İNADINA İLKER PAŞA
“Ergenekon davasında müebbet hapis cezasına çarptırılan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, ‘Görevsiz’ mahkemede yargılanmasına ve iki yıldır devam eden tutukluluğuna ilişkin haklı itirazları incelenmeksizin reddedilince , Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruda bulundu (22 Ocak 2014 tarihinde),..
Anayasa Mahkemesi, İlker Başbuğ'un yaptığı başvuruyu karara bağladı. Yüksek Mahkeme, Başbuğ'un "kişi hak ve hürriyetlerinin ihlal edildiğine" karar verdi. Karar gerekçesini ise şöyle açıkladı; "İlker Başbuğ'un özgürlükten yoksun bırakmanın hukuki olmadığı iddiasının, "yerel mahkemece etkili bir şekilde incelenmeden reddedilmesi ve mahkumiyete ilişkin gerekçeli kararın açıklanmamasından" dolayı Yargıtay önüne götürülememiş olması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin haklarının ihlal edildiğine karar verilmiştir."
Darısı diğer haksız mahkumların başına.. Bu demokratik süreci, demokrasiyi araç görenler, seçim öncesi siyasi rant tahliyesi olarak işletmemişlerdir inşallah.
İlker paşayı, Cumhurbaşkanlığı köşkünde görürsem şaşırmayacağım, aksine sevineceğim..
Ülkem, özellikle 1 yıldır düşündürücü ilginç gelişmeler içinde; Youtube ve Facebook’u kapatacağını söyleyen ve bal kaymakla beslenen Rcep 25 Mart’ta devrilecekmiş..
Her şeyi yadsıma temeline oturttuklarını kanıtlayan, 6 Şubat 2014 gecesi ATV’deki , “Başbakan ile Gündem Özel” programını izliyorum. Moderatör’ün adı aklıma gelmedi, Başbakan’a soruları yöneltecek gazetecileri tanıdım; Lise mezunu Rasim Ozan Kütahyalı, Mahmut Ovur, Erdal şafak ve Mehmet Barlas, 4’ü de Sabah gazetesinin yazarı, yani TMSF aracılığıyla ilk yandaş gazete haline getirilen gazetenin yazarları.
Yemin ediyorum, gerçek gazetecilerin bunların duruşlarından yüzleri kızarmıştır. İlk sözü Mehmet Barlas yöneltiyor, adeta muhbirliğe taş çıkartan ve de insanları aşağılayan, yaşına da hiç yakışmayan bir üslupla; “Başbakanım, koçlarla pardon Koç grubundan Mustafa Koç ve Ali Koç ile görüştünüz, onlara kimin ricasıyla randevu verdiniz? Siz söylemezsiniz, bu bir haberdir ben söyleyeceğim, Mustafa Barzani aracı oldu, nasıl işledi bu süreç?..” Başbakan dahil tüm katılımcılar resmen bu aşağılama sorusuna kahkaha attılar ve Başbakan aldı sazı eline; “Onların Kuzey Irak’ta yatırımları var, o nedenle ilişki kurdular.. Beni, Türkiye’deki bir yatırımlarının açılışına davet ettiler…” Ardından hep bir ağızdan Aydın Doğan’ı aşağılama seansları başladı.. İnanın öfkelenmedim, kendileri adına üzüldüm..
Ben Başbakanı hiç rahat görmedim, gözü kendisini dışarıdan uyaranlarda idi, sürekli kravatını düzeltirdiler, aslında oradaki üslubu düzettirmeliydiler. Anlayamıyorum, Kütahyalı denen Lise mezunu nasıl oluyor da bu denli her yerde var, bu kimlik devşirme bir CIA ajanı olmasın. Bu şahıs düne dek, Fetullah’ın eteğine yapışmış gezerken, 17 Aralık’tan sonra Fetullah ve grubunu çete olarak tanımlamaya başladı.. Hiç rahat değildi, ara sıra “ben de sizin gibi bunlara kandım” diyerek günah çıkarmalar bile kendisini tamamen ele veriyordu.
Başbakan’ın bu adama dikkat etmesi gerekir.. Başbakan’a ikinci cıvık cıvık yağlı soruyu, duayen yağdanlık Mehmet Barlas sordu; “Sürekli sizin hasta olduğunuzu söylüyor karşıtlar, ama siz son derece sağlıklısınız, bunu neye borçlusunuz?” Başbakan, bu soruya sürekli Bal-Kaymak yemeye borçlu olduğunu söylerken, başka şeyleri yediğini gizlemenin rahatsızlığı vardı gibi geldi.. inanın rahatsızdı.
Ve Başbakan ballı kaymaklı sorularla, neler yapacağını tek-tek sıraladı.
- Birincisi, yargıyı tamamen yapılandırmadıklarını, 30 Temmuz’dan sonra tümden yenileyeceklerini söyledi. Burada, bir ifade kullandı; “Yargının düzenlenmesiyle halkım rahata kavuşacaktır”. Bunu söylerken de üzerinde büyük bir yalanın yükünü taşımakta güçlük çektiğini gözlemledik, dahası halk değil de kendisinin rahatlayacağını itiraf edemeyişinin ezikliğini yansıttı, sadece kendisi değil, sözde soru soran gazeteciliğin yüzkaraları da.
- İkincisi, Fethullah ve grubunun işadamlarına nasıl şantaj yaptıklarını deşifre eden itirafları TV kanallarında yer alacağını söyledi.
- Üçüncüsü bir itiraftı; Hani; “Darbecilerin koruma zırhı kalkacağı-Siviller hiçbir şekilde askerî mahkemelerde yargılanmayacağı-Yüksek Askerî Şûra ve HSYK kararları yargı denetimine açıldığı- Partiler kapatılsa bile milletvekillerine siyasî yasak getirilemeyeceği- Fişleme artık anayasal bir suç sayıldığı- Kadın, çocuk ve engelli hakları pozitif ayrımcılıkla teminat altına alındığı-Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı getirildi-Yüksek yargı üyelerinin seçiminde kürsü hâkimleri de belirleyici olacağı-İşadamları için yurtdışına çıkış yasağı kararını ancak mahkemeler verebileceği-Memurlar toplu sözleşme hakkına kavuşacağı-Kamudaki zam oranından emekliler de yararlanacağı” reformları içeren ve hiçbirinin yaşam bulmadığı o ünlü güdümlü ve Türkiye’nin demokratikleşme bağlamında çok kazandırdığı söylenen 12 Eylül 2012 referandumu var ya, %52 evet, %48 hayır oranlı, işte bu referandumu Fethullah grubunun gayretli çalışmasıyla kazanıldığını itiraf etti, Rcep. Fakat şimdi bu grubunu asla tabanının olmadığını söyleyerek güçsüz göstermesini anlamakta güçlük çektiğinizi anlıyorum.
- Dördüncüsü, Fethullah’ın okullarını kapattırıyoruz, örneğin Azerbaycan ve Pakistan v.b ülkelerdi, kendisi hakkında da kırmızı bülten çıkartacağız(bu ara kendisi savaş suçlusu olarak yargılanırsa ne yapacağınının sorusu sorulmadı. Bunlar mı soracaktı?!)
- Beşincisi; her şeyin, montaj ve dublaj olduğunu söyleyen başbakanın, montaj tekniğinin kanıtı olarak verdikleri görüntüyü istemesi, inanın zavallılıklarının bir göstergesi idi. Sözde montaj tekniği kullanılarak, Devlet Bahçeli’ye ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşmalarını sözde hiç belli olmayacak şekilde değiştirmişlerdi ve Kılıçdaroğlu Mustafa Sarigül’ün hırsız olduğunu, Devlet Bahçeli de Öcalan’ın dostu olduğunu itirafı ediyorlardı. İnanın öfkeyle harmanlanmış gülme krizi geçirdim, çünkü yaptıkları montaj tekniği ile asla orijinal’in yakalanmayacağının kanıtı idi ve kendilerini ele vermişlerdi.
- Altıncısı; tüm her şeyin montaj ve dublaj ve kasetlerin bir kasıt saldırısı olduğunu savlayan Rcep, bunun ahlaksızlık olduğunu vurgularken, nedense sayın Deniz Baykal ile ilgili kasetler için aynı ifadeleri kullanmamıştı. Aksine, bunların yayınlanması gereken ahlaksızlıklar olduğunu, eşine ihanet ettiğini söyleyebilmişti o günlerde.
- Yedincisi; adeta demokrasiye ve kendisine intihar ettiren şu cümleleri söylemekten çekinmedi; “Youtube ve Facebooku kapatabiliriz..”
- Sekizincisi; “Evlatlarımın boğazından haram lokma geçmedi” derken, öylesine acınası bir yüz ifadesi takındı ki, kafasıyla birlikte hafif sola kaykılarak, inanın acıdım kendisine.. Gerçekten gafların efendisi, zor durumda..
25 Mart’ta Başbakan devrilecekmiş; bence gerek yok, Rcep her gün kendini deviriyor.. Ben, proje ve programlarımla devirmeyi yeğlerim.
http://www.candundar.com.tr/_v3/index.php#!%23Did=23525
http://blog.milliyet.com.tr/gaflarin-kardesligi/Blog/?BlogNo=106816
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
Teknopolitikalar Platformu
evesbere@mynet.com
sevket-che@hotmail.com.tr
GSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder