A Bir zamanların cesur konuları, konukları ve her hafta değişen halktan tartışmacı katılımcılarıyla Ali Kırca “Siyaset Meydanı’ bana göre halkın da düşünebildiğinin somut göstergesi idi. Yıllardır izledik, özellikle Ali Kırca’nın yönlendirmesi ve program sürükleyişiyle bizlerin vazgeçilmezleri arasındaki yerini aldı.
Oraya katılmanız öyle pek kolay değildi; önemli aşamalardan sonra tartışmacı olabiliyordunuz. Zaman- zaman TV programlarına katılmış biri olarak, ‘Siyaset Meydanı’na katılma şansını yakalamama karşın, Ahmet Hakan’ın ‘İskele Sancak’ programına söz verdiğim için gelen öneriyi reddetmiştim. Bu duruş sonrası, dahası bu şansı kullanmayışım sonrası bir arkadaşımın ‘ söyleyemeyeceğim’ içerikteki söyledikleri beni müthiş şaşırtmıştı.
Siyaset Meydanı’nın etkin yanı; yıllardır yazılarımda değindiğim bir olguyu kırması idi, yani; ülkemde birkaç kişinin düşündüğü, birkaç kişinin siyaset ve ticaret yapıp birçok kişinin peşinden giden yapıyı kırması. Programda Halktan insanlar, salt soru sormuyor, konuk birkaç düşünenin yanında, birçok kimsenin de düşünebildiğini kanıtlıyordu, halktan katılımcılar düşüncelerini söyleyerek.
“Siyaset Meydanı” biraz abartı olacak ama, ulusal değerlerimiz arasına girmiş bir etkinlik olmuştu bizler için; ta ki 2000’lere dek. 2000’ler nasıl ki ‘benim gibi düşünmüyorsan asla beni eleştirme’ korkutmacasıyla’ tüm değerleri örseledi, yıprattı, ‘Siyaset Meydanı’ da bundan payını aldı.
Öyle ki; “Siyaset Meydanı”ndaki katılımcılar, birkaç kişiye soru soran konumuna getirildi. Sadece öyle kalsa iyi, birkaç kişinin değil, halkın da düşünebildiğini öteleyerek kadrolu soru soran birkaç kişiye dönüştürüldü ve bu 24 kişilik sabit katılımcı grubun adına da ‘Halk Meclisi’ dendi. Bu ‘Halk Meclisi’nin bir Yetkosu var ki, Yıldo’dan daha ciddi, fakat bilgiçlik katsayısı yüksek olan bir meslektaşım.
Her şeyi biliyor ve her şeye Beyoğlu caddesindeki seyyar ressam gibi tablolarla başlayarak gezegenimizdeki öykülerine giriyor; ille de ‘Ben’ diyerek. Söyledikleri asla bazı katılımcılarınki gibi düz mantık değil, akılcı ve akil insani söylemleriyle dikkati çekiyor. Çekiyor çekmesine de çekilmiyor da, çünkü bıkkınlık verdi. Korkum bu gezegendeki öykülerini bitirince bir başka gezegene sıçraması.
Biri var ki, adını anımsamıyorum, düz mantığı bırakın, düpedüz dümdüz mantık sahibi. Son siyaset meydanında sayın Kılıçdaroğlu’na öyle bir soru sordu ki, değil ben Başbakan bile ‘Nasıl soru bu, Ali Kırca al da git bu adamı’ diyebilirdi. Fakat o sakin güç, gayet güzel bir yanıt verdi. Soru, soru olmaktan çok sorgu idi; “Siz maden ocaklarına oy almak için iniyorsunuz.” Başbakan(Allah yazdırdı galiba), pardon Kılıçdaroğlu; “Bir düşüncedir saygım var-ki tüm soruları bu hoşgörü ile karşıladı- ben maden ocaklarına maden işçisinin sorunlarını ve maden işçisini tanımak için ineceğim.
Meydanlarda maden işçisinin sorunları için atmak kolay, biri çıkıp ‘nerden biliyorsun?’ diye sorduğunda, bildiğimi söyleyebilmek için maden ocağına ineceğim” Halk Meclisi üyemiz, hiç oralı değil, dinlemiyor da, kendisine servis edilen bir diğer soruya geçmek için, fırsat kolluyordu adeta.
Siyaset meydanı ‘Ekşi sözlüktekiler’ kadar olmasa da, gerçekten kimlik yitirdi; ‘Halkın bu Meclisi halktan alınarak özelleştirildi adeta ve adına da ‘Siyaset Meydanı Özel’ dediler. Buraya özel konu ve konuklar alınıyor ve Halk Meclisi değil, Ali Kırca ve Partneri soru soruyor. Çanak sorulu programlar gibi olmasa da. Dahası Ekşi sözlükteki ‘ilk çıktığında politik ve siyasi konuları ele alan. daha sonraları apolitik ve iktidar yalakalığı yapan bir program olmuştur.’ şeklinde olmasa da, yine bazı cesur soruların sorulabildiği ürkek bir program haline geldi.
Kırca birkaç hafta önce bu özelleştirilmiş ‘Siyaset Meydanı’na Başbakan’ı konuk etti. Ettiğine de pişman etti Başbakan bazı soruların sorulmasına sürekli mani oldu. Sürekli soruları keserek ikiliyi zor durumda bırakmanın yanında sert bile çıktı (Ben izlemedim, izleyenlerden alıntıdır). Başbakan birkaç hafta önce Habertük TV Genel Yayın Yönetmeni Yiğit Bulut’ programı gibi, soru sorulmasını istemiyordu.
- Ali Kırca tüm cesaretini toplayarak yine de sordu sorusunu; “3 Genelkurmay Başkanı ile görev yaptınız. Hangisini daha çok yakın hissediyorsunuz?’’
Soru, gayet masumane ve olağan idi. Tıpkı “Bülent Arınç’ı mı, Burhan Kuzu’yu mu, Melih Gökçek’i mi, Mehmet Ali Şahin’i mi daha yakın buluyorsun’ benzeri bir soru gibi. Fakat; soruyu duyan Başbakan bir anda celallendi.
- Ve Kırca’ya sert bir üslupla; “Ali Bey böyle soru mu olur Allah aşkına. Siz yılların gazetecisisiniz.
- Yapma Allah’ın seversen’’ Düşünsek ki, bir üst yönetici, Halk Meclisli siyaset meydanına katılsa ve sayın Kılıçdaroğlu’na soru soran kadrolu sorucu da çıkıp ‘Siz daha önce, bir imalathanenin muhasebecisi miydiniz?
- Oradan niçin iş akdiniz fesih edildi?
- Siyasete oradaki öfkenizle mi girdiniz?
- Ben ülkeyi tüccar gibi yöneteceğim diyen siz, ticarete devam ediyor musunuz?
- Çocuklarınız var mı, varsa okudular mı?
- Burs aldılar mı?
- Kim burs verdi?” gibi anlamsız sorular sorsa, ne olurdu acaba?
- Kırca ve soru soran Silivri’de mi soluklanırdı?
Ben kaşınmaya başladım galiba.
Yorumlar
Yorum Gönder