Ankara-Dikmen'de KIZILYOKUŞ Ankara’nın Bozkırındaki Kızılyokuş’unda 27 Aralık 1919’da parlayan ve tüm Anadolu’yu aydınlatan bir çift gök mavisi gözün kısa öyküsü: Bu öyküyü yazmama neden İletiyi; Şükrü Melek kardeşimden aldım: Şöyle diyor iletinin sonunda; “Atamız sayesinde öyle rahat uyuyoruz ki; hala uyanamadık !!!” Bir de önemli bir notu var: “Bir sürü saçma e-postayı onlarca kere birilerine gönderip dileklerinizin gerçekleşmesini bekleyeceğinize, lütfen bunu iletin !!!” İşte o ileti: Babası öldü. Yetim büyüdü. Üvey evlat oldu. Tutuklandı.
Hapse atıldı. Sürüldü. İşsiz kaldı. Şöyle yazıyordu o sıkıntılı günlerde kaleme aldığı günlüğüne; 'Harcamalarım fazla değil, zira gelirim hep az.' Hastalandı, böbreklerinden. Vuruldu, göğsünden. Mesleğinden atıldı. İdama çarptırıldı. Kardeşleri öldü. Çocuğu olmadı. Boşandı. Karaciğeri iflas etti.
Evet... Mustafa Kemal Atatürk bu...
Evladı olmayan bir yetimin, duygularını anlatın...
Anlatın ki, o yetimin, evlatlarımıza bıraktığı hediyenin kıymetini anlasın evlatlarımız. Cumhuriyet, çocuklara anlatıldığı gibi, folklorik bir müsamere coşkusundan ibaret değil çünkü...
- Anlatın ki, kökeninde barınan derin hüznü kavrasınlar.
- İşte liste yukarıda.
- Kısacık ömründe bir insanın başına ne felaket gelebilirse gelmiş...
- Bunu anlatın...
- Direnen, teslim olmayan ruhu anlatın...
- Korkmasınlar engellerden. Korkmasınlar yalnız kalmaktan. Korkmasınlar işsizlikten...
- Korkmasınlar parasızlıktan. Korkmasınlar alçaklardan. Korkmasınlar doğrulardan. Yürek dediğin...
Sadece organ değil Bunu anlayın !!! AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasını protesto ediyoruz!!! Ulusal bilincimizi yavaş-yavaş yok etmelerine izin vermek istemiyorsanız bu elektronik postayı iletebileceğiniz kadar iletin! Bir Anı: İzmir kurtulmuş, çok tatlı bir yorgunluk, Ankara'ya hareket edecekler...
Trene binerler ve kompartımana çekilirler. Ertesi gün, yaveri, Atatürk'ün kompartımanının kapısını çalar. Atatürk, yorgun, bitkin bir halde kravatını yıkamaktadır. Yaveri; 'Paşam bu ne hal, hiç uyumadınız herhalde, niye böylesiniz?' der. 'Çocuk, kompartımanıma yastıkla battaniye koymayı unutmuşsunuz. Kolumu yastık yaptım ağrıdı. Setremi yastık yaptım üşüdüm. Uyumadım kalktım' der.
Yaveri; 'Aman paşam! Birimize haber verseydiniz. Hemen size bir yastıkla battaniye getirirdik' der ve bir ülke kurtarmaktan dönen komutan tarihi bir cevap verir; 'Geç fark ettim. Hepiniz en az benim kadar yorgundunuz, hiçbirinize kıyamadım. Önemli olan benim uyumam değil, milletimin rahat uyuması.' Atatürk’ün Ankara’ya giriş noktası, dahası seymenlerin ve tüm Ankaralıların Atatürk’ü karşıladığı yer, Dikmen sırtı.
O günün Ankaralısının “Kızılyokuş” bugünün Ankaralısının Hatca Ana diye tanımladığı yer. O bir çift gök mavisi gözün tüm Anadolu’yu aydınlattığı Kızılyokuş’u bilmeyiz de; Türkan Şoray ile Cihan Ünal’ın evlendiği Hatca Ana’yı biliriz. Enver Paşa’nın açmış olduğu 1914’teki Kafkas Cephesi sonrası İngiltere tepki olarak Çanakkale ve Irak cephelerini açmasıyla Osmanlı İmparatorluğu Anadolu topraklarıyla sınırlanacak parçalanma dönemine girdi.
Birinci Dünya Savaş’ında Osmanlı İmparatorluğu Mustafa Kemal’in yarbay rütbesiyle katıldığı ve de büyük yararlıklar göstererek Albaylık rütbesiyle onore edildiği Çanakkale savaşında (1915) İngiltere, Fransa ve Anzak (Yeni Zelanda, Avusturalya) diye adlandırılan İngiliz Milletler Topluluğu güçlerine karşı, dahası emperyal güçlere karşı kazandığı zafer sonrası Osmanlı İmparatorluğu parçalanma süreci ivmelenmeye başladı. Çünkü, Çanakkale’de tokat yiyen emperyaller yeni-yeni savaş cepheleri oluşturdu.
Örneğin; birinci derecedeki savaş cepheleri; 1914-18 yıllarındaki Ruslara karşı Kafkasya- İngiltere’ye karşı Sina ve Filistin- İngiltere’ye karşı Irak- Ve İngiltere ile Araplara karşı 1916-19 tarihleri arasındaki Hicaz Yemen cepheleri. İkinci Dereceden Savaş Cepheleri; Rusya ve İngiltere'ye karşı İran Cephesi (1914,1918)-Galiçya Cephesi (1916,1917), Osmanlı kolordusu Berezhany kasabası çevresinde Enver Paşa'nın önerisi ve Almanların kabulüyle Rusya'ya karşı Avusturya-Macaristan safında savaştığı cephe(1916,1917)-Makedonya Cephesi (1916,1918), 10. ve 20. Osmanlı Kolordusu Alman ve Bulgar birliklerinin yanında İngilizlere, Fransızlara ve Sırplara karşı savaştığı cephe.
İşte tüm bu cephelerdeki tüm savaşlar kaybedildi ve Birinci Dünya Savaşından yenik sayılınca Anadolu’ya saldırılar başladı. Sevr Antlaşmasına göre Anadolu’muzun da düşmanlar tarafından bölünmesine karar verildi. Urfa, Antep, Maraş, Adana, Antalya ve Osmanlı Devleti’nin merkezi İstanbul işgal edildi. Yunanlılar 15 Mayıs 1919’da İzmir’e girdiler. Yurdumuzu bu durumdan kurtarmak ve halkla el ele vermek için, Atatürk 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı.
12 Haziran 1919’da Amasya’ya geldi. Burada alınan kararlar 22 Haziran 1919’da Amasya Genelgesi olarak yayınlandı. Daha sonra Erzurum’a geçen Atatürk, 23 Temmuz 1919’daki Erzurum, 4 Eylül 1919’da da Sivas Kongresinde ulusal iradeye dayalı hükümet kurulmasına karar verildi. Tüm illere telgraflar çekilerek halkın kendi adına karar verecek temsilcileri seçmesi istendi. Seçilen temsilcilerin toplanacağı bir yer gerekliydi.
Ankaralılar Atatürk’ü ve temsil heyetine seçilenleri Ankara’ya davet ettiler. Atatürk Kurtuluş Savaşı’nın en iyi Ankara’dan yönetileceği inancındaydı. Yurdumuzun tam ortasında ve cephelere de eşit uzaklıktaydı. Atatürk ve temsil heyetinin üyeleri 27 Aralık 1919’da saat 14.00’de Dikmen sırtlarından Ankara’ya geldi. Ankara ve çevresinin tüm halkı, Atatürk’ü ve temsil heyeti üyelerini büyük sevgi ve sevinç gösterileri ile karşıladılar.
Davullar çalındı, oyunlar oynandı, seğmenler gösteriler yaptı. Biz Artvinliler için, bu noktanın ayrı bir önemi ve değeri vardır. Büyük önder Atatürk’ün ayak bastığı ve Türkiye’mizi inşa etme startını verdiği bu noktada, Artvinlilerin yıllardır düşledikleri “Artvin Evi” inşasını bitiriyoruz. Ankara’da yayınlanan haftalık Ankara Dergisi, Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’da karşılanışını 29 Aralık sayısında şöyle yazıyor: “Karşılama hazırlıkları üç gün önceden başladı. Ankara’nın her yanında bir şenlik, bir bayram havası yaşanıyordu.” O günleri yaşayan Naşit Hakkı, Mustafa Kemal’in gelişini şöyle anlatıyor: “27 Aralık 1919’da, yiğit Ankaralılar, Kızılyokuş’tan eskimiş bir otomobil içinde inen bir çift gök rengi gözün derinliklerinde vatan ufuklarından esaret bulutlarının dağılışını görmüşler, yurdun kurtuluşuna inanmışlar ve onu edebi reis tanımışlardı. Yassı bir deri kalpağın altında zayıf bir yüz, kaç ay, kaç yıl ve yıllar milleti için rahat nedir görmemiş çelikleşmiş, sarı bir çehre ve içe işleyen sıcak bir bakış. Boz palto altında sivil bir yol elbisesi kumandanca bir yürüyüş. Mustafa Kemal Ankara’ya böyle gelmişti.” Atatürk’ün ve Anadolu insanının “Kurtuluş Savaşı”, ülkenin kara yazgısını değiştiren ulusal bir duruş olmanın yanında, Anadolu Bozkırını yeşerten bir duruştur da. Türkiye Büyük Millet Meclisi burada kuruldu. Türk ordusu burada konuşlandı ve hazırlandı.
Türkiye ulusal ölçekteki kurum ve kuruluşlarıyla burada inşa edildi. Ankara, salt ulusal mücadelemizin değil, mazlum ülkelerin örnek aldığı evrensel simgedir de... İşte bu Ankara; bugünlerde tüm ulusal değerleriyle, evrensel kimliğini yitirmek üzeredir. Kim bilir, belki de TBMM ile birlikte Başkentliliğini de... Dün Atatürk’ün kurduğu İş Bankasını taşıdılar. Bugün Merkez Bankası ve Ziraat Bankasının yüklüyorlar taşıyıcılara. Yarın, ‘tüm ulusal değerler gibi’ kendisini de taşımayacaklarının garantisini kim verebilir!?
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
Teknopolitikalar Platformu
evesbere@gmail.com
GSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder