R-CEP’İN ÖZEL PAŞASI KİMİN MAŞASI ?
4 Aralık 2012
Geçmişe gidelim. Fazla ileri gitmeksizin, Aralık 2012’ye şöyle bir uzanalım. Ve de Uludere katliamı sonrası Dağlıca baskını’na geç de olsa değinelim. Çünkü, ‘amaçlı yapay gündemler oluşturarak’ olay unutturuldu adeta.
Bilindiği gibi;
28 Aralık 2011 akşamı Türk Hava Kuvvetleri'nin Şırnak'ın Uludere ilçesi yakınlarındaki Irak topraklarında, İnsansız Hava Araçları’ndan (İHA) gelen görüntüler üzerine PKK ’lı sandıkları kaçak mazot getiren vatandaşları bombaladı. F-16 savaş uçaklarıyla yaptığı bombardıman sonucunda 35 vatandaşın hayatını kaybetti.
21 Ekim 2007’de bir grup PKK’lı terörist yapılan saldırısında 12 askerin şehit olduğu, 16 asker yaralandığı ve 8 askerin kaçırıldığı Yüksekova İlçesi Dağlıca Bölgesi’nde bu sefer, 21 Haziran 2012 Perşembe 14:10’da Irak topraklarından sızan teröristler in üç noktadan ağır silahlarla saldırmasıyla 8 asker şehit olurken 19 asker de yaralandı.
Tüm bunlar, yani Uludere katliamı ve son Dağlıca baskınında verilen 8 şehit İlker Başbuğ Paşa’nın Genel Kurmay Başkanlığı dönemine rastlasa idi, her fırsatta ‘askerlik yan gelme yeri değildir’ benzeri sözlerle askerleri aşağılayanlarca İlker Başbuğ ve grubu yok edilirdi, Mümtazer Türköne’nin önerisi doğrultusunda,
Biliyorsunuz, tarihte Osmanlının III. Selim döneminde; devletin içinde iki Türk ordusunun var olduğu düşünülerek bu iki ordudan birine, diğeri imha ettirilmiş(1826) ve Nizam-ı Cedit adıyla yeni bir ordu kurulmuştu. Bu olay tarihte hayırlı olay (Vak’a-yı hayriyye) olarak geçmektedir. Mümtazer Türköne de böylesi bir sürecin günümüzde işletilmesinin zorunluluğundan söz eder.
Bu zorunluluk adeta yerine getiriliyor gibi…
Şimdinin Genelkurmay Başkanı; Necdet Özel paşa. Başbakan ve ekibinin sıcak, muhalefetin kuşkuyla baktığı paşa…
İşte Özel paşamız; son Dağlıca baskınında, ilginç ve düşündürücü açıklamalar yapar oldu: Orgeneral Özel, Silahlı Kuvvetlerin Kandil'i etkisiz hale getirecek güce sahip olduğunu ancak, oraya gidişin belli şartları olduğunu anlattı. Kandil'e saldırının bir devlet kararı gerektirdiğini, ABD'nin buna rıza göstermesinin de şart olduğunu hatırlatan Özel "Ağır kayıplar da olabilir. Kamuoyu da buna hazırlıklı olmalı" diye konuştu.
Bu konuşma sonrası, siz nasıl konuşurdunuz bilmem ama, ben aşağıdaki gibi konuşurdum: ABD teslimiyetçiliği bilinen bir gerçekti, fakat bu yetkililer tarafından sürekli yadsınmış ve de saklanmıştı. Özel paşa; bilerek veya bilmeyerek söylese de, söylediklerinin bir itiraf olmanın yanında, öteden beri istenen bir duruş olduğunu kabul etmemiz gerekir. Çünkü, özellikle ABD teslimiyeti üzerinden siyasi yaşamını belirleyen ve orduyu dizayn etmeye çalışan sağ iktidarlar bu gerçeği kamuoyundan sürekli gizlemişlerdir.
Özel paşanın bu açıklaması bugüne dek yapılmamış bir itiraf içeriğindedir.
Her ne kadar, peşin hükümlü duruşumuza; ‘Recebin Özel Paşası, ABD Maşası’ desek de, bir gerçekten de kendimizi soyutlamamamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü, öyle veya böyle Genelkurmay Başkanlığına gelebilmiş bir kimliğin, ağzından çıkan sözünün nerelere taşınırı düşünebileceğini belirtmek isterim.
Hangimizi söylemiyoruz ki, ‘Türkiye’de siyasi geleceklerini ABD iznine eklemlendirmiş ve böylesi teslimiyetçi politikalarla iktidara taşınan sağ partilerin son seçeneği AKP bile, özellikle PKK konusunda bağımsız hareket edemediğini… Özel paşa, böylesi tarihsel teslimiyete vurgu yapmadığını yadsıyabilir miyiz?
Özel paşanın tümüyle AKP gibi düşündüğünü söylemek de zor. Örneğin; Necdet Özel Paşanın, Genelkurmay'ın Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanmasına ‘bizler gibi’ soğuk baktığını, aksi taktirde ordunun içine siyasetin gireceği ve kamplaşmalar olacağı değerlendirmesi yaptığını biliyoruz.
Özellikle bizlerin, Özel paşanın dediği gibi; Genelkurmay, 1949-1960 arası Milli Savunma Bakanlığı'na bağlı olan süreçte CHP’nin ve DP iktidarı döneminde askerler arasında sağ-sol gruplaşmaların yaşandığını, hatta 27 Mayıs 1960 Devrim hareketinin böylesi gruplaşmalarla gerçek işlevini yitirdiğini yıllardır yazmıyor muyuz?!
Yakın zamanda bir gazeteye konuşan ve adı açıklanmayan bir ABD Savunma Bakanlığı yetkilisi, sınırı geçen sivilleri, bir Amerikan insansız hava aracının (Predator) tespit ettiğini, bunun üzerine Türk yetkililere konu hakkında bilgi verildiğini söylediğini herkes öğrendi. Aynı yetkilinin “Sonuçta bu Türklerin kararıydı. ABD’nin kararı değildi” demesi, bu işleyen süreçlerde, tüm hataları askere yüklemenin hata olacağını göstermektedir.
ABD teslimiyetinin olup olmadığını algılamak adına sorularımı sıralamak isterim: 2002’den bu yana neden hiç sınır ötesine etkili bir operasyon yapılmadı?
Terör silahla çözmeyelim çözmemesine de, peki PKK bizi silahla çözerken, seçenek ne olmalıdır? Demokrasi ve barış silahsız çözüm ise, defalarca silah bırakma süreci başlatılmasına karşın, sürekli silah bırakma eylemi niçin gerçekleşmiyor? Halkın tepkisine balans ayarı mı çekiliyor?
Türkiye, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 51. maddesinde öngörülen meşru müdafaa hakkını son 10 yıldır neden kullanmadı?
Suriye’ye operasyon düşünen iktidar, PKK’nin yoğunlaştığı Kuzey Irak ve Kuzey Suriye operasyonunu bugüne dek neden düşünmedi?
Bülent Ecevit hükümetleri döneminde, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 51. maddesinde öngörülen meşru müdafaa hakkı kullanılarak terör durdurulmamış mıydı?
Ecevit hükümeti, acaba bu 51. Madde yüzünden mi iktidardan uzaklaştırıldı ve yerine AKP kurgulandı?
Ve ardından; büyük Kürdistan projesini yaşama geçirmek için, onun siyasi kanadı TBMM’ine mi taşındı?
Akılcı düşünebilenlere: Onlar ki; dünyada tutuklu gazetecilerin sayısı 170’in 97’sini gerçekleştirenlerdir,
Onlar ki; aynı suçlamalardan aynı ceza istenen 365 Balyoz davası sanıklarından 250’sini tutuklayanlar, 115’ini tutuksuz yargılayanlardır,
Onlar ki; türbanlı olan subaylara kurmaylık yolu açanlardır,
Onlar ki; ABD ve Barzani desteğini almış PKK’nin Türkiye’yi hiçe sayması biryana, bebek katiline ev hapsi düşünenlerdir,
Onlar ki; Dünyanın 16. büyük ekonomik gücüyüz, bölge lideriyiz, dünya bizi örnek alıyor gibi safsatalar arasında PKK’ terör örgütünün insanlarımızın ölümüne neden olmasını izlerken, Genelkurmay Başkanını silahlı terör örgütü başı suçlamasıyla tutuklayanlardır,
Onlar ki, ‘Askerde mantık yoktur’ deyişini ‘Yargıda mantık yoktur’a dönüştürenlerdir, Onlar ki, İsrail burnu kanatılan asker için ordusunu seferber ederken, 2002’den ve İsrail’den izin bekleyenlerdir,
Durum bu iken; Biz ki, bunlardan hala bir şeyler bekliyor ve oy veriyorsak, yuh olsun bizlere!!!
ŞEVKET ÇORBACIOĞLUTEKNOPOLİTİKALAR PLATFORMU
evesbere@mynet.com
GSM. 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder