HALKI ETKİLEYEN GEZİ PARKI EYLEMCİLERİ TUTUKLANIRKEN BAĞIMSIZ YARGIYI ETKİLEDİĞİ SÖYLENEN ÜMİT KOCASAKAL DA YARGILANIYOR
Evet; ‘Bağımsız Yargıyı etkilemek’ suçlamasıyla, İstanbul Baro Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal ve Yönetim Kurulu arkadaşları ‘karı-koca tarafından (bayan hakim, savcının eşi) yargılanıyorlar.
Niçin yargılanıyorlar? Balyoz davasına, katıldıkları ve konuşma yaptıkları için. Arapçası, müdahil oldukları için. Ki hakim ‘hakkınızı kullanıyorsunuz’ demişti.
İşte, bunun adı “Bağımsız Yargıyı etkilemeye çalışmak(tır)”. Karşılığı da 2 yıldan 4 yıla kadar hapis istemiyle yargılanmak. Eğer, 12 Ekim 2013 günkü duruşmada 2 yıl ceza alırlar ise Baro yönetimi düşecek.
“Bağımsız yargıyı etkilemek”
“Yargı bağımsız mı, bağımlı mı?” boyutunda sorgulanması gereken yargısal bir tümce.
Sorgulayalım: Hakim Balyoz duruşmasına ‘katılabilirsiniz, hakkınızı kullanıyorsunuz” demesine karşın, katılan ve konuşma yapan İstanbul Baro Başkanı Ümit Kocasakal ve yönetimi yargılayan yargı bağımsız mıdır, bağımlı mıdır?
“Sen darbe yapacaktın” kuşkusuyla, insanları yıllardır Silivri Tutukevi’nde tutan mantığa ses çıkarmayan yargı, bağımsız mıdır, bağımlıdır mı?
Başbakana ait bazı telefon konuşmalarını yayınlayanı tutuklayan ve yıllardır içerde tutan, fakat askerlerin ve de sivillerin telefon konuşmalarını yayınlayan hükümet yanlısı bürokrat ve gazetecilere karşı suskun kalan yargı bağımlı mıdır, bağımsız mı?
Neyle suçlandıkları hala bilinmeyen Mustafa Balbaylar ve Paşaları yıllardır içeride tutan yargı, bağımsız mıdır, bağımlı mı?
Silivri (Ergenekon ve Balyoz) tutuklularına, bilgisayarı ve sabit bellekli, küçük, taşınır sayısal müzik çaları (İPOD) yasak eden uygulamalara göz yuman yargı bağımsız mıdır, bağımlı mıdır?
Ergenekon ve benzeri Silivri davalarında bir kişiyi hem gizli tanık (maskeli), hem sanık(maskesiz) yapmak ve savcı; “Gizli tanığın ifadesi, tanığın sözlerini doğruluyor.” Görüşü veren yargı bağımsız mıdır, bağımlı mıdır?
“Ergenekoncular bana ilaçlı kola içirerek uyutup, organlarımı çaldılar” diyen kişiye, “Hangi organ?” diye sorulduğunda “Bademciklerimi” diyecek kadar, inanırlığından yoksun böylesi birini gizli tanık olarak ciddiye alan yargı bağımsız mıdır, bağımlı mıdır?
PKK terör suçlularını serbest bırakan, fakat PKK ile yıllardır mücadele eden askerleri terör suçlusu olarak görüp tutuklayanlara karşı suskunluğunu koruyan yargı, bağımsız mıdır, bağımlı mıdır?
TCK’nın 216. Maddesinin 3. Fıkrasında; “ Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan 1 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” denmektedir. Buna aykırılık bir ‘nefret suçudur’ ve Avrupa Birliği uyum süresi sırasında kabul edilen ‘yakın-açık tehlike’ ölçütüne girmektedir. Fazıl say, Tweet’i ile bu suçu işlemiştir.
Yani Say, Tweet’i kamu barışını bu sebeple bozmuştur. Tüm bu yanlış hukuki yorumu esas alıp, Fazıl Say’ı 10 ay hapse mahkum eden yargı bağımsız mıdır, bağımlı mıdır?
Ve daha niceleri… Kısacası; Savcılıkların ve mahkemelerin yasaları aşırı ideolojik yorumlayarak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini zerre kadar dikkate almayan, düşünce özgürlüğüne saygısı olmayan sürece ses çıkarmayan yargı bağımsız mıdır, bağımlı mıdır?
Eğer, Amerikan Dışişleri Bakanlığı, Ankara’yı insan hakları konusunda şimdiye kadar hiç olmadığı kadar sert ve net bir tonda eleştiriyor ise düşünmek gerekir: Dışişleri Bakanı John Kerry sundu. Amerikan Yönetimi, bu seneki raporda en önce Ergenekon ve KCK davalarından örneklerle Türkiye’de adalete erişimin eksikliğini vurguladı. Yargının politize olmasından, soruşturmaların gizliliği kuralının savunma hakkını kısıtlamasına, ceza hukukunu tutarsız bir biçimde uygulayan savcı ve yargıçlara zehir zemberek ifadeler kullandı.
http://www.hurriyet.com.tr/planet/23090868.asp?top=1
İlle de ABD uyarınca mı kendimizi toparlayacağız? Hayır! Toplumun, gerçekleri zor da olsa göstermeye çalışanları dikkate alması gerekir. Aksi taktirde sivil faşizmi tüm benliğiyle yaşamak zorunda kalır.
Bir şey dikkatimi çekti. Hormonlu renkli basın, bugünlerde; Baro’nun çok parasının olduğunu işlemektedir. Bu yaklaşımla, özdeksel varsıllığa sahip Meslek Odası’nı ele geçirmek izlenimi yaratılmaya çalışılarak olgu saptırılmak istendiğini düşünüyorum. Hayır! Baro’nun çok parası olduğundan dolayı değil, çok düşüncesi olduğundan ile ele geçirilmeye çalışıldığını vurgulamak isterim.
Fakat aynı hormonlu renkli basın; 31 Mayıs 2013’te başlayan ve hala devam eden, ve tüm ülkede, hatta Brezilya’ya da sıçrayan İstanbul Taksim Gezi Parkı Halk hareketini görmemezlikten gelmektedir. Görmemezlik bir yana, iktidar başının ‘benim polisim dediği’ halkın polisinin; 4 gencimizin ölümüne, 26 ağır yaralıya, 1 kişinin gözlerinin kör olmasına ve 7 bin kişinin yaralanmasına neden yaptığı eylemi dikkate almayıp, eylemcileri terörist ilan edebilmektedir.
En önemlisi, Hormonlu renkli basın; Gezi Parkı halk hareketinin, tüm dünyada ses getirecek-ki Brezilya ve Bulgaristan’a yansıdı- dünyanın gelişim ve değişimin esas alan evrensel barışı özümseyecek yeni bir ideolojik eylem süreci olduğunu algılayamamaktadır.
İktidar ve yandaşlarının özdeki amaçlarının; iki milletli Türk-Kürt İslam cumhuriyeti için, Kürt realitesini barış altında kullandığını, sadece Türklerin ve Kürtlerin dinci kanadını milli irade sayan politikalar güttüğünü, hormonlu renkli basın okuyamamaktadır.
Düşünün; bir akademisyen, bilim adamı; ”Yahudi, Ermeni, Rum’sanız Gezi eylemlerinde aktif rol almanızı anlayışla karşılıyorum. Lütfen soyunuzu araştırın” diyebilmekte, yetmedi AKP Şirnak milletvekili “ben TBMM’inde kravat takmak istemiyorum, gerekirse Şalvar giyip geleceğim, kadın milletvekilleri türbanla girebilmelidir” deme cesaretini gösterebilmektedir.
İşte tüm bunlara duyarsız kalan bir hormonlu basın, elbette ki Ümit Kocasakal ve benzer düşünselliklere duyarsız kalacaktır.
Basının bu duyarsızlığı ve iktidar başının, bu ülkenin milli iradesi bana oy veren kitledir demesi, bende; ülkenin iki kutba bölünerek, özellikle dinci kesimin Cuma eylemleriyle, halkı karşı karşıya getireceği endişesi yaratmıyor değil.
Tüm bu yaşanan süreçlerde; İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal ve Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu ‘geleceğin yeni siyasi yapılaşmasını umutla çağrıştıran’ güzel şeyler yapıyorlar, özdeksel ve tinsel açıdan. Örneğin fiziki açıdan, üyelerine sağladıkları olanakların birebir tanığı olan biriyim.
Baro paralarını, repoda ve depoda tutmayıp, meslektaşlarının hukuksal adaleti sağlamalarında kolaylıklar adına, harcadıklarını gözlemliyoruz. Salt Baro üyelerine değil, temsil ettirenlere (Arapça, müvekkil) de özdeksel bağlamda kolaylıklar sağlamaktadırlar, çünkü onlara savunmada hız kazandırılmaktadır. En dikkati çeken; Gezi eylemlerindeki yaklaşımları, duruşları.
Bana göre ‘Akil’ adayı değil ‘Akıl’ adayı kimliklerdir. Kimyasal duruşları benim için önemli. Yani, düşünsel açıdaki duruşları ‘inanın’ beni etkiliyor. Eğer bir yerlere adları geçiyor ise-ki önerim dayanışma içinde olmaları-, bunu halkın deyimiyle ‘iğne ile kuyu kazan’ kimliklerin hakkı gibi, hak eden kimliklerdir. Oralara gelirler ise, birileri gibi birileri tarafından bir yerlere taşınan kimlikler olmayacaklardır.
Bir yerlerden cebini doldurup siyasette bir yerlere aday olmuşlarla karıştırmayın Kocasakal ve Feyzioğlu’nu. Onlar, cebi dolu olanlar değil, beyni dolu olanlardır. Onlar, parasal kazanımlarıyla değil, düşünce kazanımlarıyla düşündürenlerdir. Bundandır ki, halk tarafından da kabul göreceklerdir ve sola dinamizm ile birlikte, aydınlık ve umut vaat eden yaşamsal soluk ile sürdürülebilir sol politikalar sürecini işleteceklerdir.
TMMOB-İMO yönetimindeyken (2000-2002) İzmir’e bir mekan aldığımız ve Ankara için de düşündüğümüz için, bizleri ‘meslek odalarını kapitalist burjuva kimliğine büründürüyoruz diyerek suçlayan ve genel kurulda ibra etmeyip savcılığa suç duyurusunda bulunanlar ve yargılatanların bizler aklandıktan sonra, Ankara ve İstanbul’da devasa mekanlar edinmeleri, hatta Ankara’dakini adeta tavernaya dönüştürmeler çağrıştı bende.
Bitmedi; şimdilerde Çankaya Kent Konseyi’nde dolgun ücretlerle para aldıkları çağrıştı. Daha doğrusu, CHP’yi ulusalcılıkla suçlayıp, CHP politikalarını aşağılayanlar seçimlerde CHP’den aday olmak için kuyruklara girdikleri ve de şimdi CHP’de etkin oldukları..
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
Teknopolitikalar Platformu
evesbere@mynet.com
sevket-che@hotmail.com.tr
GSM: 0506 609 00 32
Bu rezilliklere nasıl dur denebilecek,Gezi eylemleri nedeniyle oluşmuş olan muazzam muhalefetin gazını almaktan aciz bir CHP,belliki bu eylemler nedeniyle de oy kaybına uğrayacak.Kendi sesini Ana muhalefetin sesinden duyamayan,yanan yüreğini ana muhalefetin nezdinde şöyle doya doya kaşıyamayan bu toplumsal hareket hiç kuşkusuz faturayı CHP bin önüne koyacaktır.Ben hayatımda böylesine silik,böylesine beceriksiz,geri zekalı bir ana muhalefet daha ne duydum,nede gördüm.Sözüm ona olayları kaşımamak adına konuşma yada miting yapmıyorlarmış;oysa Halk Tv den gece gündüz naklen yayınlıyorlar olayları ağızları kulaklarında.Hatta zaman zaman manipüle ederek.Olaylar sırasında bir muhalefetin gerçek anlamda sahiplenmesi gereken ve Gezi ile ilgisi olmayan iki önemli olayıda inanılmaz şekilde ıskalayan muhalefetten ben gerçekten ümidi kestim.Bunlardan biri sayın başbakan'ın kendisinden olmadığını düşündüğü iki banka hakkında coşkun bir zamanında söylemiş olduğu "faizci lobileri" suçlamasıdır ki;ana muhalefet partisi başkanının konumu gereği bu iki bankayı sahiplenmesi gerekirken (en azından suçları kesinleşinceye kadar) "hesap sormazsanız namertsiniz" deyivererek düşenlere bir tekme de benden özdeyişinin gereğini çok acemice yerine getirdiğini görüyoruz.İkincisi Divan oteli bağlamında Ali Koç'un gezi mağdurlarıyla ilgili göstermiş olduğu tutum ve kendisine reva görülen,bizzat başbakanın ağzından verilen tehditkar tavrıyla ilgili CHP nin acz'ıdır.Ki her ikisinde beni utandırmıştır.
YanıtlaSilYazıya verdiğin katkıyı 2 yıl sonra farkettim. Teşekkürler..
YanıtlaSil