BALBAYLAR İÇİN İŞLETİLEN HUKUKSUZLUK VE
YEMİN ETMEYEN KILIÇDAROĞLU’NUN YANLIŞLIĞI
CHP ve Sayın Kılıçdaroğlu ‘TBMM Yemin etme(me)’ konusunda haklı mı?
Konuya endirekt değil direkt gireyim; “Bal gibi haklı!!”
Peki AKP ve sayın Başbakan haklı mı?
Hiç dolaylı yollara girmezden Başbakanın Simav’daki “Arkadaşlarımız yemin etmedikçe, dört yıl da sürse yemin etmeyeceğiz, diyorlar. Göreceksiniz edecekler. Tükürdüklerini yalayacaklar.” konuşmasıyla, CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na söylediklerini dikkate alarak, böylesi bir AKP’ye ve öylesi bir başbakana hak verilip verilmeyeceğine siz karar verin.
CHP için bazı konular neden hak olmuyor ve CHP haksız oluyor?
Dahası, CHP’nin her duruşu yanlış, AKP’nin her duruşu doğru algılanıyor ve de algılatılıyor?
Örneğin;
CHP statükocu imiş ve bunun için AKP’nin gerisinde kalıyormuş.
Statüko; düşünce ve eylem üretmeden, sadece eskiye(Var olan duruma) sarılarak siyaset yapmak ise, bana AKP’nin düşün bağlamında eyleme koyduğu yeni bir şey gösterebilir misiniz? Eski düşünselliklere sarılması, dahası dinden ve yoksuldan geçinmesi statüko(Var olan durum) değil de nedir?
CHP devletçi imiş ve politikalarında devlet geleneğini öne alıyormuş. Bu nedenle halka açılamıyormuş.
Peki her şeyi özelleştiren AKP TOKİ'yi ve İş Bankasıyla yarıştırdığı Halk Bankasını neden özelleştirmiyor? Bu durumda Halka nasıl açılmış oluyor? AKP’nin bu duruşu devletçi geleneği koruyan statükocu olgu değil mi?
CHP TBMM’inde yemin etmeyerek ‘partilere zarar veren’ radikal bir duruş sergilemiş. Bu da CHP’ye oy kaybettirecekmiş.
Radikal söylemlerin, devletçi duruşları ve devletçi geleneğini yıkarak statüko’yu ortadan kaldırdığını ve yeniliğin kapısını araladığını, bunu da en iyi AKP ve BDP’nin yaptığını söyleyen ‘sözde bilim insanlarına’ soruyorum:
Bir; radikalizm partilere göre değişiyor mu?
İki, radikal söylemlerde CHP haksız, AKP ve BDP neden haklı? Bu zarar veriyor ise, TBMM’ini boykot eden BDP ve Laik Demokratik Cumhuriyet yapılanmasını değiştirmeye çalışan AKP ve BDP neden zarar görmüyor?
CHP ulusalcı duruşlarıyla statükoyu besledi ve yeniliğin önünü keserek oyların da önünü kesti.
İyi de, AKP son seçimde ‘MHP’yi aratırcasına’ değil ulusalcı, milliyetçi ve ırkçı söylemlerle seçim alanlarını inletirken, BDP etnik milliyetçi söylemleriyle neyi besledi ve hangi yeniliğin önünü açtı da oluk gibi oy aktı?
Tüm bu karalamaların ve ötelemelerin özünde ne mi yatıyor? AKP ve BDP’yi değişim ve gelişimden yana göstererek, özellikle birileri tarafında her yaptığı yanlış gösterilen CHP’yi devre dışı bırakmak ve de BOP(Büyük Ortadoğu Projesi) eş başkanlığı öz görevini BDP’nin, olmadı MHP’nin desteğiyle yerine getirmek ve BOH’tan(Büyük Ortadoğu Haritası) işi yerine getirmek.
Deniyor ki; CHP Recep beyin psikolojisini okuyamıyormuş. Çünkü o ve partisi, ‘Ergenekon davasıyla anlatılmaya çalışıldığı gibi’ darbe ile devrilip ulusal istenç(milli irade diyor hazretler) yok edileceğinin sendromunu yaşıyormuş; bu nedenle Mustafa Balbay, Mehmet Haberal ve Engin Alan’ın serbest bırakılmamasının doğal karşılanması gerekiyormuş.
Nedir bu şimdi? Düz mantık ötesi dümdüz mantık değil mi? Haydi değil diyelim; CHP psikolog hiç olamaz, o halde bir parti CHP. Bir parti kişi psikolojisi okumaz, iktidarın yanlışlarını okur, doğruları göstermek için.
