
ANKARA'DAKİ ARTVİNLİLERİ ÇARPMAK TOPLAMAK ÇIKARMAK VE BÖLMEK
Artvinliler için böylesi 4 işlemli matematiksel tanımlı başlık atmak, 4 bilinmeyenli denklem tanımı ve çözümünden iyidir.
Yazıya madem matematik ile giriş yaptık: yaşamın gerçeğini de matematik ile ifade ederek asıl konulara doğru yol almaya başlayalım:
“ Her şey net olarak ortada iken; kimse, 4 bilinenli denklemi 4 bilinmeyenli denklem diye abartmaz. Ve ardından da bu 4 bilinmeyenli denklemi; varmış gibi, yok etme metodunu kullanarak çözmeye kalkmaz.”
Var mı 4 bilinenli denklem? Yok! Yazımızda da olmayanlara değineceğimize göre mahsuru yok…
Doğrusu;
Kimse aklından geçirmesin; Artvinliyi, kimse toplayamaz-çıkaramaz ve çarpıp bölemez. Çünkü Artvinli bir bütündür ve o bütünselliğini ‘var olma adına’ her zaman korumuştur.
Bu nedenle;
Sevgili Rasim Yılmaz’ın ‘Bölündük ey Artvinlim’ türküsüne kesinlikle katılmıyorum. Artvinli ne yerel bazda, ne de ulusal bazda böylesi bölünmüşlüğe izin vermez ve de vermemiştir.
İki grup veya iki birey arasındaki çekişmeyi, genel sorunmuş gibi algılatma adına Artvinliler bölündü demenin ve üzerinde, manifesto işlevinde öyküler yazmanın ve de bunu tüm ülke geneline yaymanın anlık duygusal duruş olduğunu söylemek isterim.
Bölünmüşlüğün kaynağı olarak, Artvin ve Artvinli sorunlarına çözüm getirici etkinlikler için gerekli düşündaşlığın olmayışından çok; Atatürk’ün evrensel felsefesine olan saygının ifadesi ‘ Anitkabir’e çelenk koyma’ yarışı gösterilirken, var olmayan bölünmüşlüğün derin sebeplerine inmek ve bunu yaygınlaştırmak bence talihsizlik olsa gerek.
İşte bu noktada ‘Demokratik Kitle Örgütü’ olmaktan çok-ki sosyolojik olarak D.Kitle örgütüdür, çünkü Artvinli de Anadolu’nun kitlesidir-, dayanışma ve yardımlaşma boyutunda hemşeri örgütü olan “Artvin Kültür ve Yardımlaşma Derneği(AKYD)” ve Kamu kurumu niteliğindeki bir başka Demokratik Kitle Örgütü olan Hemşeri Örgütü “Artvin Kalkınma ve Eğitim Vakfı(AKEV)” arasında, bırakın çekişmeyi, hatta kavgayı; büyük bir çatışma varmış gibi gösterilmeye çalışılıyor. Yok böyle bir şey. Var olan; her iki yerel örgütlenmenin içindeki ‘en fazla birkaç kimliğin’, kendi doğrularıyla hareket ederek birbirlerine görece rahatsızlıklar vermesidir. İşin üzücü yanı; diğer yerel örgütleri kendi yanlarına çekmek için zorlamaları. Bu süreçtir Artvinlileri fazlasıyla rahatsız eden.
Bu yaşanılanlarda; salt Vakıf yönetimindekileri sorumlu göstermek ve Artvin Kültür ve Yardımlaşma Derneği yönetimini yaşatılanlardan soyutlamak taraflı ve haksız bir duruştur bence.
Belli zamanlarda işleyen bu gerilimli görece sürecin yarattığı olumsuzluğu kırmak hiç de zor olmasa gerek. Bunun için başta yapılması gereken, kendi doğrularıyla hareket edenleri besleyen duruşlardan vazgeçmektir. Olayların yaratıcısı olarak gösterilenler bu konuda kararlı bir şekilde uyarılmalıdır ve bu durumda; hizmetlerini Artvinlilere daha etkin bir şekilde anlatabilecekleri net olarak kendilerine vurgulanmalıdır. Böylelikle sanal gerilimin ortadan kaldırılacağını düşünüyorum.
Bu anlam veremediğim çekişmenin, özellikle Artvinlinin yıllara ötelenmiş özlemi olan “Artvin Evi”’inşasının bitimi sonrası abartılması. İnanın insanın aklına bazı senaryolar getirmiyor değil……
Senaryoların garantisi Artvinlilerin kişiliğinde ve kimliğinde gizlidir;
Birileri asla ‘Artvin Evi’ni kendi amaçları için ele geçiremeyecektir. Biri veya birileri asla ‘Artvin Evi’ni kendi taşınmazı imiş gibi kullanamayacaktır.
Kapitalizmin paylaşım ve bölüşümden uzak ‘bireyci çıkara özdeş’ bu mantığa hiçbir Artvinli izin vermez. Vermez, çünkü ‘Artvin Evi’ Artvinlinin Artvinli için ortaya koyduğu bir eserdir. Onda; emekle ve zekâ ile yoğrulmuş 50 yıllık özlemin kutsallığı gizlidir.
Bu olumsuz izlenimi, kırmak hiç de zor olmayan birlikter duruşla yaşam bulma olasılığına sahipken, hala bireysel doğrularının yarattığı yanlışların sahiplerini besleyen bir duruştan kendimizi soyutlayamıyor ve söylemler geliştiriyorsak, onlardan önce kendimizi sorgulamalıyız.
Bu noktada, Dernek ve Vakıf arasındaki özgeçmişe değinmek gerektiğini düşünüyorum.
Bunun için yaşadığım bir anekdota yer vermek zorundayım.
Vakfın kurucu üyelerinin saptandığı 1990’lar sürecinde, Dernek ve Vakıf ilişkilerinin nasıl olması gerektiği konusunda, değerlendirmeler asla tartışma çizgisine taşınmamıştı. Çünkü, Ankara’daki tüm Artvinliler, güçlü ve etkin bir dayanışma ve bunun için de, var olan dernek düzleminde vakıf kurulmasını zorunluluk olarak görüyordu.
Bir grup, Derneğin kapatılıp ve taşınmazların kurulacak vakfa aktarılmasından yana idi.Gerekçe olarak, aynı işlevdeki iki yerel hemşeri örgütünün, özellikle etkinlikler bağlamında birbirinin ayak bağı olacağı endişesi gösteriliyordu.
Bir diğer grup ise; derneğin 50 yıllık geçmişinin olduğunu, kesinlikle kapatılmaması gerektiğini, her iki kuruluşunun işlevlerinin ve özgörevlerinin ‘sosyal düzlemde’ farklı olduğunu, yasal yapılanmaları bağlamında birbirlerinin alanlarına girmelerinin söz konusu olamayacağını söyleyerek, derneğin kapatılmaması gerektiğini savunmaktaydı.
Yılını net anımsamıyorum. 1996 olsa gerek. Artvin Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Kurulu’nu yapıyor. Dernek yöneticisi sevgili iki Artvinlim, Divan Başkanı olmamı istedi. Evet dedim. Genel Kurul Başladı. Beni Divan Başkanlığına önerdiler. Bir başka Sevgili Artvinli, saygın insan Ayhan Arifağaoğlu’nu önerince, Artvinlilik terbiyesi gereği ben çekilmek istedim. Ayhan ağabey istemedi ve benim divan başkanı olmamda hiçbir sakıncanın olmadığını söyledi.
Ve Genel Kurul süreci işlemeye başladı. Genel Kurulun en belirgin gündemi; ‘Dernek ve kurulacak Vakıf arasındaki ilişkiyi içeren’ madde idi.
Ayhan ağabey ve Arhavililer Vakfı Başkanı Ertan Giritlioğlu, Derneğin kapatılıp mallarının vakfa devredilmesiyle ilgili önerge verdiler. Ardından bu önergeye karşıt önerge geldi.
Divan başkanı olarak, her iki önerge sahiplerini ortak noktada buluşturmak üzere benim bir önerim oldu. Önerim şu idi: “Gerçekten, Artvin Derneğinin geçmişi 1950’ler dayanıyor. Tarihi bir yerel örgütlenme. Kapatılmaması gerektiğini düşünüyorum. Kimliği bir müze şeklinde korunsun. Üzerindeki taşınmazlar Vakfa devredilsin ve Vakıf, Dernek iç içe birbirini tamamlayarak yaşasınlar…” Bu önerim kabul gördü ve genel kurul kararları olarak tutanağa geçti.
Süreç içinde, vakıf kuruldu İki tüzel kişiliğin, özellikle Derneğin Vakfın önüne geçmemesi ile ilgili bir protokol imzalandı ve çalışmalara başlandı.
Nedense, sözünü ettiğim genel kurul kararı uygulanmadı-ki yasal olarak halen uygulanabilir-. Uygulanmanın ötesinde protokol bile dikkate alınmayarak, bize ayrılan bir odanın dahi kirası istenir oldu.
Bunun yanı sıra, Artvin Kalkınma ve Eğitim Vakfı’nın yayın organı olan ve önerimle adı “Atabarı” konan dergiyi bile “Bizim Atabarı” adı altında Artvin Kültür Ve Yardımlaşma Derneği yayınlamaya başladı.
Tüm bunlar, derneğin, Vakıf ile düşlediği ortak çalışmaları öteler oldu.
Hiçbir gün çıkıp, dernek ve vakıf arasındaki bu olayı gündemime almadım, bir çatışmaya meydan vermemek için. Fakat sevgili Rasim Yılmaz ve ardından sevgili Demir Akın, yüksek katsayılı bölünmeden ve de vakıf yanlışlarından yazılı olarak söz etmeye başlayınca ben de klavyenin tuşlarına yöneldim, ilk kez.
Söylememem odur ki,Vakıf ve Dernek arasında böylesi bir anlaşmazlık yaşandı, fakat yaygınlaştırılmadı ve huzursuzluğun kaynağı haline getirilmedi.
Bu sakinlik süreci , 2008 yılında Vakfın ‘Artvin Evi’ projesinin temeli atıncaya dek sürdü. Ve yavaş-yavaş suskunluk sesliliğe dönüşür oldu. Yani, özeleştiriden soyut suçlamalar getirilmeye başlandı. Ardından, birkaç kişinin bireysel hataları kendini göstermeye başladı; Artvin Evi inşası süresince artan dozda devam etti.
Bilindiği gibi;
“Artvin Evi Projesi’, 50 yıllık bir düş idi ve bu 50 yıllık düşü, 2008 dönemi Vakıf Başkanı Nuri Kemal Demirel ve Yönetim Kurulu üyeleri; Aydın Karasüleymanoğlu, Şevket Çorbacıoğlu, Cemal Kadioğlu, İsmail Baytan, Mühittin Alız, Raşit Osman Çavuşoğlu, Cemil Vural, Kemal Ocak, Tuğrul Balaban, Cengiz Dede, Demirhan Elçin, Tuncay Özaslan, Şinasi Toker, Turgut Balaban, Hasan Palaşoğlu, Tahsin Altun’un gayretli çalışmaları ve Artvin Milletvekilleri Metin Arifağaoğlu, Yüksel Çorbacıoğlu ve Ertekin Çolakların maddi ve manevi katkılarıyla, İsmet Acar, İlhan Adiloğlu, Mehmet Nazif Günal, Nuri Özaltun, Ali Tekin Çelik gibi Artvin’lilerin gururu işadamlarının maddi ve Manevi katkılarıyla, Artvinli dostlar ve başta Nadir Ataman olmak üzere tüm Artvinliler; “Artvin Evi” projesini tamamlayarak, Türkiye’de böylesi bir ilki başarmıştır. Ve TOKİ tarafından örnek ‘Karadeniz Evi Projesi’ olarak düşünülebilmiştir.
Öyle ki, her kentin Atatürk Kültür Merkezi(AKM)’nde yaptığı tanıtım günlerini biz Artvinliler olarak; “Artvin Tanıtım Günleri”ni “Artvin Evi”nde gerçekleştirerek, Türkiye’de bir ilke daha imza attık. Bu etkinliği özellikle istedik, çünkü etkinliğin Artvin Evi’ni tanıtacağını ve Artvinlileri ‘Artvin Evi’ne yakınlaştıracağını düşündük.
Artvin Evi’nin bulunduğu vadi bundan sonra ‘Kentlerin Kültür Vadisi’ olarak işlev üstleneceğini düşünüyoruz. Çünkü, Artvin Evi’, çevresi ve mekansal konumu, işlevi ile, tanıtım etkinliklerini yapıldığı AKM’den daha fazla kullanım alanına sahip olmanın yanında ulaşım kolaylığına da sahipti.
Etkinlik süreci içinde, dernek ve vakıf arasındaki gelenek halini alan eleştiriler abartılı olarak kendini gösterdi.
Örneğin, bir önceki yılda yapılan ilk ‘Artvin Tanıtım Günleri’ni 500 bin kişi ziyaret etmiş. Bir anda Ankara’nın nüfusunun ne kadar olduğu aklıma geldi. AKM etkinliği ile Artvin Evi’nde yapılan etkinlik arasında katılım bağlamında büyük fark olduğunu asla yadsımıyoruz, fakat bu fark, 500 bin katılımın getirdiği fark değildi. Böylesi devasa katılım, ürünlerini sergileyenleri holding sahibi yapardı. Katılımlarda, genellikle nicel yanında niteli yakalamak esastır. Artvin Evi’nde yapılan etkinlikte istenen niceli yakalayamadık, fakat 25 binleri aşan katılımla niteli yakaladık, çünkü stant sahiplerinin tümü mutluydu. Kısacası, kuru kalabalık yoktu.
Bu ve benzer çizgideki tartışmaları zaman-zaman Vakıf yöneticilerini ve de Artvinlileri rahatsız ettiği gibi, zaman-zaman da tebessüm ettirdi. Tebessüme neden; çelişkiler bütününde, trajik ve de komik bir tartışma idi.
Deniyor ki; “Vakıf yöneticileri Tekelci burjuva ile işbirliği yaparak Artvinliliği dışladı.” Son derece talihsiz bir yaklaşım. Burada, tekelci burjuva Artvinli işadamları oluyor. Ne zaman mı? Biz özdeksel katkı aldığımız zaman. Fakat, kendileri özdeksel katkı aldığında ‘Tekelci burjuva’ aniden ‘Hayırsever İşadamları oluyor’
Deniyor ki; “ Yöre örgütlerinin temel işlevi tüm ülke sorunları konusunda düşünce üretmelidir, çözüm geliştirmelidir… Vakıf bunu yapmamakta ve teslimiyetçi bir duruş sergilemektedir.”
Düşünce üretip, çözüm geliştirmeyi yadsımak olası mı? Biliyoruz ki, yöre-hemşeri örgütlerinin, önceliği; yörelerinin ve hemşerilerinin sorunlarını çözmektir. Siz eğer, yerelden ulusala, ulusaldan evrensele gitmek istiyorsanız, önce yerelin sorunlarını çözmek sorundasınız, çünkü yerel ulusalın, ulusallık da evrenselliğin parçasıdır, parçalardan bütüne gidilir, bütünden parçalara değil. Ki, vakıf olarak böylesi etkinlikler sürecini başlatmadığımızı özellikle belirtmek isterim. Doğru; Artvin Tanıtım Günleri’nde neden bu süreç işletilmedi. Size hak veriyorum, ama lütfen bana da şu soruyu sorma hakkı verin; “Birinci Artvin Günleri’nde kaç etkinlik yapıldı ve kaç kişi katıldı?”
Deniyor ki; “Bugün Vakıf ve Dernek arasında sıkıntıların özünde; vakfın yönetiminde yer alan arkadaşlarımızın bir kısmında egemen olan yönetim tarzı yatmaktadır”
Külliyen tek boyutlu böylesi eleştiriye katılmam asla olası değildir.
Sadece, vakıf yöneticilerini; açık olmamakla, katılımcı olmamakla, antidemokratik karar almalarla, hesap sorulamazlıkla, yenilik karşıtı olmakla, işbirliği ve koordinasyonsuzluktan uzak olmakla, güvenirli olmamakla, kaynakları etkin kullanmamakla suçlar ifadeler kullanırsan, ve 20. yüzyıl, 21.yüzyıl demagojisi ile çağdışılıkla suçlarsan bırak haksızlığı, önü alınmaz bir kavganın kapısını aralarsın. Çünkü, biliyorsunuz ki; karşı taraf olarak işaret ettiğiniz grupta ‘ömrü böylesi savaşlarla geçmiş’ birikimli insanlar var.
O ifade; ““Bugün Vakıf ve Dernek arasında sıkıntıların özünde; vakfın ve derneğin yönetiminde yer alan arkadaşlarımızın bir kısmında egemen olan yönetim tarzı yatmaktadır” şeklinde olsa, daha uzlaşıcı ve kucaklayıcı olmaz miydi? Daha barış kokmaz miydi.
Böylesi ifadenin altına, Artvinlilerin %90’ı imza atar. Nedeni; akılcı bir özeleştiri olmasıdır.
Diyorum ki; tüm bunlar tatlı çelişkiler, asla yaman çelişkiler değil.
Yaman çelişkiler bile Artvinlileri, ille de Ankara’daki Artvinlileri bölemez ve de bölmek isteyenleri de ötelemez.
Çünkü; bizi asla böylesi çelişkiler öfke boyutundaki kaba duygusallığa itemez de ondan.
Yazımı Demir Akın’ın “Son söz olarak şunu ifade etmek isterim. Yaşadığımız bazı sıkıntılar Artvinliler arasında bir bölünme olarak değerlendirmemelidir.” şeklindeki çok doğru ifadesi ile bitirmek isterdim.
Fakat , cümlenin devamındaki “…Bu küçük bir grup arkadaşımızla çok geniş bir topluluk arasında sadece bir yönetim tarzı farklılığıdır” biçimindeki ifadesi beni gerçekten, Demir kardeşim adına üzdü.
Kaçak bir duruş sergileyerek birilerinin küçük insanlar olduğunu vurgulamak, Artvinli için hiç de şık durmuyor, çünkü biliyoruz ki hiçbir Artvinli küçük değildir; bu ifadenizi anlamayacak kadar da çocuk değildir…
Yok bu bir cümle kurma hatası ise, o noktaya dek, kurulan güzel cümleleri de örselediğini belirtmek isterim.
Yazanın sonunda, sıradan bir kimliğin bile anlayabileceği, gizli tehditler ise, Demir kardeşimin bir başka üzücü yanı;
“’Ancak herkesin de yaşananları soğukkanlı ve dostane üslupla değerlendirmesi ve yaptıklarının kime hizmet etiğine dikkat etmesi gerekmektedir. Yaşadığınız gün için iyi olduğunu düşündüğünüz bir uygulamanın uzun vadede sizi sıkıntıya sokması kaçınılmazdır. Bunun için, o işin yapılabilirliğini ve sürdürülebilirliğini nesnel verilerle değerlendirmeniz gerekir. Bu yeteneğe tüm Artvinlilerin sahip olduğuna inanıyorum.” Ne demek?
Kime mi hizmet ediyoruz? Artvinliye…Bu konuda da alabildiğine iddialı, alabildiğine dikkatliyiz.
Bu uygulama bizleri sıkıntıya niçin soksun? Aksine; bu başarılı uygulamanın birilerini sıkıntıya soktuğunu düşünüyorum
Artvinlinin yeteneğinden kimse kuşku duymuyor. Yeter ki, her şeyden kuşku duyup, insanların kafaları karıştırılmasın.
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
Artvin Kalkınma ve Eğitim Vakfı II.Başkanı
evesbere@mynet.comGSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder