YİĞİT BULUT’UN YİĞİTLİĞİNİ BIRAKIP YARATTIĞI YİĞİDE AŞIK OLMASI VE O YİĞİDİN TAKSİM’İ FETHETMESİ
Son Taksim Gezi Parkı saldırısını daha iyi anlatabilmek için; özellikle Yiğit Bulut’u ve yarattığı yiğidi anlatmaya çalışacağım:
Yiğit Bulut 2002’ler sonrasında izlediğim ve beğendiğim kimlikti. Özellikle yerleşik ekonomi siyasalarına getirdiği eleştirileri beni çok etkiliyordu. Etkiliyordu, çünkü; emeğe saygı boyutunda sürekli ‘Tekelci Kapitalizme’ ve ‘Medya Karteline’ göndermelerde bulunuyordu. Solun günümüz dünyasında ‘olması gereken’ özgünlüğünü işaret eden etkin dili hayran kitlesini artıyordu diyebilirim.
AKP’nin politikalarının yanlışlıklarına kararlı bir şekilde vurgu yapıyordu. Öyle ki Doğan grubu sayesinde medyadaki yerini alarak İMF'ye, AB'ye, Dünya Bankası'na, yerleşik düzene ve Türkiye'nin küresel güçler tarafından sömürülmesine karşı savaş veriyordu.
İnanın, kendisini gelecekte umut veren bir siyasal lider profili olarak görmeye başlamış ve o günlerde kendisine şöyle bir e-posta göndermiştim:
[[-Yaşamlarını emperyal doyumsuzlara endekslemiş; dinden ve ırktan geçinenlerden ve bunları besleyen, güçlüden yana düşüncelerini kiralayan sınırsız demokrasi avcısı Cumhuriyet karşıtı, numaralı Cumhuriyetçilerden korumak,
- -Köşe dönücü, iş bitirici Özal mantığıyla palazlananların Sermaye tapınaklarından idare edilmesinden kurtarmak,
- -Atatürk’ün, Kuva-ı Milliye ruhuyla yaşama koyduğu ülkemiz özgünlüğüyle örtüşen ve evrensel felsefesiyle kurumsallaşan Laik demokratik Cumhuriyeti korumak adına ‘Yolun Solundaki Solu’ ivmelendirmek,
- -Dünya’nın özgün gelişim ve değişimini, ülkemiz özgünlüğüne entegre etmek,
- -Salt ırkı, Dini, Sermayeyi değil, İnsanı ve emeğini dikkate alan , ırk, din, sermaye ve emek arasındaki evrensel ilişkiyi insan temeline oturtan, evrensel demokrasiyi işletmek,
- -Parti içi demokrasiyi, ülke içi demokrasiyle bütün evrensel demokrasi normlarına oturtarak partilerdeki sultalığa son verecek süreci başlatmak,
- -Lider erkine tapınmayı, büyük olaylara küçük insanlarla bakmayı, yağdanlık katsayısı yüksek kimlik etkinliğini kırmak istiyorsak;
Bu ülkenin, sizin gibi, genç ve donanımlı bir yiğide gereksinimi var.. Yazdıklarımın olguyu abartan şeyler olduğunu düşünmenizi istemem. Eğer bunlara itirazınız var ise, bana Türkiye’yi yerinden oynatmak için; elindeki projeleri ve söylemleriyle, denge profilli manivela gücünü dizayn edecek bir Lider adayı gösterin!!!
Sözü fazla uzatarak, kafanızı karıştırmak istemiyorum. Burada kesiyor ve şunu söylüyorum: “Yiğit bey, sizde ben, “Yolun Solundaki” ışığı görüyorum. Gelin bu yolun solunu aydınlatalım, aksi taktirde, siyasi rantçılar, “Atatürk’ün” evrensel felsefesini durağanlaştırarak, dünyanın özgün gelişim ve değişimini, ülkemiz özgünlüğüne entegre edecek olan Solun sonunu getirecekler.”]]
Biliyordum, kendisinin eski bir AP milletvekilinin oğlu ve MHP’li bakan Namık Kemal Zeybek’in damadı olduğunu. Hatta, Namık Kemal Zeybek’in, Aydın Doğan ile bacanak olması nedeniyle, bir şekilde Doğan grubunun damadı olduğunu da..
Milliyetçi, hatta ırkçı bir sağdan gelmekteydi-ki bir ara MHP’nin gelecekteki Genel Başkanı olarak anılır da olmuştu-. Tüm bunlar benim için önemli değildi, benim için önemli olan; Yiğit Bulut’un sola yatkın kendine özgü cesur söylemleri ve Tekelci kapitalizm ve medya karteli ile olan kavgasıydı. Anlayacağınız, Y. Bulut için bugünü hazırlayan dünü değil, yarını hazırlayan bugünü benim için esastı.
Fakat bu Yiğit, süreç içinde, kendi yiğitliğini öteleyip, öteden beri eleştirdiği kimliği, doğrusu Erdoğan’ı yiğitleştirmenin söylemlerini geliştirmeye başladı. Olayı öyle abartı ki, adeta o’na tapınan, o’na aşık, tutkun, onun için kendisini feda edebilecek fanatizmine içine girdi.
İçindeki yiğidi öldürmüş, yarattığı bir başka yiğidin adeta kölesi olmuştu. Onun yaptığı her hareket, tapınası hareketlerdi kendisi için. Öyle ki; dinden ve yoksuldan geçinen kimlik onun için adeta, yoksuldan yana, emek savunucusu bir sosyalist olmuştu.
'O kefenini giydiyse ben de giyerim' demek yandaşlıksa yandaşım. Ben bir liderin peşinden gidiyorum. Başbakan Erdoğan bana göre Cumhuriyet tarihi boyunca gelmiş en milli liderdir.' diyebiliyordu artık.
Erdoğan abartılarındaki söylemlerinde sınır tanımıyordu: Öyle ki; “Halka arz demek, aradaki bankaların, holdinglerin devre dışı kalması anlamına gelir. Artık para çakallara, holdinglere değil de halka gidecek. Bakın ortada o kadar büyük bir para var ki, bunun için adam öldürürler. Bunun için Başbakan öldürürler, astırırlar, darbe yaptırırlar. Halka arz sürecini başlatmak demek, kamunun bütün şirketlerini halka arz etmek demektir. Bu uygulama Cumhuriyet tarihinde atılmış en büyük, en cesur adımdır. Atatürk bile yaşasaydı, bu cesur adımı atamazdı. Bankacılık sistemi onu bile götürürdü.” diyecek kadar kendinden geçebiliyordu.
Evet, “Halka arz sürecini başlatmak demek, kamunun bütün şirketlerini halka arz etmek demektir..” derken, kamu şirketlerinin, eleştirdiği bankalar ve holdinglerin yabancı ortaklarına peşkeş çekildiğini, kamunun şirketi diye bir şey kalmadığını, resmen görmemezlikten gelebiliyordu. ‘Türk Telekom’ un bile tümüyle yabancı ortaklıklarının elinde olduğunu, başındaki Türk sözcüğünün bir aldatmaca olarak kullanıldığını da..
Elde kalmış bir iki sıradan kamu şirketine halka arz yaptırtmanın halkı aldatmaya yönelik siyasi rant oyunu olduğunu, Yiğit’in bilmemesi olası mı. Para holdinglere gitmeyecek demek halkın algısını aşağılamaktır, halk bilmiyor mu kamu şirketlerinin ‘savunduğu iktidarca’ holding ve bankaların yabancı ortaklıklarına satıldığını.
Burada dikkat edilmesi gereken ölçüt, böylesi ‘düzen karşıtı’ sol söylem sahibi bir insanın süreç içinde nasıl bu kadar değişmesidir. Nasıl bu denli hırs ve ihtiras içinde sola ve de AKP, ille de Erdoğan dışındaki tüm siyasi oluşumlara ve liderleri hiçe saymasıydı.
Dikkati çeken; Doğan grubunda kimlik kazanmasına ve ses getirmesine karşın, aniden Turgay Ciner grubunun Haber Türk’üne geçen ve yazılarında Aydın Doğan’ı ve Grubunu yerin dibine sokan ve ülkede her türlü kötülüğü ‘Medya Karteli olarak gördüğü’ Doğan Grubu’na fatura eden saldırıları idi.
Medyanın bir dönem yanlışlıklarını ‘haklı olarak’ gündeme getiren şu örnekteki; “ Bir medya patronu Özal'a "Sen bir mahlukatsın" diyerek mektup yazıp bunu manşete taşıdı. Dört tane matbaası olan zibidi, bu ülkenin başbakanına bunu yaptı. Haydi bugün cesareti olan varsa yazsın bakalım.” sözleri bir gerçeği itiraf etmekteydi ve Yiğit bunun farkında değildi. Çünkü örneğinin sonundaki, “Haydi bugün cesareti olan varsa yazsın bakalım.” tümcesi, bir gerçeğin itirafıydı. Şöyle ki; AKP iktidarının, yandaşlarına büyük oranda TMSF aracılığıyla satın aldırdığı medya karteli artık AKP güdümünün eline geçmiştir ve ses çıkarmaları olası değildi.
Bir ara, öyle bir şey söyledi ki, bugüne kadarki düşüncelerini ömür boyu lekelemişti. Tarihten asla silinmeyecek, o utanç verici söylemi: “Televizyonları denetleyen Radyo ve Televizyon Üst Kurulu gibi bir Medya Üst Kurulu oluşturulsun ve bu kurul internet medyası ile gazeteleri denetlesin! (26 Eylül 2010)”
Öğrendik ki, Yiğit bulut’un böylesi saldırılar sonunda eşi dayanamamış ve kendisinden boşanmış. Yoğunlaşan saldırılarının nedeni ailesinin dağılmış olduğuna bağlamak zor olmasa gerek.
Ailesi dağıldıktan sonra, kendisi tümden dağıtır oldu ve yıllardır eleştirdiği, yerden yere vurduğu AKP’ye acımasızca övgüler sıralamaya başladı. Acımasız övgüler, çünkü söyledikleri değil AKP tabanını, AKP’nin lider kadrosunu fazlasıyla rahatsız ediyordu.
O, adeta Erdoğan’ın kamikazesi olmuştu. O’na göre Erdoğan, ülkenin gelmiş geçmiş en büyük demokratı, insan hakları savunucusu, özgürlük yanlısı sosyalist olarak var olan statükoyu yıkacak, dünya devi bir Türkiye yaratacaktı, dahası cumhuriyet’ten, İmparatorluğa emin adımlarla ilerlediğini dahi söyleyebiliyordu.-gerçekten bu abartılı duruşu Erdoğan’ı da rahatsız ediyordu, çünkü Erdoğan, Erdoğan’ı çok iyi tanıyordu-.
14 Haziran 2013 günü A Haber’de yayınlanan Mehmet Ali Önel Yönetimindeki Deşifre Programı’nda Gezi Parkı’nda başlayıp Türkiye”ye yayılan halk hareketi nedeniyle söyledikleri, beni şoke ederek, ‘ yukarıdaki övgü dolu yazıyı kendisine yazdığım için’ kendime sövgüler saymama ve kendimden utanmama neden oldu.
Bir insan bu denli çıldırabilir ve AKP’ye zarar verebilir. Resmen histeri nöbetleri geçiriyordu ekranda Neler demedi ki; Gezi parkının arkasında, uluslar arası faiz baronu Soros var. Soros İngiliz Kraliyet ailesinin varlıklarını yönetir. 11 Eylül saldırıları olmazdan önce borsadaki paraların çekip altına yatırdı, yani 11 Eylül saldırısı yapan kişi (kusura bakmayın da ben öyle anlıyorum).
2001 krizinde Kemal Dervişi Türkiye’ye gönderen bankaları boşaltan, Soros. Yani MHP’yi kullanarak seçimlere 1,5 yıl kala Ecevit Hükümetini yıkan o (kusura bakın, ben bunu da böyle anlarım, yok öyle değil diyenin de anlını karışlarım). Gezi Provokasyonu öncesi bankalardan paralarını çeken yine Soros ve adamları. Yani, amaç, AKP iktidarını yıkmak..
Soros, Soros, Soros.. İyi de biriler. (ben bile) Soros’un renkli devrimlerini eleştirirken, eleştirenleri suçlayan sen ve senin gibiler değil miydi? Türkiye’de gıda ve finans sektöründe yatırımları olan ABD’li ünlü spekülatör George Soros’u, baş danışmanlığını yaptığı Quantum Fonu’nun yaklaşık 50 yatırımcısıyla birlikte Türkiye’ye davet eden AKP iktidarı değil mi?
Soros için ne demişiz bir zaman; “ABD’li ünlü vurguncu George Soros, CIA’nın turuncu devrimler organizatörüdür. Türkiye’de faaliyettedir. Soros’un Türkiye’deki temsilciliğini sürdüren Can Paker, Başbakan Tayyip Erdoğan’a ve yeni yandaş medya karteline evinde yemek verecek kadar yakındır. Soros’un Türkiye’deki rolü, AKP iktidarını desteklemek, AKP’nin başına bir kaza gelirse de genç sivillerini harekete geçirmektir.”
Ben dahil birileri bunları yazarken, Yiğitlerimiz Soros eleştirenlere saldırıyordu, fakat ne olduysa o yiğitlerimiz şimdi bizleri Sorosçu ilan edip bize ve Soros’a saldırmaya başladı.
“Son 300 yıldır İslam ülkeleri varlıklarının İngiliz Kraliyet Ailesi ve Vatikan tarafından kontrol edilmektedir. İslam ülkelerinin servetini de Vatikan yönlendiriyor. Erdoğan, özellikle İslam ülkelerine egemen olmaya başlayınca, Vaikan rahatsız oldu. Başbakan İstanbul finans merkezi olacak dediği için hedef oldu. Türkiye son 10 yılda %3 büyüdü. Almanya % 1 diğer tüm Avrupa ülkeleri küçüldü.
O Yüzden hedefte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan var, ölmesi için sürekli çalışma yapılıyor. Ben oy verdiysem Başbakan benim namusumdur. Bu ülke geçmişte namusuna sahip çıkmadı, Menderes'i astılar ama artık namusuna sahip çıkmak zorunda. Türkiye 170 yıllık boyunduruğunu kırıyor. Bunun kırılması demek eski gücün bir araya toplanması demek. Orta Asya’da Ortadoğu’da yeni bir cihanşümu(yedi cihanda ün salmış, yani evrensel kimlik deme istiyor).”
Ey Yiğit kardeşim; İstanbul’un dünya finans merkezi olacağını ve olması gerektiğini Erdoğan değil, Soros ve küresel efendi devletler söyledi. Niçin bunun için Erdoğan’ı devrisinler veya dediğin gizemli yöntemle öldürsünler?
Ey Yiğit kardeşim; Türkiye 10 yılda büyüdü mü, yoksa ulusal değerleriyle satıldı mı? Dahası, üretmeksizin, üretilmiş ulusal değerleri satarak, tıpkı Brezilya gibi görece büyüme mi sağladı?
Ey Yiğit kardeşim; İslam ülkelerinin Erdoğan’a; küresel efendilerin yeni sömürü hamlesi olan ‘Arap Baharı’ projesine destek verdiği için soğuk baktıkları dönemde, Erdoğan’ı nasıl İslam ülkelerinin yönlendiricisi, Vatikan karşıtı gösterirsin? Daha dün Fetullah Vatıkan lideri Papa ile Samim pozlar vermedi mi? Erdoğan’da bunu evrensel barış olarak niteleyip onaylamadı mı?
“Roma Kralı Sezar Brutus tarafından hançerlendi, Roma Cumhuriyetle yönetiliyordu, aniden İmparatorluk oldu. Unutmasınlar, bugün Erdoğan’ı hançerlemeye çalışanların, Türkiye’nin imparatorluğa doğru yol aldığını. Herkes artık yerini biliyor. Kim ki haddini bilmez helak olur… Her şeyi yaparlar. Önümüzdeki 36 ay bu yerleşik sistem için ölüm kalım meselesi. Çünkü ya yok olup gidecekler, ya da eskiden olduğu gibi sömürecekler. (13 Mart 2013).”
Ne mi oldu? Taşımalı siyasetle oluşturulan Ankara-Sincan’daki paralı ve abartılı ‘Dünya lideri Erdoğan’ pankartlı yapay kitlenin önünde konuşan Cihanşümu (yedi cihana ün salmış) Erdoğan “Taksim derhal boşaltılacaktır” dedi ve Taksim Gezi Parkı polisler tarafından kanlı bir şekilde boşaltıldı. Ankara’da çatışmalar sürüyor. Yarın belli ki, ülke genelinde büyük bir kargaşa var.
Ve, Yiğit’imizin dediği gibi Herkes artık yerini biliyor. Kim ki haddini bilmez helak olacaktır ve Türkiye dünya devi olarak Orta Asya’da ve Ortadoğu’da yeni Osmanlı İmparatorluğun kuracaktır. (böyle bir olasılığa beni inandır peşinden gitmez isem namerdim).
Ne biz, ne onlar kimse helak olmayacak. Onları yanlış yönlendirenler er geç helak olacağını da asla aklımızdan çıkarmayalım. Amacımız, Anadolu’yu barış içinde yaşatan ve dünya barışına katkı veren büyük devlet olmak. Bunun için de, Atatürk’ün evrensel felsefisini daha ileriye taşımak.
Yiğit Bulut’un bu haliyle de söylediklerini tümden karalamıyorum; çünkü, her yanlışın içinde bir doğru olduğunu düşünerek, içindeki bazı doğruları onaylıyorum. Onaylıyorum, onaylamasına da; Yiğit’in bu kabul edilemez rahatsız edici saldırgan duruşu, yanlışının içindeki doğruları da öldürüyor.
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder