KILIÇDAROĞLU VE 17 YIL ÖNCE YAZILAN BİR YAZI
CHP’nin bugününü 17 yıl önce görmek.. Cumhuriyet gazetesinde, düşün yapımızın inşacısı büyük üstad “Oktay Akbal” yazdığı köşesini, belli periyotlarda bizlere “Arada Bir” köşesiyle açardı. İşte bu “Arada Bir “ köşesinde “25. Ve 26. CHP Kurultayı’nın Önemi” başlıklı bir yazım yer aldı (27/02/1993).
O yazıyı, bugünlerde yaşanan olaylar nedeniyle aynen yer vereceğim. Çünkü, o gün yazdıklarım, bugünlerde yaşanan olası gelişmelere işaret ediyordu. 2001 yılında, TMMOB-İMO yöneticileri olarak sayın Baykal’i ziyaretimizde “Haaa, anımsadım, o yazıyı yazan arkadaş. Ben sizleri aile olarak tanıyorum” söylemiyle karşılamasını hiç unutmam..
Arkadaşlarım bu söylemde bir sitem olduğunu vurgulayınca, ben de o yazıyı kendilerine anlatmıştım.
İşte o yazı: Kuva-yi Milliye(Ulusal Güçler) ruhu ile kurulmuş, Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyeti (ARMHC); Kurtuluş Savaşı sonrası, ulusal egemenliğin inşası için gerekli siyasal örgüt gereksinmesi olarak düşünülmüş ve belli bir süreçten sonra CHP adını almıştır. ARMHC’nin kurulduğu Sivas Kongresi de((4/9/1919) CHP’nin ilk kurultayı sayılmıştır.
Anlaşıldığı gibi Misak-ı Milli (Ulusal Ant) sahibi CHP; Devlet, Cumhuriyet ve Demokrasi geleneğinin oluşum özünü, Kuva-yi Milliye ruhu ile yoğrulmuş, ‘Kurtuluş Savaşının silahlı direniş örgütü” ARMHC’den almaktadır. İlk Kurultayda (4/9/1919) ve son yapılan 25. Kurultayda (9/9/1992) söylenenleri karşılaştırırsak CHP’nin; Devlet, Cumhuriyet ve Demokrasi geleneğinin oluşum özünü halâ yakalamaya çalıştığını görürüz.
İlk ve son kurultayda aynı istemler dile getirilmiştir.. Evet, ulusal egemenliğini halk tarafından uygulanmasına öncülük edileceği, demokratik yasaların her şeyin üstünde tutulacağı ve toplumsal dayanışmanın sağlanarak toplumsal dengelerin oluşturulacağı savlarına, 25. Kurultayda, sadece CHP’nin yenileşme süreci ile çağdaş programların üretilip çağdaş Türkiye’nin yaratılacağı savları eklenmiş..
İlk Kurultaydan, son Kurultaya tam 73 yıl geçmiş. Bu süreçte hiçbir şeyin değiştirilemediği, kısırdöngü içinde aynı savlarlarle, istenilen boyutta ilkeli bir somuta gidilemediğini üzülerek söyleyebiliriz.. CHP’nin tarihsel süreci içinde, parti içi muhalefetin kurumsallaşarak, parti kimliğini yok edip gruplaşma kimliği ile parti içi politikasının çağdaş gelişim sürecini engellemesi, kısırdöngünün süreklilik kazanmasına neden oldu. Buradaki açmaza neden, çok sayıdaki bireysel doğruların genel doğrular önünde gitmesidir.
Özellikle 1960’lar sonrasının gruplaşması, 1970’ler sonrası başlayan ve halen sürmekte olan günümüzdeki bölünme sayrılğının kaynağı oldu. Dileğimiz odur ki, 26. CHP Kurultayı bölünmenin son durağı, ilkeli birleştiricilikle, çağdaş yenileşme ve yapılaşma hareketinin ilk ve son durağı olsun…
İşte burada, belli bir hizbe adını koymuş sayın Baykal’ın vereceği imaj ve yaratacağı ilkeli birleştiricilik olgusu çok önemlidir. Sayın Baykal, hizbi kurumsallaştırıp partileştirmiştir; hem de Devlet ve Cumhuriyet kurma misyonunun “Ulusal Ant yapılanması içinde” tarihsel süreçleme ile başarıyla yerine getirmeye çalışmış CHP’nin 4. Genel Başkanı seçilerek. Buna lider bazında 4. Büyük misyon da diyebiliriz.
Özlem yüklü tabanın istemlerine, oluşan koşullarda yanıt verebilmek pek de kolay bir şey olmasa gerek. Bu bağlamda yeni yeni başlatılacak sürecin çok ağır bir yük getireceği muhakkak.. Sayın Baykal, bu yükü salt kendi doğrularıyla taşımaya kalkar ise, geçmişteki olumsuzlukları yinelemekten başka bir şey yapmamış olur.
Sosyal Demokrat yapılanmada yaşanan kaosun, ilkeli bütünlüğe dönüştürülebilmesi için, politika yapan, ya da yapmaya çalışanların üstlendikleri misyonlarını çağdaş ilkelerle donatmaları gerekmektedir.. Özellikle lider konumundakiler, kendilerini vefa borcu ödemliğinden ve çıkarsallıktan öncelikle soyutlamalıdırlar. Böylesi oluşum, üretken ve yetenekli kimliklerin de kaltılımını sağlayacaktır. Çünkü çağdaş programların oluşumu, yetenekli, üretken kimliklerin katılımı ile gerçekleşebilir diyorum.
27/02/1993 günkü bu yazı nedeniyle, Baykal yanlısı yakınlarımın eleştirisini aldım. İşin ilginç tarafı, o yakınlarımın süreç içinde Baykal ile çelişkiye düşmeleri ve de başlattıkları kavganın zamansızlığını ve gereksizliğini söyleyerek, bir anda Baykal yanlısı duruş sergilememdi.... Son iki yıl yazdıklarım beni adeta Baykalcı kılmıştı birilerinin algısında. Ben o yazılarımda, CHP doğrularını anlatıyor ve parti içi kavgaların durulmasıyla CHP’nin daha başarılı olduğunu vurguluyordum…
Asla lider erkine tapınma değildi, ki öyle olsaydı, bugün yerim farklı olurdu.. Parti, kurultay öncesi değişimin işaretlerini vermiş, CHP, iktidarın yanlışlarını program ve raporlar bütünündeki söylemleriyle halka anlatmaya ve inandırmaya ve de iktidarın oylarını azaltarak, oylarını artırmaya başlamıştı. Fakat, beklenmedik şekilde, sayın Baykal’ın şahsında kurultaya çok az zaman kala CHP’ye gizemli Kasıt kasetle, öylesine acımasızca haksız ve hukuksuz saldırı ve suçlama süreci başlatıldı ki, CHP ve tabanı, bir anda kendisini nükleer bir siyasi şemsiyenin altında buldu.
Kurultaya çok yakın süreçte beliren bu atmosferin uzlaşı bütününde biran önce dağıtılmasının feryatları idi yazılarım.. Dağıtılmalıydı, çünkü karşıtlar bu nükleer siyasi şemsiyeyi sürekli kullanacaklardı, çünkü hedef kesin CHP’nin doğru işleyen politikaları idi. Deniz Baykal ve CHP iki yıldır kendini gösteren başarılı duruşun simgeleri idi. Ama, bu başarılı duruşun başat mimarı Önder Sav ve arkadaşları, özellikle siyasetin atom karıncası Algan Hacaloğlu’nun olduğunu yakinen gözlemliyordum.
Bunlardan biri vardı ki, siyasi performansı ile, geleceğin lideri izlenimi veriyor, halkta gelecek adına umut aşılıyordu. Bu kişi Kemal Kılıçdaroğlu idi.. Sayın Baykal istifa edince, herkes gibi benim de Kılıçdaroğlu’nun liderliği aklıma geldi.. Kurultaya Baykal öncülüğünde uzlaşı içinde gidilmesinin ve uzlaşı isminin Kılıçdaroğlu olması gerektiğinin işaretlerini veriyordum yazılarımda..
Siyaset oyunlarının yoksulu olarak gördüğüm bu kimlik zengini için tüm korkum; siyasetin kurtlar sofrasının kurtları tarafından parçalanması idi.. Bunun için; konuyla ilgili yazılarımda; kurultay öncesi, Baykal ve CHP’ye yönelik bitirme komplosunun ortaya çıkarılması ve kurultay sürecinin bu bütünsellik içinde işletilmesini içeren önerilerde bulundum.
Aksi taktirde, özünde CHP’yi yok etmek olan bu sürecin, kurultay sonrası karalama kampanyasına dönüşeceğini, bunun için uzlaşı ve dayanışma ile, özellikle Baykal’ın Kılıçdaroğlu onayı ile işletilecek bu sürece gereksiniminin zorunluluk olduğunu belirtmiştim. Bu süreç edilgen işlemeye başladı. Edilgenliği kırma noktasında, yılların birikimi Önder Sav ve arkadaşları devreye girmek zorunda kaldı..
Önder Sav, belki birileri için statükonun ve hizbin mimarı idi. Benim için değildi, çünkü görüşemediğiniz süreçlerde, sıradan insan olan size bile dönüş yapan, yanı telefonla arayabilen halktan yana duruşa sahipti.. Böylesi bir kimliği, halktan soyut, salt bir gruba ait olarak algılayamazsınız.. İşleyen bu süreçte Sav ve arkadaşları ve Algan Hacaloğlu’nun gösterdiği duruş; hiç de bir grubun özgörevini üstelen bir duruş olmadığını, CHP ve politikalarının özgörevini üstlenen bir duruş olduğunu, ‘lider doğrularını değil, doğrularla harmanlanmış parti doğrularının savaşçısı olduklarını’ gösterdi…
Sav ve arkadaşları, asla ihanetlikle suçlanmamalı. Ben ise hiç suçlayamam, çünkü, duruşları; benim 17 yıl önce işaret etiğim doğruların doğruluğunu yansıtıyorlar.. Ve bugün itibarıyla, sayın Baykal’ı üzmüş olsalar da işlemesi gereken sürecin durdurulmasının önüne geçen Önder Sav’ın doğru duruşu, CHP örgütünce de onay görmüş ve CHP tümüyle Önder Sav ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun yanında yer aldığını açıklayarak halkı sevindirmiştir..
Öteden beri işleyen yanlışlar, son iki yıldır kurumsallaşma süreci ile yok edilmeye başlanmıştı. Bu doğruların, Önder Sav özverisinde yaşam bulan Kılıçdaroğlu liderliği ile daha da artacağına.. Ve; Siyasi rant adına işletilen, siyasi mahremiyetin (siyasi gizliliğin) yok edileceğine ve sosyal mahremiyeti (kişisel gizlilik) siyasi ranta dönüştürenlerin ortaya çıkarılacağına inancım tamdır..
Bu işleyen süreç, aynı zamanda T.Feyzioğlu benzeri bir hizbin partileşmesinin önüne geçerek, CHP’nin tekrar o tarihsel özgörevi bütününde, iki yıldır kendini gösteren partileşme sürecini de ivmelendirecektir.. Halk Partisi olarak, halkla daha da bütünleşecek; partiden kendini soyutlamış sol kesimin partiye dönüşlerini sağlayacak ve de gelenekçi tabandan bile oy alacak konuma getirileceği konusunda umutluyum..
Yeter ki sayın Kılıçdaroğlu; partiye salt kendilerini taşımayan, proje ve program taşıyan kimliklere siyaset yapma fırsatı vermeyenlere fırsat tanımasın.... Tüm bunları yaşama geçireceği konusunda kuşkum yoktur.. Bu süreç darbe olmadığı gibi, Devrim hiç değildir. Bu süreç, senaristlerin senaryolarını bozarak, karşıdevrimcilere savaş açacak, kararlı, yürekli ve birikimli güçler sürecidir..
Eğer bugün 69 il başkanından 64’ü Kılıçdaroğlu diyorsa, sayın Baykalın’ı dediği gibi “Gün ağlaşma, hesaplaşma ve ayrışma günü değildir.” Gün ülkemizin geleceği adına uzlaşma ve dayanışma günüdür…
ŞEVKET ÇORBACIOĞLUTeknopolitikalar Platformu
Yorumlar
Yorum Gönder