TÜRBAN VE FİRST LEYDİ WULFF
Seçim menüsü olarak erken servis edilen türban ile ilgili bazı haber(ler) düşündürücü geldi bana:
Birincisi; Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff’un eşi Bettina Wulff, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşi Hayrünnisa Gül hakkında, “Modern ve kendinden emin bir hanımefendi. Dinini istediği gibi yaşıyor. Ona hayranlık duydum” demesi. First Leydi Wulff samimi değil. Ya da dini bilgisi yok. Şu bir gerçek ki, siz dininizi istediğiniz gibi değil, kutsal kitabın istediği gibi yaşamak zorundasınız. Belli ki bilgisi yok. Çünkü; Örtünme kutsal kitap ‘Kur’an’ da yok. ‘Var’ bildiğini düşünelim.
O zaman türbansızların dinini yaşamadığını vurguluyor anlamı çıkar. Hatta; türbanlılar dindar, türbansızlar ve de Anadolu kadının güzelim saçlarının bir parçasını öne düşüren ve o’na gizemli güzellik katan kutsal başörtülü olanlar dini dar, yani dinsel inançları zayıf. Bayan Wulf; Türkiye kadınlarının İran’a koşturulduğunu, İran kadınlarının da Türkiye’ye koştuğunu ve de hangisinin uygarlık ve özgürlük sorunu olduğunu bilmiyor mu, görmüyor mu? Bal gibi biliyor, görüyor ve oynuyor.
İkincisi; iç içe geçmiş tartışmalı türban haberleri: Tam bu noktada; ‘Karakaşları çınlasın’ Eser Karakaş hocanın Avrupa Birliği tartışmalarının yoğunlaştığı günlerde “Tayyip bey sıkıştığı noktada ortaya çıkarabilmek için asla türban sorununu çözmeyecektir” benzeri tümceleri aklıma geldi. Çözmeye de niyeti yok, çünkü Kılıçdaroğlu’nun başörtüsünü çözeceğiz çıkışından sonra; ‘en büyük seçim malzemesini kaybetmeme adına’ CHP’yi suçlayıcı ve de uzlaşıyı zorlaştıran olmadık duruşlar sergilemeye başladı.
Avcılar Belediyesinin hazırladığı afişteki türbanın ‘Rahibe kıyafeti’ benzetmesi ile kıyametler koparıldı. Birileri çıkıp “Kardeşim, bu ifadeyi, başta Y.Nuri Öztürk olmak üzere bilim insanları, konunun uzmanları, yazarlar kitaplarında ve köşe yazılarında, ve de TV ekranlarında defalarca tekrarlarken neden tepki göstermediniz de, Anayasa oylamasında kıyametler kopardınız? Amacınız, türbanı oya tahvil etmek…” demedi. Haddim olmayarak(!) demeleri için uyardığım yetkili, sağ olsun ‘haddini bil!’ demedi, aksine sadece ‘haklısın’ dedi, o kadar.
Kılıçdaroğlu Anayasa oylamasından sonra tekrar başörtüsünü gündeme getirince, sözde CHP’yi zor da bırakmak için YÖK Başkanı üniversitelerden birine (birkaçı da olabilir) yazıyla, ‘türbanlı öğrencilerin okula alınması emrini verdi. Anayasaya aykırı bu eylem sonrası, ortalık karıştı. Şu an hangi Üniversite’de Türban serbest-yasak bilinmiyor. Çünkü her üniversite rektöründen farklı sesler geliyor.
En farklı ses ise yine YÖK başkanından geldi: "Garanti ediyorum, güvence veriyorum, nasıl başörtülülerin (Türbanlılar demek istemiştir) girmesini sağlıyorsak, başörtüsüz (türbansızlar) öğrenciler de baskı görmeyecek. Onlar bizim güvencemiz altındadır." Cesarete bak; Cumhurbaşkanı ve iktidar Muhalefeti uzlaşı ortamı için savaş verirken, YÖK başkanı ortamı toz duman eden çıkışta bulunabiliyor. Sanki, YÖK başkanı sorunu çözmenin ötesinde, tüm üniversitelerde türbansızlar azınlıkta kalmış ve azınlıkta kalanları koruma özverisinde bulunuyor.
CHP’den Sayın Gürsel Tekin’in yanıtı her şeyi daha net ortaya koyuyor: "Kimsiniz siz Allah aşkına? Demokrasilerde, hukukla işleyen ülkelerde insan teminatı olur mu? Saddam ve Libya modelinde olur. Demokrasi kurallarla belirlenmiştir. Kişilerin teminat olduğu demokrasiler batmaya mahkûmdur" 12 Ekim’deki YÖK başkanının türbansızlara verdiği ‘saldırılmayacak garantisi’ sonrası, hiç zaman kaybedilmeksizin 21 Ekim’de türban karşıtı üniversiteli öğrencilere türban yandaşı öğrenciler ve polisler tepki göstererek saldırıyor. Velilerden de daha korkutucu tepkiler gelmeye başlıyor.
Adana ve Mersin’de radikal dinci örgüt üyesi olduğu savlanan iki kişi, YÖK başkanının serbestlik yazısından sonra, İlköğretim öğrencisi kızlarını türbanla zorla derslere sokmaya çalışıyorlar. Yetmedi, Kızılcahamam’da 6 yaşındaki ikizlere ürkütürcesine “Namaz kılıyor musunuz?” sorusu soran başbakan; başı açık bayanlara sitem ederek şunları söyleyebiliyor: “Bir başörtülü bayan, başı açık bayan için ‘Senin haklarını savunacağım. Seni mahalle baskısından kurtarmak için her mücadeleyi vereceğim’ diyor. Ama başını örtmeyen hanım kardeşim, başı örtülü olan için aynı şeyi diyemiyor” Dolaylı olarak; ülkemin % 50’si kapanıp gizlendi (Ar. Tesettür diyorlar), gelin siz de kapanıp gizlenin korkutmacası sanki.
Belki de en üzerinde durulması ve ürkütücü olanı; AKP’nin kurucu üyesi Fatma Bostan Ünsal’ın Başbakan’a “Kadınlar başörtüsüyle Meclis’e giremiyor. 8 yıl geçti. Bu konuda adım atmayacaksanız siyasi tercihimi değiştirip, bağımsız hareket edeceğim” sözleri. Başbakan hiç oralı değil.
Yine bildiğini söylüyor: "Türkiye’de başörtüsü sorununun çözümündeki en büyük engelin CHP’nin bugüne kadar ortaya koyduğu statükocu ve özgürlük karşıtı anlayış" Aslında var olan durumu koruyan (Fr. Statüko diyorlar) kendileri.
O var olan durum da, ‘Türban sorununu korunması’ Tam bu son noktada da Eser hocanın “Tayyip bey sıkıştığı noktada ortaya çıkarabilmek için asla türban sorununu çözmeyecektir” tümcesi aklıma geldi. İşte; Fir Leydi Wulff’un “Dinini istediği gibi yaşıyor.”demesindeki yanlışlığın bunlar olduğunu vurgulamaya çalışmıştım. Bilerek, sorunları koruma altına alınan ve çözümlenmeyen “türban’ birilerinin adeta “Dinsel Sit alanı”
Bu yapay Sit alanına girip sorunu çözmek için önerim şu: Türban günümüzün en önemli siyasi getirim aracı (Fr. Rant). Bu şekliyle sinir bozucu ve itici. Özellikle dinini gerçekten Kur’ana göre yaşayanlar türbanı; abartılı giyim şeklinin, çok renkli süslülüğün ve dikkat çekici giyim şeklinin aracı olarak görüyorlar.
Eğer; saçlarını örterek tinsel bağlamda, yani içsel sessizliğiyle kendini daha huzurlu hissediyorsa kızlarımız; Anadolu kadının güzelim saçlarının bir parçasını öne düşüren ve o’na gizemli güzellik katan kutsal başörtüyü üniversitelerde, hatta Kamu da serbestçe kullanabilme özgürlüğüne kavuşturulsun ve türban olgusu birilerinin, özellikle dinden ve yoksuldan geçinenlerin aracı olmaktan ‘uzlaşılarak’ çıkarılsın.
ŞEVKET ÇORBACIOĞLUTeknopolitikalar Platformu
Yorumlar
Yorum Gönder