Tütün ile Mizgin’i kaybettirenleri tutun!!! “Batman'da Tekel işçisi olan ve Ankara'da 46 gündür eyleme katılan Hüseyin Arslan'ın Talasemi hastası kızı 14 yaşındaki Mizgin yaşamını yitirdi.” Bu haber tetikledi beni yazmak için..
Neden yazmıyordum? Her şeyi yazarken, hiçbir şey yazamayan durumuna düşmemek için.. Gerçi bu olguyu ilk yazanlardanım, fakat aynı şeyleri yazarak, yazmalarımı anlamsız kılmamak için yazmamaya karar vermiştim. Görüldü ki, aynı şey üzerinde farklı şeylerin yaşandığı ve yaşatıldığını gözlemledik. Bu nedenle genel anlamda, uzmanların belirlediğine göre GTİP(Gümrük Tarife İstatistik Pozisyonları) bakımından ülkemizin sanayi ürünü olan “Tütün” ve ürünleri ile o’nu işleyen “Tekel ve Çalışanları” olgusuna detaylı bakmanın gerekli olduğunu düşündüm.
Evet, Mizgin’i kaybettik; Neyi, neleri ve kimleri kaybetmedik ve de kaybettirmediler ki.. En sonunda, dünyanın kalite bağlamında gözde tütünümüzü de çalışanlarıyla birlikte.... Değerlerimiz her geçen gün değersiz duruşlarla birilerinin değerlerine dönüştürülüyor, tüm hızla.. Bu nedenle; aylardır direnen Tekel İşçilerinden, dolayısıyla da Tütünümüzün başına gelenlerden söz etmenin, ulusal zorunluluk haline geldiğini düşünüyorum..
Evet; Tekel’in yaprak tütün işleme tesislerinin işçileri emeğin kutsal dayanışması ile gerçek anlamda ‘Demokratik açılım’ örneğini sunuyorlar, yiğit direnişleriyle..Ve demokrasi savaşçılarının duruşu; karşıtlara yakıştırılan ergenekon örgütlülüğü ile bütünleştiren duruşlar sergiliyorlar.. Zaman kaybetmeksizin de bu demokrasi yiğitlerine yardım edenler hakkında yetkililer Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunabiliyorlar, olmadı siyasi ve ekonomik rant çadırı olarak gördüğüm Ramazan Çadırlarını gelenek haline getirenler, işçiler için kurulan Dayanışma Çadırlarını basıp suç kanıtları toplamaya çalışıyorlar; olmadı eşlerini kamunun resmi araçlarını tahsis edenler; resmi araçlarla işçilere kumanya taşındı diye bazı yerel yöneticiler için, kamuya ait araçları amacı dışında kullandılar diye bir yıl kadar hapis cezası verilmesini isteyebiliyorlar..
Tekel’in yaprak tütün işleme tesislerinin çoğu; Adıyaman, Besni, Kahta, Batman, Beşiri, Kurtalan, Siirt, Diyarbakır, Silvan, Bismil, muş ve Bitlis’te idi; yani Güneydoğu’da, yani terörün kol gezdiği, ülke ekonomisinin 300 milyarını götüren savaşın olduğu Güneydoğu’da..Yöredeki yatırım yoksulluğunun maraba isyanına dönüştüğünü savlayanlar, en az bölücü terör örgütü kadar marabaları isyana tetiklediklerinin farkında değiller mi?
Türkiye 2000’ler sonrasında sahneye konan “Yavuz hırsız ev sahibini bastırıyor” oyununu daha ne kadar izleyecek?! Ülkemin sanayisinde simge olmuş, öncü kurumu TEKEL’im oldu TTA( Türkiye tütün mamulleri, tuz ve alkol işletmeleri) ve ardından da zaman kaybetmeksizin TEKEL, Çalışanlarıyla birlikte BAT*ırıldı Tekel’in “Bat”ışı 1984’de Özal hükümetinin yaptığı düzenleme ile başlatıldı. Bu yıl sigara dışalımının başlatılmasıyla tütünümüzde temizleme(Arapça tasfiye diyorlar) süreci işletilerek, ülke tarımını ve emekçilerini vurdu ve Batırdı.Biz berbat, uluslararası sigara tekelleri abat oldu....
Ülkemin en yüksek kamu geliriyle birlikte tütün üretimindeki bağımsızlığı sona erdi; milyonlarca emekçi-köylü işsiz kaldı. Bu süreç özel-leştirme ile hızını korudu ve Özel sektöre Tekel’e ortak olma koşuluyla sigara üretme izni verildi. 1990’larda ise “zarar ettiği”, “verimsiz olduğu” yalanlarıyla, tüm kamu işletmeleriyle birlikte TEKEL özelleştirme tahtasına konuldu.
Ve ardında AKP iktidarı devreye girdi. Her şey de olduğu gibi 2Bizden önce başlatılmıştı” savunmasıyla; bir dönemin Ekonomi Bakanı Kemal Derviş’in çıkardığı ve adeta TEKEL’in batış fermanı olan, 4733 Sayılı Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün yeniden yapılandırılması Kanunu işletmeye başlayarak TEKEL’i parçalar halinde batırmaya başladı.. Sırası gelmişken(Fr. Antrparantez. Bazıları bunu bile anti parantez diye yanlış kullanıyor) iki olguya değinmek istiyorum;
Birincisi; Özel sektöre karşı biri değilim; ülkemdeki bu sektör anlayışına karşıyım, çünkü bu sektörde dışsallık zarar boyutunda işlemektedir; yani oluşturduğu üretim veya tüketim sürecinde, ne diğer üreticiye, ne de diğer tüketiciye bir fayda sağladığını görülmedi bugüne dek. İşin gerçeği pozitif dışsallıktan çok, negatif dışsallık yaşanıyor. Sözde bir sanayi ürün fabrikası için bereketli tarım arazilerinin yok edilmesi bunun en somut örneğidir..
İkincisi; her şeyi özel-leştirenler neden TOKİ aracılığıyla inşaat sektörünü, dahası konut sektörünü hızla devletleştiriyor. Sn.Abdüllatif Şener geçenlerde benzer şeyler söyledi. Kusura bakmasın ben kendisinden çok, ama çok önceleri söyledim(Mayıs 2008):
http://blog.milliyet.com.tr/Insaat_sektoru__TOKI_ve_muhendislerin_durumu-_1/Blog/?BlogNo=109723
Kimse yadsıyamaz, Duble yol müteahhidinden sonra, toplu konut müteahhitleri türemeye başladığını. Düşünün direkt Başbakana bağlı bir sektör..İmar ve benzer sorunları kendileri çözüyorlar.. Yandaş medya, yandaş meddah, yandaş müteahhit. Müthiş bir buharlaştırma korosu. Dahası siyasi ve ekonomik rant korosu..
Bulvarlarda siz hiç, altında jip, ağzında sigara, omzunda kürk, başında türban seyreden bayanları izlediniz mi? Adeta papatyaların dinsel versiyonu..Ayşe Böhürler bile böylesi buharlaştırmalara artık isyan eder olduğunu da gözlemlediniz mi? ?..Sakın başörtülü bayanların araç kullanmasına karşı olduğumu aklından geçirme, aklından zorun var derim.. 4733’e sarılan iktidar, “Niçin eleştiriyorlar bizden önce başlatılmıştı” bahanesiyle TEKEL’i parçalayarak satmaya başladı(Sigara-Alkol ve tuz-Yaprak Tütün İşletmeleri).
Önce, alkollü içkiler parçasını 2003 yılında 292 milyon dolara sattı bir girişim grubuna, o da bir süre sonra 950 milyon dolara Amerikan Texas Pacific Group’a sattı. Tuz işletmelerini ise 3 ayrı grup 120 milyon dolara, deniz tuzları işletmesini bir grup 6 milyon dolara aldı. TEKEL’in sigara fabrikaları ve Tekel markaları parçası ise 2008 yılında 1 milyar 720 milyon dolara BAT’a, yani British American Tobacco’ya satıldı.
Ardından üçüncü parça olan Yaprak Tütün İşletmeleri özelleştirme İdaresi tarafından kapatıldı. İşte bugün 15 bine yakın insanı Ankaralara taşıyan ve sokağa döken TEKEL’in Yaprak Tütün İşletmelerinin özel-leştirme idaresi tarafından kapatılmasıdır. TEKEL’e yapılan bu saldırı ne getirdi?Yaklaşık 1 milyon tütün üreticisi işsiz kaldı-Tütün üretimi 1962 yılından bu yana ilk defa 100 bin tonun altına indi-Sıfır olan tütün dışalımı 250 milyon dolara yükseldi, dışsatım 500 milyon geriledi. Tüm bunlar 2006 verileri. Durum bu iken iktidar, özel-leştirme İdaresi aracılığıyla 2006 yılında 23 Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğü’nü ve 5 Yaprak Tütün İşleme Atölyesi’ni kapattı ve binlerce tütün işçisi TTA’da “kızağa çekildi”, binlerce üretici hane üretimden vazgeçti.
Ve TEKEL’in tütün kısmının 2008 yılında BAT’a satılmasının ardından kapatılan fabrikalar, yine yüzlerce işçiyi işsiz bırakmanın yanında TEKEL’in sözleşmeli üretimini sonlandırması sonucu Güneydoğu başta olmak üzere üreticiler geniş kitleler halinde üretimi terk etti. Evet, üzülerek belirteyim ki TEKEL’in Batırılmasıyla Türkiye kendi tütününü de Batırdı ve yabancı tütün ve sigaraya bağımlı bir ülke haline getirildi.. Anlatmayacakları gibi;Tütün üreticisi sahipsiz artık. Önceleri pek ses çıkmıyordu, çünkü devralan şirketler insansızlık yoktu, insanlık ve insaf vardı ve işçilerin büyük bölümünü tekrar işi aldılar..
Tekel’in yaprak tütün işleme tesislerinin kapatılması salt bu işten atılan 15 insanın sorunu mu? Değil tabii; Ülke ekonomisini ilgilendiren genel bir sorun.. Çünkü bu tesislerin kapanmasıyla, iktidar kamu tütün üretimini ve üreticisini desteklemekten tümüyle vazgeçiyor. Ki yukarıda değindiğim gibi İktidarın işlettiği bu süreç ile; kamu kuruluşu olan Tekel aracılığıyla ülkenin geri kalmış bölgelerinde iş bulma olanağını ve yöre ekonomisine katkıyı ortadar kaldıracaktır;bu da Güney Doğu olaylarını tetikleyeceği gibi, ülke genelinde tüm çalışanları ve hatta esnafı zorda bırakacaktır..
Ve bugün Ankara’da şanlı direnişlerini sürdüren Mizgin’in babası ve arkadaşları, Tekel’in Türkiye genelindeki 56 Yaprak Tütün işletmesinin çalışanlarıdır. Tekel artık sigara üretemeyecek, tütün kurutamayacak; işçilerimizin ekmeğini-emeğini satın alanlar, satanların katkılarıyla tütün üretecek ve dolarlarımızı kurutacaklar. İşçilere ise; 654 sayılı kanunun 4/c maddesine göre "geçici personel" statüsünde çalışmaları öneriliyor. Çoğu en az iki çocuk sahibi bu insanlara 10 ay 500 tl öneriliyor, hükümet tarafından, sosyal güvenlik hakları ver iş garantileri yok.. İşin en acı tarafı, 19 Şubat 2010’da işten atılanların işten ayrılmış gösterilmesi ve sağlık hizmetlerinin 10 gün sonra kesilme kararıdır.
Evet; yaklaşık 1 yıl önce 6 aydan 3 aya düşürülen SGK çalışanı bir kimsenin işten ayrıldıktan sonra sigorta’dan yararlanma gün sayısı 10 güne düşürüldü.Neymiş efendim; bu 6 aylık uygulama yanlış bir uygulamaymış. Demek ki sayın Bülent Ecevit’in Çalışma Bakanlığından(1964) bu yana yanlış bir uygulama varmış. Pes doğrusu! 46 yıllık uygulama yanlış, 46 günlük uygulama doğru... Resmen Devlet, devlet olmaktan çıkarıldı, işçilerin fabrikalardan çıkarılışı gibi, çünkü devlet çalışanlarına sahip çıkması gerekirken, hükümetin özel-leştirme polotikalarıyla birilerine sahip çıkıyor..
Bu işleyen süreç bana; ll. Abdülhamit döneminde kurulan ve 1873-1939 arası Osmanlının dış borçlarını denetleyen Düyun-ı Umumiye(Genel Borçlar Kurumu) İdaresi’nde olan Osmanlı tütünleri idaresi, ilk özel-leştirme sayılabilecek yöntemle, yabancı sermayeli Reji Şirketi’ne devredilişi çağrıştırır. Bilindiği gibi bu Tütün rejisi şirketi, Osmanlı Devleti tütün tekelini 42 yıl(1883-1925) boyunca elinde tuttu.
Öyle ki; tütün üreticilerinin Reji'den ruhsat alması, ve ürünlerini yalnızca bu şirkete satması temel koşuldu. Bu nedenle; başka alıcı bulamayan üretici, tütünü değerinden çok ucuza satmak zorunda kalmıştı. Kaçak üretim ve satış yaygınlaşınca da; kaçakçılık sorunu ile devletin kendi güvenlik güçlerinin uğraşması gerekirken, Rejinin kendi bünyesinde geliştirdiği silahlı kolcu’larla denetim yaparak üreticiye eziyet ettiği savlanır.
Reji İdaresi boyunca kaçakçı, kolcu ve zabıtadan ölenlerinin sayısının 20 bin kadar olduğu ileri sürülür(Vikipedi). 1 Mart 1925'te Tütün Rejisi Fransızlardan devletçe satın alındı, yani Kurtuluş savaşının önderi Atatürk emperyallerin elinden alarak tüm hak ve yükümlülüklerini devlete devretti. Bu aynı zamanda ilk özel-leştirmenin sona ermesi ve de devletleştirilmenin başlatılmasıdır. Süreç; 1925 tarih ve 558 sayılı Tütün İdaresi ve Sigara tekeli(Ar.İnhisar)Kanunu çıkarılmasıyla işletildi. Ve ne acı gerçektir ki 2010 yılında da, adeta Reji idaresi dönemine dönüş yapılarak Tekel tümden ortadan kaldırıldı.
Tek farkı; Rothschild Ailesi, Avusturya, Almanya, İngiltere ve Fransızların yerinde ABD ve postmodern mandacı taşeronlarının olması.. Daha önce yazdıklarımın tekrarını, önceki KHGM Genel Müdür yardımcısı sayın Basrı Baloğlu’da iletmiş bana:
- Rakı, Amerikalının.
- Finansbank Yunanlının .
- Oyakbank Hollandalının.
- Denizbank Belçikalının.
- Türkiye Finans Kuveytlinin.
- TEB Fransız'ın.
- Cbank İsrailli'nin.
- MNG Bank Lübnanlının.
- Alternatif Bank Yunanlının.
- Dışbank Hollandalının.
- Şekerbank Kazak'ın.
- Yapı Kredi'nin yarısı İtalyan'ın.
- Turkcell'in yarısı Finlinin, Rus'un.
- Beymen'in yarısı Amerikalının.
- Enerjisa'nın yar ısı Avusturyalının.
- Garanti'nin yarısı Amerikalının.
- Eczacıbaşı İlaç, Çek'in.
- İzocam, Fransız'ın.
- TGRT (Fox) Amerikalının.
- Demirdöküm Alman'ın.
- Döktaş Fransız'ın.
- Süper FM Kanadalının.
Sahi neyimiz kaldı; anlaşılan bir tek kulağımızın.... Dün gemileriyle, topları-tüfekleriyle gelenler, bugün dolarlarıyla geldiler; gidişleri de önceki gibi olur gibime geliyor.. Onlar giderken birileri de gitmişti, bunlar da gideceklerdir..
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
TEKNOPOLİTİKALAR PLATFORMU
Yorumlar
Yorum Gönder