MAYIS KORKULARI VE 27 MAYIS
Gözlemlediğim kadarıyla; 27 Mayıs 1960 tartışmalarıyla ile siyasi rant süreci işletilmeye çalışılıyor.. Bu süreç; her iki taraf için de geçerli.. Yanı, karşıtları ve karşıt olmayanları için de.. Menderes ve arkadaşlarının idamı, demokrasinin ötelendiği ve demokrasiyi araç olarak kullananlara düzlem hazırladığı süreçtir.. Bugünün siyasi erkine hazırlanan düzlemsel sürecin aynısı..
“Darbe midir, Devrim midir?” tartışmaları, nedense bu yıl, önceki yıllara oranla çok farklı abartılarak yoğunlaştırıldı. Anayasa değişikliği ve halk oylamasının ve de Kılıçdaroğlu rüzgarının esmeye başladığı bu günlerde.. 19 Mayıs 2010 tarihli yazımın başlığı “19 ‘Mayıs korkular’ ve Gandhi Kemal” idi. Yazıda Mayıs korkularından söz ediyordum. Bu korkulara biri daha eklendi. “27 Mayıs Korkuları”. Korkudan çok, nefretin sanata dönüştürülerek siyasi ranta eklemlendirilmesi ile korku imparatorluğunun beslenmesi..
- http://blog.milliyet.com.tr/19__Mayis_korkulari__ve_Gandhi_Kemal/Blog/?BlogNo=244450
Her zaman olduğu gibi, siyasi erkin tetikçileri yine harekete geçti. Fakat bu sefer daha donanımlılar.. Bunların kimler olduğunu söylemeye gerek bile görmüyorum.. Ama biri var ki; gazetesi, kuponla halka uçak ve TV veriyoruz diyerek halkı aldatan, gazetesini batıran eril kişi.. Sanki başka düşünen yokmuşçasına 27 Mayıs tartışmalarında da; her şeyde olduğu gibi, ülkeyi kurtarma adına halkı kandırmanın başat kimliği olarak TV kanallarında görüyoruz.. Ki bu kişi TBMM’ine bir türbanlıyı taşıyan kişidir…
Diğer tetikçilerin, sınırsız ve kuralsız demokrasi avcıları olduğunu ise hiç belirtmeye gerek yok; çok iyi biliyorsunuz bunları.. Kurumsal olarak da savaş açılmış. Bu savaşı başlatan Zaman, nedense Menderes’in Yassıada’daki hazin yargılama sürecinin belgeselini yapmış.. Bunun için şimdi daha donanımlılar dedim. İşleyen süreç; Kurtuluş savaşının iki önemli kişisi İnönü ve Bayar çekişmesinin hazin sonudur..
Yakın tarihte de benzerini yaşadık; Demirel-Özal çekişmesinin hazin sonunu.. Nedense o’nu kimse eşelemiyor.. Solcular da çıkıp, onun belgeselini mi yapsın???!!! ‘Demokrasi ve insan hakları’ dediğimiz evrensel olguların, ülkemize; siyasi rant bütününde ve ağır bedeller karşılığında geldiğini hiç düşündünüz mü?.. Kabul ediyorum; demokrasi ve insan haklarının bir bedeli vardır ve kaçınılmaz olarak yaşanır..
Yanlışlıklar, ihanetler ve ardından kaybetmeler.. Bu kaçınılmaz süreçtir egemenlerin politikalarında.. Fakat biz de bir farklıdır; en ufak bir yerin çizilmeye görsün.. 50 yıldır, hemen-hemen es geçilmiş Menderes yarası neden kaşınır.. "İktidara geldikten sonra yapılan yanlışların ve yolsuzlukların hesabını sormayacağız (Devr-i Sabık yaratmayacağız)."
Diyen Menderes üzerinden devr-i siyaset yapmaktır bunun adı, bugünlerde.. Yara, iki taraflı biri yara idi..Sen bir yanını kaşırsan, birileri de öteki yanını kaşır ve iki başlı bir çıban tetiklenmiş olur.. Yani, halk arasındaki kutuplaşmanın önü açılır.. Taraf durmayarak iki tarafı kaşımaksızın, olguyu iyileştirmek en doğrusu değil mi? Ne yapılmak isteniyor; acılı yakınları TV ekranlarına çıkarmakla?
Bununla anlatılmak istenen nedir? 27 Mayıs’ın tarihsel arka planı neden gündeme getirilmez de, yinelenen ağıtlar üzerinden siyasi rant izlenimi veren duruşlar sergilenir?! Duruşmalardaki ve de İnönü üzerinden anlatılan bazı olayları mahalle ‘dedi-kodu’ları bütününde TV ekranlarına taşımakla, 27 Mayıs 1960 olayının tarihini nasıl anlatırsınız ve bunu siyaset biliminin neresine konuşlandırabilirsiniz?
Menderes sürecinin; Atatürk sonrası başlatılan yoğun devletleştirme politikaları bütününde başladığını niçin göz ardı ediyoruz? Evet; Menderes döneminin 30 bin dönüm toprağa sahip olan toprak ağası Menderes’in, toprak reformunun başlangıcı olan “Çiftçiyi topraklandırma yasası-1945”na savaş açmasıyla başladığını yadsıyabilir misiniz? Bu işletilen süreçle batıdaki ve doğudaki toprak ağalığına son vermek olduğu, ilk aşamada batıdaki toprak ağalıklarının sonlandırıldığını, fakat Menderes sonrası doğudaki toprak ağalığı ve feodal yapının daha da beslendiğini neden aklımıza getirmeyiz?
Eğer bu yaşam bulsaydı, özellikle bugünkü Güney Doğu olaylarının ortaya çıkmayacağını niçin yadsırız ki?! “Çiftçiyi topraklandırma yasası” sonrası, Menderes’in; İsmet Paşa’nın bu yasa ile ülkemiz tarımını SSCB’deki gibi kolhozlaştırmak(Kollektif tarım birlikleri) istediğini savlayarak, Celal Bayar, Refik Koraltan ve Fuad Köprülü ile birlikte dörtlü önerge (Ar.takrir diyorlar) verdiklerini ve ardından Demokrat Parti’yi kurduklarını ( Ocak1946) neden anlatmayız?
Ve bu Dörtlü önerge ile çok partili demokratik sürece geçildiği yanlışı ile halkı yanıltırız? Soruşturma (Ar.tahkikat) komisyonlarıyla (18 Nisan 1960), karşıtları ve basını ve de gençleri susturarak ülkenin rejimini değiştiren sivil faşizmin temellerinin atılmaya başlandığını ve 27 Mayıs 1960 hareketini tetiklediğini niçin anlatmayız halka? Neden halka, tek partili siyasi yapıya son verenin ve ‘çok partili demokratik sürecini, İnönü dönemi CHP’sinin başlattığını söylemekten kaçınırız?,
Hatta, aynı CHP’nin 1950 seçimleri öncesi Seçim Yasasını değiştirerek seçimlerde, çoğunluk kuralıyla birlikte yargı güvencesi yanında “Gizli oy-Açık düzenleme (Ar. Tasnif)” sistemi getirdiklerini ve bu düzenleme ile seçimi bile kaybetmeyi göze alarak TBMM’inde 408’e karşı, 69 milletvekiline düştüklerini niçin gözardı ederiz ki? Neden 1951’de, Birleşmiş Milletler kuvvetlerini katılması için Kore’ye asker gönderen, Batı ve Doğu bloğu arasına sıkışmış Türkiye’nin Soğuk Savaş’ta Batı Bloğu yanında yer aldıran siyasi manevranın yanlışlığını anlatmıyoruz?
Ancak bundan sonra Türk Ordusu’nun modernize etme sürecinin başlatıldığını(1952)… Özellikle bu süreç sonrası; 1952’de Nato’ya katılarak Kominzme karşı düzensiz savaş yapacak ‘bugünün ergenokon soruşturmalarının derin devlet bütünündeki ‘faili meçhul-meşhur cinayetlerin odak noktası’ bir diğer adı da Kontrgerilla Örgütü olan Özel Harp Dairesi’nin kurulduğunu, yani Menderes döneminde CİA aracılığıyla kurulduğunu öteliyoruz?
1955’de kendini gösteren ekonomik zorluklar her geçen gün artış kaydettiği ve 1958 yılında Cumhuriyet tarihinin en yüksek oranlı devalüasyonu yapıldığını ve borçların ödenmemesi yüzünden, İktidarın yeni bir ödeme planına bağlanmasını ilan ettiğini (Fr.Moratoryum) niçin akıllara getirmeyiz?
Karşıtların seçimlerde güç durumda bırakılması için; Osman Bölükbaşı’nın seçildiği Kırşehir’in ilçe yapılmasını ve İsmet İnönü’nün seçim bölgesi Malatya’nın, Adıyaman’ın kent yapılmasıyla ikiyi bölünmesini, DP’den istifa eden Fuad Köprülü’nün seçilmesini ve diğer partilerin dayanışmasını engellemek için seçim yasasında yaptığı değişikliklerini, Vatan cephesinin kurulmasını, Türkçe ezanın yasaklanmasını, İmam Hatip kurslarının İmam Hatip Lisesine dönüştürülmesini, Halkevleri ve Köy Enstitülerin kapatılmasını, CHP taşınmazlarına el konulmasını niye, niye, niye….
En önemlisi, düşünce ve basın özgürlüğünün kaldırılması konusundaki duruşları, yani; Beyhan Cenkçi, Kurtul Altuğ ve Hüseyin Cahit Yalçın(83) i ve diğerleriyle toplam 238 gazetecinin, Menderes hükümeti aleyhinde yazdıkları için içeri atılmasını, Parti düşüncelerini yaymak için ülkeyi gezen İnönü’ye saldırıların gündeme getirilmemesini, CHP Milletvekillerinin polis zoruyla meclisten çıkarılmasını niye gündeme getirmeyiz? Hukuk’un üstünlüğünü savunan Yargıtay üyelerinin, , askeri darbe planladıkları gerekçesiyle Genel Kurmay Başkanı ile bütün üst komuta kademesinin ve 15 general ve 150 albayın; yasalara uyulmamaksızın, görevinden ötürü (Ar, Re’sen) emekli edilişlerine niçin değinilmez?
Hükümete karşı, İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin düzenlediği protesto mitinginde, öğrenci Turan Emeksiz’in polis tarafından öldürülüşü, bir öğrencinin bacağını kaybetmesi neden söylenmez?Tüm bunların; ülkeyi kamplaşmaya ittiği neden anlatılmaz? Ve bugün çıkmışız; ülkeyi dünkü gibi kamplara bölmek istercesine; Menderes ve arkadaşlarının demokrasiyle bağdaşmayan sonlarını, halkı öfkelendirecek bir kurguda yansıtıyor, yetmiyormuşçasına mahkeme süreçlerinde yaşananları, acılı ailelerin yakınlarını kullanarak abartılı bir şekilde kamuya servis edebiliyoruz..
Bu yaşatılanlar,bilinen cemaatin zamanı ile tekrar-tekrar yansıtılması, ülkeyi kamplara tekrar-tekrar bölmek değil de nedir? Okuyun ve konuyla ilgili bilgisi anlatılanlarla sinirli olan gençlerin nasıl iki zıt kutba bölündüğünü görün.. Devrim mi, darbe mi? Eğer, üniversite öğrencileri, halk sokaklara dökülmüş ve de emir-komuta zincirinden soyut Harbiyeli gençler harekete geçerek halkla el-ele vermişler ise ve bu karşıt duruş gün be gün büyümüş ise bunu darbe şeklinde yorumlamak, en az idamları onaylamak kadar yanlış bana göre…
Darbe, bir grubun tetiklemesiyle ani yükselen harekettir ve hemen sönümlenir, yani amacını ulaştığı noktada geri çekilir ve karanlık şok izler bırakır. Devrim ise, değişim ve gelişim yolunda yapılacak her türlü düşüncenin, süreçle, halkın tetiklemesiyle eyleme dönüşmesidir ve aydınlık izler bırakır. Eğer bugün 27 Mayıs 1960 sonrası, ülkenin önde gelen akil insanları ve akademisyenlerine 1960 Anayasasını hazırlama görevi verilmeseydi, demokrasi ve insan haklarını bu ülkemiz zor tanırdı.
Doğrusu; Sosyal ve hukuk devleti yaratılmamış, yargı bağımsızlığı getirilmemiş olurdu.. Sevgili Babam Nihat Çorbacıoğlu arşivindeki, Orhan Birgit ve arkadaşlarının sahibi olduğu ve yazı kurulunda Bülent Ecevit ve Muammer Aksoy’un yer aldiği “Kim” ve Kurtul Altuğ’un çıkardığı “Akis” dergileri 27 Mayıs 1960’in öncesi ve sonrasını çok iyi anlatıyor… Özellikle 9 Hazıran 1960 tarih ve 305 sayılı “AKİS” dergisindeki “Amerikan Trajedisi” başlıklı yazı 27 Mayıs 1960’i çok iyi anlatıyor. Yazıda, ABD Büyük Elçiliğinin, Menderes döneminde neler olduğu konusunda Washington hükümetini gerekli şekilde bilgilendirmediğini, bu konuda, Büyük Elçi Fletcher Waren sürekli uyarıldığı konusu işlenmektedir…
Yazıdaki dikkati çeken olgu; ABD’nin en iyi haber alan Nex York Times gazetesinin, 27 Mayıs ihtilal’ının ABD Dışişleri bakanlığı için beklenmedik bir şey olduğunu yazması. Yazıya göre; Menderes hükümetinin, olası bir asker çıkışını karşılayabilecek güçte olduğu, Genel Kurmay Başkanı Rüştü Erdelhun’un Menderes’i kararlılıkla desteklediği, bu nedenle onun tarafından idare edilmeyecek silahlı Kuvvetler hareketinin olası olmadığı şeklinde Büyük Elçi F.Warren sürekli ABD’ye yanıltıcı bilgi aktarmaktadır.
Bir Büyük Elçi’nin burnu dibinde meydana gelen bu olayların bilinmemesi büyük eksikliktir. Özellikle Büyük Elçi; Menderes’in kurmuş olduğu ‘Tahkikat Komisyonu’ ile 15 kişilik bir sivil cunta idaresi oluşturduğu, Türkiye’de rejimi değiştirdiği; halkın, özellikle öğrencilerin ve genç subayların bunu kabullenemeyeceği ve sonuna kadar uğraşacağı ve olası bir halk-asker dayanışmasında bir harekete neden olacağı konusunda defalarca uyarılmasına karşın, F. Warren duyarsız kalmış ve Dışişlerine hatalı raporlar göndermiştir.
Bu bir gaflettir, çünkü Amerika bu hatalı raporlar yüzünden Menderes idaresini desteklemiştir. New York Times’in bu yorumu; bana göre gün gibi gerçekleri ortaya koyuyor.. Bu hareket, halk-öğrenci-genç subay dayanışması ile ortaya çıkan bir harekettir ve devrim olarak tanımlanırlık katsayısı yüksektir. Eğer ABD, Menderes yanlışları konusunda Büyük Elçi tarafından istenen şekilde bilgilendirilseydi, kesin Halk-Öğrenci ve genç subayların yanında yer almaz, Rüştü Erdelhun’u yönlendirir ve ilk ‘beslemeyip asan’ netekimli darbeyi yaşama geçirirdi…
Bu yanılgısını 12 Mart ve 12 Eyül ile darbeleriyle düzettiğini ve Üç insana karşı, nice fidanların darağacına çekildiğini unutmayın..1950-60 arası yaşatılanlar ve 2000 sonrası yaşatılanlar ne denli örtüşüyor değil im? Hayret; bu kadar benzerlik olur!!!. Halkın ve gençlerin aklını karıştırmayı alabildiğine yoğunlaştırdılar. Bu halkı kamplara bölerek, tehlikeli bir kutuplaşmanın göstergesi..
27 Mayıs için, 28 Mayıs günü yapılan yorumlar bunu somut olarak karşımıza çıkarıyor: Ömer AYDIN (Elektrik Mühendisi) Benim karşı olduğum tek konu insanlarımızın geçmişin bu noktalarını tam bilmeden bazı grup veya ideoloji sahiplerince kullanılması. Öldürmek tabii ki suç ve insanlığın tüm göstergelerine ters. Ama sunu unutmayalım ki geçmişimizi bilip onda takılmadan ve onu yeniden yaşamadan geleceğimizi kuramazsak daha çok 27 Mayıs'lar yasarız; belki bir zaman gelir 27 Mayıs yapacak bir Türk toplumu bile kalmaz. Saygılar.
Ahmet Asim (mühendis Kişilik, düşük rütbeli subaylardan oluşan bir çetenin yaptığı darbedir ve maalesef İnönü’den de cesaret almışlardır. Bugün terör örgütlerinin liderlerinin asılmaması bile kamuoyunda sindirildiği halde, dönemin Başbakanının asılmasını savunanların hala bulunabilmesi içimi acıtıyor. Jason Richards (Öğrenci)Belki o zamanlar anne rahmine bile düşmedik, ama Allah'tan aklımız, fikrimiz ve geçmişten geleceğe iz bırakan bir tarihimiz var! Mustafa Kömürcü (Üniversite Öğrencisi) Kaşımak denmemeli bunu sürekli konuşmak, "kurşunlanmış bir yara neden var demokrasimizde?" bunu aramaya çalışmak öğrenmektir..
Eğer bunun cevabını bugüne kadar vermemeydiysek ve veremeyeceksek Cumhuriyetin, demokrasinin ne anlamı var. Osmanlı zamanında teşebbüsler şüphesiz cezasız kalmamıştır. Bakınız ki Yeniçerilerin kaldırılması ve Asakir-i Man. Muh.'nin kurulması vs vs. Geçmişte de, şimdi de yarında şartlar müdahaleyi gerektirmedi, müdahaleler şartları oluşturdu.Ali Güzel (Zanaatkar) Güç hırsıyla, demokratik bir yönetimin neler yapabileceğinin ibret verici hikayesi.
Belki daha da önemlisi halkın bilinçsizliği nedeniyle her zaman doğru seçimler yapamayacağını da gösteriyor. Halka olayları veren basın ısmarlama haberlere, yandaşlığa başladığında orda demokratik seçimden bahsedilemez. Bu gerçekleştiğinde demokrasiyi korumak için darbe gerekli hale gelebilir. Bunu birilerini suçlamak için kullanmak yerine ders almalıyız. Fakat ders mi alınıyor, örnek mi? Altan Çınar (.)"Halk için halka karşı" Acaba dünyanın neresinde böyle bir söylem vardır. Millet iktidarını içlerine sindiremeyenlerin Kemalizm uğruna 87 yıldır kısır bir döngü içinde kendi yaşam biçimlerini millete zorla empoze eden bir ülkede yaşıyoruz.
Bu memlekette bütün darbeler Kemalizm adına yapıldı ve bu darbeler sonunda tek kapanmayan kuruluş Mason locaları oldu. Millet darbelerden bıktı ama derbe yapanlar milletin özgür iradesine karşı koymaya hala devam ediyorlar Halka yapılan darbelerden bıktık artık Yusuf USUN (Psikolog) Her hangi bir askeri darbeyi savunan kişinin ruh sağlığından kesinlikle şüphe etmek gerekir...
Ömer (Akkılıç) Bence ikisi de değil. 27 mayıs bu ülkenin su ana kadar gördüğü en demokratik anayasaya sahip olmasına neden olmuş. Ayrıca DP dönemi bir çeşit kuralsızlık, talan ve karşıdevrim dönemiymiş. Azınlıklara yapılanlar, Amerika`ya yari bağımlı hale gelmemiz, cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan devrimlerin yozlaşması hep o dönemin eseri. Ama Adnan Menderes ve arkadaşlarını idam edilmesi gereksizmiş.
Darbeden sonra da sistemde köklü bir değişiklik yapılmamış. Bence ne iyi kötü bir olay. Burak Öztunalı (.)Bizim Bütün konulara bakışımızdaki arıza aynı, hem devrimdir hem de darbe ,Fenerli misiniz ,Galatasaraylı mı ,Alevi misiniz , Sünni mi ,Melihçi misiniz ,Eraycı mı keşke haklı olmaya harcadığımız enerjiyi Mutlu olmaya harcasaydıkhasan porselen (öğrenci) Her şey ortada fotoğraf,ses kayıtları,videolar her şeyin açıkça ortada olduğunu gösteriyor. Bu ülkenin yüzyıllardır başını ağrıtan sağ-sol muhabbetidir. Bir gün birlik olmasını öğreneceğiz ama işten geçtikten sonra..
Burak Tavukçuoğlu (Öğrenci) Darbe demokrasiye müdahaledir. Ve doğal olarak işleyen bazı süreçlerin sekteye uğratılmasına sebep olmuştur. Askerler askerdir. Politikacılar politikacı. Fakat altını çizerek söylüyorum. Eğer yürürlükte olan bir tür dikta demokrasisiyse. İşler değişir. O zaman demokrasi tıkanmış demektir. Eğer halkın bir kısmı ezilip, diğer kısmı yükseliyorsa. Birilerinin bizim hakkımızı koruması gerekir. Bu asker darbesini destekliyorum anlamına gelmez. Hukuk bu işin var. Ama onu da iktisat mezunlarına vermişiz..
Ahmet (Menderes) 27 Mayisin yıktığı düzen cumhuriyeti kuran kadroların kurduğu düzendir. Bugün 27 Mayisi savunanların unuttuğu en önemli nokta bu. Demek ki bu darbe aslında Atatürk’ün ve onun çevresindeki insanların Türkiye’ye uygun gördüğü otoriterliğe pek yatkın politik sisteme karşı bir kalkışmadır. Türkiye’nin ironisi de burada. Hem Atatürkçü hem cumhuriyetçi olacaksın hem de ona karşı kalkışanları da Atatürkçü cumhuriyetçi kahramanlar olarak göreceksin.
Tarihi doğru perspektife koymakta yarar var. Can Çağlayan (Öğrenci) 1980 DARBESİNİN aksine 1960 bir askeri müdahaledir. Bunu darbe olarak değerlendirmek 1952-1960 arası olanları es geçmek anlamındadır. Halen 52-60 aralığının sahip olduğu, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olusu sanki bu egemenliğin kendisinin kayıtsız şartsız olduğu yolundaki anlayış bugün bu müdahaleyi ve devrimi darbe olarak yorumluyor. Suç bu yorumu yapanlarda değil, sıkça söylendiği gibi demokrasi cahil toplumlarda kendisine karsı en oldurucu silahtır.
Anlayış ise zamanla kazanılır.. Mustafa Teke (Mühendis)İlk askeri teşebbüs olması mahiyeti ile kendinden sonraki devrimlere örnek olmuş olaydır. Yani devrimdir. Zorbalık yaparak insanların demokratik haklarını kısıtlayan bu olay devrim olmaktan çok uzaktır. Bu darbe ile ordunun siyaset ile iç içe geçmesinin önü açılmıştır. Avrupa ve dünyada yaşanan askerlerin yönetime el koymaları veya müdahale etmeleri o ülkeye kan ve göz yaşından başka bir şey katmadı.
En azından ülkemizde diktatörlük olmadı fakat askerin 'demokrasimiz' üstündeki etkisi arttı. hakan ozan (bankacı) Kusura bakmayın ama ilim irfan yuvası köy enstitülerini kapatıp onları birer ahıra dönüştüren Adnan Menderes'i saygıyla anmıyorum. Ayhan (Öğretim üyesi) Devrimleri halk yapar ordu yapmaz eğer arkanızda halk yoksa bunun adı darbedir İsmail Çakmak (.) Ne devrim ne ihtilal sadece halk iradesine o gün ve bugünlere kadar uzanan kocaman bir prangadır.
Hala 27 Mayısın açtığı yaraların kanları ile uğraşıyor, MGK kurulu gibi absürt bir uygulamanın acılarını çekiyoruz İbrahim Süha Yetiş (doktor) Evet demokrasiye insan haklarına yapılmış bir HAİN DARBEDİR. Bir başbakan küçük hesaplarla asıldı. Türk milleti bu utancı asla unutmayacaktır Ercüment Aydağ (Öğrenci) Devrim niteliğinde ve nitelikli bir askeri müdahale. Bünyamin İnan (uzman ) 27 mayıs kanlı bir darbeden başka bir şey değildir. çok demokratik olduğu iddia edilen 1961 anayasası askeri ve bürokratik vesayeti kurumsallaştıran bir deli gömleğidir. bu gün hala o anayasanın oluşturduğu sistem yürürlükte.
82 anayasası, 61 anayasasının doğurduğu bir hilkat garibesidir. rahmetli menderes'i darağacına gönderenlere devrimci demek, gerçek devrimcilere hakarettir. Fahri Marabi (serbest)ben umut beye katılmıyorum. 27 mayıs darbesi halkın seçtiği iradeyi darağacına götüren ve cunta mahkemesi yolu ile hükümeti yargılayan gayrimeşru bir darbedir. dikkat ediniz ne zaman halktan insanlar çıkıp halkın oyuyla bir yere gelse statükocu CHP’liler çıkıp umut beyin yaptığı gibi eğitimsiz insanlar yaftası takıyor. bu ülkeyi Robert kolejlilerin bahriyelilerin , Galatasaray liselilerin haricinde kimsenin yönetmesini istemiyorlar. ve aslolan biziz diye kendilerini toplumdan soyutluyorlar.
Ali Can Aslan (Öğrenci) ne devrim ne de demokrasiye indirilmiş bir darbedir 27 Mayıs. Ölüme mahkum olmuş ve acı çeken bir hastanın fişini çekmek gibi bir hadise olarak tanımlamak belki de endoğrusu olur.Türkiye'ye ilerici bir anayasa kazandırdığı gerçeğini de yadsımamak lazım tabi! Zafer İpekçi (Yönetici) Bunu tartışmak bile abesle iştigal. Ne demektir devrim yahu? İç savaş çıkart, kazanırsan kahraman kaybedersen hain ol.
Bırakın alkış tutmayı, o mudur bu mudur demek bile utanç verici bir durumdur. Umut NARİN (Avukat) 27 Mayıs bir devrimdir.. ileriye dönük bir adımdır.. Ancak 12 Eylül için aynı şey söylenemez..
Özellikle de son 10 yıldaki politikaya bakıldığında eğitimsiz alt yapısız insanlar ülke yönetiminde yer almakta, eğitime muhtaç insanlar milli eğitim bakanlığına dahi getirilmektedir.. 3-4 neslimizi kaybetmek üzereyiz.. geriye dönük olan 12 eylül darbesi halen sürmektedir.. umarım yakında 27 Mayıs gibi bir devrimimiz olur da en azından gelecek nesillerimiz kurtulur..
ŞEVKET ÇORBACIOĞLUTeknopolitikalar Platformu
Yorumlar
Yorum Gönder