kendisine saygı duyuyoruz. Duyuyoruz ki evimizde en çok okuna yazar..
Varlıklı bir ailenin kolejli kızı.. “Ah zengin olsa kim bilir kimler Ayşe Kulin gibi ünlü bir yazar olurdu, hatta ben. Dahası biyografik eserler ve romanlarımla çok okunan yazarlardan biri olurdum…” değil işte. Aksine zorluklar içinde yaşamı inşa eden ve yapıtlar sunan bir değer.
Evet; 23 yaşında 2 çocuklu ve dul bir bayan olarak hayata karşı mücadelenin asıl yeni başladığı döneme giriş. Kendi mutlu hayatını kurmak isterken ‘Hayat’ın bittiği noktada başlayan ve çok uzun sürecek olan ‘Hüzün’ dönemi var. Ve bunu; Ayşe Kulin, ‘Hayat’ ve ‘Hüzün’de anılarını ve o anıların geri planını oluşturan dünyasını anlattı.
Saat; 21:09. Çeşme Merkez Ayıos Haralambos Kilisesi’ndeyiz. Ayşe Kulin’i bekliyoruz. İnkılap sokaktaki Çeşme çarşısının ortalarında restorasyonu yeni yapılmış Kilise. İçindeki resimler Cami olarak kullanıldığı dönemde resimler kazınmış. Şimdilerde, müzik geceleri ve resim sergileri açılan görkemli bir tarihi yapıt. Fakat, restorasyon tarihi Kilise kimliğini sanki modern yapıya dönüştürülmüş.
Resim sergisini geziyoruz. Sarışın bir kedi sandalyeye kurulmuş etrafı seyrediyor. Ececan sevince biz de sevdik. Yüzümüze bakarak kuyruğun sallaması ilginçti. İnsanları seyretmekten bıkınca uyumaya başladı, ön patileri üzerin başını kıvırarak. Yerel ve bazı basın peşinde Ayşe Kulin geldi. Önce TV kanalları bir kısa söyleşi yapmak için, kameraların olduğu yere yöneldi ve yolunun üzerindeki sessiz uykusunda olan sarışın kediyi sevmek istedi. Beklenmedik bir şey oldu. Kedi ve Ayşe Kulin’in ortak çığlığı salonu çınlattı, kendilerini de farklı yerlere fırlattı. Ayşe Kulin’in sağ elinin üzeri aldığı pençe ile kanıyor ve şoktaydı.
Kedi duvar dibindeki sandalyenin etrafında olan biteni öğrenmek için etrafı bir süre bakışlarıyla taradıktan sonra sessizce kayboldu. Biz de Ayşe Kulin’n özlü anılarını dinledikten sonra “Sessiz Öyküler” kitabını imzalayarak sessizce Çeşme’den ayrıldık. (Bu gezi yazısı ancak 21 Ocak 2016 23:09’da bitti)..
GEZ-GÖR-YAZŞevket Çorbacıoğlu
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder