AKP’NİN DAĞITMASIYLA CHP’NİN AİLE SİGORTASI AYNI ŞEY Mİ?
E-Postama gelen TÜİK verilerini esas alarak durum değerlendirmesi yapmaya karar verdim. Gördüm ki her şey de olduğu gibi TÜİK verilerinde de ekonomik davranıyoruz. Canım siz karar verin, ‘e-konomik miyiz, e-komik miyiz?’e.
Gerçekleri saklamanın, dahası savsaklamanın ötesine geçen bir yapıyı 2000’ler sonrası adeta kurumsallaştırdık. Seçmen gerçekleri yavaş-yavaş görüyor gibi…
12 Haziran’da ki oyunu bu sefer daha verimli (Fr.efektif) kullanacağına inanıyorum. Enflasyon değerleri düştü deniyor. Peki neye göre? Esas aldığı değerler ne? Ne olacak; ithal köpek-kedi maması, İtalyan makarnası, Flüt, beyzbol topu, kış ayındaki mayo bikini fiyatları.
Evet; alınıp satılamayan mallar temel alınıp da enflasyon verilerine bakarsak tabii ki enflasyon 41 yılın en alt seviyesine iner. Tüm tüketim ürünlerine etki eden Akaryakıttaki artış( enflasyonu) nedense es geçiliyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) gıda fiyatlarındaki endeksin artışı, dolar ve Cumhuriyet altınındaki dizginlenemeyen artışı da…
Sabah kahvaltısında çocuklarına kuru ekmek bile veremediği için İntihar eden ana, iş bulamadığı için kendini yakan baba, yani fiyatlardaki artış (enflasyon) karşısında toplumda artan cinnet hali her şeyi anlatmıyor mu?
Eğer savsaklanan enflasyon karşısında ezilen bir kişi şu yorumu yapılabiliyor ise, bu ülke insanı enflasyon’dan değil de bunlardan daha çok çekeceğe benziyor: “ 3 yıl önce emekli oldum, aldığı maaş 1200 TL idi. Şimdi maaşım oldu 1600 TL., 1990’larda ülkem üzerinde oynanan oyunları da hesaba kattığımda halime şükrediyorum. İktidar 1960 dan beri oynanan oyunları, aramıza yerleşmiş olan hainleri ve ülkemizi satanları temizledi.
Askerimizin kanserli bölgelerini yok etti. Tepemize inecek olan balyozu onların tepesine vurdu. Siz zannediyor musunuz, Muhalefetin bunları yapabileceğini?...” Böylesi yorumu yapabilen 1600’TL’lik emekli kardeşim, kesin en ucuz ev kirasının 500 TL, en sıradan bir mutfak masrafının 750 TL olduğunu ve diğer masraflarla en azından 4 bin TL alması gerektiğini bilmiyor. Ya da aradaki 3400 TL’lik farkı bir yerlerden alıyor.
Yadsınamayacak gerçek şu: Türkiye’de AKP döneminde gelir dağılımı iyiye değil, daha da kötüye gidiyor. Kötü gidişin verilerini ‘Türkiye İstatistik Kurumu(TÜİK)’ istediği kadar gizlesin, gerçekler gün gibi ortada.
Eğer bir ülkede; - Nufüsün %15’inin tuvaleti yoksa. Ki olmadığına tanığım. Diyarbakır Köy Hizmetleri Bölge Müdürlüğüne baktığımda, Diyarbakır’ın hemen yanı başındaki köye ısrarlı bir şekilde davet edildik.
Gördük ki Abdesthane ve tuvalet açılışı varmış… İşin ilginç yanı meydanın tam karşısındaki eve tuvalet yapıldığının söylenmesi, çünkü o evden başka hiçbir evde tuvalet yokmuş; ibriği kapan açık araziye…
- - 13 milyon kişi yoksulluk sınırının altındaysa,
- - Yoksulluk sınırı 2008’de % 16.7 iken, günümüzde % 18’lere tırmandıysa,
- - 5 milyon kişi açlık sınırının altındaysa,
- - Toplumun en zengin % 20’si toplam gelirin yarısını alıyorsa,
- - En yoksul %20 toplam gelirin ancak % 6’sını alıyorsa,
- - Toplumun %65’inin hala çamaşır makinesi yoksa,
- - %62’sinin bilgisayarı yoksa, - 300 bin öğretmen atama bekliyorsa,
- - İşsizlik almış başını gidiyorsa,
- - Kişi ve grupların çıkarı, halkın çıkarının çok önünde koşturuluyorsa,
- - Ulusal değerler, yok edip dini ideolojileştiren değerler kurumsallaştırılıyorsa,
- - 24 yaş nüfusu toplam nüfusun yarısından fazla ise,
- - En önemlisi; sadaka kültürünü kurumsallaştırarak, bu ülke insanına balık dağıtılıyor, balık tutması öğretilmiyor ise,
- - Daha da önemlisi, Türkiye ve Dünya’da durum bu iken, hala Liberallerle, solcular birbirilerinin doğrularına yanlış diyerek, her yanlışın içinde bir doğru olduğunu dikkate almayıp ‘paylaşım esasına dayalı’ küresel ideoloji öteleniyorsa,
- - Bireysel ve grupsal bölüşümler, halk bölüşümlerinin önüne geçmiş ise,
- - % 65’ı muhafazakar olan halkın, Osmanlı istemine yanıt vermek adına ‘Muhafazakarlık’ modernizmin önüne koyuluyor ve bu süreç siyası ekonomik ranta dönüştürülüp yandaş kitle kayırılıyorsa, Ülkemde gelir dağılımının düzelmesini beklemek düşler ötesi bir şey olur. Varoş ve gecekondu kadınlarından ‘parasını paylaşmayı asla aklına getirmeyen türbanlılar aracılığıyla’ cennet için türbanı paylaşmayı istemek, Seçimden seçime kapı
- -kapı dolaşıp kumanya ve nakdi para dağıtmanın yanında, devletin valisinin sırtına buzdolabı, çamaşır makinesi, soba yükleyip dağıttırmak, yoksulların sorunlarını çözer mi? Aksine; buna sosyal yardım, sosyal katkı diyerek sadaka kültürünü kurumsallaştırıp toplumu lümpen, hazırcı bir kimliğe büründürmek yoksulların sorunlarını daha da kronikleştirir.
Buna neden kimliklerin; CHP’nin ‘finansı bağlamında’ bilimsel, sosyolojik açıdan da adil ve de paylaşımcı “Aile Sigortası Projesini” bırakın karalamayı, alay etmeleri, onlar adına büyük talihsizlik olsa gerek. Sevdiğim ve de konuşurken zevkle dinlediğim , İktidar savunucusu Liberal Eser Karakaş hocam bile; “Bugüne dek CHP’den duyduğum en somut proje, kutlarım kendilerini.
Bu proje devlete 10 milyar yük getirir; bu yük bir kalemde yük olmaktan çıkarılır, örneğin Devlet İhale Kanunu’ndaki düzenleme ile elde edilebilecek bir rakamdır 10 milyar” diyorsa halkımın 12 Haziran’a kadar oturup düşünmesi gerekir. Özellikle; CHP’nin somut projesi yok, bu nedenle oy vermiyorum diyenler. Düşün, ey varoştaki ve gecekondudaki kardeşim, çalışan memurum, işçim, esnafım! Eğer düşünmez isen, bil ki baskı ve karanlık süreci tetikleyecek, polis devletini ivmelendireceksin.
Unutma işinden atılan Tekel işçilerinin ve de ulaşım ücretlerini protesto eden öğrencilerin ve de ücreti için sokağa inenlerin başına gelenleri. Deniyor ki; “AKP’nin alt gelir grupları önünde en önemli cazibe alanlarından birisi garip gureba lehine yarattığı gelir aktarımıdır. Yani Bütçede zenginden alıp, yoksula veren kaynak aktarımları…”
İyi de gelir bölüşümü ile asla ilgisi olmayan bu süreç ne kadar işletilebilir ki?
Varoşun ve gecekondunun onurlu insanı; Üç çocuğun veya çok çocuğun olduğunda daha fazlaya gereksinim olmayacak mı? Zengin bütçeden alınıp sana verilmesine ne kadar daha izin verebilir? İtiraz ettiğinde başına gelebileceklerini düşündün mü?
Şu an sana verdiği ayni ve nakdi yardımlar; bir yıl içinde bir toplumda üretilen özdeksel/parasal malların, yani; “Toplumsal ürün”ün sınıflar arasındaki bölüşüm ilkesinden esinlenilerek yapılıyor izlenimi verse de onunla asla ilgisi yok. Çünkü ortada ‘Toplumsal Ürün’ yok. Birilerinin ürünleri var. Yaptıkları, bilimsellikten uzak devlet bütçesini örselemektir. Asla birilerinin dediği gibi de gelir aktarımı falan değil. Çünkü ekonomi kuramında üleşim ya da bölüşüm ve üleştirim ya da dağıtım deyimleri vardır.
Bunlar birbirinden farklı şeylerdir; ‘Üleşim ya da bölüşüm’: toplumsal ürünün para olarak paylaştırılmasıdır. ‘Üleştirim ya da dağıtım’: Toplumsal ürünün ticari etkinlikler aracılığıyla tüketicilere dağıtılmasıdır. (Örhan Hançerlioğlu-Ekonomi Sözlüğü) CHP’nin gündeme getirdiği ‘Aile sigortası’ bu çizgide işletilebilir, bilimsel ve sosyal paylaşımcı projedir. Dünyada birçok ülkede uygulanmaktadır.
Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO)’nün kabul ettiği 9 sigorta dalından biridir. Ülkemiz, 1971’de parlamento’dan geçirdiği 1451 sayılı yasa ile bunu uygulayacağını üstlenmiş. Fakat nedense; bunun 8’i (Yaşlılık, malüllük, ölüm, hastalık, iş kazası, meslek hastalığı, analık, işsizlik) uygulamaya konmasına karşın, 9.sigorta dalı olan “Aile Sigortası”’nı. Sürekli ötelemiştir.
İşte CHP bu 40 yıllık düşü gerçekleştirecektir sizler için. Her ne ise biz Gavur’un Türkiye verilerine ve değerlendirmelerine bakalım. Belki onlar 12 Haziran’a kadar sana gerçekleri gösterebilir: AKP politikalarına genelde sıcak bakan yabancı bir yayın organı, Türkiye ekonomisi aşırı ısınıyor” diyorsa ve de bunu söyleyen de dünyanın en büyük ekonomi yayını ‘İngiliz Economist Dergisi’ ise dikkate almamız gerekir.
Dergi endişelerini söyle sıralıyor; “Türk ekonomisinde ‘çift endişe’ vardır. Bunlar, enflasyon ve cari açıktır. (Borcumuzun artması-Dışalımın, dış satımdan fazla olması.Dövize gereksinim doğar ve fiyatı artar ve seni yoksul bırakır). Goldman Sachs'ın tahminlerine göre, enflasyonun yıl sonunda yüzde 7,5 olacaktır…
HSBC uzmanlarından Murat Ülgen, cari açığın Mart ayına kadar 12 aylık süre için gayrısafi yurtiçi hasılanın yüzde 8'ini bulabileceğini bildirdi. Seçimden sonra ise, hükümetin mali politikasını sıkılaştırma, merkez bankasının da faiz oranlarını artırma baskısıyla karşı karşıya kalabileceği söz konusu…”
Bir diğer konu da; CIA’nın ‘Yunanistan ekonomik kriz yüzünden kontrolden çıkabilir. Atina’nın 1970’li yıllardaki Lübnan’ın başkenti Beyrut’a dönme tehlikesi var’ uyarısıdır. Tüm bunları dikkate almayalım.
İyi de yeni Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın; “Gemi, yani Türkiye ekonomisi dengede, ancak deniz dalgalı ve her an bir fırtına kopabilir' uyarısına da mı kulak vermeyelim. Yunanistan’daki bugün gelinen noktaya dek yaşananlar, Türkiye’min 2000’ler sonrası yaşamaya başladığı süreçtir. (İdare etme politikaları. Eldeki değerlerle denge sağlama yaklaşımı).
Öyle ki AKP iktidarı, bir önceki Ecevit Hükümeti ekonomik önlem programını aynen uygulamış, gelişen süreçlerde ekonomi programlarını varsıllaştırmayı düşünememiştir. Tıpkı, Ankara metro inşasına benzer bir ekonomik inşa süreci işletilmiştir.
Şevket Çorbacıoğlu
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder