GALATASARAY’IN RİJKAARD İLE BAŞLAYAN,HAGİ İLE DEVAM EDEN VE BÜLENT ÜNDER İLE BİTEN İKİ YILLIK BAŞARISIZLIK ÖYKÜSÜ-17
Şu bir gerçek ki; Galatasaray Aslantepe Arena’daki o ıslıklama sonrası belini doğrultamıyor. Doğrultamıyor çünkü Başbakan’ın yağdanlıkları sürekli beline beline çalışıyorlar GS’in.
Sabahattin Önkibar’ın “Protestocular Silivri'ye!” başlıklı yazısı her şeyi daha iyi anlatıyor:
Şu tabloya bakar mısınız?
Galatasaray camiasının baronları kabahat işlemiş çocuklar misali salya-sümük olmuş!
Ağıtlar yakıyorlar, feveran ediyorlar...
Ben yapmadım, biz yaptırmadık diyorlar.
Gazetelere tam sayfa ilanlar verip televizyonlara demeçler veriyorlar!
Açılışa gelen seyircinin kamera görüntülerini polise diyet diye sunuyorlar.
Peki bütün bunlar niçin mi?
Haşmetmeap Tayyip Efendi Hazretlerinin hışmından korunmak için!
Yok yok o asilzadeler sadece Seyrantepe’de inşa edilen yeni stada el konulmasından korkmuyorlar aynı zamanda kendilerinin ya da ticarî işlerinin başına bir haller gelmesinden ürküyorlar.
Sadece bu fotoğraf bile Türkiye’yi anlatmıyor mu?
Sadece bu doğal protesto sonrasında konan tavırlar bile ülkemizin ne hale getirildiğini gözler önüne sermiyor mu?
Eksiği var fazlası yok Türkiye artık Hitler’in Almanya’sı ya da Saddam’ın Irak’ı misali korku devletidir.
Öyle olmasaydı bir siyasî kişilik maçta protesto edildi diye koca bir spor camiasının temsilcileri paniğe kapılıp af edilmeleri için yerlere kapanır mıydı?
Demokrasilerde övgü ve yergi kardeş tezahürlerdir.
Yapılanlar da sonuçta bir saldırı değil, ıslıklı protestodur.
Avrupa Birliği normlarını amaç edindiğini söyleyen bir siyasî kişilik kalabalıkların yasa dışılığı olmayan böyle bir dışa vurumuna nasıl tahammül göstermez?
Tayyip Erdoğan hâşâ Yaradan ya da din değildir, sonuçta bir siyasî figürdür ve kurallar içinde onu eleştirmek demokratik sistemin olmazsa olmazıdır.
Realite bu iken Erdoğan kendini farklı bir misyonda konumlandırıyor olsa gerektir ki aleyhine ıslık çalınmasını kutsalına saldırı olarak görüyor.
Oldu olacak bari protestocuları mal varlığını yazanlar misali Silivri zindanına göndertsin!
Galatasaray’la açılış maçını yapan Ajax Kulübünün Başkanı seyircinin yaptığı bu protesto olayından ötürü Başbakan’ın stadyumu terk etmesini anlayamamış ve “Bizde böyle şeyler çok sık olur ve siyasiler olgunlukla karşılar” demiş!
Peki Erdoğan’la AKP cenahı bu kadar sert tepkiyi niçin mi verdi?
Mağrurluğun ve kibirliliğin ötesinde seçim sürecinde bu tür toplumsal tepki tezahürleri olsun istemiyorlar.
Verdikleri sert tepki buna benzer sahnelerin yaşanmamasıdır, zira hem Tayyip Bey hem şürekâsı Tunus’da yaşandığı gibi toplumsal infialin kartopu misali bir anda büyüyeceğini ve genelleşeceğini görüyorlar ve dolayısı ile de korkular salarak işi baştan çok sıkı tutuyorlar.
Bu olayın gösterdiği bir başka şey de Aydın Doğan’ın Tayyip Erdoğan’a karşı tartışmasız olarak beyaz bayrağını çekmesidir.
Düşünebiliyor musunuz Aydın Doğan’ın hiçbir gazetesi stadyumda yapılan bu protestoyu haber yapmadığı gibi ertesi gün protestoyu yapanlara manşetten nankör diyebilmiştir.
Komik olan tablo bu iken Tayyip Erdoğan’ın hâlâ Aydın Doğan düşmanlığı üzerinden mağdur pozlara bürünmesidir... Vallahi pes!
İşin ilginç yanı. Doğrusu düşündürücü yanı; 06/05/2011 günü şu haberin yer alması: “ Başbakan'dan Bayraktar'a GS çıkışı!..Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, eski TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar'ı Türk Telekom Arena'nın açılışı sonrası böyle uyardı…Türk Telekom Arena'nın açılışı töreninde yaptığı konuşma sonrası Galatarasaraylı taraftarların protestosuyla karşılaşan Eski TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar, olaylı gecenin ardından Başbakan Erdoğan'la yaptığı konuşmayı anlattı…Başbakan, AK Parti Milletvekili adayı olan Bayraktar'a o geceden sonra ‘Yanlış konuştun’ diye çıkıştı.
Buna ne derler biliyor musunuz? Bu resmen iki yüzlülük. Öyle ki, seçim çok yüzlülüğün, bir kuple iki yüzlülğü.
Habere şu yorumu yapmışım: “Geçti Bor’un pazarı…Bu Galatasaray taraftarı eğer AKP’ye oy verirse, seneye kesin küme düşürülür…”
09/05/2011 günü oynanan Süper Lig’in 32. maçı olan Galatasaray-Kasımpaşa maçı için ‘yazı dizisinin 6. bölümünde’ şunları yazmışım:
Galatasaray’in 2009-2011 sezonlarında fazla aklına getirmediği, özellikle 2010/11 sezonunda unuttuğu bir şey vardı; “Kazanmak”. İşte bu unuttuğu şeyi ancak 2010-11 sezonunun sonuna gelindiği 32. haftada anımsadı; Kasımpaşa’yı Stancu, Baros ve Servet’in golleriyle 3-1 yenerek.
Devam edelim;
Galatasaray maça: Aykut xx, Sabri xx, Gökhan Zan xx, Servet xxx, Çağlar x (Dk. 46 Hakan Balta x), Ayhan xx, Yekta xx (Dk. 58 Baros xx), Kazım xxx (Dk. 84 Cem Sultan x), Culio xx, Emre Çolak xx, Stancu ile çıktı.
Fena oynamadılar.
Eğer Emre Çolak’a, birileri şut atmasını ve ne zaman nerde şut atacğını ve de soğukkanlı olmasını öğretirse, GS 4 Arda kazanmış olur. İkincisi Anıl Dilaver bu takıma kazandırılırsa 2 Arda da ordan gelir, al sana 6 Arda.
En önemlisi;
06/05/2011 günü antreman yaparken Servet Çetin’e karşı gelen, dahası yanlış yapıp kavgaya neden olan Cem Sultan, internet üzerinde Servet ağabeyine hakaretler yağdırdı, yani iyi şeyler yapmadı. Fakat aynı Cem Sultan, 09/05/2011 günkü Galatasaray-Karşıya maçında az oynamsına karşın iyi şeyler yaptı…Lütfen bu çocuğa sahip çıkılsın, çünkü bunu FB almak istiyormuş. Eğer bu çocuğa sahip çıkılırsa 4 Arda daha kazanır takım. Bir de iyi bir Mondragon bulursanız, Alın size GS onbiri…
GS puanın 40’a çıkardı: Zirvedeki Trabzon ve FB’nin puanı 73. GS şampiyon olabilmesi için son 2 maçta 34 puan alması ve Trabzon ve FB7nin son iki maçı kaybetmesi gerekir…Ben ne yazdığımı biliyor muyum?!
Seneye Fatih Terim’i düşünüyorlarmış. BJK’nin de ısrarla istediği Terim’in GS’a geleceğini zannetmiyorum.
Gelmemesi gerekir de. Çünkü ben şunları yazdım:
“Fatih terim bu ülkenin gelmiş geçmiş en başarılı futbol adamıdır. Daha genç, uzun yıllar çalışabilir. Fakat ülkemin özgünlüğünde fatih bir teknik adam olarak özgörevini tamamlamıştır. O galatasaray'ın bir dokusudur. Bu nedenle onun galatasaray'da ve ülkemin futbol dünyasında yeni ve büyük görevler üstlenmesi gerekir, tıpkı yeni teknik adamlığında yeni topçular kazandırdığı gibi yeni teknik adamlar kazandırması için.”
Lig’in 33 maçı Ankaragücü’nün FB ile olan maçı. Merak ediyorum. Bakalım Gökçeklerin bu maçtakı duruşu ne olacak. Sözde maç gününe dek Ankaragücü’nde sıkıyönetim ilan edilmiş….
Gökçeklerle çıkan şu yazıya göz atmakta fayda var:
Peki “Ankaragücü ve Gökçekler” başlığıyla Yalçın Bayar’in Ankara köşesinde yazılan şu yazıya ne demeli?
ANKARA’da yaşayan bir vatandaş olarak, bugünlerde otopark ücretlerine zam geleceğinden açıkçası endişe ediyorum. Neden mi?
Malum Sayın Belediye Başkanımız Gökçek, oğlunu Ankaragücü’ne başkan yaptırdı ama aslında her işe kendisi bakıyor. Gazetelerin haberlerine göre; Ankaragücü’nün son GS galibiyetinden sonra oğul Başkan, futbolcuların tezahüratı üzerine galibiyet primini 12 bin TL’ye çıkarmış ve futbolculardan büyük alkış almış... Ardından Sayın onursal (asıl) Başkan gelmiş, oğluna yapılan tezahürat onun için de tekrarlanmış. O da “Tamam prim 10 bin olsun” demiş. Bunun üzerine büyük hayal kırıklığı yaşayan futbolcular, “Ama Ahmet Başkan zaten 12 bin TL vermişti” demişler. Baba Gökçek hemen karşılık vermiş:
“Lira değil oğlum, dolar...”
Biraz geçmişe dönelim.
Sayın Gökçek oğlunu başkan yaptırınca yaptığı konuşmada, kulübe her ay çok büyük parasal kaynak sağlama sözü vermişti. Bu kaynağın nereden karşılanacağı konusunda tereddütleri de şöyle gidermişti:
“Yeni yönetime elimizden gelen desteği vereceğimize belediye başkanı olarak söz veriyorum. Bunları yaparken belediyeden para aktarmayacağız. Mevcut imkanları kullanacağız. Mesela mafyanın elinde olan otopark sektörü var. Kulübün onlardan gelir elde etmesini sağlayacağız.”
Daha sonra malum Ankara’nın bütün önemli cadde ve sokakları Belediye tarafından park yeri haline getirildi ve işletmesi birilerine verildi. Şimdi bir yere bir dakika dahi park etseniz, bir takım adamlar gelip hemen 5 TL tahsil ediyorlar. Merak ediyorum doğrusu... Acaba Sayın Başkan’ın bu prim bonkörlüğü, park ücretlerine zam olarak yansıyacak mı?
Tüm bu yaşananları, yani anlatanları dikkate almayıp aymazlığı yaşayan üç büyüklerin bilinen büyüğü en büyük aymazlığı yaşıyor. Nasıl ki, Adnan Polat Aslantepe Arena’yı kurtarmak için yanlış duruşlar sergiledi, O bilinen üç büyüklerirden birisi de de şampiyon olmak için ve de GS’yı zorda bırakmak için yanlış duruşlarını alabildiğine yoğunlaştırabildi.
Örneğin, GS Bayan Basket takımıyla yaptığı şampiyonluk maçlarındaki Basket maçlarında, bilinen takım lehine 100 faul, GS lehine 45 faul verilebiliyor ve ardından şampiyon olunabiliyor.
Futbol’da da benzer olgular yaşanıyor
Bilinen takımın, Gaziantep’i nasıl yendiği ortada. Sürekli bir kurgu ve oyun içinde oyunlar.
Trabzon’un elinden bu şampiyonluk alınabilir. Kendi sahasında FB’ye teslim olan ve duruşuyla futbola hiç de uygun olmayan Bülent Uygun, kendi sahasındaki maçta ES-ES’i FB karşısında durdurdu, aynı Uygun, aynı ES-ES’e Trabzon’u durdurarak-ki yenebilirdi de, çünkü müthiş oynattı takım. Neden mi FB karşısında oynatmadı mı?...-, eğer bugün(24/04/2011) FB deplasmanda renkdaşı Buca’yı yener ise, FB’yi lider yapacak.
Uygun’un işlettiği bu süreç resmen uygunsuzluk…
FB lider. Düşünün Buca 3-1 öne geçiyor ve ne olduysa oluyor, son yarım saat içinde FB 4 gol bularak maçı 5-3 alıveriyor.
Ardından Emeneke’nin sahaya çıkmadığı maçta Karabük’ü Karabük’te 1-0 yeniveriyor ve ikili averaja göre 73-73 olan puanların birincisi oluyor. Selçuk Şahin’i hakem Bülent Yıldırım atsa FB 10 kişi kalacak…FB belki de Galatasaray gibi salt lig’de kalmış olacak…Ah şu Fransa’dan Aziz El Yıldırım’a gelen sarı lacivert kalem, ahhhh!!! Bu Fransa’dan gelene Fransız kalan Trabzonlular eğer şampiyonluğu kaybederler ise, İnşallah seçim sandığına Fransız kalmazlar.
Galatasaray, son 2 sezon tarihinin en kritik günlerini yaşadı. Öyle ki kulüp, maddi, manevi çöküntü yanında özellikle Mehmet Helvacı ve Turgay Kıran’ın yüzünden(Devreye İnanç Kıraç’ın da girmesiyle) parçalanma tehlikesi de yaşadı..
Adnan Polat'a karşı hızla büyüyen karşıtlıkta başrolü "Liseciler" oynadı; dahası oynattırıldı.
Söylentilere göre Özhan Canaydın'ın "Bu kulübü gene liseye teslim edin" vasiyeti ile gittiğini kulaklara fısıldayan bunlar. Bu vasiyetin yapıldığı kişi Mehmet Helvacı imiş.
Polat'ın idari olarak ibra edilmeyişini açık seçik "Lisenin zaferi" olarak yazan, "Liseci" gazeteciler savaşın bir diğer etkin tarafı idi..
Galatasaray Başkanlığına aday gösterilen Ünal Aysal'ı bunlar öne çıkarmıştı.
Aysal, GS’ya en zor zamanlarda sürekli katkı vermiş biridir. Hırslı değildir, populist de hiç değildir. Her şeyden önce beyefendi biridir ve Galatasaray için faydalı olacak tek isimdir, bana göre…
Deniyor ki; GS’in hiçbir kademesinde görev almamış bir kişi, hem GS geleneğine aykırı, hem de deneyimsiz oluşuyla GS ve kendisine zarar verebilir.
Bizde, gerek sivil toplum kuruluşlarında, gerek onun profesyonel örgütlülğü olan partilerde; çalışmak ve siyaset yapmak için ille de bu 2 kuruluşta fiziki olarak belli süreçleri yaşayarak ‘Felsefesini ve İdieoljisini’ özümseme zorunluluğunu ileri sürenler var. Kişi o zaman bazı şeyleri hak eder ve çalışma şansını yakalarmış. Bu yaklaşım yanlıştır. Siz bir yapının felsefesini, ideolojisini özümseyip benimsemeniz için ille de bedenen o kuruluşlarda belli süreçleri yaşamanız gerekmez. Siz o felsefe ve ideolojiye kafanızdan, yani düşüncelerinizde süreç tanıyorsanız, o kuruluşlarda görev de alabilir, aday da olabilirsiniz. Ben Aysal’ın Galatasaray’daki görevini bu mantıkla değerlendiriyorum ve de GS’ya zarar değil katkı vereceğine inanıyorum.
Galatasaray'da yönetim değişti. Ve seçimi kim kazandı biliyor musunuz(Böyle soru mu olur. Biliyorsunuz tabii)? Birilerinin dediği gibi ‘Kimse aday olmaz ise, Aysal aday olur’ diyenlerin aksine 2 aday ile yarıştı. Biri Mehmet Helvacı, diğeri Turgay Kıran idi. ‘Her ikisi aynı zamanda GS’in altını oyan, fakat oyulan kimliklerdi’ diyenlere hak verir misiniz?
Sonunda derslerin aldılar. Nasıl mı? Aysal ikisinin aldığı oyun 3 katını alarak.
Sarı-kırmızılılarda kongreye kesin favori olarak giren Ünal Aysal 2998 oy topladı, Turgay Kıran 573, Mehmet Helvacı 397’de kaldı. 15. sandıkta kulübün kuruluş yılı 1905 oya ulaşarak zaferini ilan eden Aysal, rakiplerinin toplamının 3 katı oy aldı
Ali Dürüst: Doğum Tarihi: 14 Mayıs 1955. Doğum Yeri: İstanbul. Medeni Hali: Evli. Eğitim: Galatasaray Lisesi, Boğaziçi Üniversitesi. İş durumu: Sanayici
Sedat Doğan: Doğum Tarihi: 12 Ocak 1971. Doğum Yeri: İstanbul. Medeni Hali: Evli. Eğitim: G.Saray Lisesi, Lozan Üni. Hukuk Fakültesi. İş durumu: Avukatlık ve danışmanlık.
Adnan Öztürk: Doğum Tarihi: 15 Haziran 1963. Doğum Yeri: İstanbul. Medeni Hali: Evli. Eğitim: G.Saray Lisesi, İTÜ Petrol Müh., İstanbul Üni. İşletme Fak. İş durumu: Arcelor Mittal CEO.
Ali Gürsoy: Doğum Tarihi: 1 Haziran 1979. Doğum Yeri: İstanbul. Medeni Hali: Evli. Eğitim: G.Saray Lisesi, Florida Üni. İşletme Böl. İş durumu: Gürsoy Grubu inşaat bölüm başkanı.
Semih Haznedaroğlu: Doğum Tarihi: 10 Şubat 1940. Doğum Yeri: İstanbul. Medeni Hali: Evli. Eğitim: Galatasaray Lisesi, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi. İş durumu: Sanayici.
Mete Başol: Doğum Tarihi: 7 Şubat 1957. Doğum Yeri: İstanbul. Medeni Hali: Evli. Eğitim: İngiliz Erkek Lisesi, Arizona State Üniversitesi. İş durumu: Bankacı.
Refik Arkan: Doğum Tarihi: 21 Mart 1951. Doğum Yeri: İstanbul. Medeni Hali: Evli. Eğitim: G.Saray Lisesi, İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi. İş durumu: Yeminli mali müşavir.
Aka Gündüz Akdemir: Doğum Tarihi: 1 Ocak 1949. Doğum Yeri: İstanbul. Medeni Hali: Evli. Eğitim: İst. İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi. İş durumu: Arçelik A.Ş. yönetim kurulu üyesi.
Celal Gürcan: Doğum Tarihi: 1 Mayıs 1955. Doğum Yeri: İstanbul. Medeni Hali: Evli. Eğitim: Galatasaray Lisesi, Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi. İş durumu: Petrol Satış ve Dağıtımı.
Adnan Nas: Doğum Tarihi: 30 Ocak 1951. Doğum Yeri: İstanbul. Medeni Hali: Evli. Eğitim: İstanbul Üni. Hukuk Fak. İş durumu: Price Water H. Coopers mali müşavirliğin yönetim başkanı.
Yedekler: Ahmet Ocaklı, Abdurrahim Albayrak, Mehmet Cibara, Necati Demirkol, Emir Sarıgül.
Sonuç Galatasaray Lisesi: 6- Diğerleri: 0
Bence bu kadro başarılı olacaktır. Her ne kadar Aysal, ay yüzlü ışık saçan değil de plastik donuk bir yüz olsa da güvenilir ve inanılır bir yüz olduğu izlenimi veriyor. Ciddi bir insan…
Kim ne derse desin, 34. başkan Ünal Aysal ile GS’da Aziz Yıldırım süreci başlayabilir de, Mehmet Cansun süreci de…Yani uzun yıllar kalır veya kısa zamanda çeker gider…
Şu bir gerçek; Fatih Terim’i asla getirmez. Getirir ise yanlış yapar. Milan’da Gaktuso ne ise, GS’da da Terim odur; başına buyruk abartılı kendine güvenen biri…Tek avantajı 5 zarar verirken 10 fayda vermesi idi. Fakat son zamanlarda bu sayılar yer değiştirmiştir, yani tersine dönmüştür…
Süper Lig’in 33. maçı deplasmanda Gençlerbirliği ile idi. GS maçta; Ufuk x, Sabri xx, Gökhan xx, Servet xx, Insua x, Emre Çolak xxx, Yekta x (Dk. 90 Cana ?), Culio xxx, Kewell xxx, Kazım xx, Stancu x (Dk. 80 Aydın x)
13’ü ile mücadele etti…
Pino ve Baros aslanları kulübede terbiye ediliyorlardı.
Ünder her hafta bir kaleci deniyor. Önce Zapata, sonra Aykut Erçetin, bugün de Ufuk…Sanki giderayak birer kere de oynayın der gibiydi.
Yekta erken iyileşmiş. Demek bünyesi sağlam. Sahanın her yerinde vardı, dahası oyunun tamamında…Kesik-kesik, fakat keskin oynayan bir Kazim gördük bugün. Eğer devamlılğı olsun, GS7da birgün oynamaz, çünkü kaparlar. Kewell, Servet ve Emre Çolak iyi idi, ama bir Culio vardı ki bu sezonun yan cepheden 30 metre uzaklıkta öyle bir aşırtma gol attı ki, bu sezonun istisnasız en iyi golü idi, belki de Avrupa’nın, belki de Dün…Yok-yok dur orda, o kadar değil.. Fakat müthiş birgol idi,maleci yedi…
Kewell; “Son 3 maçı Konyaspor’u da yenerek yengiyle kapatmak istiyoruz, taraftarlarda iyi imaj bırakmak için..” diyor, ben yemiyor. Bu üç hafta iyi oynayıp, gelecek olan çalıştırıcıda veya menejerlerinde iyi imaj bırakmak amaçları.
GS bu kadro ile, kesin bu sezon yaşadığını yaşamaz, ama, ligi de en fazla 5. bitirir. İyi bir kadro kurar ise Aysal, UEFA demesine bakmayın, Avrupa Şampiyonlar Ligi’ne oynar 2012-13 sezonunda.
Her başlangıç yeni bir umuttur. Aysal’da umuttur…Gözünü seveyim bu 2 yılı unuttur.
Eğer para var ise, başarı da vardır. Aysal eğer; “ Sizlere ileriye dönük sadece bir vaatte bulunabilirim: Başarı, başarı, başarı..." diyorsa para sorunu yaşanmayacak demektir.
Goller: Ünal Aysal, pardon: Emre Aygün 27 ve 79 da (Gençlerbirliği), Kewell 43, Culio 47, Kazım 86 da (Galatasaray)
Bir gün sonra(15/05/2011) iki sarılacivert takım Şükrü Saraçoğlu’nda karşı karşıya geldi… Ankara katlı kavşağının enbesil oğluna satın aldığı takım aklıma geldi…Her neyse, biz 2 sarı lacivert’in maçına gelelim… İstanbul’un SL’si, Ankara’nın SL’sini doldurdu; tam altı gol attı…FB 6- Ankaragücü 0…Süper lig’in çivisi değil, cılkı(Kokmuş yumurta) çıktı…Ve maçı yöneten hak-eme(ne) Merkez Hak-em(en) Kurusu iyi puan verdi…Verecekti tabii ki, maçı en iyi şekilde 6-0 yaptı.
Ankaragücü maçı öncesi; Emre Belezoğlu ‘üç Ankargüçlü oyuncuyu arıyarak, ben sizleri FB’ye aldıracağım demiş” Ne kadar doğrudur bilemem ama Emre olunca işin içinde düşünmek gerek…Bu olayı TBMM’ine AKP Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş taşımış. Göktaş; 2 dönemdir milletvekili; bu dönem gösterilmemiş..Bu demektir ki Trabzon taraftarını Başbakan’a karşı tetikliyor…Göktaş’a savaş açan kim Ercan Saatçıoğlu ve Gökmen Özdemir…Bunlar kim? FB militan yazarları..Bir yıldır dediğim şu “FB eğer bir şekilde Trabzon’un elinden şampiyonluğu alır ise, Türkiye’de ikinci bir İTALYA futbol temizliği başlar…’ Gidiş o gidiş… Gönül ister ki ‘Halkın ortak sevinci futbolu’ orta malı haline getirmezler..
Ankaragücü maçından sonra FB topçuların göğsünde “Biz bu oyunu böyle oynarız” tişortu FB’nin nasıl oynadığını gösteren somut bir olgu…FB bazen akım derken…um diyebiliyor…Bu tişort karşı taraftarlar için büyük bir geyik malzemesi..
Başbakan Fransa’dan Aziz Y’a E.Bağış aracılığıyla bir SA kalem bağışlıyor…Merkez hakem komitası; Az…Yıldırım’ın istemediği Yunus Yıldırım’ı 16 haftadır FB maçına vermiyor(Başarısız olduğu için değil, çünkü başarısız olsa BJK-İBB Ziraat Kupa finaline vermezdi) TFF ses çıkarmıyor…Bir tek atağı olmayan FB’ye Cüneyt Arkın, pardon Çakır 3 penaltı veriyor(ilki ve sonuncusu kesin penaltı değil)…Ankara’nın SL’sinin kalelecisi, maçın 28.dakikasında kendisini attırıyor ve takım bir saat 10 kişi oynuyor…Yorumculardan yabancı olanı(Markus Merk-Dünyanın en büyük Alman hakemi) bile, üç penaltının oluşu ve üçünün de kalecilerin sağına atılmasının şaşırtıcı/kışkırtıcı(Fr. Sansasyonel) demesine karşın, dönüp FB’nin galibiyeti hak ettiğini söylemeleri---Yerli yorumcular; bu yıl hakemlerin ikinci devre sonrası FB’yi işaret ederek kalitesiz maçlar yönettiklerini söylemeleri…Tüm bunlar gerçekten süper Lig’i çürük yumurta kokusuna….
O’nu bunu bilmem; FB bu yıl da şampiyonluğu son maçta verir ise, Başbakan ile, hatta Yaşar B ile ben bile sahaya atlayıp, FB’li topçuları dizlerime yatırıp kıçına kıçına vurcem…
Bakalım Lig’in 34. haftası, ille de Sivas’taki Sivasspor-FB maçı nasıl geçecek..Riza Çalımbay’ın FB’ye gelme olasılığı olmadığına göre, Trabzon’a çalım atması zooooor…
Ve lig bitiyor. Dahası GS’in bittiği yıllar bitiyor. Doğru; o başarısız yıllar bitti mi acep, yoksa seneye de başarısızlığın devriâlemi devam edecek mi?
(Yazının devamı haftaya)
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
ŞUTLUYORUM
evesbere@mynet.com
Yorumlar
Yorum Gönder