Muhteşem Yüzyıl ne ki Muhteşem Hürrem Sultan dururken Muhteşem Hürrem Roxalane ve o kadın Meral Okay;
⏩Mahfi Eğilmez Hocanın blogunda 30 kasım 2012 tarihinden sonra şöyle bir tartışma geçmişti.
İnsanların demokratik duruşlarının temel göstergesi, eleştirmek ve karşı olmaktır. Fakat karşı olduğumuz, eleştirdiğimiz birinin hiçbir doğrusunun olmadığını söylemek, demokratik duruşu örseler.
Bilin ki, her yanlışın bir doğrusu, her doğrunun bir yanlışı vardır. Önemli olan bu doğruları doğrularınızla, yanlışları yanlışlarımızla birleştirip evrensel doğruyu ve yanlışı yakalamaktır.
Burada Fetullah Gülen’in söylediklerinden yola çıkarak ‘evrensel doğru olmasa da’ bir Osmanlı doğrusuna ulaşabiliriz. Ne demişti, Fetullah Gülen hoca: "46 yıllık saltanat hayatında sadece 1.5 yıl sarayda İstanbul'da kalmış. Bana çok dokundu bu. Bu küstahlar onunla alakalı film çevirdiler. Saygısızlar, terbiyesiz adamlar. Atalarını bu şekilde tahrik eden insanlar..."
Fetullah, abartının dozunu kaçırmış kaçırmasına, fakat asıl dozu kaçıran; ‘Muhteşem Yüzyıl’ın senaristi, sevgili Meral Okay’ın aramızdan ayrılması sonrası ‘Bilinen karanlık Gazete’nin ifadeleridir. O gazeteye göre; değerli sinema insanı ‘O kadın’ idi ve o gazeteye göre ‘ O kadın ölmüştü’ ve kocasıyla aynı kaderi paylaşmıştı.
Sinirlendim ve bende abarttım: “Muhteşem meral güle-güle. Sakın üzülme, muhteşem yobazların ve karanlığın gülen yüzlerin söylediklerine. Onlar karanlıklarında salya sümük yaşarken, sen ışıklar içinde kalacaksın hep.”
Abartılı, Gülen Hoca eleştirisinde doğruların olmadığını söylemek doğru olmaz. Benimkin de de… Evet; Koca Kanuniyi sadece harem kavgası içinde göstermek ve de Hürrem’i bu denli sinir bozucu abartılarla işlemek yanlıştır… Yunanistan’ın Parga kentinde dünyaya gelen, Rum, hatta İtalyan olduğu savlanan Pargalı İbrahim’i ‘olmamasına karşın’ Kanuni Sultan Süleyman’ın kız kardeşi Hatice Sultan ile evli olduğunun gösterilmesi vb aksaklıklar da, senaryo yazarı Meral Okay’ın zor durumda kalmasına ve eleştiriye neden olan eksikleridir.
Öyle ki, Hürrem için ilginç ötesi tarihi saptamalar mı, yoksa tarihi saptırmalar mı bilmiyorum ama ‘Meral Okay’ın’ eksikleri, hatta yanlışlarıymış gibi ‘Muhteşem Yüzyılın’ figürleri için müthiş şeyler söylenmeye /yazılmaya başlandı: Örneğin; 1521-22 yıllarında haremde bir Hazaryalı Müsevi olan hekim elini kolunu sallayarak dolaşıyormuş. Bu hekimin adı “Samuel Banbanaste”dir ve Şehzade Selim’in yakın dostu Yasef Nassi’nin babasıdır. Babasına hiç benzemeyen Selim Samüel gibi sarışındır. Annesi Hürrem kendisine hamile kaldığı zamanla Samüel’in saraydaki zamanı örtüşmektedir.
İşin en ilginç yanı; Hürrem’in aslında bir Hazaryalı Musevi olduğu ve bir başka Hazaryalının çocuğunu doğurmakla soyunu sürdürme planı yaptığının söylenmesi. Hazar İmparatorluğu, Cumhurbaşkanlığı forsunda; ‘16 Türk Devleti*’nden 7.sidir, Osmanlı İmparatorluğu bu forsta ise 16.dır, yani sonuncusudur. Osmanlı’dan sonra en uzun süre yaşamış (500 yıl) Türk devleti olan Hazarlar’a ait belge ve bilgi yok denecek kadar azdır.
Nedeni Müsevi Türk olmaları. Aksine; batı yazınında Hazar İmparatorluğu’na ilişkin pek çok eser vardır. Evet; Hazarlar Müslümanlık yerine Museviliği seçtiklerinden dolayı, doğrusu dinsel kimliği etnik kimliğin önüne koydukları veya koyduğumuz için ders kitaplarımızdan silmişiz.
Hazarlar (M.S 651-983); eski saygın güçlerini kazanarak soylarını ve devletlerini sürdürebilmek adına tek çarenin Osmanlı’nın gücünden yararlanma olduğunu düşünüyorlardı. Bu nedenle; zeki, ileri amaçları olan Türk milliyetçisi olan Hürrem’in, bir Hazaryalı’dan Selim’i doğurması ve Hazaryalı Nurbanu’yu oğlu Selim ile evlendirmesinin altında bu gerçek yatmaktaymış::)).
Hürrem, amaçlarına ulaşamayınca yıkılmış ve genç yaşta yaşama veda etmiş. Birilerine göre Hürrem asla bir Türk, Rus ve casus değildi. O bir İtalyan olarak ideal kadın, bir anlamda asrının Jeanne D’arc’ıydı. Hürrem’ dizide, cazgır ve seksi bir kadın, adeta bir yatak kölesi olarak sunmak hatadır. Hürrem, Aynı zamanda bir “kadın hakları” savunucusuydu da. Gencecik bakirelerin, kadınların satıldığı “Avrat Pazarları”nı kapattırmıştı.
Gerçekten, Hürrem ne idi. Anlaşılan Meral Okay’ın anlattığı Hürrem hiç değildi. Anlatılan Pargalı ise daha farklı bir kimlikti. Tüm bunların getirdiği eleştireler karşısında Meral Okay Hürrem için pek bir şey demiyor, sadece senaryoya, dahası harem olaylarının kurgusu olduğun söylemenin ötesinde’ ve Pargalı eksikliğine değiniyordu:
"Ben de çok şaşırdım, hiç bilmiyordum, Pargalı İbrahim'in asıl eşinin Hatice Sultan olmadığını. Öyküye çalışırken böyle bir bilgiye sahip değildim. Belgeleri kaynakları toplayıp çalıştığımda herkes gibi Pargalı'nın Hatice Sultan'la evli olduğunu biliyordum. Herkes öyle biliyor zaten, Senaryonun harem ayağı benim abartılı kurgumdur.”
Okay dizinin senaryosunun tarihi gerçeklerle uyuşmadığı yönündeki eleştirilere "Bundan tarih öğrenilmez, bu diziden tarih yaşanır. Önümüzdeki 2012 sezonunda hikayede benim kurgum yok. Kardeşler taht için kavgaya girecek, çok kanlı savaşlar yaşanacak... Ona ne diyecekler merak ediyorum, bunlar benim kurgum değil çünkü..."
Kardeş kavgalarını Okay da göremedi, çünkü benim kurgum yok diyen Okay, kendisi de olamadı; göçtü gitti aramızdan. Sanki gideceğini biliyordu… Okay göremedi, ama biz Okay’ın arkasından yapılan hakaretleri gördük. Yani, ölünün arkasından kavga verilmesini ve de ölüye saygısızlığı. Bunların kitabında, kim olursa olsun, ölürse ölsün arkasından konuşulmaz, bu ölüye saygıdır ifadesi yok belli ki. Halbuki, Kur’an’ımızda var… İsterdim ki, eleştirenler tüm doğrulara değinsin.
O doğrulara belli boyutlarda ben değinmeye çalışacağım: Benim için, en başat-birincil doğru, Padişahların eşlerini Hıristiyanlardan seçme yanlışlığından ortaya çıkan doğrudur. O doğruyu kimse yadsıyamayız. Eğer Osmanlı padişahları eşlerini Anadolu insanından seçse, harem ve saray entrikalarına zaman ayırmasa, belki de gezegenin egemeni Osmanlı olacaktı. Düşünün; padişahların eşlerinin ‘hemen-hemen’ tümü yabancı ve tümü de saray entrikalarında etkin. Bu sürecin artistleri padişahlar ise, aktrisleri de Şehzadeler doğuran padişah karılarıdır.
Bunların başında da Hürrem Sultan gelmektedir. “Muhteşem Yüzyıl” dizisini Hürrem karakterini kimimiz sevdik, kimimiz abartıl bularak öfkelendik. Ececan Hürrem’i onaylayanlardan. Çünkü Hürrem ilgili tam 6 kitap okudu(Ben mi? Hiçbirini). İlk okuduğu kitap; Colın Falcones’in, ‘1 Hürrem Masalı’. Diğer 5 kitap, Dilek Altınyeleklioğlu’nun; ‘Moskof Cariye Hürrem’, ‘Cariyenin kızı Mihrimah’, ‘Cariyenin gelini Nurbanu’, ‘Hatice ve Pargalı’ ve ‘Altın Cariye Safiye’. Bilmem bunları okusam, acaba ben de Hürremci olur mu idim. Olmazdım, fakat benim için bile ‘Muhteşem Yüzyıl’ın muhteşem kimliği Hürrem Sultandır.
Nedeni; Ececan’ın yazdıkları. Ececan’ın Hürrem anlatısı: Hürrem; “Alexandra Anastasia Lisowska adıyla, Rus bir papazın kızı olarak dünyaya açtı gözlerini. Lehistan’ın Ruthenya adı verilen küçük bir kasabada kelebekleri kovalayarak büyüdü. Buna büyümek denirse. Zira henüz 8 yaşındayken Tatar baskıncılar tarafından kaçırıldı. Anne ve babasını gözleri önünde öldürdüler. Nereye gideceğini bilmediği bir gemiye bindirdiler. Söylenceye göre Tatar baskıncılardan, Taçam Noyan ona babalık etti.
Zamanla, onu baba bildi, zira Hürrem sultan olması için katetmesi gereken zorlu yolda Taçam Noyan saray dışından bulunduğu müdahalelerle ona daha çok yardım edecekti… Osmanlı yolculuğu başladı. Aylarca karlı yollarda yürüdüler. Sonra bir yük gemisine bindiler. Aslında öyküye 2 ayrı yol çizmiş tarih sayfaları. Bir başka söylenceye göre Tatar baskıncılar Alexandra’yı Kırım Hanlığına verirler. Orada saray adabını öğrendi, hırçınlığı (vahşiliği) törpülendi. Kırım Hanının karısı Aybala hatunun kıskançlıkları ve Ay ananın gördüğü rüya nedeniyle Osmanlı Sarayına armağan edildi.
Ay ana, Kırım Hanının anası, rüyasında bir kartalla güvercin gördü; Kartal Güvercini omzuna alıp zirveye, ulaşılmaz denilen yerlere ulaştırıyordu. Ona göre Kartal genç hünkar Süleyman, güvercin ise hırçın fakat güzelliğiyle dillere destan Rus kızı Aexandra idi. Biliyordu, Alexandra, Süleyman’a gelin olup, tahtına tacına sahip çıkacaktı. Ay hatunun kızlarından biri Ayşe, Yavuz Sultan Selime erkek evlat veremeyen eşiydi. Üstüne aynı zamanda Kanuninin validesi olan Ayşe Hafsa Sultan (Nebahat Çehre) kuma gelmişti. Hafsa sultana asla kem gözle bakmayan Ayşe aksine onu bir bacı belleyip yol yordam öğretmiş valide sultanlığın kapılarını aralamıştı.
Hafsa sultan bu nedenle Tatarlara olan vefa borcunu ödemek adına Alexdra’nın yükselişine yardım etmiştir (Dizide bu pek işlenmemiştir). Tarihte öngörülen bu karmaşık- çözülmez yol bana göre Hürrem’in yolu değildi, o sarayda nice işkence görmüş, sonrasında Hafsa sultan tarafından da dışlanmış, Mahidevran ve Gülbahar hasekinin kızılcık sopasının tadını dahi bellemişti… Alexandra esir pazarına düşmeksizin gemiden doğru saraya götürülmüştü.
Saraya gitmemek için çok direnmiş fakat başka çaresinin olmadığını öğrenince, yemin etmişti; “Tahtına ve tacına ortak olmaya geldim Osmanoğlu, hazır ol !” diyerek. Pargalı İbrahim, yani zamanın ‘Hasodabaşı’sı (1493-1536-Pargalı Damat İbrahim Paşa, Makbul İbrahim Paşa, Frenk İbrahim Paşa ya da öldürüldükten sonraki unvanıyla Maktul İbrahim Paşa), hünkarın hoşuna gideceğini düşünerek, Alexandra’yı hazırlattı.. Yıllar sonra itiraf edeceği gibi, adeta kendi celladını ve saray şeytanını kendi elleriyle yarattı…
Beyazlar giydi ve işte kefenim dedi Alexandra. Süleyman ilk gördüğünde tutuldu ona. Süleyman, haftalarca odasından çıkarmadı .Alexandra’yı sadece aşk ateşi değil; Alexandra’nın ona yaptığı taklitler, çaldığı sazlar, söylediği nameler, bakırın en büyüleyici tonundaki saçlarını savura-savura ettiği rakslar, gözlerini süze-süze söylediği ninniler Süleyman’ın benliğini esir almıştı adeta. Ne, Valide Sultan olan Ayşe Hafsa Sultanın (1479-1534 Yavuz Sultan Selim’in 1470-1520 hasekisi-gözdesi) zaman içindeki planları, ne Hatice sultanın (1496-1538) aşağılamaları ne Mahidevran Gülbahar Sultan’ın (1498-1580) dayakları hiçbiri Alexandra’nın yolunu kesemedi. Padişah ona bir kez yüzümüzü güldüren anlamına gelen ‘Hürrem’ adını takmıştı.
Hürrem(1506-1558) konusundaki düşünceleri hep Hürrem lehine gelişmeye başladı. Hürrem Sultan, şanına yaraşır şeklide beş evlat verdi Kanuni Sultan Süleyman’a (1495-1566). Bu denli zorluklar yaşayan Hürrem’in mükâfatı da nikâh oldu. Elbet, töreye ananeye karşı gelip “Âl-i Osman” düzenini bozma pahasına ilk evladı Mustafa’nın anası Mahidevran’ı hiçe sayarak, Hürrem’e nikah kıydı. Sırasıyla; Mehmet, Mihrimah, Selim, Beyazıt ve Cihangir’i dünyaya getirdi. Son evladı doğuştan hasta çelimsiz ve kamburdu, ısınamadı ilkin.
Hürrem sütünü tez kesti. Mehmet, Mahidevran sultan tarafından henüz sancak beyi iken zehirlendi. Çiçek hastalığı denilip üstü kapatıldı. Fakat şehzade son nefesinde ‘sonradan selimin karısı olacak’ Nurbanu’ya, Mahidevran Sultanın onu zehirlediğini fısıldadı. Mehmet karısı Fülane hatunu karnı burnunda bırakıp geçti gitti bu alemden. Ama bunun öcü tez zamanda alında, Hürrem damadı Rüstem ile yaptığı planlar neticesinde Mustafa’nın ölüm ağını hazırlamıştı. Ama kader ona öyle bir oyun oynadı ki..
Mustafa hazırlanan ölüm ağına baş celladın arasında yağlı ipek urganlar vasıtasıyla düşerken Cihangir bu olaya tanık oldu ve çok sevdiği ağabeyinin acısıyla yataklara düşüp tez vakitte hakka yürüdü. Rüstem Hürrem’in ihtiyacı olan şeytandı. Bu şeytanı kızı Mihrimah ile evlendirdi. Ardından Hürrem o’nu Sadrazam yaptırdı “Âl-i Osman” başına.. Rüşveti tarifeye bağlamış bir düzenbazdı Rüstem. Hürrem, yıllarca düşlediği planların çoğunu yaşama geçirmeden göçüp gitti yaşamdan. Ne beş evlat, ne Kanuni’nin büyük aşkı, dikilemedi Azrail karşısına. Kuluç hastalığı, yüksek ateş, zehirlenme… ne denirse densin bence Hürrem Sultan’ı kendi hırsı yiyip bitirdi.
Ececan’ın bu son söyledikleriyle, Hürrem’in ‘saray oyunlarındaki’ başarısızlığı nedeniyle öldüğü işaret edilmektedir. Zannetmiyorum, bu saray oyunları savaşının arkasında gizemli bir savaş olma olasılığı yok değil. Örneğin tarihteki görkemli Hazar İmparatorluğu’nun tekrar yaşama geçirilmesi veya Hıristiyan batı dünyasının Osmanlı’yı içerden vurması yatabilir. O böbürlenen, sözde tarihçiler neden bu iki boyutu es geçerler ki? Bu noktada bir haklılığım ortaya çıkıyor.
Topkapı saray’ındaki Osmanlı Arşivi’nin açılarak, milyonlarca belgelerin okunması gerekmektedir. Çünkü, o belgeler salt Osmanlı’nın ve Anadolu halkının DNA’sını değil gezegenimiz halkının tarihsel DNS’sını ortaya çıkaracaktır. Bunun için de acilen ‘Osmanlı Dil Enstitüsü’ kurulmalıdır:
- http://blog.milliyet.com.tr/osmanli-devleti-nin-yalova-da-kurulmasi-ve-osmanli-dil-enstitusu/Blog/?BlogNo=193750
“Muhteşem Yüzyıl” dizisi aslında ‘Osmanlı’ tartışmasını da tekrar gün yüzüne çıkardı. Bir grup diyor ki; “Osmanlı tarihi Türk tarihi değildir-Osmanoğulları soyu ve aile kökenleri ile ilgili belge çok azdır (Topkapı saray’ındaki belgeler ne güne duruyor?!). Anadolu’daki Türk Devletlerinin, Osmanoğulları tarafından yıkılıp tutsak edilerek ‘Osmanlı yıkılıncaya dek’ devlet yönetiminden uzaklaştırıldıkları ve yok edildikleri ve yerlerine yabancı soylu ‘dönme ve devşirmelere’ getirdikleri sürekli gizlenmişti
- -Yeniçeriler, bu yok etme sürecinin eli kanlı esir satıcılarıdır. Ve de padişaha başkaldıran, dilediklerini tahta çıkaran kelle alan katillerdir
- -Osmanlı başkentlerindeki saraylarda ve çevresinde( Bursa, Edirne ve İstanbul) varsıl yaşam hakkı yabancı soy kökenli, devşirme ve dönmelere aitti.ye özgü’ . Osmanoğulları hanedanı, Türk soyu ile tarih boyunca ilintisiz kaldı. Türkler, Arap ile Acem kültürlerinin, ‘din, mezhep, tarikat’ gibi yabancı töre ve inançların çıkmazında bırakılmıştır(Bugünkü iktidar, işte böylesi bir yapıyı kurumsallaştırma peşinde. Arapça dersi neden kondu dersiniz?!). Bu, Türk düşmanlığı sürecini Fatih Sultan Mehmet ( 2. Mehmet)’in başlattı
- – Bu yok etme süreci,Türk Ulusunun, bağrından çıkardığı “ Mustafa Kemal Atatürk ” ve onun kahraman arkadaşları sayesinde “gün ışığına “ kavuşmuş ve 622 yıl sonra Osmanlı Hanedanı’ndan Türk Ulusu bağımsızlığını kazanmıştır.” Bu söylenenlere büyük oranda katılmak olası. Yalnız, olguyu salt Türk ırkına indirmek, Anadolu insanından soyutlamak, en az dinsel kimliği öne çıkarmak kadar tehlikeli buluyorum. Çünkü, bağımsızlığın kazanan salt Türkler değil, tüm Anadolu insanıdır; Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Gürcüsü vd ile… Osmanlı Padişahları ve kimlikleri hakkında söylenenler;
“Osman Gazi (1258 /1326): Amcası Dündar Bey’i öldürterek ilk siyasi cinayeti işleyen padişah
- --Orhan Gazi(1288 /1359): 1324 /1360 arası padişah kaldı. Siyasal cinayeti yok. 3 evlilik yapmış.
- 1) Rum Halofira(Nilüfer Hatun. 1. Murat’ın annesi),
- 2) Bizanslı Teodora,
- 3) Bizanslı Asporce--1. Murat(1325 /1389): 1360 /1389 arası tahta kalmış ve oğlunu ve kardeşini öldüren ilk padişahtır.
Bulgar Prensesi Tamara’dan doğma oğlu Savcı Bey ile kardeşleri olan, Teodora’dan doğma Halil ve Asporce’den doğma ibrahim’i öldürttü. Bulgar Marya (Gülçiçek hatun Yıldırım Beyazit’in annesi) ile evlendi
--Yıldırım Beyazıt (1360 /1403): Padişahlığı 1389 /1402 arası sürdü. Kardeşi Yakup’u öldürttü. Süleyman, İsa, Musa, Mustafa, Mehmet ve Kasım adlarında 6 oğlu vardı. Mehmet kardeşi İsa’yı, Musa da ağabeyi Süleyman’ı boğdurdu. Germiyanoğlu Süleyman Bey’in kızı Devlet Hatun, Bulgar Olga (1. Mehmet’in annesi) ve Sırp Olivera olmak üzere 3 karısı vardı--
- 1. Mehmet (1387/1421). Padişahlığı 8 yıl sürdü (1413 /1421). Kardeşlerini öldürttü. Ölünce yerine,Rum dilberi Veronika’dan doğan oğlu 2. Murat geçti--
- 2. Murat (1402 /1451): Padişahlığı 30 yıl sürdü (1421 /1451). Taht’a geçince amcası Mustafa Çelebi’yi, küçük kardeşi Mustafa’yı ve diğer kardeşleri; Rum Veronika’dan doğma Ahmet, Yusuf ile Rum Anna’dan doğan Mahmut’u boğdurdu. 6 oğlu vardı. Yerine Fatih Sultan Mehmet (2. Mehmet, Mara Despina’dan olma oğlu) geçti--
- Fatih Sultan Mehmet (2. Mehmet 1430 /1481): Padişahlığı 35 yıl sürdü (1446 /1481). Beyazit ve Cem isminde 2 oğlu vardı. Rum Kornelya(Beyazit’in annesi) ile evlendi. Kundaktaki kardeşi Ahmet’i boğdurdu. Trabzon Rum kralı Kommen kızı Anna (Celm Sultan’ın annesi), Mora valisinin kızı Helen, Bizanslı İren diğer karılarıdır. Türk soykırımını başlatan padişah. Fatih, Türk beylikleri; Karamanoğulları ve Akkoyunlular ‘ı ortadan kaldırdı. Çandarlı Halil Paşa gibi değerli bir Türk büyüğünü Bizans’tan rüşvet aldığı gibi çirkin ve gerçekdışı bir gerekçeyle öldürmüştür--
- 2. Beyazıt (1447/1512): Padişahlığı 1481/1512 tarihleri arası sürdü. Beti, Litiana, Katherin, Danileva ve Nina karılarıdır. Taht kavgasında kardeşi Cem İtalya’ya kaçtı, Papa’ya sığındı. 2. Beyazıt kardeşi Cem’i öldürülmesi için Papa Alexandre Borgia’ya 300.000 altın ödedi ve öldürttü(1595). Cem’in cesedi 1499 da Bursa’ya getirildi. Cem’in oğullarından Oguzhan, Ali ve Murat’tır. Oğuzhan’ı öldürttü (1483&). Murat Rodos’a kaçtı, Katolik oldu. Kanuni Rodos’u alınca o’nu ve çocuklarını boğdurdu(1522)
- --Yavuz Sultan Selim (1467/1520): Padişahlığı 8 yıl sürdü (1512 /1520). Babası Beyazıt’ı 1512’de zehirletip tahta çıktı. Ağabeyi Şehinşah’ın oğlu Mehmet ‘i, ağabeyi Alemşah’ın oğlu Osman’ı boğdurmanın yanında, hayatta olan Ağabey Ahmet’i ve Korkut’u ve Korkut’un oğlunu boğdurdu. Ahmet’in oğulları Süleyman ile Alaattin, Kahire’ye ( vebadan öldüler), Murat, Şah İsmail’in, Kasım ise Memluk Sultanı Gayri’nin yanına kaçtılar. Yavuz Mısır’a girince Murat’ı öldürttü. 2 ağabey, 6 yeğen, 3 de vezir öldürtmüştür.
- --Kânuni Sultan Süleyman (1494/1566): Padişahlığı 46 yıl sürdü (1520 /1566 ). 6 kız kardeşi vardı, erkek kardeşi yoktu. Cem Sultan’ın oğlu Murat’ı ve onun oğullarını Rodos’u aldığında öldürttü (1522). Mahidevran’dan olma oğlu Mustafa’yı Hürrem ‘in oyunlarına gelerek öldürüh, tarih oğlunu öldüren 2. Padişah olarak geçti. Mustafa’nın oğlunu/torununu Amasya’da boğdurdu. Nikahlı karısı Rus papazının kızı Roksalan (Hürrem)‘dır. Hurrem , Kanuni Süleyman’a Mehmet, Cihangir, Selim ve Beyazıt adlı 4 şehzade dünyaya getirdi. Şehzadelerden Mehmet ve Beyazıt birbirlerine düştüler. Beyazıt İran’a kaçtıysa da orada 1561’de 5 çocuğu (Mahmut, Orhan, Abdullah, Mehmet, Osman) ile birlikte boğduruldu. Mehmet, Manisa sancakbeyi iken öldü. Cihangir’in de ölümünden sonra tahta 2. Selim (Sarı ve Sarhoş Selim geçti
- --Selim ( 1524 /1574): Padişahlığı 8 yıl sürdü(1566 /1574). Orduyla sefere çıkarmamış ve hiç cinayet işlememiş bir padişahtır. Kekeme ve alkolikti. Yahudi Raşel ile(3. Murat’ın annesi) evliydi. Bir hamam sefasında cariye kovalarken düşüp öldüğünü yazar tarihler. 7 oğlu 4 kızı vardı--
- 3. Murat (1546 /1595): Padişahlığı 21 yıl sürdü (21 Aralık1574 /1595). 5 erkek kardeşini ( Süleyman, Mustafa, Cihangir, Abdullah ve Osman’ı ) hemen boğdurdu ve babasıyla birlikte Ayasofya’nın bahçesine gömdürdü(Neden Ayasofya acaba?). Sokullu Mehmet Paşa’yı boğdurdu. 100’den fazla çocuğu oldu. 49 yaşında öldüğünde 47 çocuğu sağdı. Karıları;Venedikli Bafo ailesinin adı bilinmeyen kızı(3. Mehmet’in annesi) , Polonyalı Mona, Macar Ninuşka, Rus Olga, Romanyalı Meridir
- --3. Mehmet (1567 /1603): Padişahlığı 8 yıl sürdü (1595 /1603). İlk işi 47 kardeşlerinin erkek 19’unu boğdurmak oldu. Osmanlı padişahları arasındaki kardeş öldürme rekoru ondadır(Bunları cennette düşünenler var mı acaba?). Korkusundan 16 yaşındaki oğlu Mahmut’u öldürterek(1603) tarihe oğlunu öldüren 3. Padişah olarak geçit ve 7 ay sonra öldü. İki karısı biliniyor; Yunanlı Helen(1. Ahmet’in annesi) ve İspanyol Violetta(Deli Mustafa’nın annesi)
- --1. Ahmet (1590 /1617): 14 yaşında sünnetsiz olarak tahta çıkan 1. Ahmet’in Padişahlığı 14 yıl sürdü (1603 /1617). Kardeşi Mustafa’yı “zararsız bir deli” olduğu için öldürtmemişti. Karıları tarafından en çok Padişah doğurulan dönemin Padişahıdır. Karılarından Rum Evdoksia(Mahfiruz Sultan); Genç Osman (2. Osman, Padişah), Mehmet, Süleyman, Beyazıt ve Hüseyin’i , Rum Anastasia(Mahpeyker Kösem Sultan) ise, 4. Murat(Padişah) ve Deli İbrahim(Padişah)’i doğurdu. Sadrazam Türk Derviş Paşa’yı öldürdü. ‘Kuyucu’ lakaplı Sırp kökenli Hırvat Murat Paşa adlı katili sadrazam yaptı ve binlerce Anadolu Türk’ünü katlettirdi--Mustafa(Deli Mustafa 1591 /1639).Tahtta kalabildi(1617)
- --2.Osman (Genç Osman:1604 /1622): Padişahlığı 4 yıl sürdü (1618 /1622). 1. Ahmet’in 13 yaşındaki oğlu. 6 erkek kardeşi vardı. Kardeşlerinden en büyük olanı Şehzade Mehmet’i 1621’de Lehistan seferine çıkarken öldürttü. Bir yıl sonra Yeniçeriler tarafından ‘tarihte ilk kez’ taht’tan indirilip, ırzına geçilerek öldürülen(Mayıs 1622) Padişahtır
- -- Mustafa (Deli Mustafa 1591 /1639): İkinci kez padişah oldu (1622/23). Padişahlığı 1 yıl 4 ay sürdü
- --4. Murat (1612 /1640): 11 yaşında tahta çıktı. Padişahlığı 17 yıl sürdü (1623 /1640). Kardeşleri Kasım, Beyazıt ve Süleyman’ı 1635’te boğdurttu. Ana baba öz kardeşi İbrahim’i sağ bıraktı. Osmanlı tarihinde ilk kez bir şeyhülislam’ı, Süleyman Efendi’yi o öldürttü.Çocuğu yoktu
- --İbrahim (Deli İbrahim1613 /1648): Padişahlığı 8 yıl sürdü (1640 /1648). Bu dönem de en çok Padişah doğurulan dönemdir. Örneğin: Rus kızı Nadya’dan olma oğlu, 4. Mehmet, Sırp Katrin’den doğan oğlu 2. Süleyman ve Polonyalı Yahudi Eva’dan doğan 2. Ahmet tahta çıkan kişilerdir. Yeniçerilerce öldürülen Deli İbrahim’in yerine taht’a 6 yaşındaki oğlu 4. Mehmet çıkarıldı
- -- 4. Mehmet (Avcı Mehmet1641/1692): 7 yaşında, sünnetsiz olarak çıktığı taht’ta 39 yıl kaldı(1648 /1687). Tarihte Babaannesini (Anastasia- Mahpeyker Kösem Sultan) ilk öldürten padişahtır. Karıları Rum Evamia ve Rum Gülnuş Sultandır(Padişah Mustafa ve Ahmet’in annesi). Yeniçeriler taht’tan indirdi
- -- 2. Süleyman (1642 /1691): Padişahlığı 4 yıl sürdü (1687/1691). 46 yıl bir odada ölüm korkusu ile yaşardı(Düşünün, Osmanlı’daki taht kavgalarını. Her an ölüm korkusuyla yaşamak, insanın kimyasını bozmaz mı? Deli değil denen biri bile ruh hastası olarak kendini gösteriyor ve oğlunu, annesini, babasını, babaannesini ve kardeşlerini öldürebiliyor. Onun için günümüz siyasilerinin bazıları bu denli olmasa da, acımasız olabiliyor. Örneğin, darbeciler geliyor korkusuyla. Ortamını bulsalar, kesin katliam sürecini işletirler ve adına da ‘Nizam-i Alem koyarlar ve demokrasinin içini irtica ile oyarlar. Suçsuz insanları, içeri doldurmak böylesi bastırılmış duyguların yansıması değil mi?)
- --2. Ahmet (1643 /1695): Padişahlığı 4 yıl sürdü (1691/1695). Deli İbrahim’in padişah olan 3. Oğlu. Polonyalı Yahudi Eva’nın oğlu 2. Ahmet’in; Giritli Rum Yeremiye’den İbrahim, Moralı Diyana’dan Selim adlı çocukları oldu.
- --2. Mustafa (1644 /1703): Padişahlığı 8 yıl sürdü (1695 /1703). 4. Mehmet’in (Avcı Mehmet’in) Rum Evamia’dan olma oğludur. Babası, dedesi, dedesinin büyük ağabeyi gibi tahttan yeniçerilerce indirildi. Sırp Mari(3. Osman’ın annesi), Rus Vera, Giritli Aleksandra(1. Mahmut’un annesi) ile evlendi. Oğullarından, Osman, Mahmut ve İbrahim’ adı biliniyor, diğerlerinin adları yok(Var elbet, fakat Topkapı Saray’ındaki arşiv açılmadığı için, yani belgeler okunmadığı için bilinmiyor)
- --3. Ahmet (1673 /1736): Padişahlığı 27 yıl sürdü (1703 /1730: Lale Devri) . Annesi Rum Evamia idi. Karıları Fransız Janet(3. Mustafa’nın annesi) ve Fransız İda (1. Abdülhamit’in annesi) .Lale Devri, saraylarda zevk ve sefa gecelerinin yaşandığı devir. Oysa, onbinlerce Anadolu genci ‘yağma amaçlı’ savaşlarda can vermekteydi. Ermeni Baltacı Mehmet adlı sadrazamın Rus Çariçe Katerina’ya bir yengiyi bağışlaması, bu dönemin bir başka olumsuz yanıdır. Lale Devri’nin padişahı, Arnavut Patrona Halil isyanı ile taht’tan indirildi, dahası isyanla devrilen 8. Padişahtır. Yeğeni Şehzade İbrahim’in katilidir.
- --1. Mahmut (1696 /1754): Padişahlığı 24 yıl sürdü (1730 /1754). 2. Mustafa’nın Giritli Aleksandra adlı cariyesinden doğma oğludur. Fransız Julien, Sicilyalı Lili, Macar Maggi, Rus Olga gözde cariyeleriydi.
- --3. Osman ( 1689 /1757): Padişahlığı 3 yıl sürdü (1754 /1757). Tahta 56 yaşında çıktı. Sicilyalı Olivya ile Sırp Olga’dan 2 oğlu oldu. 3. Osman; 2. Mustafa’nın gözdesi Sırp Mari’den doğmuş ruh hastası idi ve Kadın cinsine karşı derin bir korku duyardı(İşte temel korku. Saray oyunlarındaki kadınların belirleyiciliğinde doğan korku. Bilmem, belki de bugün kadınların başını bağlayıp eve kapatmak böylesi bir korku geninin ürünü…). Yeğeni Mehmet’i boğdurduğu yıl öldü.
- --3.Mustafa (1717/1774): Padişahlığı 17 yıl sürdü(1757 /1774). Babası 3.Ahmet, annesi Fransız Janet’tir. İlk işi 3.Osman’ın kundaktaki 2 oğlunu boğdurmak oldu. Cenevizli Annes(3. Selim’in annesi), Korsikalı Elsa, Köstenceli Emily, Polonyalı Mona, Gürcü Poli gözdeleriydi. Sadrazam Bahir Mustafa Paşa ve Sadrazam Yağlıkçızade Mehmet Emin Paşa’yı boğdurdu.
- --1. Abdülhamit (1725 /1789): Padişahlığı 15 yıl sürdü (1774 /1789). 3. Ahmet’in Fransız İda’dan doğma oğludur. Fransız cariye Aimee(Nakşidil Sultan: 2. Mahmut’un annesi) , Bulgar Sonya (4. Mustafa’nın annesi), Macar Melina, Rum Meri, Venedikli Helen, Cenovalı Afro ona çocuk doğurmuş gözdeleriydi.
- --3. Selim (1761/1808): Padişahlığı 18 yıl sürdü (1789 /1807). Şeyhülislam Ataullah’ın fetvası ve Nizam-i Cedit’e karşı çıkan Kabakçı Mustafa isyanı ile taht’tan indirildi.
- --4. Mustafa (1779 /1808): Padişahlığı 1 yıl sürdü(1807/1808). Sofi, Flora, Glorya ona şehzade doğuran gözdeleriydi. 3. Selim’i ve çocuklarını öldürttü. Alemdar Mustafa Paşa tarafından taht’tan indirildi.
- --2. Mahmut (1784 /1839): Padişahlığı 31 yıl sürdü (1808 /1839). Annesi Fransız Aimee’nin etkisinde kalarak, taht’tan indirilmiş kardeşi 4. Mustafa’yı ve onun 3 oğlunu öldürttü. Dindar bir Katolik olan annesi Aimee ( Nakşidil Sultan ) 1817’de öldüğünde, Başpapaz getirterek büyük bir tören yaptırdı. İstanbul Rum Ortodoks Patriği Grigorius’u Mora isyanı nedeniyle astırması, tüm dünyada hâlâ nefretle anılır. Fas’ın Fez kentine özgü bir başlık olan Fes’i yaygınlaştırması, büyük önder Atatürk’ün Şapka Devrimi’ne dek sürmüştür. Rus Yahudisi Leon’un kızı Suzi (Bezm-î-Âlem Valide Sultan. Kafkas kökenli Müslüman Gürcü olduğu da söylenmektedir. Merhameti ve hayırseverliğiyle ünlüdür Bezm-î-Âlem; dünya meclisi anlamındadır ), Çingene Besime(Abdülaziz’in annesi), Ermeni Maryam, Mısırlı Fatma,Tunuslu Furi,Yunan Nora, Rus Olga, Cenovalı Rozi, Romen Magda adlı cariyelerinden 14’ü erkek, 28 çocuğu oldu. Taht’a sadece 2 oğlu çıktı. 1826’da Yeniçeri ocağının binlerce askerini öldürten ve “Vak’a’yi Hayriye” diye bilinen olayın yaratıcısıdır(Özellikle düşünmenizi istiyorum. M. Türköne ismindeki bir günümüz iktidar teorisyeni, buradan esinlenerek, günümüz ordusunda da böylesi temizlik yapılmasını istemekte. Yetmedi, Orduya karşı, korkunç bir intikam ateşi içinde yandığını söyleyebilmektedir).
- --Abdülmecit (1823 /1861): Padişahlığı 22 yıl sürdü ( 1839 /1861). 2. Mahmut’un karısı Bezm-î-Âlem Valide Sultandan doğma oğludur. Batı’dan yüksek faizle borç alınan 19 milyon altınla Dolmabahçe, Çırağan, Beylerbeyi saraylarını yaptırdı. 4 oğlu da taht’a çıkmıştır; Ermeni Virjin’den doğma Abdülhamit, Fransız Vilma’dan doğan Deli Murat , Arnavut Sofi’den doğma 5. Mehmet ve Henriet adlı cariyesinden doğma oğlu 6.Mehmet Vahidettin
- -- Abdülaziz (1830 /1876): Padişahlığı 15 yıl sürdü (1861 /1876). 2.Mahmut’un Besime adlı gözdesinden doğma oğludur. Tahttan zorla indirilen 11. Padişahtır
- --5.Murat(1840 /1904): Padişahlığı 3 ay sürdü : 1876. Abdülmecit’in cariyesi Fransız Vilma’dan doğan oğludur. 3 ay kaldığı tahttan deli raporu alınarak indirilmiştir.
- --Abdülhamit (1842 /1918): Padişahlığı 33 yıl sürdü (1876 /1909). Abdülmecit’in Ermeni Virjin’den doğma oğludur. Sadrazam Mithat Paşa’yı Taif’te boğdurdu. Taht’tan zorla indirildi. Hareket Ordusu’nun bastırdığ gerici ayaklanmanın mimarıdır
- --5.Mehmet (Sultan Reşat;1844 /1918): Padişahlığı 9 yıl sürdü (1909 /1918). Abdülmecit’in Arnavut Sofi’den doğma oğluydu. 65 yaşında tahta çıktı.
- -- 6. Mehmet Vahidettin (1861/1926):Padişahlığı 4 yıl sürdü; Temmuz1918 /1922 arası. Abdülmecit’in Henriet adlı cariyesinden doğma oğluydu. 57 yaşında taht’a çıktı. 65 yaşında İtalya’da öldü. Tahta çıkar çıkmaz (30 Ekim 1918) Mondoros Ateşkesi’ni imzaladı. Çanakkale’yi geçememiş(1915) yenilmiş emperyalist güçlere seyirci kalmış ve Çanakkale’yi işgal ettirmiş(1918) Vahidettin, “ Osmanlı İmparatorluğu 15 yıl müddetle İngiltere’nin sömürgesi olmayı dilemektedir ” diyerek İngiltere’ye onursuz bir öneride bulunmuş (30 Mart 1919)son padişahtır. Ve; Kendisi için; 24 Mayıs 1920 tarihinde idam fermanı veren Vahidettin ile ilgili Mustafa Kemal Paşa: “ Padişahlık ve halifelik orununda (makamında) bulunan Vahidettin, soysuzlaşmış, yalnız kendini ve taht’ını güvenceye bağlamak düşü peşinde, alçakça yollar araştırmaktadır ” diyerek, Anadolu’ya geçti ve Ulusal Güç ile, yani Kuvayı Milliye ’ci yurtseverlerle ‘Kutsal İsyan ’ı başlattı.
Son padişah Vahidettin, tüm engellemelerine karşın Atatürk ve Anadolu insanının durduramadı ve 17 Kasım 1922’de İngiliz zırhlısına binerek, işgal altındaki Osmanlı Hanedanı’nın başkentini İstanbul’u terk etti. Mustafa Kemal Paşa ’nın, yönetim biçimi Cumhuriyet olan bir Türk Devleti kurduğunu ve Anadolu Aydınlanma Devrimi ’ni başlattığını ölmeden gördü (Kaynak;Tarık KONAL’ın özgün çalışması) Karşıt düşüncedekiler de şunları söylüyor: Tarihçi İsmail Hami Danişmend’in ‘’İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi’’ adlı eserinin 5.cildinde; “Fatih’e kadar bütün vezir ve veziri azamlar Türk soyludur. Osmanlı tarihi boyunca 122 sadrazam yabancı soydan, bunların içinde Müslüman kavimler de var, 93’ü ise Türk soyundandır. Nişancı ve Defterdarlar ilmiye sınıfından gelirler, bu sınıfta devşirme olmaz. Kaptan-ı Derya’ların 57’si Türk, 57’si çeşitli kavimlerden. Şeyhülislamların 131’i yani tamamı Türk…” İfadeleri, Osmanlı türk’leri dışladı tezini çürütmektedir, yani; iddia edildiği gibi “477 yıl boyunca türk soylu bir kişi bile devlet yönetiminde yer almamıştır’’ cümlesi doğru değildir.
Osmanlının merkez yönetiminde Avrupalıların cehennemi bir düşünce diye niteledikleri devşirme denilen yabancı kökenli Osmanlılar yer almıştır. Balkan topluluklarından belirli kurallara göre seçilen çocuklar Anadolu’ya getirilir ve Türk aile yanına verilirdi (getirilir miydi, yoksa esir alınıp anne, baba ve yurdundan koparılır miydi?). Türkçe öğrenen, Müslüman olan ve Türk terbiyesi alan çocuklar Acemi oğlan kışlaları ve Enderun’a(Saray Okulu) gönderilirlerdi. Burada askerlik, sanat ve idarecilik eğitimlerini tamamlayarak hizmete alınırlardı.
Sokullu Mehmet Paşa böyle bir devşirme idi. Türkçe konuşurdu. Kurân ve Osmanlı Tarihi okumaya meraklı idi. Türk’ün Kızılelma’sına (Elma, mitolojiye göre meyvelerin atasıdır. Buradan yola çıkarak Türk mitolojisinde Kızılelma; Artan ülküler veya düşler bütününde Türk devletleri için bir hedefin ve amacın simgesidir. Dahası, ilerlemenin simgesidir. İstanbul Fethi’nden sonra ivme kazandı. Roma’daki Saint-Pierre Kilisesi’nin tepesindeki altın topun Kızıl elma olduğu söylenir) bağlı idi. Bu şekilde yetiştirilen devşirmeler, Türk soylular kadar kahraman veya onlar kadar hain idiler (Ne yani, Türklerin içinde hain mi vardı? Onlar hain değil, Anadolu insanı hain, gülerim buna).
Bu düşünceye karşı görüşüm; Osmanlılar için önemli olan Devlet’in dağılmadan devam etmesi idi. Nizam-ı âlem (Dünyaya düzen getirmek. Doğrusu; devletin yapısını bozmamak için, tahta geçen kimseye kardeşlerini katletme izni, hatta yükümlülüğü veren maddenin adı Fatih Kanunnamesi dense de, bu kanunun daha sonra konulduğunu iddia eder bazı tarihçiler var. Parantez içindeki bu açıklamalar bana ait-Ş.Ç) için bunu yapmışlardır. Orta Asya’daki Türk Devletleri tahtın varisi kardeşlerin kavgalarından dağılmışlardır.
Her kardeş tahtta hak sahibi olarak etraflarına topladıkları onbinlerce insanla, birbirleri ile savaşmışlar, yalnız kendileri değil, o onbinlerin de ölümüne sebep olmuşlardır. Fesadı önlemek için başvurulan kardeş katli, toplumsal kurumların dengeye oturmadığı sürece her toplumda olmuştur. Tarihi olayları o zamanki mantık ve gerçeklerle düşünmek gerekir (Katılmıyor, katıla katıla gülüyorum. Anadolu insanının bir deyimi vardır ‘Kardeş gibi geçinmek’ Osmanlı bu deyimi bozdu her şeyden önce Osmanlının bu kıyam’ından esinlenen günümüz iktidarı, günümüz özgün yapısına uyarlıyarak bir nevi kıyam içindedir. Onları besleyen de, böylesi kafalardır)
Yabancı kadınlarla evlenmenin özünde; Osmanlının başka bir Türk ailesini tahta ortak etmeme düşüncesi yatıyor (Ne demek, ortak etmemek.? Şirket mi bu? Koca İmparatörluk). Kaldı ki, Hareme giren yabancı kadınların Müslüman Türk kültürüne dayalı ciddi bir eğitimden geçirildiklerini biliyoruz (Bu ifadeyi anlamak gerçekten zor. Niçin bir yabancı eğitiliyor da, Anadolu insanı eğitilmiyor?). Harem, tek idarecisinin padişahın annesi olduğu çok kesin ve katı kuralları bulunan yüzlerce genç kızın dönemin ilim anlayışına göre en iyi eğitimi aldığı, nihayetinde de devletin önemli kademesindeki görevlilerle evlendirildiği bir okuldur (İmparatorluk değil, adeta evlilik okulu. ‘Biri bizi gözetliyor’ programı daha kaliteli).
Osmanlı’nın yapısı ırka değil dine dayandığı için her alanda din belirleyici temel öğe olmuştur (İtiraf bu. Hay çok yaşa, işte günümüz iktidarı da bunu yapmak istiyor…). Padişah eşleri de sarayda aldıkları eğitimle Müslüman olmuşlardır
(İmparatorluk değil, Müslüman yetiştirme akademisi:). Onların Müslümanlığını sorgulamak hiç kimsenin hakkı ve haddi değildir (Ilımlı İslam duruşu bu olsa gerek. Ülkedeki Müslüman tü kaka, devşirme Müslüman baş tacı). Birçoğu o kadar iyi Müslüman’dır ki dindaşlarının yararlanması içi cami mescit çeşme han hamam hastane imaret gibi sayısız hayır eserleri vücuda getirmiştir.
Osmanlı, kendisini Müslüman ve Türk görür. Resmi dil Türkçedir. Orduda, bürokraside kuruluştan yıkılışa kadar Türkçe konuşulmuş ve yazılmıştır (Hayda, Osmanlıca konuşulurdu kardeşim, Türkçe, Arapça ve Farsça’dan harmanlanan, Osmanlıca). Osmanlı kendisini Devlet-i Ebed Müddet yani yıkılmaz devlet diye tanımlamıştır (Peki niye yıkıldı?). Osmanlı, bilinen 2200 yıllık Türk tarihinin 622 yıllık bölümüdür (İşte bu bölüm iyi bir bölüm değildir). Cumhuriyet, onun devamıdır. Osmanlı’dan önce de Selçuklu vardır. Biz Osmanlıyı kabul etmiyoruz demek gülünçtür (kimse böyle bir şey demiyor, sadece hatalarından söz ediyor). Cumhuriyeti kuran komutanlar, Atatürk ve arkadaşları gökyüzünden gelmedi.
Onlar Osmanlı okullarında eğitim aldılar. Osmanlı ordusunda görevler, rütbeler aldılar (Ve sonunda ihanet ettiler mi demek istiyorsun. Eğer onlar olmasa idi, Osmanlı toprakları tümden yok olacaktı. İşte onlar, Anadolu topraklarını, insanıyla kurtardı). Adını bilmediğim bu şahsın eleştirileri bana pek inandırıcı gelmedi. Ya yüzeysel düz mantıkla yanıt verdi, ya da söyleyecek bir şeyi olmayan insanın kara-kuru eleştirisib En doğrusu, olaylara din penceresinden bakması. Ne demek, ırka değil dine dayalı devlet? Demek ki sen dine dayalı devlet anlayışını savunuyorsun. Savunabilirsin, İslam Cumhuriyet’ini de isteyebilirsin, bu senin demokratik hakkın.
Bu senin demokratik hakkın ise, o demokratik hakkı bende kullanmak zorundayım ve diyorum ki; “Ne ırka, ne dine dayalı devlet, insana, insan haklarına, demokratik özgür istence dayalı devlettir, çağcıl ve aydınlatmacı devlet, seninki karartıcı devlet.” Yeni bir dizi başladı. Dizi TRT’de yayınlanıyor. AKP’liKocaeli Büyükşehir Belediye Başkanlığının katkılarıyla çekilen dizinin adı; ‘Bir zamanlar Osmanlı-Kıyam” Dizi 27 yıl tahta kalan (1703-1730) lll.Ahmet dönemini anlatıyor. Dahası Lale devrini anlatıyor.
Anadolu genci Osmanlıya ganimet getirmek adına can verirken, İstanbul’da zevk ve sefa gecelerinin yaşandığı dönem. Öyle ki; “Bir lale bin altınaysa, bir nale (inilti) badihevadır (bedavadır)” atasözü, o dönemin, acımasız olan koşullarını dile getirir. ‘Ermeni olduğu savlanan’ Baltacı Mehmet’in Rus Çariçe Katerina’ için Viyana kapılarından dönmesi ve tarihte yaşanan, Arnavut Patrona Halil isyanı ile padişahın tahtan indirilmesi, bu dönemdedir. Film’in ilk bölümünü seyrettim ve beğenmedim. Türkan Şoray’ın devasa oyunu gücünün yok edildiğini gözlemledim.
TRT’deki ilk bölümünün tanıtım parçasında şunlar yazıyor: “III. Ahmet’in tahtta olduğu, Osmanlı’nın Avrupa ile ilişkilerini savaş alanlarından diploması alanına kaydırma çabalarının yaşandığı bir dönemde geçmektedir. Her geçiş ve yenilenme dönemi gibi bu dönemde de, kışkırtmalara açık duran statükocularla ve yenilemenin iyileşme olduğunun farkında olan değişim yanlıları arasında kanlı bir hesaplaşmaya başka devletlerin istihbarat teşkilatları da fiilen katılır.”
Yani bu dizi de anlatılmak istenen; 17 ve 18. Yüzyılda bir grup batılıl anlamda yenilenme isterken, Osmanlılığı korumaya çalışan statükocular, yani var olanı korumaya çalışanlar buna karşı idi. Müthiş bir kurgu, çünkü ‘var olanı koruyan ve kışkırtmaya açık duran’ diyerek, bugüne gönderme yapıyor.
Bugün statükocu kim? Atatürk’ün, gerçekleştirdiği yenilenmeyi ve kurumlarını savunanlar. Batılı anlamda yenilenmeyi isteyen kim? Bugünkü iktidar. Siz buna inanıyor musunuz? Ne yenilenmesi, resmen batı trenine binip, doğuda inmek isteyen bir politika var. Doğrusu; Osmanlılğı geri getirmeye çalışanlar…
Bugün baktığınızda, o günün statükocuları, bugünün yenilikçileri, o günün yenilikçiler de, bugünün statükocuları… *:
- 1-Büyük Hun İmparatorluğu(M.Ö. 220 Teoman kurdu/Mete'nin ölümünden sonra, Çinli prenseslerle yapılan evlilik sonra M.Ö. 46’da yıkıldı -M.S 216 da yıkıldığını kabül edenler de var)
- -2 Batı Hun İmparatorluğu(M.S 48/M.S 216)
- -3 Avrupa Hun İmparatorluğu(Kavimler göçüne neden olan 375’te kuruldu. Atilla 452’de ölünce 470’te yıkıldı. 454’te yıkıldığı da söyleniyor)
- -4 Ak Hun İmparatorluğu(420/562)
- -5 Göktürk İmparatorluğu(552/630)
- -6 Avar İmparatorluğu(563/803)
- -7 Hazar İmparatorluğu(651/983)
- -8 Uygur Devleti(744/840
- -9 Karahanlılar(940/1040)
- -10 Gazneliler(963/1183)
- -11 Büyük Selçuklu İmparatorluğu(1040/1157)
- -12 Harzemşahlar(1157/1231)
- -13 Altınordu Devleti(1236-1502)
- -14 Büyük Timur İmparatorluğu(1368/1501)
- -15 Babür İmparatorluğu(1526/1858)
- -16 Osmanlı İmparatorluğu(1299/1922)
Teknopolitikalar Platformu
evesbere@mynet.com
GSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder