HES’lerin efendileri, cennetin izdüşümü Arhavi-Kapisre ve Sidere vadisini de cehenneme dönüştürmek için saldırıya geçti. Doğaya ve doğana duyarsız bu saldırganlara karşı duyarsızlığımızı koruyoruz.
Dahası; salt Arhavi Sidere-Kapisre deresini ve de Türkiye doğasını değil gezegenimizi yok etmeye yönelik bu duruşlar karşısında suskunluğumuzu sürdürüyoruz. Şunu görmemezlikten gelebilir miyiz?
Düşünün, salt Çoruh havzasındaki dereler üzerinde (Erzurum, Artvin, Gümüşhane, Bayburt,) 750’ye yakın HES’çik (Küçük Ölçekli Hidro Elektrik Santralleri-Köhes) tasarlanıyor. Abartı olabilir, fakat asla düşünce kirliliği değil; bu HES’çikler ülkemizin kuzeydoğu ucuna, ülkemizi vurmak için konuşlandırılmış nükleer başlıklar gibiler.
Ülkemiz genelinde bu sayının 2000’leri aşacağı savlanıyor. İşin gerçeği; ülkemizin batısı, doğusu, kuzeyi ve güneyi adeta nükleer başlıklı füze kalkanları ile kuşatılacaktır. Dikkatiniz çekerim; yalnız Sidere ve Kapisre deresi üzerinde 20’ye yakın HES’çik tasarlanmaktadır.
Bu nedenle bizlerin de; nükleer başlıklı füze kalkanları kadar tehlikeli bu Nehir tipi HES projelerine ve dere tipi HES’çiklere (Köhes) karşı “Hes-Savar Doğa Projeleri” geliştirmemiz gerekli.
İnadına yineliyorum; Bunların doğaya yönelttikleri güdümlü, yani yönlendirilebilen balistik HES füzeleri, nükleer başlıktan tehlikeli yokedici başlık taşıyabilen uzun menzilli güdümlü veya güdümsüz füzedir.
Bu füzeler tek bir yokedici (nükleer) başlık taşıyabildikleri gibi birden fazla başlık taşıyarak bu başlıkları farklı hedeflere yollamaktadırlar. Böylelikle; tüm dereleri Türkiye genellinde hedef almış durumdalar. Bunlara karşı kesin savaş verecek ve bunları rampalarında vuracak Hes-Savar Doğa Projelerine gereksinim var. Bu gereksinim, ne yerel, ne de ulusal gereksinimdir; bu gereksinim evrenseldir. Bu konuda geç kalmamalıyız.
Son alarak; Hopa ilçesinin içme suyunu karşılayan Balıklı şelale deresine HES’çik kurulmak isteniyor olması, ne denli saldırganlaştıklarının göstergesi. Unutmayın; dün Fırtına deresindeki HES’e karşı çıkarken bizleri yatırım düşmanı ilan eden sayın Mesut Yılmaz’ın kendi köyünü yok edecek ‘Senoz Vadisi’ndeki HES’çikler için, bugün bizim gibi yatırım düşmanlığını yaptığını, yani doğaya ve doğana zarar veren HES’e karşı çıktığını.
Düşünün ülkemdeki tüm dereler üzerinde HES’çikler yapsanız, ülke enerjisine katkısı yüzde 3’leri bile geçmeyecek. Fakat kaçak elektriğin önüne geçmekle yüzde 30’ları geçen bir katkı vermek olası iken, siyasal erk nedense bu bağlamda önlem almamakta ve dereleri siyasi ve ekonomik rant malzemesine dönüştüren enerji politikalarını tetiklemektedir; rant peşinde koşan kimlikleri dinleyerek.
Düşünebiliyor musunuz; Enerji aldatmacasıyla derelerin ticarileşmesi resmen kurumsal kimlik kazanmaya başladı; öyle ki dere tipi HES olgusu en karlı sektör haline getirilince bu alandaki iş adamları da pıtrak gibi çoğalmaya başladı ve hiç zaman kaybetmeksizin derneğini de kurdular; Hidro Elektrik Santralı İşadamları Derneği (HESİAD) adı altında ve Başbakana, Cumhurbaşkanına brifingler verebilmekte, Sempozyumlar düzenleyebilmektedirler.
Yetmedi; batı basınına; Doğu Karadeniz insanının doğa duyarlılığı enerji yatırım düşmanlığı olarak gösterilebiliyor. Deniyor ki; “Karadeniz'de şu an kullanılmamış 4000 MW civarında bir kapasite bulunmaktadır ve gerçekleştirilmeye çalışılan HES projeleri bu kapsamdadır. Bu projelerden vazgeçilmesi durumunda çevreci denilen kesim ihtiyaç duyulan kapasitenin nasıl sağlanacağına cevap vermeleri gerekir.
Bu ihtiyacın karşılanması için HES yatırımları yapılmayacaksa ihtiyacın karşılanması için ya doğalgaz ya kömürle çalışan termik santrallar gündeme gelir. Hangisinin daha çevreci olduğuna bakmak lazımdır. Dolayısıyla rüzgar, güneş ve sudan elde edilecek enerji bütün dünyada kabul edilmiş olan yenilenebilir enerji kategorisindedir. HES'teki enerji de sudan elde edilir. Yurtdışından gelen insanlar bölge insanını kışkırtmaktadır, derelerin satıldığını söyleyerek halkı galeyana getirmektedir.
Derelerin sahibi değiliz, sadece belli süre bu dereler üzerindeki tesisleri işleteceğiz. İnsanları sadece Karadeniz'de değil belli bölgelerde de aynı kişiler yönlendirmektedir. Bunlar bir yerlerden nemalanması olması kaçınılmaz bir gerçektir" Bu düz mantık ötesi dümdüz mantık sahiplerini sayın Başbakan ve Cumhurbaşkanın karşısına alıp dinlemesi inanın büyük bir talihsizlik. Doğasını ve doğanını savunan ülke ve yöre insanının bir yerlerden nemalanmasını söyleyecek kadar kendini kaybetmiş dere tüccarı için ne söylenebilir ki?
Sen doların yeşili için doğanın yeşilini yok et, sonra utanmadan; bize karşı çıkanlar, bir yerlerden nemalanan enerji düşmanlarıdır de. Ne denir ki sana. Rüzgarın, Güneşin ve suyun yenilenebilir enerji olduğunu söylüyor, fakat nedense Rüzgar ve Güneş enerjisi için gerekli yatırımlara değinmezden suya geçiyor.
Kardeşim yenilenebilir enerji kaynağı suyu borulara alarak yiyen sen değil misin, kaldı mı onun yenilenebilir yanı? HES’lere karşı çıkarsan, enerji gereksinimin için doğaya-çevreye zarar veren doğalgaz ya kömürle çalışan termik santral devreye girer diyerek insanlarla alay ediyor adeta.
Senin bu çevreci duruşun hiç de inandırıcı değil. Sen değil misin, kömürü ve doğalgazı tüketim sürecine sokan ve bu nedenle, suya yönelen? Benzer duruşu; sahil yolu yapımında göstermiş ve keşfi artırır-ki yüklenicinin tek isteği keşif artışı almaktır- ve maliyet yüksek olur diyerek, yeşil dolara erken kavuşmak adına kuşaklama yola karşı çıkan ve de kıyılarımızın milyonlarca yılda kazandığı dokuyu yok eden kim?
TMMOB 2. Su Politikaları Kongresinin (2008) başlangıç ve sonuç bölümünde, özellikle Artvin DSİ 26. Bölge Müdürlüğü yetkililerince şu vurgu yapılmış: “Havza toplamında yaklaşık yılda 12 milyar kWh enerji üretilecek olup bu rakam toplam üretilen hidroelektrik enerjimizin %27’sidir… Çoruh Havzasında yapılması planlanan 27 adet tesisten yılda 12,0 Milyar KWh yıllık enerji üretimi gerçekleştirilecektir. Bu da Türkiye’ de üretilen toplam enerjinin (173 Milyar KWh) %7’ si, Hidroelektrik enerjinin ise (2006 yılı üretimi 44 Milyar KWh) % 27’ sidir.”
Öncelikle bir yanlışı düzeltelim; Türkiye’ de üretilen toplam enerjiye %7 değil, %3’lerde bir katkı verecektir. %27 sizi aldatmasın, o oran hidroelektrik enejisi içindeki paydır; bunu sözcük oyunuyla genel üretim içindeki pay olarak göstermeye çalışılıyorlar ve olguyu bilmeyen sıradan halkımıza; genel enerji üretim içinde derelerden elde edilecek enerjinin payı % sıfırlardadır, sadece nehir tipi (Artvin bazında) HES’in üreteceği % 3’ün içindeki payı % 01’dir.
Asıl konu; halkın aklını çelen yaklaşımdır. O da; “Havza toplamında yaklaşık yılda 12 milyar kWh enerji üretilecek olup bu rakam toplam üretilen hidroelektrik enerjimizin %27’sidir.” İfadesiyle, adeta ülke genelindeki enerji üretimine %27 katkı verecekmiş gibi izlenim yaratılmaktadır, çünkü halkımız Hidroelelektrik enerjisinin ne olduğunu bilmiyor.
İkincisi “üretilen hidroelektrik enerjimizin %27’sidir” ifadesinin bir şeyi doğruluyor olması; ‘Türkiye’de KÖHES projeleriyle(HES’çikler) en çok saldırılan yörenin Artvin ve Çoruh Havzası olduğunu. Şu ifade daha ilginç; “Tamamlanmasının ardından 7 ila 9 yıl içerisinde kendini amorti edebilecek projeler bir an önce ekonomiye kazandırılmalı, ödeneklerin sağlanması için tüm gerekenler yapılmalıdır.”
Bir devlet çalışanı, adeta ’talimat içeren’ böylesi bir ifade kullanamaz. Biliriz kuralları, çünkü biz de Bölge Müdürlüğü yaptık. Soncelikle de; Barajların da dahil olduğu elektrik üretim sistemine hidroelektrik santral dendiğini unutmayalım. Çünkü Barajlar ve HES’lerin farklı enerji türleri ürettikleri gibi bir izlenim yaratıyoruz. Sadece HES’i ikiye ayırabiliriz-ki o’nu da ölçek bazında biz yaptık- Nehir tipi HES ve Dere tipi HES (köhes-Küçük ölçekli hidro elektrik santralı).
Şunu da dikkatten kaçırmayalım; Barajlar su gereksinimini karşılamak, taşkınları önlemek ve tarımsal alanların sulanması için inşa edilen su yapılarıdır. Günümüz modern barajları bu nedenle stratejik öneme sahiptirler. Daha net söylemle; Türkiye'de, Nehirlerden sonra dereler üzerinde yapımı amaçlanan 2000'i aşkın HES'çiklerle; derelerimizi doğa yatağından alıp borulara hapsettiğimizde ekosistemi-ekolojik dengeyi bozarak doğanın yok oluşuna neden olmaktayız, dolayısıyla doğanın, yani insanın da… Unutmayın ki, her konuda bizi gözetleyenler var.
İşte bu gözetleyenlere algısızlığımızla sürekli malzeme veriyoruz. Batıya benim enerji düşmanı ve çevreci olmadığımı seslendirmek ülke insanını ve devletimi karalamaktır; unutma ki, o batıdır bugün ülkemde yaşanan olumsuzlukların yaratıcısı. Avrupa Parlamentosunun (AP); AKP iktidarı tarafından dünyayı ve Türkiye’yi yanlış bilgilendirmesine dikkati çekmesine neden bu algısızlıktır.
Yine AP’nin; siyasal erkin, İkizdere’nin Doğal SİT ilan edilmesinden ardından Meclis’e sevk ettiği ‘Biyolojik Çeşitliliği ve Doğayı Koruma Yasası Tasarısı’nın bütün ‘Doğal Sit Alanlarını’ kullanıma açmayı amaçladığını, bunun yanında diğer koruma kararlarını kaldırmayı amaçladığını vurgulamasının nedenide bu algısızlıktır.
Avrupa Komisyonu Çevre Direktörlüğü Genişlemeden Sorumlu Bölüm Başkanı Nicolas Hanley’in söz konusu yasanının kendilerini de kaygılandırdığını, bu durumun Kasım ayı içinde açıklanan ilerleme raporunda da yer aldığını söylemesi ve HES’ler konusunda Türkiye’de yapılan mücadeleden yana tavır alacaklarını, bu 2000’leri aşan santral projesinin kabul edilemez olduğunu söylemesi gerçekten üzerinde özenle durulması gereken bir yaklaşım.
Özellikle; kendilerinin üye ülkeler üzerinde denetim haklarının olduğunu, ancak üyelik öncesinde yetkilerinin bulunmadığını, bu nedenle Türkiye’nin üyelik görüşmeleri tamamlanmadan bütün HES ruhsatları dağıtma yolunu seçtiğini, bunun dürüst bir davranış olmadığının Türk yetkililerine anlatıldığını vurgulaması salt doğa duyarlılarını değil, herkesi düşündürmelidir. Bizim bizden başka dostu yoktur diyoruz ama biz birbirimizi öteleyerek, bizim dışımızda dost aramaktan da vazgeçmiyoruz.
Bu nedenle tüm bu savaşı, kendi özgün platformlarda verebiliriz. AB ve benzer kuruluşlar bütünselliği süreç içinde bizlere zarar verdiğini asla göz ardı etmemeliyiz. Doğrudur doğa olgusu evrensel olgudur; bunun için uluslararası dayanışma gerekir. Fakat madalyonun diğer yüzünü de dikkate almalıyız, çünkü biliyoruz ki, bu HES ve benzeri teknolojileri bize batı dayatmaktadır. Aynı batı AB bütündeki olguya bakışında ne kadar samimi, öncellikle bunu test etmeliyiz.
Lütfen kendimize gelelim ve gerçekleri görelim. Gezegenimizi yaşanılır olmaktan çıkaranlara savaş açalım. Bunun asla ideolojisi yoktur, çünkü yok olan ideolojin değil, yaşadığın gezegenindir. Kim mi yok edenler? Bunlar; doğanın yeşilini, doların ve İslam’ın yeşili ile harmanlayıp yeşil doğaya saldıranlardır.
Bunlar; altlarında jip, başlarında; analarımızın kutsal başörtüsünü modernize ediyorum yalanıyla Fransızların türban diye tanımladıkları obje ile dolanan, yoksullara ‘türban dayatmasıyla’ cenneti paylaşmak istediğini söyleyen, ama asla servetini paylaşmayan, cennet yalanıyla ‘cennetin izdüşümü’ doğamızı cehenneme çevirenlerdir.
Doğrusu; Analarımızın-Anadolu kadınımızın onurlu erdemli başörtülerini modernize ediyorum diye türbana dönüştüren ve de küresel efendilerin projesi olan ‘Ilımlı İslam Projesinin-sanki bizler ılımsız İslam ile yaşadık bugüne dek- sembolu haline getiren dinden ve yoksuldan geçinenlerdir. Doların yeşilini İslam’ın yeşiliyle harmanlayıp doğanın yeşilini yok edenlerdir. Bu saldırıları kırmak için “Hes-Savar Doğa Projeleri”ne gereksinimimiz var.
Salt bizim değil, ülkemin değil, gezegenimiz doğası ve doğanı için büyük tehlike olan, balistik HES’çik füzelerini anında vuracak ‘Hes-Savar Doğa Projesi’ evrensel bir zorunluluktur. Bu projeleri geliştirecek olanlar; ilgili STÖ’leri Demokratik Kitle Örgütleri-Meslek Odalarıdır; üneversitelerdir, yerey yönetimlerdir ve merkezi yönetimdir. En önemlisi, tüm bunların öncülüğünde ve önerilerinde yöre insanları ve onların yerel örgütleridir.
Doğanın çocukları sizlersiniz bu savaşı verecek olan. Eğer bu sürece; merkezi ve yerel yönetimin etkin birey ve kurumlarını katabilirseniz “Hes-Savar Doğa Füzeleri”ni istediğiniz yere konuşlandırabilirsiniz Bugün yerel ve merkezi yönetimler bağlamındaki açmazımız gün gibi ortadır. Onları egemen kılan en temel olgu politik duyarsızlığımızdır. Onun için; onların saldırganlığından daha tehlikeli olan bu duyarsızlığımızı kırmalıyız. Onlar; meyve ağaçlarını ve Ormanları kesiyorlar, dereleri, gölleri kurutuyorlar.
Kısacası kesip kurutuyor ve dolar fırınlarını tutuşturuyorlar; üç kuruşluk değil, üç paralık enerji aldatmacasıyla; bizler ise sessizliğimizi koruyoruz. Elbette ki bu duyarsız duruş karşısında; ülkenin enerji bakanı ‘hiç çekinmeden’ “Bunlar aydınlanmayı istemiyorlar” diyerek, ülkeyi karanlığa sürüklediklerini algılamadığımızı düşünecektir.
Bu söylediklerim abartı değil! Haklısınız; derelerimiz, ormanlarımız, kısacası doğamız ve doğanımız hemen şimdi yok olmayacak, ama torunlarımızın çocukları kaçınılmaz bu yok oluşu yarınlarda yaşayacaktır; dahası yaşatacağız.
ŞEVKET ÇORBACIOĞLUTeknopolitikalar Platformu
Yorumlar
Yorum Gönder