GALATASARAY’İN RİJKAARD İLE BAŞLAYAN
İKİ YILLIK BAŞARISIZLIK ÖYKÜSÜ-16
Galatasaray 29. hatanın maçıyla Manisaspor’u deplasmanda 3-2 yenerek, “Banka Asya” geyiklerine son vermişti.
Lig’deki 30. maçı kendi sahasında Kayserispor ile. Eğer bu maçı alırsa, bir umut Avrupa gündeme gelebilirdi.
Arda çok iyi idi. Fakat Arda’nın kimyasını bozmak için, alabildiğine oyunlar oynanıyordu. S.Ulugeren, pardon Uluyan, yine pardon, fakat ismi soy-adi aklıma gelmeyen o bilinen kimlik, dinden ve yoksuldan geçinenlerin, futboldan da geçinmesini sağlayan misyonerliğini alabildiğine yoğunlaştırarak ‘Arda’nın Mercan ve Aslan rengi formalarına küfrettiğini’ içeren kasetini piyasaya sürdüğü söyleniyor.
İşte bu Arda “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”’nda, Manissaspor maçındaki gibi atak ve iyi oynadı, fakat sonuca gidemediği için Galatasaray renkdaşı Kayserispor’u yenemiyerek 1-1 berabere kaldı.
Renkli hormonlu spor gazeteleri, artık GS maçlarını istemiyerek bir köşeye manşitcikliyorlar “Resmi Dostluk maçı” başlığıyla, inceden inceye alay ediyorlar.
Maçın gollerini 2’de Gökhan Zan, 10 katı zaman sonra da, yani 20’de de Kayseri atarak, iki sarı, iki kırmızılı takım dostça sahadan ayrıldı.
Arda için bu sefer protesto yoktu; “Kal bizimle, kal bizimle, alınacak çok kupa var seninle” pankartı vardı. Benim kafamdaki pankart ise “Arda, yanlış duruşunla takımı bıraktın darda, hayda git Avrupa’ya takıma olsun faydan”
Arena’da adeta Barış rüzgarları esti; Servet, Ayhan ve Sabri ile taratar yumruk show yaparak.
Ünder takımı 4-2-3-1 oynattı. İleride Stancu, Aydın, Arda, Culio arkasında oynadı.
Galatasaray maçı alabilirdi, çünkü iyi oynuyordu, fakat Ünder takımı yordu. Arda’yı, Aydın’ı ve Culio’yu anlamsız şekilde Stancu’nun arkasında koşturmak için verdiği taktikle.
En büyük hatası ise, arkadaşlarıyla ısınmaya çıkmayan Barosu, ikinci yarı Aydın’ın yerine sokması idi. Neden Emre Çolak, Anıl Dilaver ve Berkin oyuna alınmaz ki? Baros aynen Pino’nun Trabzon maçında yaptığını yaparak, Galatasaray ve taraftar ile alay etti. Onun yerine Anıl, Berkin veya Emre alınsa kesin maçı yüzde bir milyon alırdık.
Zapata harika bir başarısızlık örneği, dahası istikrarsızlık abidesi. Bir hafta önce iyi olan Zapata, bir maç ara verdiği Galatasaray’ı yakmalarına bu maçta da devam etti.
İnsua bir harika. Bu topçunun kesin gönderilmemesi gerekir. Culio’dan da faydalanılabilir. Baros ve Pino kazandırılmalı. Stancu eh(?). Bunlar yapılırsa yeni futbolcular aktarımı azaltılabilir, bu da GS’yı ekonomik bağlamda rahatlatır.
Turgay Kıran, Mehmet Helvacı ve Ünal Aysal başkanlığa aday. Şanslı olan Aysal. Fakat o da Abdurrahman Albayrak’ı neden dışladı anlamadım. Melih Gökçek’i taklit eden bir yerel yöneticinin oğlunun yönetimde işi ne(yedek olsa bile). Partileri ve takımları saltanat kapısı olmaktan kurtaralım lütfen.
Aysal konuşmaları güven açısından netlik içermiyor. Adnan Polat aday değil, fakat belli de olmaz, çünkü adaylar bana göre doyurucu duruşa sahip değil.
Puan farkları nedeniyle ilklerin sarayı Galatasaray’ın bir ilki daha paylaşarak Banka Asya’ya yelken açmasını düşünenlerin oluşmaya başlaması, Galatasarayliları hayli üzüyordu. Alınan 1 puan ile, matematiksel olarak olmasa da GS düşme hattından hayli uzaklaştı. Belli mi olur Fener duruşu, şampiyonluktan vazgeçerek Buca’ya maçı verir, GS’yi ateş içine atar:))
Atıyordu da, son anda vazgeçti. Çünkü Buca karşısında bir araya 3-1 geriye düştü. Ve sonunda Ediz Bahtiyar’ın göğüs veya ayakla söndüreceği topları defanstaki yerinden kafayla sürekle FB’ye indirmesiyle, maçı FB 5-3 aldı. Alex iki gol attı ya, kesin heykelini dikerler.
O kadar değil, fakat şu bir gerçek ki başka duruşlar Galatasaray’ı üzme sendromu özellikle ‘Aslantepe arena’daki Başbakan ıslıklanması sonrası alabildiğine yoğunlaştırıldı’
Bu takımla uğraşanlar var. Öyle ki uğraşan olarak seyircisi, yöneticisi, futbolcusu, çalıştırıcısı, hatta masoru, hatta hatta çeviricisi FB’yi gösteriyordu; Adnan Polat saplantı halini alan bu korkuyu kırmaya başladı; bence de doğru bir duruş.
Bu doğru duruşunu futbolu, inançlara endekslemeye çalışan tarikat sempatizanlarına karşı da gösterdi ve bunda başarılı oldu, fakat aynı duruşu nedense sürdüremedi. Buradaki engel “Aslantep” idi; o’nu kurtarmak için, o kimliklerin sırtını verdiği siyasi erkle ilişkilerini sürdürmesi gerekiyordu ve bu nedenle de o bazı ödünler vermesi gerekiyordu. Verdi de ve kendi kendini de yedi.
Takım bugünkü perişanlığı içeride ve dışarıdaki bu kimlikler yüzünden yaşadı. Bunların ikisi yazılı ve görsel basının konuşlandırıldıkları yerden sürekli Galatasaray’a ince ayar saldırılarda bulunuyorlar. İçerideki yandaşları da bunlara sürekli malzeme oluşuturuyorlar.
Bu işleyen süreci Okulluluk ayrışması(Galatasaray mezunları) ile Adnan Polat karşıtları besleyince ve de buna Adnan beyin, Adnan Sezgin ısrarı da eklenince, amaçlarında hızla ilerleme kaydetmeye başladılar. Özellikle ikinci yarı oynanan BJK maçında Servet’teki isteksizliği ve Sabri’deki beni oyundan at saldırganlığı dikkatinizi çektiğini düşünüyorum. Kewel, Elano, Neil ve Cana Galatasaray’ın 60 dakikalık üstünlüğünün sahibi idi. Ali Turan’da bir şeyler yapmaya çalıştı. Üzülerek belirteyim ki, bir şeyler yapmayan topçuların yanında Hagi de vardı, o maçta.
Bu İslam’ın yeşilini doların yeşiliyle bütünleştirip yeşil sahalara inen içerideki ve dışarıdaki Galatasaray saldırganlarına, Hagi’nin gerekli ama zamanlaması yanlış ve de oyunu okuyamamaktaki ısrarlı duruşunu da eklediniz mi, Galatasaray’ın ayağa kalkmasını hayli güçleştirmiştir.
Biz yazanlar, hem topçu, hem çalıştırıcı, hem yönetici, hem seyirci, hem hakemiz.
Futbolcularımızın biri çıkıp bomboş durumdaki arkadaşına pas vermeyip kaleye şut atan ve golu kaçıran bir topçu eğer “Kral yapmayacaksın. Kral olacaksın’ diyebiliyor ise, sözde yorumcu ana avrat gidebiliyor ise futbol Türkiye’de bitmiş demektir. Gelde tüm bunları olma. Düşünün; Bursaspor’un Avrupa’daki başarısızlıkları karşısında: İspanyol basını: “Bu takım nasıl şampiyon olmuş? …Bursaspor’un geçen sezon Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’ın önünde şampiyon olduğunu anlamak çok zor ” diyebilmekte, özellikle Bursaspor'un 6-1'lik Valencia yenilgisi İspanya basınında "Bursaspor Şampiyonlar Ligi'ne yakışmıyor" ifadeleriyle aşağılayabilmiştir.
Ama, bu aşağılamayı üç büyüklerin duruşu da tetiklemektedir. Bunu TFF’nin de beslediğini söyleyebiliriz.
Üç büyükler bir şeyin farkında değiller. O farkında olmadıkları şey de, bugünkü siyasal erkin, ‘üç büyükleri dışlayıp, İngiltere, Fransa, İspanya, Almanya ve İtalya’da olduğu gibi “Çok büyükler” projesini yaşamak geçirmek. Bence doğru bir yaklaşım, fakat burada yapılmak istenen ‘dinden ve yoksuldan geçinenlerin, futboldan da geçinmesini sağlamak’.
Başta yıldız diye getirilen, fakat Avrupa’da yıldız altı kadar değerdeki oyuncuları baş tacı edebiliyoruz. Ve onların belli periyodlarda gösterdikleri, fakat uzun süre sakat dolandıkları, ama gece klüplerini dolanarak kulüplerine zarar verdikleri halde şımartarak baş tacı eden bizler zaman-zaman tahammül sınırlarını aşan duruşlarına da ödün verebiliyoruz.
Örneğin BJK’nin Konyaspor maçındaki Q7’bencil ve kişisel oynayarak kolektif futbolu(?), yani takım oyunun bozduğu için kendisini uyarak Nihat Kahveci’nin resmen ağzına işaret parmağını geçirerek ağzını yırtmaya çalışabiliyor. Bu da gösteriyor ki yabancılar ülkemde hiç yabancılık çekmiyor, aksine geldikleri takım bunlardan çekiyor…Lincoln da Galatasaray’da benzer şeyler yapmammış miydi?!
Fakat nedense, dinden, yoksuldan ve futboldan geçinenler üç büyüklerin bu aymazlığından istedikleri gibi faydalanıyor. Biliyorsunuz İstanbul Belediyespor Ziraat Türkiye Kupası’nda BJK ile finalı oynayacak. Kupayı alırsa sakın şaşırmayın, seneye de lig şampiyonluğunu.
Bu yaklaşım, bana göre; doların yeşilini islam'ın yeşeliyle harmanlayanlayanların yeşil sahalara inmesidir ve bu da ülkemiz futbolunu Avrupa standartlarına taşımaz, aksine İslami standartlara taşır.
Aşağıdaki iki haber beni doğrulayacağını düşünüyorum:
TRT 1 kanalında yayınlanan Stadyum programına elektronik postayla soru soran izleyiciye TRT'den inanılmaz yanıtlar: ""Sanane gerizekali kiskanclik yapma i..e"
“TRT'nin kendilerine mail atan izleyiciye verdikleri cevap şaşkınlık yarattı.
22 Kasım 2010 akşamı TRT 1 kanalında yayınlanan Stadyum programına izleyiciler elektronik postayla soru sorarak katılabiliyor. Program sunucusu tarafından verilen elektronik posta adresine seyirci merak ettiği sorularını bu adrese gönderdi. İletide şunlar yazıyordu:
"Sorularımız Hakan Şükür'e...
Duyduk ki TRT'den Stadyum programı için her hafta 14 bin TL alıyormuşsunuz... Para da HSBC Bank İstanbul Bomonti şubesine yatıyormuş... Eğer böyleyse...
1-Bu kadar para size neden veriliyor? İçiniz rahat mı... Hayır yani dini bütün bir insansınız ya ondan diyoruz...
2-Bu ücretin vergisi ödeniyor mu? Yani TRT'deki çalışma statünüzün adı nedir?
3-Bu ücretin alınmasında malum cemaatinizin payı ve gücü nedir? Ya da cemaat bu olayın neresinde ne kadar vardır?
4-Toplamda 728 milyarlık bir tutar bir hayli iyi öyle değil mi? Siz ne düşünüyorsunuz?
5-Bakalım bu sorularımız bir cevap bulacak mı?
Bekliyoruz...
Sevgiler... Saygılar...
H.Günel"
İşte TRT'nin Hayri Günel'e verdiği nihai cevap böyleydi.
Kısacası Türkiye sonunda devlet televizyonundan "i..e" yanıtının verildiğini de gördü. “
Gelelim ikinci habere, yani şu Aslantepe Arena’daki ıslık sonrasının haberine:
Arena’nın inşaatı henüz bitmedi. Yollar, kavşaklar da. Stadın G.Saray’ın olacağına dair resmi bir belge de yok TT Arena’nın açılışı Başbakan’a yapılan protestoların gölgesinde kalırken, sarı-kırmızılılar şimdi endişeli bir bekleyiş içinde. Sebebi ise yeni stadın henüz G.Saray’ın olmaması... Endişeleri artıran diğer bir olay ise Seyrantepe’nin G.Saray’ın olacağına dair resmi bir belgenin bulunmaması.
Selim Terzi: Şerefsizler...
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Spor A.Ş.’nin Genel Müdür Yardımcısı Selim Terzi, twitter’daki hesabından Galatasaraylı taraftarlar için çok ağır ifadeler kullandı. Terzi, “Galatasaraylılığımdan utanıyorum. Başbakanı, TT Arena’da yuhalayanların babaları belli değildir, buna eminim. Şerefsizler yuhalayan kahpe GS taraftarı” diye yazdı. Selim Terzi bu ifadelerinin basına yansıması üzerine twitter hesabını kapattı.
Yasin E. Serim: Nankörsünüz
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’a bağlı Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Müşaviri Yasin Ekrem Serim de, sarı-kırmızılı taraftarlara hakaret etti.
Serim, “Böyle bir şerefsizlik yok. Nankörsünüz... Kimin sayesinde o statta maç izliyorsunuz.
Kim yaptı lan o stadı size. Gerizekalı, kuş beyinliler” ifadelerini kullandı. Yasin Ekrem Serim de, Selim Terzi gibi hesabını kapatarak twitter’dan ayrıldı.
Ben yaptım, sen bunu kendi paranla mı yaptın? Başbakan çok ama çok puan kaybettin. Bu takımı Hakan Şüküre’e hazırlayanlar gün gelecek gerçek yüzleri ortaya çıkacaktır.
Doğru diyor DSP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Hasan Macit: “ Galatasaray’ın yeni stadının devlet kaynaklarıyla yaptırıldı. Başbakan burayı kendi cebinden ödediği parayla yaptırmadı…”
Galatasaray’ın yeni stadı Türk Telekom Arena’nın açılışı sırasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan protesto edilmiş, Başbakan da bu duruma sert tepki göstermişti.
Beyler Futbol devasa bir fenomendir , dini değiştirtir, asla takım değiştirmez. Dahası futbol, dendiği gibi salt futbol değildir, aksine kişi için futbol her şeydir; yoldaştır, arkadaştır, eştir, anne-babadır, afyondur, sevgilidir, dosttur, düşmandır, bahardır, kıştır, sağanaktır, fırtınadır, dinginliktir, en önemlisi ortak sevinçtir, yastır, yaştır.
Siz bu evrensel ortak duyguyu, bir grubun ortak sevincine dönüştüremezsiniz.
Siz bu evrensel ortak duyguyu siyasete ve de ticarete entegre edemez, o’nu siyasi ve ekonomik ranta dönüştüremezsiniz; asla bir tehdit aracına dönüştüremezsiniz, çünkü büyük zarar verir.
Faşist baskıyla yönlendirebilirsiniz, hatta bir grup faşist kitlenin coşkusuna dönüştürebilirsiniz, fakat asla futbolun tüm farklılıkları bir araya getiren evrense ortak duygu coşkusunu yaratamazsınız.
Salazar'ın Portekizinde miyiz, yoksa Franco'nun İspanyasın'da. Biraz dozu kaçmadı mı. Neden Cumhurbaşkan'ının ve Başbakan'ın yuhalandığı Ulusal Basket maçı sonrası bu duruş sergilenmedi de, şimdi...
Bir BJK’linin yorumu o günlerde her şeyi anlatıyordu: “Koçakkartal ‘ Bu iş onur mücadelesine dönüştü. Stad yaptınız diye size kul köle mi olunmasını bekliyorsunuz. BJK taraftarıyım bu anlayış benim bile zoruma gidiyor.’”
Biz Galatasaray’ın süper lig’deki 31. maçını unuttuk. Derbi maçını canım; BJK ile olan maçını.
Eğer ben bu derbiyi unutmuş isem, Galatasaray’ı bu yıl kafamda bitirdim demektir.
Aslantepe Arena’daki ıslık olayına sonraya bırakalım ve BJK karşısındaki Bülent Ünder Galatasarıay’ına günderme yapalım.
2010-11 sezonunun son derbisinde BJK kendi sahasında GS’ı yendi(2-0).
Galatasaray gibi iyi sezon geçirmeyen, fakat Türkiye Ziraat Kupası’nda finale kalan ve GS galibiyetiyle lig beşinciliğine tırmanan(GS gibi kötü denmez buna…GS’dan çok çok iyi denir) BJK’de Guti Hernandez ve Q7 diye anılan Rijardo Quaresma ve Nihat Kahveci sorunu olmasına karşın, Galatasaray’dan iyi oynadı. Demek ki bizdekinden kötü sorunsallık yaşamıyorlar.
‘Portakiz çetesi’nin(Q7-Hugo Almedia-Simao Sabrosa- Manuel Fernandes) işbaşı yaptığı maçta(Almedia yoktu) goller Brezilyalı Türk Mehmet Aurelio ve Portekizli Simao’dan.
GS’da Baros resmen bilmem ne geçiyor(bile bile teğet canım…Topa koşmuyor ve vurmuyor yani). Arda’nın aklı Atletico Madrid’te…Espirisini de yapıyor “BJK’ye kıyağım olacak, çünkü ben Atletico’ya gidersem, Forlan için BJK izni çıkacak”
Hede be ordan Arda!!!
Bülent Ünder bir harika. Kaleci Zapata yerine Aykut’u koymuş. Yabancılardan Culio ve Baros var. Pino’yu oynatmam diye ısrarından vazgeçiyor ve oyanatacaını düşündürtüyor bize. O ne? Maçın bitimine 8 dakika kala oyuna sokuyor…
İlk golu yiyor, santra yapılır yapılmaz 25 sn(sene değil saniye) sonra ikinci golü… Her neyse futbolcular bitirmiş bu işi…
Bu yıl tek tesellim, bir zamanların 5. büyüğü Samsunspor’un süper lig’deki evine dönmesi. Lige renk katacaktır…
Galatasaray’a iyi ve disipliner bir çalıştırıcı gelsin, bu oyuncularla üst üste şampiyon olamazsa ben ne olayım…
Derbi biti, ama Galatasaray’ın derdi bitmedi.
Bitmedi, çünkü Olağanüstü kongre öteleniyor galiba.
Adnan Polat cezalı duruma düşeriz Olağanüstü Kongre yapamayız diyor.
Bulent Tulun ise, kendini Ünal Aysal’ın safında resmen Adnan Sezgin’in sorumluğunu üstlenen kişi olarak ilan etti.
Acaba bir şekilde takımın başında kalmak mı istiyor? Sorusu da pek akla gelmişyor, çünkü hiçbir koşulda adaya olmadığını söyledi.
Sonunda hukukçular bir karar vardı:
“G.Saray’da olağanüstü kongreyle ilgili olarak her an yeni gelişmeler ortaya çıkıyor. Seçimin yapılıp yapılmayacağı tartışılırken, konuya son noktayı hukuk profesörleri koydu. Hukukçulara göre seçimin yapılmasının önünde hiçbir engel yok.
Yönetim Kurulu’nun olağanüstü kongre kararı için gazeteye ilan vermesinden bir gün önce Divan Kurulu Başkanı İrfan Aktar ile bir araya gelen ve Adnan Polat yönetiminde Disiplin Kurulu Başkanlığı yapan Prof. Oğuz İmregün, camianın önemli isimlerinden Prof. Duygun Yarsuvat ve Ceza Hukuku Uzmanı Prof. Köksal Bayraktar, tüzükte yaptıkları incelemenin ardından seçimin 7 veya 14 Mayıs’ta yapılmasının önünde hiçbir engel bulunmağı konusunda fikir birliğine vardı.
4 hukukçu Galatasaray Spor Kulübü tüzüğünün 27 ve 28. Maddeleri uyarınca seçimin önüne hukuki açıdan herhangi bir engel olmadığını konusunda birleşti. Tüzüğün ‘Kulüp organları ve seçimler’i düzenleyen 3. Kısımda yer alan 27. maddede kongrelerin mayıs ayının 2. Yarısında yapılacağı ifadesi yer alırken, 28. maddede olağanüstü kongre kararını yönetim kurulu, Divan Kurulu’nun yazılı isteği veya kaydı açık üyelerin 5’te 1’inin yazılı isteği üzerine yapılabileceği yazıyor.
İmregün, Yarsuvat, Köksal ve Aktar bu maddelere ve olağanüstü kongre kararını yönetim kurulu kararıyla alınmasına dayanarak seçimin önünde hukuki engel olamayacağını düşünüyor ve Adnan Polat’ın seçim yapılması halinde hapis cezası alması gibi bir ihtimalin söz konusu olmadığını belirtiyor.”
Yönetim muhalefetle uğraşmaktan işlerini yapamıyor.
Galatasaray zaman kaybetmeksizin, biran önce yeni yönetimine kavuşması gerekir.
Yazının devamı haftaya)
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
ŞUTLUYORUM
evesbere@mynet.com
Yorumlar
Yorum Gönder