ÜSTÜN TEKNOLOJİ İLE İNŞA EDİLECEK ÇILGIN PROJENİN YARATACAĞI SORUNLAR
İnsanların 4 bin yıl önce düşündüğü, 16. yüzyılda Osmanlı’nın ‘Mimar Sinan’ ile İstanbul için tasarladığı ve yine yakın zamanda Erdal İnönü ve Bülent Ecevit’in seçim programlarına aldıkları “Kanal Projesi”’ni başbakan Erdoğan tarafından ‘doğal olarak’ İstanbul için gündeme getirmesi nedense dünyanın “Çılgın Projesi” olarak birileri tarafından inatla sunulmaya devam ediliyor.
Bir şeyin ‘çılgın’ olarak tanımlanabilmesi için, o şeyin ilk kez düşünülmesi ve olabilirliğinin çok zor olması gerekir. Bu şey resmen alıntı ve… Yani birinin veya bir grubun özgün projesi değil. Tartışılması bile hata.
Bence işletilen bu abartılı süreç ‘trajik ve de komik’ ötesi yağdanlıktan başka bir şey değil.
‘Kanal İstanbul’ projesi, mühendislik disiplini ve bilimi bağlamında çok özenli davranılması gereken, ince eleyip sık dokunması gereken bir uzun süreç ister. Düşünün, salt zamanının değil günümüzün de dehası Mimar Sinan Sakarya ve İznik çevresinde, ekolojik dengeler bağlamında ‘yapılabilirlik raporu için’ aylardır uğraşmasına karşın, yarıda bırakmak zorunda kaldı.
Bu nedenle projeyi ‘boyacı küpüne daldırıp çıkarma’ mantığıyla çıkaramazsın. Öncelikle doğaya ve doğana zarar verip vermeyeceğinin ön çalışmalarını yapmak zorundasınız.
Söylentilere göre siyasal erk çılgın ‘kanal İstanbul’ projesini Akkuyu Nükleer Santral için anlaştığı Rus ve İtalyan şirket uzmanlarına sormuş ve yapılabilirlik(Fr. Fizibil) raporu istemiş.
Siz eğer ‘Kanal İstanbul’ projesinin yapılabilirliğini( Fr. fizibilite) yapımcı şirkete sorarsanız, alacağınız yanıt ‘Yaparım’ anlamında ‘Yapılabilir’ olacaktır. Yani Yapılabilirlik (Fizibilite) raporu ile ‘Kanal İstanbul’ projesinin uygulanabilir olduğunu söyleyecektir.
Günümüzde bu projeyi ‘uygulamaya sokamazsınız, yani inşa edemezsiniz’ demiyorum; inşa sürecinde ‘doğayı ve doğanın yaşam ortamını(Habitat) bozarsınız diyorum.
Şimdi soruyorum;
‘Çanakkale ve İstanbul Boğazı’ kırılmalar sonrası, yani fay hareketleri sonrası meydana gelmedi mi? Öyleyse ‘Kanal İstanbul’ için 30 km uzunluğunda ve 200 mt genişliğinde sarp alanda üstün teknolojiyle çalışırken, fay hareketlerinin tekrar tetikleneceği niçin akla getirilmez?
Bir içdeniz olan Karadeniz’e niçin ‘Karadeniz’ diyoruz? Çünkü 2000 metre derinlikler sonra ‘havadan 1.19 defa daha ağır enerji yüklü ve çok şiddetli zehir olan Hidrojen sülfür( H2S)’den oluşmuş bir tabakanın olmasından, yani yaşamın olmadığı karmaşık ve belalı, yani gayya kuyusu gibi kapkara bir tabaka...Anlayacağımız gibi yoğunluk farkı nedeniyle birbirine karışmayan üst-üste iki tabaka.. Bu durum derindeki su kütlesine oksijen karışmasını önler ve büyük oranda hidrojen gazı birikerek öksinik(oksijensiz ortam) bir ortam oluşturur. Bu alt tabaka da, normal canlı değil sadece ortama uyan bakteri yaşar.
Karadeniz’in Akdeniz ile ortalama derinliği 50 metre olan Çanakkale ve İstanbul boğazıyla zayıf bir bağlantısı vardır. Bu zayıf bağlantıdır, Karadeniz deki iki tabakayı dengeleyen. Alttaki zehirli tabakayı oluşturduğu basınçla yüzeye çıkarmayan üsteki yaşam tabakası Karadeniz’e dökülen sular ve yağmurla beslenmektedir. Eğer, yapacağınız ikinci boğaz ile Karadeniz’den daha fazla su boşaltırsanız (Büyük Larousse-sy;6372) zehirli tabakanın yüzeye yaklaşarak Karadeniz’deki yaşamı söndürebilir. Anlaşılacağı gibi Karadeniz’in yaşam tabakasından harcayabileceği bir su miktarı vardır, yani su bütçesi(Water Budget) bu bütçeyi asla bozamazsınız. Şöyle düşünün; siz bir zehiri yüzeye çıkmasın diye, o’na basınç uygulayan bir tabakayı, oraya akıttığınız(nehir, dere) sular ve yağmur sularıyla oluşturuyorsun. Dereleri ve nehirleri yanlış Hidro Elektrik Santarlleri(HES) ile ve toplam enerjiye binde bir katkı vercek Küçük Ölçekli HES’ler, yani KÖHES’ler ile yok ettiğiniz yetmiyormuş gibi, birde ikinci boğaz ile bu üst tabakayı boşaltırsanız ‘ölümcül H2S gazı atmosfere karışarak’ Karadeniz’i doğası ve doğanıyla tümden yok edersiniz.
Eğer ‘Kanal İstanbul’ projesiyle ülkeye bir şey kazandıracağınızı düşünüyorsanız; uzmanlara kulak verin, kaynaklara göz atın. Göreceksiniz ki daha fazla özdeksel katkı verirsiniz ülkeye. Çünkü; İçinde H2S olan al tabaka büyük bir hidrojen kaynağı aynı zamanda enerji kaynağıdır. Uzmanların söylediklerine göre; bu kaynağı petrole, HES ve de KÖHES, ille de ‘Kanal İstanbul’ yatırımları için yapılacak harcamaların çok altındaki harcamalarla elektrik enerjisine çevirmek olasıdır. Yeter ki sen mühendislik öğretisini(disiplinini ve bilimini) iyi niyetli üstün teknoloji ile iyi kullan, çılgınlık yapma!
Evet; üstün teknoloji çağında, ‘Kanal İstanbul’ projesini gerçekleştirmek zor olmasa gerek; en azından bu bağlamda projenize çılgın diyemezsiniz.
Yüksek teknolojili yapay insan gücü, size doğa gücüne karşı güç kazandırabilir, fakat bu yapay güçle doğa gücünü yönlendirmeniz olası değil, aksine doğa gücünü(Fay hareketlerini) tetiklersiniz.
Ve;
Denizlerin, nehirlerin 1 sn’de akıttığı su miktarının(Fr.Debi) doğal akışını bozarsınız- Denizlerdeki alt-üst akıntıların işlevini bozarak, denizinin habitatını(yaşam ortamı) olumsuz etkilersiniz. Yani denizlerin, yaşamsalbağlamdakı kendi yönetim biçimini(Fr.Rejim) bozarsınız- Ekolojik dengeyi bozarak habitatları yok edersiniz- Su havzalarını, ülkemizin nefes alma odağı ormanlarımızı yok edersiniz- Bereketli toprakların ve insanların yaşam kaynağı suyu kayaçların(fay) çatlaklarından yerin altına itersiniz-Üstün teknolojinin fay üstündeki darbeli çalışmasıyla depremi tetiklersiniz- İnşa ettiğiniz devasa sermaye tapınaklarıyla kentlerin dokularını bozarsınız- Kentlerdeki sürdürülebilir yaşamı sürdürülemez noktalara taşırsınız-Kentleri dönüştürüyorum diyerek, oluşturduğunuz yeni rant alanlarıyla ideolojik yeni varsıllar türetirsiniz-Kentle zor koşullarda bütünleşmeye çalışan insanların yaşam alanlarını iyileştirmek yerine, aksine sorunları kalıcı hale getirip ‘Siyasi SİT alanları oluşturursunuz- Konut satacağım diye, kentlerin bitişik alanlarını, su havzalarını, ormanlık alanlarını beton ormanlarına dönüştürerek, gezegenimizin nefes alma odaklarını yok edersiniz-Enerji projeleri üretiyorum diyerek HES’ler ve KÖHES’lerle ülkenin enerjisini sonlandırırsınız, doğayı ve doğanı yok ederek…Kısacası ’doğayı ve doğanı onulmaz yapıya dönüştürerek, gezegeni yaşanmaz hale getirirsiniz.
Tekrar vurguluyorum;
Tüm bunların olmaması için; inşaat sektöründe ışık hızıyla gelişen Üstün teknolojiyi iyi niyetle kullanmanız gerekir. O’nu kişisel çıkar aracı haline getirip, kötü niyetlerinize alet edemezsiniz.
Seçim öncesi sanal projelerle getiri sağlamak hiç de doğru bir duruş değildir.
“Çılgın Proje”’nin tamamlayıcısı projeler çılgınlığa tavan yaptırıyor.
Başbakan, Haliç Kongre Merkezi’nde "İstanbul ve Türkiye için ‘Avrupa yakasındaki Karadeniz kıyılarında ve Anadolu yakasında olmak üzere’ İki Yeni Proje"yi açıkladığı tanıtım toplantısında yaptığı konuşmada, projenin bir İstanbul projesi olmaktan ziyade bir Türkiye projesi olduğunu belirterek, "Çünkü İstanbul, Türkiye’nin özüdür, özetidir" dedi
Dün; " Özü öldü, İstanbul doldu, tüm Marmara yok olmak üzere bu nedenle önlem için vize uygulamalıyız” diyordu, bugün; tüm Marmara ve Karadeniz kıyılarını dolduran ve yok eden kentleşmeden söz ediyor. Bu bir çelişki değil mi?
Bu projeleri yeniden yapılanmanın aracı olarak düşünebilirsiniz. Fakat buradaki niyet ve amaç önemlidir.
Örneğin; ekonomik yapımızın ve var sayılan sanayimizin güçlü finans payandası İş Bankası’nı İstanbul’a taşıyorsunuz. Ardından Merkez Bankasını taşımayı gündeme getiriyorsunuz. Amaç nedir burada? Daha önce yazdığım gibi, Hong-Kong benzeri dünya finans merkezi oluşturmak ve süreç içinde de İstanbul’a Osmanlı işlevi yükleyerek Cumhuriyet’in Başkenti Ankara’yı İstanbul’a taşımak mı?
Başbakan’ın İstanbul projeleri göreceli. Evet, sürekli değişerek çelişkiler içeriyor. Anımsarsınız İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken(1995); “İstanbul’a girene vize uygulaması yapılmalı…” demişti ve bazı politikacıların yanında İstanbul Valisi Kutlu Aktaş desteklemişti.
Radikalde yazdım bu konuyu: http://www.radikal.com.tr/1998/09/09/yorum/01kent.html
Yıl 2007, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan: “Plaka sayısını sıralayıp İstanbul’a vize uygulaması yapılmalı…”
Yıl 2009 Maliye Bakanı Mehmet Şimşek: “İstanbul’da(şehirlerde) yaşayanlara ek vergi getiriyoruz…”
Bunu da Milliyet’te yazdım 2009’da:
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=201428
Yıl 2011, Başbakan çılgın proje diye adlandırılan ‘ikinci boğaz projesi’, bir diğer adıyla, İstanbul’a olan göçü hızlandıracak ‘Kanal İstanbul Projesi’ni açıklıyor
Peki nedir bu çelişkili durum? Yani; ikinci boğaz ile İstanbul’u büyütmek ve daha çok kişiyi İstanbul’a yığmak.
Bilmeliyiz ki; dünyanın en yakışıklı coğrafyaya sahip Anadolu’muzda doğudan batıya iki göç yaşanır.
Birincisi fay göçü, diğeri insan göçü. İkisinin birleşteği nokta Marmara bereketli toprakları. İşte bu noktada büyük kaos yaşanmaktadır. En önemlisi; zaman zaman ortaya çıkan doğal afetler ise bu olguyu daha da içinden çıkılmaz kargaşaya ve yok olmalara sürüklemektedir. Başbakan bu insan göçünü tetikleyerek Marmara ve Trakya’yı tamamen çöküntüye uğratacaktır.
Bu bir çılgınlıktır.
Bu bir ‘Komplo Teorileri’nin kaynağıdır.
Yani;
Seçimden çok; başkanlık sisteminin aracıdır…
‘Demokrasi Açılımı’ olarak değiştirilen ‘Kürt Açılımının’ ‘Türk-Kürt’ kurumsallığıyla üniter yapıyı ve ‘Laik Demokratik Yapıyı’ bozmayı amaçlamış bir yaklaşımdır.
En önemlisi;
2013 yılında ‘İslam Cumhuriyeti’nin 1. yıldönümünü’ kutlamanın düşsel ötesi bir çılgınlığıdır.
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
Teknopolitikalar Platformu
İLET-Kİ
evesbere@mynet.com
Yorumlar
Yorum Gönder