Balbayları niçin içeride tutuyorsun? Efendim delilleri topluyorum. Güzel, peki Deniz Feneri zanlılarını dışarıda tutarak delil toplamana ne demeli?
842 gündür içerde olan Balbayların delilerin toplanmamsındaki suçu ne?
“AKP nin kapatma davasında, ‘11 hakim millet iradesine el koyamaz’ diyenler, neden 2 hâkimin ulusal istenci hiçe saymalarını akıllarına getirmezler ki?
Yassıada mahkemeleri 330, İkinci Dünya Savaşı suçlularını yargılayan Nürnberg mahkemesi 310 gün sürdü, Mustafa Balbay ise 2 yılı aşkın içeride...
Balbayların milletvekili olmalarında sakınca yoktur diyen YSK, 2 hakimin ulusal istenci(Milli iradeyi) hiçe sayması karşısında neden suskun?
Tahliye taleplerinin savcılar tarafından ret gerekçesi:
Efendim;Anayasanın 83/2 maddesinin göndermesiyle 14. madde gerekçe olarak gösterilmiş.
Anayasanın 83/2. haddesine bakalım: "Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili Meclis'in kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla anayasanın 14. Maddesi'ndeki durumlar bu hükmün dışındadır. Ancak bu halde yetkili makam durumu hemen ve doğrudan doğruya TBMM'ye bildirmek zorundadır."
Anayasa'nın 'Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması' başlığı altındaki 14. madde de şöyle: "Anayasa'da yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz. Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasa'yla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasa'da belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz. Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir."
22.dönem Artvin Milletvekili hukukçu kuzenim Yüksel Çorbacıoğlu Balbaylar bu kapsama girmez diyor, çünkü bu insanlar 14. maddenin içeriği için savaş veriyorlar. Yani; Anayasa'da yer alan hak ve hürriyetler için, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün bozulmaması için, insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyetin ortadan kaldırılmaması için uğraş veriyorlar. Bunları amaçlayanlara karşı bir duruş içindeler. Onlar ne bir Hizbullahçı, ne de PKK’lı. Bu 14. madde bunlar devreye sokulamaz. Hükümeti ve düzeni devirmeyi amaçlayanlarla bir tutamazsınız .
Doğru; bunların hangisi; Halkı din ve ırk farklılığı gözeterek açıkça kin ve düşmanlığa sürükleyip(1998’de Başbakan böylesi sav sonrası 10 aya mahkum edilmişti) terör suçu işledi?
Yine sevdiğim hemşehrim olan YARSAV önceki başkanı ve Yarge Sen Genel Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu Tutuklu milletvekili krizinin çözümü için şunları söylüyor:
“ Adalet Bakanı ya da Yargıtay Başsavcısı, CMK’da bulunan, kanun yararına bozma maddesini işletirlerse sorun en kısa yoldan çözülür… Krizin çözümündeki formül, Adalet Bakanı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının elindedir. Ceza Muhakemeleri Yasası’nın 309 ve 310’uncu maddelerinde, Bakan ile Başsavcıya yüklenen görevler var. Onlar görevlerini yaparsa sorun hukuken çözülecektir. Bu yolun kullanılmaması anılan organların hukuku gözetmedikleri anlamına gelir. Bulundukları nokta yönünden hukuk ekseninde bir duruş sergilemedikleri anlamı çıkar’’
Ömer beyin işaret ettiği CMK’nın bu maddeleri ‘’Kanun yararına bozma’’ başlığını taşıyor. Maddede şöyle deniliyor:
‘’Hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, bu nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtay’ın ilgili ceza dairesine verir. Ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde görürse, karar veya hükmü kanun yararına bozar. Bu yetki, resen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından da kullanılabilir.’’
"TBMM kanunlar kararlar dairesi", yemin etmeyen vekiller TBMM çalışmalarına katılamaz diyor "TBMM kanunlar kararlar dairesi". Kimin elinde? Akp'nin, demek ki TBMM'ni çalıştırmayan akp'dir...
Sahi, şimdinin CHP’si ve onun gibi düşünenlerin, özellikle Kılıçdaroğlu’nun söyledikleri ve yaptığı her şey neden yanlış algılanıyor ve algılatılıyor?
Amaç; CHP’yi ve felsefesini düşüncelerine değil de, zimmetine geçirenlere mi ‘CHP’yi’ tekrar teslim etmek?
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
Teknopolitikalar Platformu
İLET-Kİ GRUBU
evesbere@mynet.com
Yorumlar
Yorum Gönder