Arhavi-Kamilet vadisi
ÇEVRECİNİN DANİSKASIYIM, DURUŞUMUZ KIYAMDIR DİYEN DERELERE DE KIYIYOR, NEDEN?
30 Haziran 2013
Her yazıma konuşlandırdığım, fakat bundan sonraki ilk paragraflara alacağım “Gezi Parkı Halk Hareketi” yorumumla yazıma başlamak istiyorum:
Gezi Parkı Halk Hareketinin iki önemli haykırışı var;
[[ Birincisi; 31 Mayıs 2013 tarihine dek hep birkaç kişi düşündünüz, konuştunuz ve birçok kişiyi dinlemek zorunda bıraktınız, artık birçok kişi olarak düşüneceğiz ve konuşacağız ve siz birkaç kişi bizi dinleyeceksiniz; bunun için yarattığınız ‘korku psikolojisini kırdık’ ve düşünce düzlemlerine indik.
İkincisi; 31 Mayıs 2013, Türkiye’de ve dünyada 20. Yüzyılın egemen ideolojilerinin sonlandığı ve ‘dünyanın özgün gelişimi ve değişimini dikkate alarak, farklılıkları bütünleştiren, evrensel barışı esas alan’ 21. Yüzyılın ideolojisinin başlangıcıdır.
21. Yüzyılda, artık birkaç kişinin düşüncede, siyasette, ticarette, bürokraside ve medyadaki egemenliği bitiyor, birçok kişinin, yani halkın etkin ve belirleyici olacağı sürece girildi. Bu sürecin düğmesine de Türkiye’de basıldı. Brezilya’ya yansıyan sürecin Türkiye’de daha da güçlenmesi ve evrensel mesajını yaygınlaştırması için, ülkemdeki ‘CHP’lisinden, AKP’lisine, MHP’lisine, İP’lisine, BDP’lisine, kısacası sağ-sol tüm oluşumlardaki siyasi payandaların, Gezi Parkı Halk Hareketi’nde paydaş olması gerekir. ]]
Evet, bir zamanlar Türk argosuyla ‘Ben çevrecinin daniskasıyım” diyerek, bu işin en iyi örneğiyim demek istemişti. Doğrudur, en iyi örneğidir.
İşte o en iyi örnek;
Yıllardır yazdık, raporlar sunduk; yalanlarını gündeme getirdik; gün oldu tehdit edildik, gün oldu savcılıklarda ifade verdik, hatta yargılandık. Yetmedi; yatırımlara karşı çıkan vatan hainleri ilan edildik, dahası, Türkiye’nin kalkınmasını istemeyen batılı ‘ille de’ Alman’ vakıflarından para almakla suçlandık, fakat yine de yazdık, yazdık, yazdık ve sokaklara indik..
İşte bu yazmalar, sokak eylemleri değil de, aşağıdaki hormonlu renkli basının haberi, tüm yazmalarımızın, eylemlerimizin, önüne geçti. Çünkü bu hormonlu renkle basın, bunların ‘doğaya ve doğana’ saldıran politikalarını savunmakta, hatta ‘doğaya’ saldıran çevre politikaların onaylamakta, zalim sultanın zulmünden korktuğu için, sultanın siyasalarından yana duruş sergilemekteydi.
Öyle ki; 30 Haziran’ı, 31 Haziran’a öteleyen gece başlayan ve halk hareketi diye tanımladığım ‘Gezi Parkı eylemlerini bile haber yapmaktan çekinmekteydiler.
Gezi parkı halk hareketini, betimlediğim gibi görmeleri olası değildi, onlar için bu eylem çevre duyarlılığı idi. Daha doğrusu; u eylemin gövdesinde yüklü derin anlamı bir ağaç sevgisine indirgemişlerdi, indirgemesine, fakat yine de bu çevre algısı benim için anlamlı bir duruştu.
Bugün doğaya, ani çevreye duyarlı duruş sergileyen hormonlu renkli basın, sonunda doğana da aynı duyarlılığı göstermek zorunda kalacaklardır. Evet; göreceklerdir ki, bu halk hareketinin; “Atatürk’ün ‘dünyada ilk kez’ emperyal efendilere Anadolu insanıyla attığı tokat sonrası yaşam bulan ve mazlum ülkelerin örnek aldığı ‘Kurtuluş Savaşı ve İdeolojisi’nin günümüz dünyasına özgü, dünyanın gelişim ve değişimini esas alan yeni bir ideolojik haykırış olduğunu.
Gelelim doğaya olan duyarlı duruşlarına:
[[ HES’lerden orman talanına yol açan 2B yasasına, zeytinciliğin sonunu getiren yönetmeliklerden binlerce ağacı ve canlı türünü yok edecek ‘çılgın’ projelerle, neler yapıldı?
20 bin yarasa sular altında kaldı;
Bundan üç yıl önce Türkiye’de büyük bir yarasa katliamı yaşandı. Üstelik doğayı korumakla görevli olan o zamanki adıyla Çevre ve Orman Bakanlığı şimdiki adıyla Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından gerçekleştirildi. Edremit Körfezi’ndeki Havran’da bulunan 10 farklı türden 20 bin yarasanın eşleşmek ve yavrularını büyütmek için kullandığı mağara tüm eylemlere rağmen baraj kapaklarının kapanmasıyla su altında kaldı.
10 yılda 40 bin maden yapıldı;
Son 10 yılda 40 binin üzerinde maden ruhsatı verildi. Anadolu’nun dağları parsel-parsel özel sektöre satıldı. Ancak Ege Bölgesi’nde uygulanan Zeytin Yasası nedeniyle, madencilere geçit yoktu. Yasanın koruma önlemleriyle başta Kaz Dağları olmak üzere Ege Bölgesi’nin zeytin ormanları korunuyordu. Bu da altın madencilerinin önünde engeldi. Zeytin Yasası’na takılan madenciler, Tarım Bakanlığı’nın hazırladığı yönetmelikle 2011’de bu engelden kurtuldu. Yeni yönetmelikle zeytinliğin tanımı değiştirildi. Özel kişilere ait olan 25 dönümden küçük zeytinlikler ‘zeytinlik saha’ sayılmaktan çıkarıldı. Ege’nin zeytin ormanlarında madencilik yapılmasının da, yatırıma açılmasının da önünde engel kalmadı.
41 bin hektar orman alanı satışa çıkacak;
Bozuk orman’ olarak nitelendirilen alanların satışının önünü açan 2B Yasası’yla birlikte Türkiye genelinde ilk etapta 410 bin hektarlık orman alanı satışa çıkarılacak. Akdeniz Bölgesi’ndeki makiliklerin ölüm fermanı olan bu yasa plansız turizm yatırımlarının ve çarpık yapılaşmanın da önünü açacak. Türkiye’de az ya da çok, sınırları içinde 2B arazisi olmayan il sayısı sadece 10. Geriye kalan 71 ilde toplam 260 bin futbol sahası büyüklüğünde 2B arazisi ranta açılacak.
2 milyon Anadolu’da kuruyan sulak alan;
Yanlış sulama politikaları nedeniyle Anadolu kuruyor. Türkiye’de, sulak alanlar ve göller temelde iki ana nedenle yok oluyor. İlki doğrudan kurutma. 1953’ten bu yana 370 bin hektar sulak alan, çeşitli kurutma ve taşkın kontrolü amaçlı projeler sonucunda, doğrudan kurutuldu. 375 bin hektar alan da ‘küçük ölçekli taşkın kontrolü’ ve ‘küçük ölçekli drenaj ve kurutma’ projelerine maruz kaldı. Çukurova, Çarşamba Ovası, Konya Ovası, Meriç ve Ergene havzaları gibi pek çok bölgede sulak alanlar kurutuldu. İkinci neden ise dolaylı kurutma sistemi. Konya Havzası’nda sulama barajları ve on binlerce kuyu nedeniyle suyun göllere gitmesi engellenerek, havzadaki doğal su akışı bozuldu. Yaklaşık 1 milyar 150 milyon metreküp emniyetli su rezervine sahip Konya Havzası’ndan her yıl 1 milyar 786 milyon metreküp su çekiliyor. Böylece yılda 636 milyon metreküp su açığı ortaya çıkıyor. Her yıl bir Tuz Gölü’nü dolduracak kadar su fazladan çekildiği için dönemsel yağışlar dışında su toplayamayan Türkiye’nin en büyük ikinci gölünü de kaybettik.
2.5 milyon ağaç sökülecek;
Üçüncü köprü ve havaalanıyla İstanbul’da orman yağması
İstanbul için sıkça söylenen “bir zamanlar burası dutluktu” cümlesine üçüncü köprü ve üçüncü havaalanı yapıldıktan sonra “Bir zamanlar burası ormandı” eklenecek. Sadece 3’üncü havalimanı ilk etapta 2.5 milyon ağacı İstanbul’un ciğerleri olan kuzey ormanlarından koparacak.
3’üncü köprüyle birlikte 2-B adayı alanlar oluşabilecek, biyolojik çeşitlilik kayıpları yaşanacak, endemik bitkiler yok olacak. Ayrıca bağlantı yollarıyla, orman ekosistemi üzerinde tahribata yol açacak.
1 HES için 500 bin ağaç kesilecek;
Türkiye’de 2000’e yakın HES projesi bulunuyor. Yani hemen-hemen tüm akarsularımız özel sektöre 49 yıllığına satılmış durumda. Karadeniz Bölgesi’nde işletilen, inşaat halinde olan ve lisans süreci tamamlanan 236 HES’in yanında Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreci tamamlanan 290 HES projesi bulunuyor. Buna göre, Karadeniz’deki mevcut HES’ler ve gündemde olan projelerle HES’lerin toplam sayısı 516. HES projeleri sadece suyu doğadan çekip almakla kalmıyor, orman katliamını da beraberinde getiriyor. İyimser bir rakamla 4 metrekareye bir ağaç düşmesi üzerinden hesapla bir tek HES projesi için yaklaşık 500 bin ağacın kesileceği tahmin ediliyor. Düşünün Artvin-Arhavi’deki Kamilet vadisi, Mençuna şelalesi doğası ve doğanıyla tümden yok ediliyor. Arhavi kent yüreğinden devasa cebri boru geçirilebilmekte, yetmedi Arhavi Sidere deresi aynı doğa kıyımıyla kurutulmaktadır.]]
Hala; “Kanunsuz Sultan…Han”’ın; halk hareketlerine karşı, ‘ulusal istence saygı toplantıları’ düzenleyen, toplumu kamplara bölen, toplumu geren söylemlerini, renkli hormonlu basın, bugün manşetlere taşıyor olsa da, gün gelecek manşetinden düşürecektir.
“Bir besmele ile oyunlarını bozarız…Durma eylemi başlatmışlar, biz Namazda kıyamla (ayakta durma) direniriz”” diyebilmekte, “Onlar, camilerimizde içki içsinler, türbanlı kızlarımıza saldırsınlar..” yalanlarına yer vermeyecektir...
Elbette polisim biber gazı sıkacakmış diyerek polisimizi halk düşmanı ilan etmek, Akdeniz Olimpiyatların da seyirci tribünlerde protesto etmesin diye tüm biletleri satın aldırmak ve bilet kuyruğundakilerin üzerine tomalar göndermek, evlerin içine biber bombası atmak, yalanlar, Ankara Dikmen’de, Kuğulu’da, Kenedi’de halka ölümüne saldırmak, Ethem Sarsülük’ü öldüren Polis A.Ş’yi Hakim Mustafa Aydın aracılığıyla ‘kendini korudu diyerek’ tutuklamamak, aksine Ethem’i vururken gören tanıkları(Ş.İ ve M.C.T) tutuklatmak ; kısacası tüm bunlar; ilk kez ‘Türkiye’de başlayan ve yaygınlaşacak olan’ dünyanın 21. Yüzyılın kendine özgü yeni devrim ideolojisini durduramayacaktır. Çünkü bu ideoloji için ille de sokağa düşmek gerekmiyor, bu ideoloji insanların düşüncelerine düştü, gün gelecek bu ideoloji ‘demokrasinin evrensel ölçütleriyle’ tarihin sayfalarına düşecektir.
http://www.bizimanadolu.com/koseyazarlari/scorbacioglu.htm
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
TEKNOPOLİTİKALAR PLATFORMU
sevket-che@hotmail.com.tr
evesbere@mynet.com
GSM: 05066090032
Arhavi-Kamilet vadisi
ÇEVRECİNİN DANİSKASIYIM, DURUŞUMUZ KIYAMDIR DİYEN DERELERE DE KIYIYOR, NEDEN?
30 Haziran 2013
Her yazıma konuşlandırdığım, fakat bundan sonraki ilk paragraflara alacağım “Gezi Parkı Halk Hareketi” yorumumla yazıma başlamak istiyorum:
Gezi Parkı Halk Hareketinin iki önemli haykırışı var;
[[ Birincisi; 31 Mayıs 2013 tarihine dek hep birkaç kişi düşündünüz, konuştunuz ve birçok kişiyi dinlemek zorunda bıraktınız, artık birçok kişi olarak düşüneceğiz ve konuşacağız ve siz birkaç kişi bizi dinleyeceksiniz; bunun için yarattığınız ‘korku psikolojisini kırdık’ ve düşünce düzlemlerine indik.
İkincisi; 31 Mayıs 2013, Türkiye’de ve dünyada 20. Yüzyılın egemen ideolojilerinin sonlandığı ve ‘dünyanın özgün gelişimi ve değişimini dikkate alarak, farklılıkları bütünleştiren, evrensel barışı esas alan’ 21. Yüzyılın ideolojisinin başlangıcıdır.
21. Yüzyılda, artık birkaç kişinin düşüncede, siyasette, ticarette, bürokraside ve medyadaki egemenliği bitiyor, birçok kişinin, yani halkın etkin ve belirleyici olacağı sürece girildi. Bu sürecin düğmesine de Türkiye’de basıldı. Brezilya’ya yansıyan sürecin Türkiye’de daha da güçlenmesi ve evrensel mesajını yaygınlaştırması için, ülkemdeki ‘CHP’lisinden, AKP’lisine, MHP’lisine, İP’lisine, BDP’lisine, kısacası sağ-sol tüm oluşumlardaki siyasi payandaların, Gezi Parkı Halk Hareketi’nde paydaş olması gerekir. ]]
Evet, bir zamanlar Türk argosuyla ‘Ben çevrecinin daniskasıyım” diyerek, bu işin en iyi örneğiyim demek istemişti. Doğrudur, en iyi örneğidir.
İşte o en iyi örnek;
Yıllardır yazdık, raporlar sunduk; yalanlarını gündeme getirdik; gün oldu tehdit edildik, gün oldu savcılıklarda ifade verdik, hatta yargılandık. Yetmedi; yatırımlara karşı çıkan vatan hainleri ilan edildik, dahası, Türkiye’nin kalkınmasını istemeyen batılı ‘ille de’ Alman’ vakıflarından para almakla suçlandık, fakat yine de yazdık, yazdık, yazdık ve sokaklara indik..
İşte bu yazmalar, sokak eylemleri değil de, aşağıdaki hormonlu renkli basının haberi, tüm yazmalarımızın, eylemlerimizin, önüne geçti. Çünkü bu hormonlu renkle basın, bunların ‘doğaya ve doğana’ saldıran politikalarını savunmakta, hatta ‘doğaya’ saldıran çevre politikaların onaylamakta, zalim sultanın zulmünden korktuğu için, sultanın siyasalarından yana duruş sergilemekteydi.
Öyle ki; 30 Haziran’ı, 31 Haziran’a öteleyen gece başlayan ve halk hareketi diye tanımladığım ‘Gezi Parkı eylemlerini bile haber yapmaktan çekinmekteydiler.
Gezi parkı halk hareketini, betimlediğim gibi görmeleri olası değildi, onlar için bu eylem çevre duyarlılığı idi. Daha doğrusu; u eylemin gövdesinde yüklü derin anlamı bir ağaç sevgisine indirgemişlerdi, indirgemesine, fakat yine de bu çevre algısı benim için anlamlı bir duruştu.
Bugün doğaya, ani çevreye duyarlı duruş sergileyen hormonlu renkli basın, sonunda doğana da aynı duyarlılığı göstermek zorunda kalacaklardır. Evet; göreceklerdir ki, bu halk hareketinin; “Atatürk’ün ‘dünyada ilk kez’ emperyal efendilere Anadolu insanıyla attığı tokat sonrası yaşam bulan ve mazlum ülkelerin örnek aldığı ‘Kurtuluş Savaşı ve İdeolojisi’nin günümüz dünyasına özgü, dünyanın gelişim ve değişimini esas alan yeni bir ideolojik haykırış olduğunu.
Gelelim doğaya olan duyarlı duruşlarına:
[[ HES’lerden orman talanına yol açan 2B yasasına, zeytinciliğin sonunu getiren yönetmeliklerden binlerce ağacı ve canlı türünü yok edecek ‘çılgın’ projelerle, neler yapıldı?
20 bin yarasa sular altında kaldı;
Bundan üç yıl önce Türkiye’de büyük bir yarasa katliamı yaşandı. Üstelik doğayı korumakla görevli olan o zamanki adıyla Çevre ve Orman Bakanlığı şimdiki adıyla Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından gerçekleştirildi. Edremit Körfezi’ndeki Havran’da bulunan 10 farklı türden 20 bin yarasanın eşleşmek ve yavrularını büyütmek için kullandığı mağara tüm eylemlere rağmen baraj kapaklarının kapanmasıyla su altında kaldı.
10 yılda 40 bin maden yapıldı;
Son 10 yılda 40 binin üzerinde maden ruhsatı verildi. Anadolu’nun dağları parsel-parsel özel sektöre satıldı. Ancak Ege Bölgesi’nde uygulanan Zeytin Yasası nedeniyle, madencilere geçit yoktu. Yasanın koruma önlemleriyle başta Kaz Dağları olmak üzere Ege Bölgesi’nin zeytin ormanları korunuyordu. Bu da altın madencilerinin önünde engeldi. Zeytin Yasası’na takılan madenciler, Tarım Bakanlığı’nın hazırladığı yönetmelikle 2011’de bu engelden kurtuldu. Yeni yönetmelikle zeytinliğin tanımı değiştirildi. Özel kişilere ait olan 25 dönümden küçük zeytinlikler ‘zeytinlik saha’ sayılmaktan çıkarıldı. Ege’nin zeytin ormanlarında madencilik yapılmasının da, yatırıma açılmasının da önünde engel kalmadı.
41 bin hektar orman alanı satışa çıkacak;
Bozuk orman’ olarak nitelendirilen alanların satışının önünü açan 2B Yasası’yla birlikte Türkiye genelinde ilk etapta 410 bin hektarlık orman alanı satışa çıkarılacak. Akdeniz Bölgesi’ndeki makiliklerin ölüm fermanı olan bu yasa plansız turizm yatırımlarının ve çarpık yapılaşmanın da önünü açacak. Türkiye’de az ya da çok, sınırları içinde 2B arazisi olmayan il sayısı sadece 10. Geriye kalan 71 ilde toplam 260 bin futbol sahası büyüklüğünde 2B arazisi ranta açılacak.
2 milyon Anadolu’da kuruyan sulak alan;
Yanlış sulama politikaları nedeniyle Anadolu kuruyor. Türkiye’de, sulak alanlar ve göller temelde iki ana nedenle yok oluyor. İlki doğrudan kurutma. 1953’ten bu yana 370 bin hektar sulak alan, çeşitli kurutma ve taşkın kontrolü amaçlı projeler sonucunda, doğrudan kurutuldu. 375 bin hektar alan da ‘küçük ölçekli taşkın kontrolü’ ve ‘küçük ölçekli drenaj ve kurutma’ projelerine maruz kaldı. Çukurova, Çarşamba Ovası, Konya Ovası, Meriç ve Ergene havzaları gibi pek çok bölgede sulak alanlar kurutuldu. İkinci neden ise dolaylı kurutma sistemi. Konya Havzası’nda sulama barajları ve on binlerce kuyu nedeniyle suyun göllere gitmesi engellenerek, havzadaki doğal su akışı bozuldu. Yaklaşık 1 milyar 150 milyon metreküp emniyetli su rezervine sahip Konya Havzası’ndan her yıl 1 milyar 786 milyon metreküp su çekiliyor. Böylece yılda 636 milyon metreküp su açığı ortaya çıkıyor. Her yıl bir Tuz Gölü’nü dolduracak kadar su fazladan çekildiği için dönemsel yağışlar dışında su toplayamayan Türkiye’nin en büyük ikinci gölünü de kaybettik.
2.5 milyon ağaç sökülecek;
Üçüncü köprü ve havaalanıyla İstanbul’da orman yağması
İstanbul için sıkça söylenen “bir zamanlar burası dutluktu” cümlesine üçüncü köprü ve üçüncü havaalanı yapıldıktan sonra “Bir zamanlar burası ormandı” eklenecek. Sadece 3’üncü havalimanı ilk etapta 2.5 milyon ağacı İstanbul’un ciğerleri olan kuzey ormanlarından koparacak.
3’üncü köprüyle birlikte 2-B adayı alanlar oluşabilecek, biyolojik çeşitlilik kayıpları yaşanacak, endemik bitkiler yok olacak. Ayrıca bağlantı yollarıyla, orman ekosistemi üzerinde tahribata yol açacak.
1 HES için 500 bin ağaç kesilecek;
Türkiye’de 2000’e yakın HES projesi bulunuyor. Yani hemen-hemen tüm akarsularımız özel sektöre 49 yıllığına satılmış durumda. Karadeniz Bölgesi’nde işletilen, inşaat halinde olan ve lisans süreci tamamlanan 236 HES’in yanında Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreci tamamlanan 290 HES projesi bulunuyor. Buna göre, Karadeniz’deki mevcut HES’ler ve gündemde olan projelerle HES’lerin toplam sayısı 516. HES projeleri sadece suyu doğadan çekip almakla kalmıyor, orman katliamını da beraberinde getiriyor. İyimser bir rakamla 4 metrekareye bir ağaç düşmesi üzerinden hesapla bir tek HES projesi için yaklaşık 500 bin ağacın kesileceği tahmin ediliyor. Düşünün Artvin-Arhavi’deki Kamilet vadisi, Mençuna şelalesi doğası ve doğanıyla tümden yok ediliyor. Arhavi kent yüreğinden devasa cebri boru geçirilebilmekte, yetmedi Arhavi Sidere deresi aynı doğa kıyımıyla kurutulmaktadır.]]
Hala; “Kanunsuz Sultan…Han”’ın; halk hareketlerine karşı, ‘ulusal istence saygı toplantıları’ düzenleyen, toplumu kamplara bölen, toplumu geren söylemlerini, renkli hormonlu basın, bugün manşetlere taşıyor olsa da, gün gelecek manşetinden düşürecektir.
“Bir besmele ile oyunlarını bozarız…Durma eylemi başlatmışlar, biz Namazda kıyamla (ayakta durma) direniriz”” diyebilmekte, “Onlar, camilerimizde içki içsinler, türbanlı kızlarımıza saldırsınlar..” yalanlarına yer vermeyecektir...
Elbette polisim biber gazı sıkacakmış diyerek polisimizi halk düşmanı ilan etmek, Akdeniz Olimpiyatların da seyirci tribünlerde protesto etmesin diye tüm biletleri satın aldırmak ve bilet kuyruğundakilerin üzerine tomalar göndermek, evlerin içine biber bombası atmak, yalanlar, Ankara Dikmen’de, Kuğulu’da, Kenedi’de halka ölümüne saldırmak, Ethem Sarsülük’ü öldüren Polis A.Ş’yi Hakim Mustafa Aydın aracılığıyla ‘kendini korudu diyerek’ tutuklamamak, aksine Ethem’i vururken gören tanıkları(Ş.İ ve M.C.T) tutuklatmak ; kısacası tüm bunlar; ilk kez ‘Türkiye’de başlayan ve yaygınlaşacak olan’ dünyanın 21. Yüzyılın kendine özgü yeni devrim ideolojisini durduramayacaktır. Çünkü bu ideoloji için ille de sokağa düşmek gerekmiyor, bu ideoloji insanların düşüncelerine düştü, gün gelecek bu ideoloji ‘demokrasinin evrensel ölçütleriyle’ tarihin sayfalarına düşecektir.
http://www.bizimanadolu.com/koseyazarlari/scorbacioglu.htm
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
TEKNOPOLİTİKALAR PLATFORMU
sevket-che@hotmail.com.tr
evesbere@mynet.com
GSM: 05066090032
Arhavi-Kamilet vadisi
Yorumlar
Yorum Gönder