OYUNA SAHİP ÇIK OYUNA GELME VE YALANLARINA KANMA
Bir başka söylemle; “Oyunu kolla ki oynanan oyunu bozasın” Bilmiyorum, sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun mu, yoksa onun adına açılmış bir Facebook sayfası mı, o sayfada sayın Kılıçdaroğlu aşağıdaki haberi veriyor ve sonunda “Yorumlarınızı bekliyorum” diyor.
“Nüfus İl Müdürlüğü’nün Mersin’in Yenişehir ilçesinin Mahalle Muhtarlığı sayfasına ait yayınlanan bir tabloda Suriye’den kaçan mültecilerin adrese dayalı nüfus kayıt sistemi kapsamında yer alması akla yerel seçimlerde oy kullanabilecekler mi sorusunu getiriyor. Siz bu konuyla ilgili ne düşünüyorsunuz?Yorumlarınızı bekliyorum...”
İşte yorumum: Verilen bilgiye göre; Mersin İli, Yenişehir İlçesi, Eğriçam mahallesinde Suriyeli sığınmacıların ‘adrese dayalı nüfus kaydı’ yapıldığı gözlemlendi. Bu kafalarda soru işareti yaratmıyor değil. “Temiz Seçim Platformu’nun sözcüleri, sayın Tacidar Seyhan, Yaşar Okuyan ve Prof. Dr. Ali Ercan’ın dediğine göre, geçmişte benzeri yaşanmış ve üstelik Afgan sığınmacılarına bu durumda Tokat’ta oy kullandırılmış.
Yorumumu farklı bir şekilde yapacağım; Hep sorulara yanıt verilir değil mi? Ben, aksine sorularla yanıt vererek yorumumu gerçekleştireceğim:
Suriyeli sığınmacıların ve iltica edenlerin, seçmen olmayanlara, ölülere, yurtdışından olanlara, üretilen hayali seçmenlere oy kullandırılacağı endişeleri karşısında; Kamuoyu araştırma şirketi sahibi olarak, AKP’yi kamuoyu karşısında sürekli kazanan parti olarak gösteren Tahran Erdem’in; “..iddialar, muhalefet partilerinin zayıflığını ve iktidarın oy dalaveresi yapabilirliğini kabule dayanır; kabul edilemez.” Yaklaşımı kabul edilebilir yaklaşım mıdır?
Bir İl, bir başka İl’den 200 bin kişi daha fazla olmasına karşın, iki İl de aynı milletvekili çıkarması, 200 bin seçmeni adeta yok sayarak, seçime katılım oranını düşürmüş olmuyor muyuz?
Küçük partilerin aleyhine, büyük partilerin lehine işleyen %10 seçim barajı neden düşürülmez?
%10 barajı yetmiyormuş gibi, birde; barajı geçen partilerin seçim çevresinde çıkaracağı milletvekillerini, partiler arasında büyükten küçüğe doğru, alınan oy oranında paylaştıran ve 1. Partiye, aldığı oydan fazla oy verilerek büyük avantaj sağlayan ve adil oy temsilini yok eden ; “D'Hondt yöntemi”* uygulaması neden kaldırılmaz?
Adil ve demokratik seçim yöntemi olan ve toplam milletvekili sayısı kadar seçim bölgesi (dar bölge) saptayarak, her bölgeden bir milletvekilini çıkaracak olan (veya en çok oy alan iki parti sonucu çıktığında, bu 2 partiyi tekrar yarıştıracak; “iki türlü dar bölge seçim Sistemi”ni de gündeme getiren) “Dar Bölge Seçim Sistemi” neden uygulanmaz? Sorusu çok doğru bir soru fakat, AKP iktidarı bu seçim sistemini de ideolojisinin ve de ideolojisinin yeni dayanağı ‘Başkanlık’ sisteminin aracı haline dönüştürecektir.
Seyfettin Gürsel diyor ki; “ Seçim çevrelerinin tek milletvekili ile sınırlandırılması (dar bölge) oldukça radikal bir reform olur. Ancak AK Parti, Birleşik Krallıkta olduğu gibi tek turlu çoğunluk sistemini mi yoksa Fransa’da olduğu gibi iki turlu sistemi mi öneriyor, belli değil. Dar bölge sisteminin bu iki farklı versiyonu partiler sistemi açısından, siyasal istikrar ve siyasal ittifaklar açısından çok farklı sonuçlar doğurur. Bu alternatifi tartışmadan önce AK Parti’nin tur sayısını açıklığa kavuşturması gerekiyor. Ancak şunu belirteyim: Sıfır barajlı (barajsız), iki turlu dar bölge sistemini yüzde 5 barajlı daraltılmış bölge sistemine tercih ederim.”
Niye diyor bunları? Çünkü yaptığı benzetim modeline (Latince; simülasyon) göre bir çalışma yapıyor ve şu değerleri buluyor:
AKP’nin oy oranını yüzde 45’te, CHP’nin %26, MHP’nin %13 ve BDP’nin %6’da tutuyor. SP ile DP’nin yüzde 5 barajını geçemediklerini varsayıyor. Tablodaki milletvekili sayılarını, 6 milletvekili sınırlamasına göre hazırlamış olduğu benzetim modelinin sonuçlarını 5 milletvekili sınırlamasına kabaca uyarlayarak buluyor v e var olan seçim sistemine göre 308 milletvekili alacak olan AKP, her bölgeye en çok 5 milletvekilinin düştüğü daraltılmış bölge sistemiyle 337 milletvekili alıyor. CHP 146 milletvekili alması gerekirken 141 milletvekili alabiliyor. Bir anda, CHP’den 35 milletvekili daha fazla kazanıyor ve CHP ile arasındaki fark 261’den 296’ya çıkıyor. MHP’nin milletvekili sayısı 60’tan 40’a, BDP’nin ki ise 35’ten 32’ye iniyor. Bu sonuçla AKP toplam 58 milletvekili daha fazla çıkarıyor.
Burada düşündürücü boyut, böylesi, yani her bölgeye en çok 5 milletvekilinin düştüğü daraltılmış bölge sistemiyle AKP’nin Anayasa değiştirme eşiğini (330 milletvekili) aşmasıdır. Benzetim modeline göre AKP’nin oy oranını %45’te tutuldu, %50’ye ulaştığında 337’nin 350’lere çıkacağı yadsınmazdır. Bu da benim endişem olan ‘Başkanlık Sistemi’ne kapıyı ardına kadar açmaktır. Evet, 2839 sayılı (1983) Milletvekili Seçim Kanunu’nda yapacağı değişiklikle Başkanlık Sistemi’ne kapıyı ardına kadar açabilir.
“2002 seçimleri öncesi, kesinlikle %10 barajını ve milletvekili dokunulmazlığını kaldıracağız diyenler; bugün; %10 barajını biz getirmedik/yapmadık diyebiliyor; iyi de kendi yapmadığı, Anayasa’yı neden değiştiriyor?” sorusundan çok, yukarıdaki soru işaretleriyle dolu”her bölgeye en çok 5 milletvekilinin düştüğü daraltılmış bölge sistemiyle “ getireceği oyuna dikkat etmek gerekir. Çünkü, ölümü gösterip sıtmaya razı etme politikası içindeler.
Seçmen kütükleri sürekli, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) hazırlardı, neden bu yetki İçişleri Bakanlığına bağlı ‘Nüfus İdaresi Genel Müdürlüğü’ne devredildi?
Seçmen kütüklerinin YSK’dan alınıp, İçişleri Bakanlığına verilmesi, Anayasa’nın 79. Maddesiyle çelişmiyor mu?
Birileri, iki farklı seçim kütüğüne yazılarak, sabah Çatalca’da, akşama doğru’da Sarıyer’de oy kullanabilir mi?
Bir seçim öncesi, seçmen sayasında artış, 2 milyon iken, bir seçim sonrası artış 10 milyona çıkabilir mi?
Seçmen kütüğüne 2007 ve 2009 seçimleri arasında sandık seçmen listelerine 7 milyon 694 bin 809 seçmen nasıl eklendi?
Tahran Erdem; “2007 seçimlerinde kullanılan seçmen kütükleri, eski usulle düzenlenmiş ve güncelleştirilmiş kütüklerdir ve sağlıklı değildir, 2009 verileri Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi(ADNKS) bulgularıdır ve doğrudur” şeklindeki yaklaşımı düz mantık mıdır, yoksa dümdüz mantık mı, yoksa AKP yağdanlığı mı?
Seçmen yaşındaki nüfusun, seçmen kütüğüne kayıtlı nüfustan fazla olmasının nedeni nasıl açıklanabilir?
Seçmenin %60’nın katılmadığı bir ülkede, iktidara gelen parti ulusal iradeden söz edebilir mi?
AKP’nin iktidar olduğu İkinci seçimden (2007) beri, seçimin dürüstlüğüne ve şeffaflığına ilişkin birçok olumsuzluk yaşandı mı yaşanmadı mı?
Tarhan Erdem’in; “Seçim işlemlerinden benim de şikâyetlerim olmuştur” demesine karşın, dönek, pardon dönerek;” Nedir 2007’de başlayan kanun dışılıklar? 2007 ve 2011’de, sandık tutanaklarının, ilçe seçim kurullarında birleştirme tutanağına geçirilirken 19 sandık birleştirme tutanağının farklı yazıldığı iddia edildi.. Bir-iki sandık numarası geldi, YSK internet sayfasındaki tutanaklarla karşılaştırdım, aynıydı.. Bir örnek bile söylenmeden, bir memleketin 60 yılda kazandığı seçim güvenliği değerine hücum edilir mi?” demesini siz nasıl yorumlarsınız?
Kayıtları seçmen kütüğünden bilgisi dışında silinen seçmen sayısı yüz binler düzeyinde olmasına karşın ve silinenlerin müracaatlarının alınmamasına karşın, Tarhan Erdem’in çıkıp; “Kimin ismi hangi listeden silinmiş de seçim kurulları itirazı kabul etmemiş? Haberi olmadan seçmen kütüğünden yüz binlerce kişinin silindiği sözünün uluorta söylenmesi de doğru değildir” demesi, neyin belirtileri?
YSK’da neden siyasi parti temsilcilerine yer verilmez? Seçim sürecindeki bilgisayar kayıtlarının temiz ve güvenilir olduğu söylenmesine karşın, vatandaşlara ve partilere bu verileri görme izni neden verilmiyor?
Yani, dijital oylama ve sayım için muhalefet partilerini şifre bütününde kaynak kodları vermeyen özelleştirilen Türk Telekom mu, yoksa iktidar mı? Dünyada demokrasiyi seçim sandığıyla sınırlandıran ve seçmen sayasını bilmeyen bir ülke gösterebilir misiniz?
Ankara nüfusu, küçük 5 kentin nüfusuyla aynı iken, neden Ankara 30, bu 5 küçük kent toplam 55 milletvekili çıkaran ve Ankaralı’nın oyunu ½’ye düşüren seçim sistemi uygulanır?
Neden oyların imhası, YSK tarafından değil de, başbakanlık tarafından gerçekleştirilir?
Mükerrer oy kullanılmasının önüne geçmek için uygulanan parmak boyası kuralının kaldırılması konusunda, Tarhan Erdem’in; “Mükerrer oy vermek suçtur. Partiler ne güne duruyor? Seçmen kütükleri partilere veriliyor, takip edip mükerrer yazım ve oy vermeyi bulsun ve itiraz etsinler. Ben yapılan itiraz duymadım.” Şeklinde, hükümeti değil de, partileri suçlar yorumu size inandırıcı geliyor mu?
Halkın seçimlere olan güveninin azalması için Tarhan Erdem’in; “Benim hiç azalmadı, YSK ile de halkla da hiçbir sorunum yok! Kanunsuz işlemleri seçim kurulları mı yapıyor yoksa partiler mi? Güven azalmadı, güven yok edilmek isteniyor!” söylemi, bir korkunun ifadesi mi?
İkinci yalan, ekonomi ile ilgili olan yalanlarıdır. Sözde Türkiye ekonomide dünya devleri arasına girmiş. Bu seçim kaosunda oyuna gelmemek için, oyuna sahip çık ve asla ekonomik yalanlarına kanma.
Çünkü, üretmeksizin, üretilen ulusal değerleri satarak, ekonomide büyüdüklerini savlamaktadırlar. Gör ekonomideki büyümeden ‘senin payını çalarak’ kimlerin pay aldığını ve ağızlarının payını ver.
Bir diğer yalan; AB Komisyonu’nun ‘2013 Türkiye İlerleme Raporu’ konusundaki raporuyla ilgili.
16 Ekim 2013 günkü habere göre; Avrupa Birliği Komisyonu’nun bugün açıklaması beklenen İlerleme Raporu’nda, Türkiye’deki adalet sistemine yönelik ciddi eleştiriler yer alıyor. Raporda “iddianamelerin kalitesinin düşük olması ve mantık silsilesinin yetersiz olması, savunma makamının dosyalara sınırlı erişimi, kadınların savcılık ve yöneticilik makamlarındaki temsil oranında değişiklik olmaması” gibi aksaklıklar sıralanıyor. Raporda, Adalet Bakanı ve Müsteşarın HSYK’daki rolleri konusunda değişiklik yapılmaması, mahkemelerde çapraz sorgu yönteminin yanlış uygulanması da tam not alamayan noktalar arasında gösteriliyor. AB Komisyonu ayrıca, Gezi Parkı olaylarına da değinerek Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarının (STK) demokrasi içinde hâlâ yer bulamadığını söylüyor. Gezi olaylarının Türkiye’de sivil toplumun geliştiğini ve giderek etkili olduğunu gösterdiğini belirtti.
Bir gün sonra, yani 17 Ekim 2013 günü ne değiştiyse, adeta AKP iktidarını aklayan açıklamalara yer verildi; “AB Komisyonu Türkiye İlerleme Raporu'nda demokratikleşme paketi ve yargı reformlarından olumlu yönde bahsedildi. Demokratikleşme paketi ve daha önce devreye sokulan yargı reformu paketlerinden olumlu yönde bahsedilen raporda, Gezi Parkı olaylarıyla ilgili; İstanbul’da bir projeye karşı başlayan protesto olaylarının daha geniş taleplerle farklı şehirlere yayıldığı ve protestocular arasında şiddete başvuranların görüldüğü anlatıldı.”
Evet, ne değişti de 1 gün sonra bizim ‘hormonlu renkli basın’ böylesi bir içeriğe yer vermek zorunda kaldı?
Onlar oy veren sen, daha da küçüleceğini, birilerinin daha da büyüyeceğini, AB konusunda avutulduğunu kör olma da gör.
- *: 7 milletvekili çıkaracak bir ilde; A partisi : 120 --B partisi : 50--C partisi : 28 oy almış olsun---1. aşamada: “İlk önce tüm partilerin aldıkları oylar bire bölünür ve en yüksek olana bir milletvekili verilir. Buna ‘mantıksızca’ en çok oy alana kafadan bir milletvekili vermek demektir---2. aşamada; A partisi 1 milletvekili aldığı için oy sayısı, “1 milletvekili+1=2”'ye bölünür, B ve C henüz milletvekili çıkarmadıkları için 1'e bölünmeye devam eder ve A partisi:120/2=60--B partisi: 50/1=50--C partisi: 28/1=28 olur. Bu sonuçlara göre; A partisi rakamı yine yüksek olduğu için bir milletvekili daha çıkarır---3. aşamada; A partisi 2 milletvekiline sahip olduğu için oyları 2+1=3'e bölünür. Diğerleri ise henüz milletvekili çıkaramadıkları için 1'e bölünmeye devam ederler; A partisi: 120/3=40--B partisi: 50/1=50--C partisi: 28/1=28 olur. Neyse bu defa B partisi yüksek rakamı sahip olduğu için bir milletvekili çıkarır--4. aşamada; A partisi yine 2 milletvekiline sahip olduğu için 2+1= 3'e bölünmeye devam eder. B partisi 1 milletvekiline sahip olduğu için 1+1=2'ye bölünür. C partisi henüz milletvekili çıkaramadığı için yine 1'e bölünür; A partisi: 120/3=40 B partisi: 50/2=25--C partisi: 28/1=28 ve A partisi bir milletvekili daha çıkarır---5. aşamada; A partisi 3 milletvekiline sahip olduğu için 3+1=4'e bölünür. B partisi bir milletvekiline sahip olduğu için yine 1+1=2'ye bölünür. C partisi 1'e bölünmeye devam eder: A partisi: 120/4=30--B partisi: 50/2=25--C partisi: 28/1=28'dir ve A partisi bir milletvekili daha çıkarır---6. aşamada; A partisi 4+1=5'e bölünür. B partisi 1+1=2'ye bölünür C partisi 1'e bölünür: A partisi: 120/5=24--B partisi: 50/2=25--C partisi: 28/1=28. Sonunda C partisi bir milletvekili çıkarır---7. aşamada; A partisi 4 milletvekili sahibi olduğu için yine 5'e bölünür. B partisi tek milletvekiline sahip olduğu için 2'ye bölünür. C partisi de tek milletvekiline sahip olduğu için yine 1'e bölünür: A partisi: 120/5=24--B partisi: 50/2=25--C partisi: 28/2=14 olur ve B partisi en yüksek olduğu için bir milletvekili daha çıkarır.
Sonunda, 7 Milletvekili sayısına ulaşıldığı için işlem sona erer ve A partisi 4--B partisi 2--C partisi 1 milletvekili çıkarmış olur.
http://blog.milliyet.com.tr/itina-ile-secim-hilesi-yapilir/Blog/?BlogNo=309932
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
Teknopolitikalar Platformu
GSM:0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder