AKP’NİN PARÇALANMASINI BEKLEMEK
7 Ocak 2012
“Politika üretemeyenler, politika üreten karşıtların kendiliğinden yıkılmasını umut edenlerdir:”
“Onlar politikalarıyla, karşıt politikaları yok etmeleri gerekirken, karşıtlarının içerden yıkılmasını beklerler”
Ertuğrul Özkök’ün 28 Mart 2012 günü yazdığı ‘Öteki mahalleden ilginç bir ses’ başlıklı yazısı bana ilginç gelmedi, çünkü; yazılarımın bazılarında benzer konuları işleyen biriyim.
E.Özkök’ün yazısı okuyanlara ilginç gelebilir, çünkü Ş.Çorbacıoğlu gibi sıradan bir yerde yazmıyor.
Özkök; İktidar yanlısı Yeni Şafak’tan Hakan Özden’in “Cemaatler siyasetin dışında kalmalı” başlıklı yazısın okumuş.
Çok ilginç bulduğu yazının en vurucu bölümlerini okuyuculara özetlemiş. Ben onun özetinin özetini vereceğim: “- Din ve dine hizmet, siyasetler üstü ortak değerlerdir ve din her şeyin üstündedir. Bu çerçevede ‘İman ve Kur’an hizmeti’ belli bir görüşün tekeline alınamaz, alınmamalıdır.- Kastettiğimiz, iman hizmeti ile beraber, her siyasi konuda, düşünce ve mülahazaların dile getirilmesidir.Kaldı ki böyle bir durum, siyaset namına yapıldığı zaman ortaya çıkar.- Bu davranış biçimi “İman ve Kur’an hizmetini” inkişaf ettirmesi bir yana köstekleyebilir ve hatta “Elmas gibi hakikatler, ehli dünya nazarında cam parçalarına inebilir”. Başka deyişle savunulan siyasi düşünceye muhalif olan insanların nefretinden, din de nasibini alabilir.- Bunun sonucu olarak, bir kesim yanılabilecek ve yok yere İslam’dan uzaklaşabilecektir.
Bir diğer ifadeyle, mütehayyir adam, ‘Acaba beni nurla celp edip topuzla dövmek mi istiyorlar?’ diye telaş edebilecektir.- Bir diğer husus, hizmet gönüllülerinin aşırı siyasallaşması, kendi zihinlerinde, karşıt görüştekileri sanki İslam’a hücum ediyor gibi tanımlamasına neden olabilmesidir.Öyle ki, “Kendi mensubu bulunduğu siyasi cereyana taraftar münafığı melek, karşıt partide olan mümine kâfir diyebilecek kadar gözü kararmış bir taraftarlık ne İslamiyet’le ne de dindarlıkla bağdaşmaktadır.”Böylesine bir tarafgirlik çok ayıptır.- Sözün özü, “Din hakikati öyle temsil edilmelidir ki, bütün siyasi ve gayri siyasi mülahazaların üzerinde olsun” ve bizleri nuruyla aydınlatmaya devam etsin.”
Özkök; “Yazı bana ilginç göründü.” diyerek, şu soruyu sormuş: Acaba yazıda savunulan ‘Cemaatler siyasete karışmasın’ fikri, son gelişmelerden sonra hükümet kanadında oluşan bir hassasiyeti mi dile getiriyor?”
Tekrar ediyorum, Hakan Özden’in yazdıkları bana ilginç gelmedi, çünkü, Arapça ağırlıklı sözcüklerle söylediklerini, ben Türkçe ağırlıklı olarak yıllardır söylüyorum.
Bana ilginç gelen, politika üreteceklerine, AKP ve Fetullah çatışmasından veya benzerlerinden beklenti içinde olan siyasilerin duruşlardır.
Fetullah grubu tüm gücüyle çalışıyor. Geçenlerde, bir emlakçide eli çantalı, sakallı ve cemaat yüzüklü biriyle tanıştım. Benzer gelişmeleri sordum. Karşıtlıkların olduğu, fakat bunun asla çatışmaya dönüşmeyeceğini söyledi. Fazlada konuşmadı, çünkü yeni kurulan ‘Aktif Çalışanlar Derneği’ne yer arıyordu. Anlayacağınızı, adamlar aktif çalışmayı olanca hızıyla sürdürüyorlar.
Solcum ne yapıyor, edilgenliğin kaynağı içsel çatışmayı olanca hızlarıyla sürdürüyor. Siyasilerim ne yapıyor; aman ha, falanca Sivil Toplum Örgütünü veya üreten birini partiye fazla yaklaştırmayalım, yerimizi kaparlar endişesi içinde, politikasızlıklarını üretip duruyorlar.
Biraz geriye gidelim ve, miskin-miskin yerimizde sayıp politikasızlığımızı; nelerden umut ederek zenginleştirmeye çalıştığımızı görelim:
Gerçek gündem'den Barış Yarkadaş bir yazısında ilginç bir AKP tahlilinde bulunmuştu. Burada da özetin özeti şöyle:
“…Erdoğan'ın çevresi her ne kadar ‘Başbakanımız turp gibi’ dese de bunun gerçek olmadığı anlaşılıyor. Medya, korktuğu için, sağlık sorununa ilişkin herhangi bir haber yapamıyor…Cumhurbaşkanı Gül, Fethullah Gülen Cemaati'nin isteği üzerine, şike yasasını 'veto' ediyor. Arınç, yasa Çankaya'dan döndükten bir gün sonra Bursa'da ilginç bir konuşma yapıyor. Arınç, ‘Ben Tayyip Erdoğan'a bile biat etmedim’ diyor.
Medyamız, AKP'ye ilişkin ‘iç çatışma’ haberlerini vermekten korktuğu için bu sözler arada kaynayıp gidiyor…. Başbakan Erdoğan'ın hastalığından cesaret alanlar, içlerinde yıllardır taşıdıkları kompleksleri dışarı vurmaya başlıyor. …Fethullah Gülen'in Başbakan Erdoğan'a henüz bir "geçmiş olsun" mesajı yollamamış olması da dikkatlerden kaçmıyor.
Bu bağlamda, en ilginç gelişmelerden biri ise ortaya çıkan bir anket... Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer, ABD'li bir kuruluşun yaptığı anketi yayımlayarak, "Erdoğan sonrası hesaplar"a bir projeksiyon tutuyor. Ankete göre, seçmenler "Erdoğansız bir AKP'ye ilgi göstermiyor." Seçmenlerin yüzde 48'i "Erdoğan olmazsa AKP'ye oy vermem' diyor…. bu anketin hemen ardından Erdoğan'ın ameliyat olması ise manidar... Seçmenin, Erdoğansız bir AKP'yi tercih etmeyeceği açıkça görülüyor….Bütün bu olan biten; "Tek Adam Hakimiyeti"nin artık AKP içinde de sıkıntıya yol açtığını gösteriyor…Erdoğan'ın yeni anayasada başkanlık modelini istediği, bu olmazsa Köşk'e çıkmayı planladığı biliniyor. Şu an için, Erdoğan'ın önünde durabilecek bir güç de görünmüyor. …Bu yüzden, "şike yasası" Gül ve Arınç'ı ittifak haline getiriyor. Erdoğan ise, Gülen Cemaati'yle arasına mesafe koyup Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yaklaşıyor. "Demokrasiden uzaklaşırsın, statükoya teslim olursun" sözlerine ise kulak asmıyor. Anlayacağınız, sadece CHP değil, AKP kazanı da kaynıyor. Medya şimdilik olan biteni görmezden gelse de önümüzdeki günlerde yazmak zorunda kalacak…İMKB'deki cemaat etkisinin azaltılması için Ali Babacan'ın bu operasyonda Erdoğan tarafından görevlendirilmesi, "AKP çevrelerdeki rahatsızlığı daha da artıracak. Erdoğan'ın gücü ve yetkiyi kimseyle paylaşmak istemediği bilinen bir gerçek... Erdoğan, AKP'nin yüzde ellilik oyunun yarısından fazlasını "tek başına" aldığını biliyor...AKP'yi izlemeye devam edin...Özellikle de yıllardan bu yana hep geri planda kaldığını ve hakkının yendiğini düşünen Arınç'ı...
AKP'de ‘küresel efendi izin vermediği sürece’ hiçbir şey olmaz. Çünkü, küresel efendinin, biçtiği rolleri/görevleri asla kimse değiştiremez. Bu nedenle; kimse kendisine başka görev biçmez. Arınç duruşu, her zamanki gündem değiştirme taktiğidir. Tutuyor da, çünkü yazılı ve görsel hormonlu basın, Arınç’ın söylediklerine her zaman çivileme atlıyor.
Başbakanın rahatsızlığına gelince. Geçmiş olsun, geçmiş olmasına da; sanki zincirleme gündem değiştirme süreci işliyor gibi. Önce Suriye'ye ye uzaktan bağır çağır. Rusya Hayfa limanına savaş gemilerini bağlayınca, Dersim'e geç, tutmayınca Hastaneye...
Sen de ara sıcakları dağıt. Evet; Ara sıcak olarak, önce Tayyip 2014'te Cumhurbaşkanı, 15'te Gül Başbakan de, İnönü'nün kızıyla, 'Atatürk ile İnönü küs gittiler' haberi ver; şimdi de biat üzerinden 'Liderlik savaşı başladı' de, sen de bu zokayı yut 'Aaa, AKP'de liderlik savaşı başladı' de, Hatta, 'adam hastane yatağında, o liderlik sevdasında' de...Hade be ordan...Sen de politika mı yaptığını zannediyorsun?! İşleviniziniz , siyasi ketenpereye gelmek...Ondan sonra da iktidara geleceğim salvolarında bulun....Her ne ise, siyasi geleceğimle oynamayayım...Olur a, bel ki milletin vekilliğinden vazgeçip milletvekilliğine çıplaklanırım(ne demekse?).
Salt bizim basın değil, küresel efendinin basını da bazı gerçekleri işaret ediyor. Örneğin Financial Times’in 29 Mart 2012 günü David Gardner ve Daniel Dombey imzalı yazıda; “Erdoğan'ın portrelerinin ülke çapında neredeyse cumhuriyetin kurucusu Atatürk’ünkiler kadar yaygın olduğu, Medya üzerindeki baskıların, siyasi rakiplerin yargılandığı davalardaki usulsüzlüklerin ve sorunlu bir mevzuatın, yönetiminin giderek daha da otoriterleştiğini, yeni anayasanın, bireysel hakların korunmasında kritik öneme sahip olabileceği, hükümetin, rakipleri azaldıkça hoşgörüsünün de azaldığı, tutklu 104 gazetecinin İran (42) ve Çin'de (69) hapiste olan gazetecilerin toplamından fazla olduğu, yargının yalnızca AK Parti'nin değil, Gülen hareketinin muhaliflerini de bastırmanın bir aracı haline getirildiği…hukuk siyasi amaçlar için kullanılmasının iki tarafı keskin bir kılıç olarak belirdiği” vurguları yapılmaktadır.
Tüm bunlar ve söylediklerim; AKP’de bir şey olmaz demek değildir. Unutmayın, Turgut Özal dönemi konusundaki endişelerinizi. ‘Asla yıkılmaz, başkanlık sistemini getirip ‘Osmanlı saltanatı’ ile özdeş yeni bir siyasi vesayet dönemi başlatarak otoriter yapıyı kurumsallaştıracak’ dendi, ardından, bırakın yıkılmayı yerle bir oldu ve ANAP’ın adı bile unutuldu. Ve bugün, zehirlendi denerek, ölüsü siyasi ranta dönüştürülmek istenmektedir.
Benzer süreci Recep Tayyip Erdoğan’ın işlettiğini, başkanlık sistemiyle, ideolojisine Osmanlı ekseninde yeni kalıcı otoriter bir kimlik kazandırmak istediğini gözlemliyoruz. Menderes, Demirel ve Özal’ın iktidar sürelerini aşabilir, çünkü bu liderlerin geçmişteki politik yanlışlarını tekrarlamamak için, pragmatik bir siyasi seyir izlemektedir. Ama, nereye kadar?! Bir şeyler olası, fakat, bu nedenle zamanının bilmek olası değildir. Artçılar olsa bile, siz AKP’deki depremin zamanını zor saptayabilirsiniz.
Yapmanız gereken, doğacak deprem şiddetini azaltacak, önlemler bütünündeki politikalar üretmektir.
Eğer ki; “Politika üremiyorsan, politika üretenin kendini yok ettiğinde doğacak boşluğu dolduramazsın. Dahası; politikasızlığınla karşıt politikaya seçenek olamazsın.”
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
Teknopolitikalar Platformu
evesbere@mynet.com
GSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder