SİYANURLU ALTINA VE HES'E KARŞIYIZ ÇÜNKÜ ARTVİN İÇİN DOĞAYA VE DOĞANA ZARAR VERMEYECEK PROJELERİMİZ VAR
Siz siz olun edilgenleşmeyin ve duyarlılığınızı koruyun ve de "Hukuki süreç tamamlanıncaya kadar madem arama durduruldu" sözüne inanmayın... Bunlar bacadan da girebilir.. Neden polis ve Jandarmayı çekmiyorlar?!
BİZ, ARTVİN VE DOĞU KARADENİZ’DE “SİYANÜRLÜ ALTINA, HES’LERE” KARŞI ÇIKIYORSAK ELBETTE Kİ BU PROJELERE SEÇENEK BÖLGENİN EKONOMİSİNİ DÜZELTECEK PROJELERİMİZ VAR
Önce size bu yazının özetini vereyim. Sıkılmaz iseniz detayını okursunuz:
[[Biliyorsunuz, Artvin’e ve Doğu Karadeniz’e egemen güçler 1991’den beri doğasına ve doğanına saldırıyor. Ve bugün gelinen noktada Artvin’in ve Doğu Karadeniz’in salt siyanürle altın arama ve HES’lerle doğası değil yerleşik tarım ürünleri de yok edilmeye başlandı. Örneğin, Fındık , Çay, Mısır ve Narenciye. Özellikle Fındığın taban fiyatı İtalyanların ve ABD’nin dayatmalarıyla taban fiyatı 22’den 19 Liraya düşürüldü.
Artvin ve Doğu Karadeniz’i; HES’lerle, Siyanurlu Altınla ve de madenleri Limanlara taşıyacak yol olan yeşil yol (yayla yolları) ile varsıllaştıracağız, ekonomisini düzelteceğiz ve de göçü durduracağız savlarıyla yok edileceğine, bu bölgenin tarımsal ürün ve doğa değerleri öne çıkarılabilir:
Maviden Yeşile yolculuk, yani Dağ ve akarsu turizmi geliştirilebilir. Çoruh üzerindeki Kano turizmi öne çıkarılabilir. Doğu Karadeniz’in yeşiline gümüş çizgiler halinde dik inen akarsuların üzerinde oluşturulacak Alabalık çiftlikleri kurulabilir.
Her yörenin iklim koşullarında oluşan kırsal tarım ürünleri, o yörenin “tarım alanındaki” ekonomik yeterliliğini belirleyerek, yöreye canlılık kazandırır. Bu nedenle Fındık ve çay üretimi yaygınlaştırılabilir. Fındık ve Çay öncesi yörenin yerleşik ürünleri olan, doğrusu Asya Tipi üretim sisteminin ürünleri olan; Mısır, Narenciye, Zeytin, buğday ve Pirinç gibi yerel ürünler tekrar gündeme getirilebilir. Özellikle İtalyanların bizden götürdüğü ve İtalyan sofrasının havyardan daha önemli mezesi yapılan Karayemiş. 100 kg Ladin ağacından 60 kg kağıt elde ediliyorsa Ladin ağacı üretimi artırılabilir.
Yabanıl ürünler de devreye alınabilir. Örneğin; Cenevizlilerin, dünyanın en iyi şarabının yapıldığı ve ulaşmak için kemer köprüler inşa ettiği, sonrasında İtalya Toskana’da üretimine başladıkları dağlarda yabanıl olarak bulunan kokulu kara üzüm yaygınlaştırılabilir. Yine dere kenarlarındaki ahududu, dağların zemininde biten kokulu çilek yetiştiriciliği yapılabilir. Elbet ki; Lazların K'a3xanak’a dediği Yaban Mersini’ni unutmamak gerekir.
Yeni ürünler devreye sokulabilir. Örneğin; Şeker üretiminin en önemli ağacı “Şeker Akçaağacı” üretimi başlatılabilir. Pazar sorunu halledilerek Kivi üretimi disipline edilebilir. Somon çiftlikleri yoğunlaştırılabilir...
Yeter ki Artvin ve Doğu Karadeniz’i yaşatacak, yok etmeyecek doğasal ve tarımsal ‘yerleşik ve yabanıl ürünlerini’, yani değerlerini öne çıkaracak bu projelerini hayata geçir…]]
Biliyorsunuz, Artvin’e ve Doğu Karadeniz’e egemen güçler 1991’den beri doğasına ve doğanına saldırıyor. Ve bügün gelinen noktada Artvin’in ve Doğu Karadeniz’in salt siyanurla altın arama ve HES’lerle doğası değil yerleşik tarım ürünleri de yok edilmeye başlandı.
Fındık fiyatları neden düştü?
Fındık fiyatı beklenmedik şekilde geçen yıldaki 22 lira seviyelerinden 9,50 liraya kadar düştü. "Bu ani düşüşü kimse beklemiyordu. Nedeni; Hükümet 2009’dan itibaren fındık piyasasında bir model değişikliğine giderek müdahale alımından vazgeçti. Üreticiye doğrudan destekler verilerek fındığın fiyatının serbest piyasada belirlenmesi kararlaştırıldı. Bu düşüş başta üreticileri olmak üzere bölge esnafını tedirgin etmiş"
Fakat; yakın zamanda (2014)Türkiye piyasasını kontrol eden firmaların en büyüğü İtalyanlar oldu! Nutella’yı üreten Türkiye’nin fındık devi Oltan Gıda’yı Temmuz 2014’te satın alan İtalyan çikolata devi Ferrero..
İtalyanlara bu olanağı sağlayan AKP hükümetidir. İşi bilmiyenler emanet edenler, rekabet Kurumunu ve ilgili kurulları çalıştırmıyorlar...
Sen dünya tekelini elinde bulunduran, ülkenin en büyük gelir kaynaklarından biri olan fındığın fiyatını üreticinin alehinde işleyen piyasaya bırakırsan olacağı budur. Ve bu olana sen neden oluyorsun. Çünkü milyonlarca aile tipi küçük üreticiyi bile bile güçlü batılı sermaye sahibi ve onun içteki ortaklarına bırakıyorsun ve serbest piyasa koşullarının acımasızlığına teslim ediyorsun.
Bu şunu göstermektedir; Türkiye’nin bir fındık politikası da diğer tarım ürünleri politikası gibi amaçlı bir şekilde edilgenleştirilmiştir.
Eğimli arazide erozyonu önleyecek tarzda ekilmeye uygun olan fındık, Karadeniz iklim koşullarına en uygun tarım bitkisidir. Bu yönüyle, fındığın yerine ikame edilebilecek başka bir ürün yoktur. Bakım gerektirmemesi ve erozyonlu yapıya dikiminin elverişli olması akla gelen ilk avantajlarıdır. Aynı zamanda, Karadeniz’in nüfus yapısına (küçük aile işletmesi özelliğine) uygun olan, çiftçiliğe denk düşen bir üründür. Bu nedenle Karadeniz’de fındık üretimi çok yaygındır.ABD’de, afyon üretimi gibi fındık üretimine de karşı:
Recep Tayyip Erdoğan nedense fındıktan gelir elde eden ve geçinen 10 milyon insanı, 250 bin olarak göstermektedir. Doğrusu Türkiye’de yaklaşık 700 bin hektar arazide aile işletmeciliği biçiminde 400.000 kadar çiftçi fındık üretimiyle uğraşıyor. İkinci sıradaki İtalya’nın üretimi ancak 100 bin ton…
Fındık, her iklimde yetişen bir bitki türü değildir. Dünyanın birçok yerinde denenmesine karşın ülkemizdeki kadar verim alınamamıştır.
1991’den sonra aniden Karadeniz köylüsüne, fındık bahçelerini sökmesi ve onun yerine kivi dikmesi yönünde bir dayatma başlatılmıştır. Kivinin Karadeniz’de ekilmesi şart değildir, çünkü her iklimde yetişir; ama fındık her iklimde yetişmez; Karadeniz bölgesinin bitkisidir. Devlet, ABD baskısıyla Karadenizlileri fındık üretiminden vazgeçirmeye çalışıyor. Çünkü dünyada fındığın kakao ile birlikte şekerleme, vb ürünlerde ABD bademine rakip bir stratejik bitkidir.
Uluslararası borsalarda hangi ürünün fiyatı daha düşükse o ürüne yönelme olur ve o ürün kullanılmaya başlanır. Türkiye’de stratejik tarım ürünü fındık rekoltesinin yüksek olması ve uluslararası piyasaya fazla fındık verilmesi Amerikan bademini doğrudan etkiler. Bu bağlamda, Türkiye’deki fındık alanlarının daraltılmasına yönelik politikaların arkasında iki neden vardır. Birincisi, fındık tüccarının beklentileri. İkincisi, uluslararası borsadaki Amerikan bademi üreticilerinin etkisi. Bu çelişme hemen hemen son 30 yıldır belirli oranlarda varlık göstermektedir.
Anlayacağınız, emperyalist güçler içtek işbirlikçileri ile salt doğamız değil tarım ürünleri de Doğu Karadeniz ve Artvin’de saldırı altında...
Artvin ve Doğu Karadeniz’i HES’lerle, Siyanurlu Altınla ve de madenleri Limanlara taşıyacak yol olan yeşil yol(yayla yolları) ile varsıllaştıracağız, ekonomisini düzelteceğiz ve de göçü durduracağız yalanlarıyla yok edeceğinize, bu bölgenin değerlerini öne çıkararak; Maviden Yeşile yolculuk, yani Dağ ve akarsu türizmi ile, yabanıl ürünleri öne çıkararak, kano turizmi ile v.b üretkenliklerle hem doğayı koruyun, hem doğanın(insanın) göçünü engelliyecek ekonomik varsıllıklar kazandırım.
Yıllar önce bu bağlamda Cumhuriyet Gazetesinde başladığım tartışmaya yer vermek istiyorum: Çaya alternatif: Kivi ve Somon üretimi (31 Temmuz 1991, Şevket Çorbacıoğlu- Cumhuriyet)
20 Mayıs 1991’de açılan çay kampanyasında, 1991 ürünü yaş çay alım fiyatları belirlenirken üretim fazlalığından söz edildi.. İhracat yapılmadığı taktirde, 20 bin ton çay stok çayın elde kalacağı, bu nedenle kuru çaya gizli destek gerektiği urgulandı. Sektöre yapılması düşünülen gizli destağin her nedense yaş çay alım fiyatına, daha doğrusu üreticiye yansıtılması düşünülmedi.
%38’lik artış iktidar parti milletvekillerince de yetersiz bulundu ve artışın en az %60’larda olmasını istediler. İşte bu olgu, yöredeki doğa ve ve tarımsal ürün zenginliklerinin yadsınarak tek tarımsal ürüne(çaya) dayandırılmasının yanlışlığıdır. Tek ürüne dayalı politikanın, zamanla ekonomik boyutta yetersizliğe dönüşeceği siyasetçiler tarafından gözardı edildi.
Kampanyada dikkatı çeken konu sayın Bakanın açıklaması idi. Sayın G,mrük ve Tekel Bakanı Adnan Kahveci yaş çay alım fiyatının yetersizliğini adeta kabullenircesine üreticilere yan gelir önermekteydi.. Çayın yanında Kivi ve Somon üreticiliğinin üreticilere yan gelir olabileceğini nasıl düşünebilir?! Çünkü bı ürünlerin Karadeniz’in yerleşik ürün boyutuna varabilmesi için tüm olanaklar üreticiye verilse bile en az 10 sene ister. Ancak 10 sene sonra marjinaliteye dönüşebilir.
Fiyat yetersizliğinini kronikleştirdiği sorunu çözmek için mevcut doğal ve tarımsal ürün zenginliklerinin geliştirilmesinde yeni politikalar gerekir. Bunu kimse yadsıyamaz. Özdeksel (Parasal) kaynakla birlikte teknoloji ve kültür isteyen Somon balığı ve Kivi üretiminin yerine klasik ürünlerin, fındığın, mısırın, narenciyenin eski konumuna getirilmesi gerekli. Gelir sadece-Tek ürün seçilen- çaya dayandırıldığı için bu ürünler verimliliklerini yitirdiler.
Günümüz Doğu Karadeniz’inde yanlış politikalar yüzünden fındığın, mısırın ve narenciyenin üretimi tamamen düştü. Bu ürünleri tekrar yaşama geçirmek çaya ve fındığa eski görkemli niteliklerini kazandırmak daha kolaydır. Somob balığı ve Kivi üretimi kültürünün olmayışı nedeniyle bu ürünleri yaşama geçirmek çok zordur. Bursa kesesi değil ki bunları hemen üretip köşe başında satarak yan gelir getirsinler. Üretim zorluğunun yanında pazarlama sorunu da olan ürünlerdir bunlar. (1991’de söylediklerim 2016’da doğru çıkmaya başladı. Somon yetiştiriciliği yaşam bulmadı. Kivi yaygınlaştı. Çok insan çaylıklarını ve fındıklılkarını kesti Kivi bahçesi yaptı. Ne oldu? Pazar bulamadı satamadı şimdi Kivi bahçeleri çay bahçesine ve fındık bahçesine dönüştürülüyor)
Somon ve Kivi üretimi zamanla oluşturulması gerken yöreye özgü zengin kültürlerdir. İşportacı zihniyetiyle değil ciddi devlet desteğiyle zaman içinde yaşama geçirilebilir.
Her yörenin iklim koşullarında oluşan kırsal tarım ürünleri, o yörenin “Tarım alanındaki” ekonomik yeterliliğini belirleyerek, yöreye canlılık kazandırır. Yeter ki yöre zenginliklerinden soyutlanmış tarımsal üretim politikaları-yeni ürün türleri ile bütünleştirilip-uygulansın (31 Temmuz 1991- Şevket Çorbacıoğlu-Cumhuriyet)
Adnan Kahveci’nin bana yanıtı:
Yeni Ürünler Bölgeye Girmelidir Yeni ürünlerin bölgeye girmesi için herkesin yardım etmesi gerekmektedir. Bu, sadece Karadeniz'in değil, bütün Türkiye'nin sorunudur. Tartışma köşenizde 31 temmuz tarihinde Şevket Çorbacıoglu imzasıyla yayımlanan "Çaya Alternatif Kivi ve Somon Üretimi" başlıklı yazıya bir ek açıklama getirmek is- tiyorum.
Bu sene çay kampanyasını acarken bir ay sonra bölgeye tekrar geleceğimi ve köy köy gezerek en sıkıntıh durumda olan çay üreticilerini bizzat ziyaret edeceğimi belirtmiştim. Bölgeye bir hafta önce 5 günlük bir ziyaret yaptım. Özellikle çay üretimi az olan, üç sürgün yerine ancak iki sürgün alabilen ve arazileri sımrh olan köyleri gezdim. Her gezdiğim köyde de en fakir ve en zengin köylüyü sordum ve onların evlerini ziyaret ettim. Ahırlanndan erzak dolaplanna, mutfaklarından yatak odalarına kadar, hatta bazı yerlerde buzdolaplarının içini açıp ne olduğuna bakacak kadar detaylı bir inceleme yaptım.
Gördüğüm o ki çaya yaptığımız büyük subvansiyona rağmen bölgedeki miras yoluyla bölünme ve daha iyi yaşama özlemi, özellikle arazisi çok az olan çay üreticisi için çayı bir geçim kaynağı olmaktan çıkarmıştır.
Hatta şu ifadeyi kullandım: Çaya altın fiyatı versek bile yılda 500 kilo çay satan bir üreticiyi geçindirmemiz zorlaşmaktadır. Bu bölgeyi gezmemin ana nedenlerinden biri, bölgenin daha hızh nasıl geliştirilebileceğini araştırmak içindi. Şayın Çorbacıoğlu'nun da söylediği gıbi kivi, somon gibi yüksek teknoloji veya bilgi isteyen tanm ürünlerinin bölgeye yerleşmesi zaman alacak. Çünkü çiftçimiz, yeni ürünlere tereddütle bakmaktadır. Komşusunun bundan zengin olduğunu görmedikçe kendisi bu işe girmemektedir.
Doğu Karadeniz'i ben bir bakıma dağlık bir Hollanda'ya benzetiyorum. Gerçekten tarım üreticisine düşen arazi miktarı, Hollanda'da çiftçilere düşen arazi miktarından fazla değil. Dolayısıyla katma değeri çok, ama çok yüksek sektörlere geçilmesi veya küçük sanayilerin buraya gelmesi gerekmektedir. Kivi, somon, cherimoya, babaco gibi yeni ürünler bu bölgede zamanla yerleşeceİctir.
Ama bunun yanında, yerinde tespit ettiğim baa hususiarı da belirtmek istiyorum:
- 1- Küçük sanayinin çok daha büyük bir potansiyeli vardır. Özellikle cilalanrmş granit ve mermer fayans üreten atölyelerin büyük bir istihdam potansiyeli vardır. Bölgede granit ve mermer yataklanrun olması buraya Afyon, Balıkesir gibi önemli bir granit ve mermer ihracatçısı olma imkânı vermektedir.
- 2- Şimdiye kadar ağaç ürünleri sanayii konusunda yapılan tavsiyenin, mobilya üre- timine dönüştürülmesi taraftarıyım. Çünkü ağaç ürünleri sanayii çok büyuk yatınm- lar gerektirmektedir. Halbuki mobilyacılık daha küçük sanayiler şeklinde örgütlenebilmekte, atölyeler bazında açılabileceği gibi, katma değeri de çok daha fazladır.
- 3- Yörede doğal olarak yetişen ahududu ve kara yemiş şu anda hem Avnıpa hem Amerika, hem de Japon piyasalarında bü- yük talebi olan meyvelerdir. Ahududu ih- racatında Türkiye henüz hiçbir varhk gös- terememiştir. Yıllık ihracat 100-200 ton arasındadır. Halbuki bu ihracat rahatlıkla 4-5 bin tona çıkarılabilir. Ayrıca ahududu özü konsantresi de büyük bir pazara sahiptir. Karadeniz'in tüm dağlarında bol miktarda yabani ahududu yetişmektedir. Bunun kültürünün yapılması halinde, getireceği katma değer ve gelir en az çay kadardır. Yine aynı şekilde tüm Karadeniz ormanlannda yabani olarak yetişen ve Karadenizliden baş- ka hiç kimsenin yemediği kara yemiş, bu- gün dünyada tüketimi artmakta olan capuli kirazına bir alternatiftir. ttalyanlar bu konuda büyük çalışma içindedirler.
- 4- Somon balığ] yanında Karadeniz'in kendi alabalığının denizde üretümesi potansiyeli de iyidir. Ayrıca kefal, levrek, çupra, kalkan ve tnersin gibi balıklann da bölge- de yetiştirüebileceğini bizzat kendi gözlerimle müşahede ettim. Yine aym şekilde denizde midye yetiştiriciliği konusunda da çok güzel çalışmalar yapılmış. Kısaca; sadece somon, kivi ile Karadeniz insanının meşgul olmamasını, çay ve fındığa bağlanırken yapılan hatanın bugün de somon ve kiviye bağlanarak yapılmaması- nı arzuluyorum. Karadenizli çok daha çeşitli tarım ve sanayilerle uğraşmalıdır. Yaş çaydaki fiyat yetersizüği iddiasına gelince; yaş çayda üreticiye verdiğimiz fiyat Hindistan, Tanzanya gibi ülkelerde yaş çaya verilen fiyatm tam 6 katıdır. Çayda çok büyük bir subvansiyon vardır. Üstelik orada verilen fiyat sadece 2.5 yaprağa verilen fiyattır. Yani şu anda aldığımız çayın fiyatını gerçekten Tanzanya ve Hindistan'daki çayla karşılaştınrsak verdiğimiz fiyat neredeyse 8 ile 10 mislidir. Dolayısıyla yaş çay- daki fiyat yetersizliği sorununu gündeme getirenler, dünyadaki fiyatlarla bunu karşdaştırmak zorundadırlar. Türkiye çaya, hiçbir ürüne vermediği ölçüde koruma vermiştir. Sayın Çorbacıoğlu'nun fmdığın, mısırın, narenciyenin eski konumuna getirilmesi hususundaki görüşlerine katılamayacağım. Çünkü bunlann dünya pazarlanndaki fiyatlan bellidir. Bunlardan ne kadar yüksek ve- rim elde ederseniz edin, bunlarla Karadenizlinin zengin edilmesi artık mümkün değildir. Eğer elinizdeki tarla iki dönümse, ne kadar mısu* verimi alırsanız alın, ne kadar narenciye verimi ahrsanız alm veya ne kadar fındık verimi alırsanız alm, bugünkü raodern hayatın gerektirdiği refah imkânlannı sağlayamazsamz. Bu bakıradan Karadenizh' için belki önemli bir geçim kaynağı da Hollandalıların yaptığı gibi seracıhktır. Arazinin bu kadar kıt olduğu bir ülkede birim dönümden 30 milyon, 40 milyon, 50 milyon elde etmemn yollannı araştırmak mecburiyetindeyiz. Ayrıca şunu da söylemem gerekir ki yıllar önce bölgeye çay gelirken dudak bükenler, "Bu mu bizi kurtaracak?" diyenler vardı. Ama çay gerçekten büyük bir gelir kaynağı oldu. Yeni ürünlere de aym açık zihinle, önyargısız olarak bakmalıyız. Yeni ürün- lerin bölgeye girmesi için herkesin yardım etmesi gerekmektedir. Bu sadece Karadeniz'in değil, bütün Türkiye'nin sorunudur. (14.8.1991-Adnan Kahveci Maliye ve Gümrük Bakanı)
Prof. Dr. Tahsin Tokmanoğlu’nun bana ve Adnan Kahveci’ye yanıtı:
31 Temmuz günlü Cumhuriyet’te Şevket Çorbacıoğlu imzası ile yaymlanan “Çaya alternatif Kivi ve Somon üretimi” isimli yazıda, yöre halkının bu ürünleri yetiştirmek için gerekli olan bilgiye sahip bulunulmadığı, bu bilgileri elde etmeleri için uzun süreli bir eğitimden geçmelerininin zorunlu olduğu, bunun yerine alışık oldukları narenciye, mısır ve fındık yetiştirmelerinin daha uygun olacağı bildirilmektedir.
Sayın Maliye ve Gümrük Bakanı Adnan Kahveci, bu düşünceye karşı çıkmakta ve 14 Ağustus 1991 günlü Cumhuriyet’te yayımlanan “Yeni Ürünler Bölgeye girmelidir” isimli yazısında “Sayın Çorbacıoğlu'nun fındığın, mısırın, narenciyenin eski konumuna getirilmesi hu- susundaki görüşlerine katılamayacağım. Çünkü bunlann dünya pazarlanndaki fiyat- lan bellidir. Bunlardan ne kadar yüksek ve- rim elde ederseniz edin, bunlarla Karadenizlinin zengin edilmesi artık mümkün de-ğildir… Gerçekten tarım üreticisine düşen arazi miktarı, Hollanda'da çiftçilere düşen arazi miktarmdan fazla değil. Dolayısıyla katma değeri çok, ama çok yüksek sektörlere geçilmesi veya küçük sanayilerin buraya gelmesi gerekmektedir. Kivi, somon-cherimoya, babaco gibi yeni ürünler bu bölgede zamanla yerleşeceİctir..” demektedir.
Hem sayın Çorbacıoğlu’nun hem de Sayın Kahveci’nin haklı olduğu taraflar var. Biz uzun yıllarını bu konular içerisinde geçirmiş bir kimse olarak düşüncelerimizi açıklamak istiyoruz.
Sanayide olduğu gibi her tarim ürünününün yetiştirilmesinde de birçok incelik bulunmaktadır. Teknik ilerledikçe bu incelikler artmaktadır. Bu nedenle çiftçilerimizin alıştıkları yöntemlere bağlı kalmaları, yeni gelişmeleri öğrenerek uygulamaya geçirmemeleri, fakirleşmelerine sebep olmaktadır. Örneğin; Doğu Karadeniz’de öteden beri mısır çok yetiştirilmektedir “Mısır yetiştirmeyei biliyorlar bu işe alışmışlardır” demenin doğru olmadığı kanısındayız. Çünkü eğimli yamaçlarda, toprak erezyonuna karşı önlemler alınarak mısırın yetiştirilmesi zorunludur.. Ne yazık ki bu önlemler alınmıyor ve tarlaların verim güçleri devamlı olarak azalıyor., köylüler de fakirleşiyor. Alınması gerekli önlemlerin neler olduğunun çiftçilerimize öğretilmesi şarttır.
Eğimi %15-20’den fazla olan yamaçlarda, hangi önlem alınırsa alınsın, erezyon durudurulamamkta ve mısır yetiştirilmekte karlı olmamaktadır. Buralarda erezyonu dikkate alarak verim gücü yüksek yeni ürünler yetiştirilmeye geçilmesi, örneğin meyve bahçesi veya orman kurulması, en doğru ve akılcı yoldur.
Çay tarımı da belli yüksekliğe kadar yapılabilmektedir. Daha yüksek yetiştirilenlerde hücre zarı kalın olmakta ve fabrikalar tarafından alınmamaktadır. Bu nedenle belirli bir sınırın üstünde yetiştirilmemesi gereklidir.
Sayın Bakanın dediği gibi daha verimli ürünlerin yetiştirilmesine geçilmesini ve bunların tekniğinini de üreticilere tam olarak öğretilmesini zorunlu olarak görmekteyiz.. Ayrca bu konuyla ilgili olarak 2 önerimiz bulunmaktadır.
- “1- En iyi cins kağıt, Ladin ağacından yapılmaktadır.. Ladin ağacı da ülkemizde sadece Doğu Karadeniz dağlarında yetişmektedir. 100kg. odundan 60 kg. kağıt yapıldığı düşünülerek Ladin ormanlarının çok iyi bakılması, üretimlerinini artırılması, kesimlerde en küçük parçaların dahi ziyan edilmeyerek, dalların ormanda bıralılmayarak kağıt fabrikalarına gönderilmesi gerekir. Sobasınıa 10 kg. o,Ladin odunu doldurup yakan kimse, 6 kg. birinci hamur kağıt yaktığını bilmelidir.
- 2-Kanada bayrağında çınar yaprağına benzeyen bir yaprak bulunmaktadır. Bu yaprak çınar yaprağı değildir, "şeker akçağacı" denilen bir ağacın yaprağıdır. Şeker Akçağacının gövdesine 5-10 cm derinliğinde bir delik açılmakta ve bir boru yerleştirilmektedir. Borunun ucu ağaçtan 5cm. kadar dışarı çıkmaktadır. Bahar gelmeden bu borunun ucuna naylon torba(poşet) asılmaktadır. Havalar ısınmaya başlayınca ağacın özsuyu, borudan akarak naylon torbada birikmektedir.. Bu solar toplanarak kaynatılmakta, geride bal kıvamında bir madde kalmaktadır.. Şeker tadında olan bu madde, ekmeğe sürülerek yenilebildiği gibi şekerci ve tatlıcılar tarafından kullanılamaktadır.. Şeker Akçaağacı isimi de buradan gelmektedir. Kanadalılar çok yararlandıkları bu ağağcın yaprağını, bayraklarına işlemişlerdir.
Kanada’da ve ABD’nin kuzey kesiminde çok yetiştirilen bu ağacın, Doğu Karadaeniz’in dağlık kesiminde de yetiştirilebileceği kanısındayız.. Ülkemizde 8 çeşit akçaağacın doğal olarak yetiştiği saptanmış fakat şeker akçaağacı bulununamamıştır.. Şeker Akçaağacı İstanbul Orman Fakültesi fidanlığında yetiştirilmekte ve dağıtılmaktadır. Fakülte bahçesine dikilen 2 Akçaağacın yaşlaraı 20’ye yaklaşmıştır, gayet iyi yetişmektedirler.
Önerilerimizin dikkate alınacağını umuyoruz( 1 Eylül 1991-Prof. Dr. Tahsin Tokmanoğlu- TMMOB Orman Mühendisleri Odası)
Adnan Kahveci ve Tahsin Tokmanoğu’na yanıtım:
Karadeniz’de Yerleşik Ürünler
31 Temmuz 1991 günkü yazıma, önce sayın Adnan Kahveci, ardından sayın Prof. Dr. Tahsin Tokmanoğlu açıklamalar getirdiler.
Anlatmak istediklerime biraz daha açıklık getirmek amacıyla sayın Kahveci ve sayın Tokmanoğlu’na genel anlamda yanıt vermek istiyorum.
Doğu Karadeniz’in ekonomik gücü ile sosyal ve kültürel yaşamına yeni boyutlar kazandırmış olan “Çay”, yöre için adeta simge olmuştur. Bu bağlamdan yola çıkarak yazımda özellikle çayın eski görkemli niteliğini yitirdiğini belirtmiştim. Ayrıca diğer yerleşik ürünler mısır, buğday, fındık ve narenciye alanlarının-tarımsal gelirin tek ürüne ‘çaya’ dayandırılması nedeniyle- tamamen olmasa da kısmen yok edildiğini vurgulayarak yeni ürünleri yaşama geçirmezden önce yerleşik ürünlerin iyileştirilmeye alınması gerekliliğinden söz etmiştim.
Sauın Kahveci’nin dediği gibi, çayın geçim kaynağı olmaktan çıkış nedeni, ne miras yoluyla bölünme n de daha iyi bir yaşam özlemidir.. Siyasetçilerin oy edinme amacıyla uyguladıkları tarim politikalarının yanlışlığı mısır, fındık, buğday ve narenciye alanlarının çoğunu çay üretim alanlarına dönüştürdü. Bu nedenle her aile en az yılda 3-4 ton ürün kapasitesine ulaştı. Ailelerin bir kısmı genelde inşaat ve benzeri ticaretlerle uğraştıkları için artan aile nüfusunun hepsi toprağa bağlılık gereksinimi duymaz. Bu nedenle miras yoluyla bölünme üretim alanlarını pek etkilemez.
Karadeniz’de küçük sanayi potansiyeli, kesin değerlendirilecek boyuttadır. Fakat bu işletmeler nitelikli insan etmeni ile birlikte teknoloji ve ulaşım kolaylıklarını sağlayacak altyapının tamamlanmasıyla güç kazanır. Aksi taktirde bu kuruluşlarda üretimini gerçekleştireceğiniz mermer ve graniti verimli verimli olmaktan çıkarırısınız. Arazinin yarattığı ulaşım zorluğu ve arazinini genel konumu seracılığı da uygulanabilir olmaktan çıkarmaktadır. Özellikle sercılıkta nitelikli insan etmenine büyük gereksinim vardır.. Bir dönem politikacılar Karadeniz kıyılarını klasik Liselerle doldurmayıp mesleki Liselere de yer vermiş olsalardı nitelikli insan etmenini az da olsun çözmüş olurlardı.
Çay taban fiyatlarının yeterliliğini hiçbir şekilde savunamayız. Gerekçe ne olursa olsun sayın Kahveci’ye katılmıyorum. Özellikle şunu belirlemek istiyorum. Mısır, narenciye ve buğday ve hatta prinçin (sevgili babaannem Asiye Çorbacıoğlu dere kenarlarına yakın düzlüklerde prinç yetiştirilirmiş/23 Şubat 2016 eklendi) Karadeniz’in çay öncesi yerleşik ürünleri olmasına karşın fındığın getirdiği geliri getirmemişler, “Asya tipü” kapalı ekonomiyi yansıtan bir tüketim yapısı içinde değerlendirilmişlerdir. Yani salt kendi gereksinimleri kadar üretmişlerdir.. Evet, gelir getiren fındıktı. Fındık öncesi gurbetçilik hakimdi yörede. Fındık sonrası bilindiği gibi çay.
Günümüz Türkiye koşullarında, Doğu Karadeniz'in yerleşik ürünlerinin ve doğal zenginliklerinin çeşitli sektörlerce iyileştirme ve değerlendirmeye alınması, yeni ürünlerin yaşama geçirilmesinden daha kolaydır. Bu bağlamda marjinaliteyi yakalamak, ekonomik potansiyele ivme kazandıracaktır.
Yukarıda çizilen perspektif aslında Türkiye’nin genel sorunudur. Her bölgenin ekonomik potansiyel değerlerin işlenip hayata geçirilmesi, “ Bölge Bakanlıkları”’nın kurulması ile daha kolaylaşır düşüncesini taşıyorum.
Karadeniz’in iklim koşulları ile ortaya çıkan “Yağmur Turizmi”’nin geliştirilmesi, turistlerin hayli ilgisini çeken “Kano Sporu”’nun, Maviden Yeşile yolculuk etkinlikleriye “Dağ ve Ajarsu Turizmi”’nin geliştirilmesi.. İtalyanları bizden alarak sofralarının vazgeçilmez mezesi haine getirdikleri Karayemişin ve de Cenevizlilerin ulaşmak için Doğu Karadeniz dağlarına kemer köprüler yapmasına neden ve dünyanın en iyi şaraplık yabanıl kokulu siyah üzümün , bunun yanında dere kenarlarında yabanıl Ahududunun, yabanıl dağ çileğinin, yani bu otantik ürünlerin yaygınlaştırılması..
Elbet ki; Lazların K'a3xanak’a dediği Yaban Mersini’ni unutmamak gerekir. (23 Şubat 2016 güncelleme). Doğu Karadeniz’in yeşiline gümüş çizgiler halinde dik inen debisi yüksek akarsuların mansaba yakın (denize dökülen yer) yerlerine ÇED raporları onayı ile abartmaksızın “hidroelektrik santralleri” ile enerji kaynağına dönüştürülmesi ve bu akarsuların üzerinde oluşturulacak Alabalık çiftliklriye yaz türizmine aktivite kazandırmak…
İşte bunların hepsi Karadeniz’de atıl bekletilen ekonomik potansiyellerdir. Doğu Karadeniz’in doğal konunumundaki bu potansiyeller daha az yatırımlarla, daha kolay ekonomik erke dönüştürülebilirler.. Bunların getirdiği ekonomik kolaylıklarla Karadeiz’de yeni ürünler zamanla güç kazanabilir. Çünkü ülkemiz doğası ve insanıyla yeniliğe açıktır. (11 Aralık 1991- Cumhuriyet)
İşte, cennetin izdüşümü ülkemize yapılan saldırılar ve seçenek önerilerim..
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder