CHP'NİN ÖNCE DÜŞÜMDE SONRA SOKAKTA İKTİDARA TAŞINDIĞINI GÖRDÜM
Öyle ki, %57 ile iktidar olmuştu. Bir düşsel abartıydı. Düşsel bu abartının yarısı bile iktidar dengelerini altüst eder’ diyerek dışarı fırladım. Bu altüst oluşu gözlemlemeliydim. “Ancak düşlerinde görürsün!!!” demeyin. Böylesi zorunlu gerçeği salt düşümde (Farsçası, rüya) görmeye niyetim yok; niyetim gerçeği görmek.
Bu nedenle gerçeği dışarıdaki insanımla paylaşmaya karar verdim. Vurdum sırtıma entel çantası, taktım sahte hipermetrop şişe dibi gözlüğü, aldım elime de anket kâğıtlarını, düştüm Ankara cadde ve sokaklarına. Amacım benim gibi sıradan insanlarla gerçeği gözlemlemek… Ve gözlemledim de…
Sonrasında düşümün kısmen değil, büyük oranda doğrulandığına tanık oldum. Özellikle 2 binler sonrası; seçimden seçime gündeme gelen ‘sözde araştırma kurumu’ anket şirketleri yeni bir kazanç kapısı oldu. Bunların anket savaşları ‘inanırlığı örseliyerek’ bıkkınlık vermeye başladı. Anketler ‘her seçim’ adeta asansör gibi çalışıyor; bir gün CHP’yi, bir gün AKP’yi çıkarıp indirerek. Genelde de AKP’yi taşıyan bir Asansör.
Bazı istasyon ve asansör zekalılar da bunlara inanıyor ve özgür istençlerine (Ar. İrade) bu anket değerleriyle gem vurarak yönlendiriyor. Halkın resmen istencine, doğrusu oy verme santraline saldırıdır bu. Sonunda dayanamadım ‘Kendi anketimi kendim yapacağım’ deyiverdim. Deyiş o deyiş ‘beni gizleyen sahte şişe dibi gözlük ve Ecevit şapkasıyla’ patladım sokak ve caddelerde. Başaracağımdan umutluydum, çünkü Tahran Erdem gibi ben de İnşaat mühendisiydim.
Üstelik bu sefer elimi çabuk tutup, ondan önce kamuoyuna sunmalıydım, sonuçları… İlk alan çalışmasını Ziya Gökalp ve Atatürk Bulvarında yaptım. Karanfil, Konur sokaklara, Yüksel, Tunalı Hilmi ve Cinnah caddelerine girmedim. Girmedim çünkü buradaki insanlar politik duruşları genelde örtüşen, yani ‘istemeseler de CHP’ye oy kullanacak’ bağımlı kimliklerdi. Salt Esat caddesinin her iki seçmenin harmanlandığı belli kesimine girdim. Benim niyetim, daha bağımsız ve özgür davranan sağ-sol kitleye ulaşmaktı.
Özellikle de her seçim oy kullanmayan ‘yaklaşık’ %30 oranındaki kitleye... En önemlisi benzer uygulamayı Ulus’ta da yapmamdı… 25 adımda bir denek yakaladım ve inanın bıkmazdan toplam 1500 kişiye soru yönelttim. Gördüm ki, düşlerdeki gibi olmasa da CHP önceki seçimlere oranla iyi idi… Sorum; iç içe birçok soruyu barındırıyordu. Diyebilirim ki; Anketim, ‘sabırla bütün’ bir çeşit mini söyleşi işlevinde oldu.
Şu soruyu yönelttim deneklere: “9 yıllık AKP’den memnun musunuz? Hangi partiye oy vereceksiniz? Nedenlerini kısa başlıklarla alabilir miyim?” Anketin birincisi % 42,43 ile CHP olduğu için CHP bütünündeki yanıtlara yer vereceğim (AKP % 30,16 - MHP % 13,12). Öncellikle şunu belirteyim; halkın % 60’ı AKP’den memnun olmamasına karşın ‘düşük oranda da olsa’ yine AKP’ye oy veriyordu. Bu kesimin; önceki seçimlerde olduğu gibi gerekçe olarak artık CHP’deki liderlik bahanesini ileri sürmemesi dikkat çekiyordu. Anlaşılan Kılıçdaroğlu belli ki güven vermişti.
Oy vermemek için CHP ve sayın Baykal için olmadık gerekçeler ileri sürenler, sayın Kılıçdaroğlu için bahane üretmede çok zorlanıyorlardı. Aksine, AKP ve sayın Genel Başkanı için daha çok ve kolay gerekçeler ileri sürmekteydiler ve rahatsızdılar. Öncelikle ekonomik durumlarının senelerdir değişmediği konusunda rahatsızdılar. Seçime çeyrek kala ayni ve nakdi yardımlardan, ille de kömür karası oy istemelerinden rahatsızdılar. Düşündürücü (benim için sevindirici) taraf, Kılıçdaroğlu’nun ‘Aile Sigortası’nı ciddi ve güvenilir bulmaları idi.
Ardından yaptıkları şu yorum; “Kılıçdaroğlu bu parayı nerden bulacakmış’ diye soruyorlar. Peki. kendileri kömür, erzak ve de ayda ödedikleri 350 lirayı nerden buluyorlar?..” daha da düşündürücü idi. Özellikle araya giren bir yurttaşın “İstanbul’a yeni boğaz yapacakmış, o parayı nerden…” sorusu, vatandaşın AKP’ye olan güveni azar-azar azaldığının yansıması idi. Böylesi geleneksel rahatsızlıklarının yanında ilginç rahatsızlıkları, çok-çok daha düşündürücü idi. Örneğin; Özellikle kasıt yüklü kasetlerden dolayı rahatsızdılar.
Siyasetin sanal ve tekrar belgelerle yapılarak bilgiden soyutlanmasından rahatsızdılar. YGS sınavından rahatsızdılar. H.Şükür adaylığından rahatsızdılar. Ucube yakıştırmasından rahatsızdılar. Uçuk ‘çılgın Proje’lerden rahatsızdılar. Ergenekon davasındaki anlamsız tutuklamalardan rahatsızlardı. Fakat Mustafa Balbay’ın adaylığından çok memnundular… En dikkati çeken; Mehmet Haberal’ın ve Sinan Aygün’ün adaylığından rahatsız olmamaları idi. Çünkü vatandaşa göre onlar sağcı yakıştırması yapılmış sosyal demokratlardı.
Onların sağcı izlenimi veren duruşlarına her zaman kuşkuyla bakmışlardı… Özellikle Sinan Aygün’ün AKP savaşlarını unutamıyorlardı. Her iki isim konusunda inandırıcı geldiler bana. Çünkü sayın Haberal’ın kardeşi sınıf arkadaşımdı ve sürekli bizle hareket eden keskinliğe sahipti. Sinan beyin babası İnşaat Yüksek Mühendisi Necip amca (Aygün Akkoyunlu) TMMOB-İMO yazmanı iken sürekli yanıma gelir ve yaptıklarımıza onay verir idi.
Doğru haklısınız, aile fertleri arasında düşünsel farklılıklar olabilirdi. Fakat gerek Haberal ve gerekse Aygün’ün aileleriyle çok farklı düşündüklerini, sosyal duruşlarıyla pek kanıtlamış kimlikler değildi. Demem o ki; halk artık, siyasilerin değerlendirmeleri ile hareket etmiyor, kendi gözlemleriyle elde ettiği değerlerle hareket ediyordu. Halk eğer kendi özgün duruşunu böylesi özgür istenciyle besler ise, yoksulluğunu kader olmaktan çıkarıp, çoğu düşleri gerçeğe dönüştüreceğine inanıyorum. En azından dinden ve yoksuldan geçenlerin yarattığı engeli kaldıracağına….
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
TEKNOPOLİTİKALAR PLATFORMU
evesbere@gmail.com
GSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder